vincent van gogh ne demek?

Vincent Willem Van Gogh (telaffuz: ; 30 Mart 1853 - 29 Temmuz 1890), Hollandalı ard izlenimci ressam. Batı dünyası sanat tarihinin en tanınmış ve en etkili şahsiyetlerinden biridir. On yıldan biraz fazla bir süre içinde aralarında 860 yağlı boya tablonun da olduğu 2.100 kadar resim ve çizim çalışması üretti ve bunların çoğu yaşamının son iki yılında yapıldı. Bunların arasında manzaralar, natürmortlar, portreler ve otoportreler bulunmaktadır ve modern sanatın temelleri sayılan cür'etkâr renkler ile canlı, fevrî ve ifade dolu fırça darbeleriyle ayırt edilirler. 37 yaşında yıllardır süren psikolojik rahatsızlığı ve yoksulluğun ardından trajik bir biçimde kimilerine göre intihar, kimilerine göre bir cinayet sebebiyle silahla yaralandıktan birkaç gün sonra hayata veda etti.

Üst orta sınıf bir aileye doğan Van Gogh çocukken ciddi, sessiz ve saygılıydı ayrıca resim de yapmaktaydı. Gençliğinde sanat simsarı olarak çalıştı ancak Londra'ya gönderildikten sonra bunalıma girdi. Döndükten sonra Belçika'nın güneyinde Protestant misyoner olarak çalıştı. Sağlığı bozulup yalnızlık içinde yaşadıktan sonra ebeveynlerinin yanına döndü ve 1881 yılında resim yapmaya başladı. Küçük kardeşi Theo tarafından maddi olarak desteklendi ve ikisi yıllarca mektupla yazıştılar. Çoğunlukla natürmortlar ve çalışan köylülerin tasvirlerinden oluşan ilk çalışmalarında daha sonraki eserlerinin ayırt edici niteliği olan canlı renkler görülmez. 1886 yılında taşındığı Paris'te, izlenimci hassasiyete karşı tepki gösteren ve aralarında Émile Bernard ile Paul Gauguin'in de bulunduğu aVangart üyeleriyle tanıştı. Çalışmaları geliştikçe natürmortlara ve yerel manzaralara yeni bir yaklaşım getirdi. Resimlerinde daha parlak renkler kullanmaya başladı ve daha sonra 1888'de Fransa'nın güneyinde kaldığı Arles'da ustalaşacağı kendine özgü bir üslûp geliştirdi. Bu dönemde zeytin ağaçları, selviler, buğday tarlaları ve ayçiçekleri de tuvallerine konu olmaya başladı.

Psikotik epizodlardan ve delüzyonlardan muzdarip olan Van Gogh zihin sağlığından endişe duymasına rağmen fiziksel sağlığını ekseriyetle ihmal etmiş düzgün beslenmemiş ve aşırı alkol almıştır. Gauguin ile arkadaşlığı bir ustura ile yolunu kesmesi ve öfke nöbeti sonucu sol kulağının bir kısmını keserek yaralaması sonucu sona ermiştir. Bir dönem Saint-Rémy'de olmak üzere akıl hastanelerinde kalmıştır. Hastaneden kendi isteğiyle ayrıldıktan sonra Paris yakınlarında Auvers-sur-Oise'da Auberge Ravoux'ya taşındı ve homeopati uygulayan doktor Paul Gachet tarafından tedavi edilmeye başladı. Depresyonu devam etti ve 27 Temmuz 1890'da bir altıpatlarla kendini göğsünden vurdu. İki gün sonra yaraları nedeniyle öldü.

Yaşamı boyunca başarısız olan Van Gogh'a deli gözüyle bakılıyordu. İntiharından sonra şöhret kazanan ressam, halkın imgeleminde tipik yanlış anlaşılmış dahi, "çılgınlık ve yaratıcılığın bir arada olduğu söylemlerini" gösteren bir ressam olarak yer almıştır. Resim üslûbunun ögeleri fovistler ve Alman dışavurumcuları tarafından kullanılmaya başladıktan sonra 20. yüzyılın başlarında ünü artmaya başlamıştır. Sonraki yıllarda çok yaygın bir eleştirel, ticari ve popüler bir başarı yakalayan Van Gogh sorunlu kişiliğinin romantik, azap çeken sanatçı idealini simgelediği önemli ama hüzünlü bir ressam olarak hatırlanmaktadır.

Mektuplar

Van Gogh hakkında en kapsamlı kaynak kardeşi Theo ile olan yazışmalarıdır. Onların yaşam boyu süren dostlukları ve Van Gogh’un sanat ile ilgili bilinen düşünce ve teorilerinin büyük çoğunluğu, iki kardeşin 1872-1890 yılları arasında birbirlerine gönderdikleri yüzlerce mektupta kaydolmuştur. Sanat simsarı olan Theo Van Gogh, kardeşine hem finansal hem de duygusal yönden destek sağlamasının yanı sıra kardeşinin dönemin sanat dünyasının nüfuzlu kişilerine erişimine de önayak olmuştur.

Theo, Vincent'ın kendisine yazdığı mektupların hepsini saklarken Vincent aldığı mektupların çok azını saklamıştır. İki kardeş de öldükten sonra, Theo'nun dul eşi Johanna Van Gogh-Bonger mektupların bazılarının yayımlanmasını sağlamıştır. Mektupların bir kısmı 1906'da ve 1913'te, kalanların çoğu ise 1914'te yayımlanmıştır. Vincent'ın mektupları çok güzel, etkileyici ve dokunaklıdır. "Günlük benzeri samimiyet" içerdiği belirtilmiş bu mektupların bazıları bir otobiyografi gibi okunabilmektedir. Çevirmen Arnold Pomerans "bu mektupların yayımlanması Van Gogh'un sanatsal başarılarını anlama konusuna taze bir boyut getirmiş ve bize hemen hemen başka hiçbir ressam tarafından sağlanmamış bir anlayış kazandırmıştır" diye yazmıştır.

Vincent'dan Theo'ya 600'den fazla, Theo'dan Vincent'a ise 40 civarında mektup vardır. Ayrıca kız kardeşi Wil'e 22, ressam Anthon Van Rappard'a 58, Émile Bernard'a 22 ve Paul Signac, Paul Gauguin ile eleştirmen Albert Aurier'e birer mektup vardır. Mektupların bazılarında krokiler ve taslaklar bulunur. Birçoğuna tarih atılmamış olmasına rağmen, sanat tarihçileri mektupları genel olarak kronolojik sıraya koymayı başarmışlardır. Özellikle Arles'ten postalanmış olanlar için olmak üzere transkripsiyon ve tarihleme konusunda belirsizlikler sürmektedir. Arles’te yaşadığı dönemde arkadaşlarına Felemenkçe, Fransızca ve İngilizce 200 mektup yazmıştır. Vincent’ın Paris’te kardeşi ile birlikte yaşadığı ve bu nedenle mektuplaşma ihtiyacı duymadıkları dönem ise tarihçilerin analiz etmekte en çok zorlandıkları dönemdir.

Yaşamı

İlk yıllar (1853-1869)

Vincent Willem Van Gogh 30 Mart 1853'te Hollanda'nın güneyinde çoğunluğu Katolik olan Kuzey Brabant'ta Groot-Zundert şehrinde doğmuştur. Hollanda Reform Kilisesi'nde rahip olan Theodorus Van Gogh ile Anna Cornelia Carbentus'un yaşayan ilk çocukları olarak Protestan bir ailede dünyaya gelmiştir. Van Gogh'a büyükbabası ile doğumundan bir yıl önce ölü doğan abisinin adı verilmiştir. Vincent, Van Gogh ailesinde yaygın kullanılan bir isimdi: Leiden Üniversitesi'nden 1811 yılında teoloji derecesi alan büyükbabası Vincent'ın (1789-1874) altı oğlundan üçü sanat simsarı olmuştur. Bu Vincent'ın adı da muhtemelen heykeltıraş olan büyük amcası Vincent'dan (1729-1802) gelmektedir.

Van Gogh'un annesi Lahey'de zengin bir aileden gelmekteydi; babası da bir rahibin en genç oğluydu. İkisi, Anna'nın küçük kızkardeşi Cornelia, Theodorus'un abisi Vincent (Cent) ile evlendiği zaman tanıştılar. Van Gogh'un ebeveyni 1851 Mayıs'ında evlendi ve Zundert'e taşındı. Erkek kardeşi Theo 1 Mayıs 1857'de doğdu. Theo'dan başka Cor adında bir erkek kardeşi ve Elisabeth, Anna ile Willemina ("Wil" olarak bilinir) adında üç kız kardeşi vardır. Yaşamının sonraki yıllarında Van Gogh yalnızca Willemina ve Theo ile temasta kaldı. Van Gogh'un annesi ailenin önemini çevresindekileri bunaltacak kadar vurgulayan katı ve dindar bir kadındı. Theodorus'un maaşı mütevazı ölçülerdeydi ama kilise aileye bir ev, bir hizmetçi, iki aşçı, bir bahçıvan, bir at ve at arabası sağlamıştı ve Anna çocuklarına ailelerinin yüksek sosyal konumunu koruma görevini aşılamıştı.

Van Gogh ciddi ve saygılı bir çocuktu. Evde annesi ve bir mürebbiye tarafından eğitildikten sonra 1860'ta köy okuluna başladı. 1864'te Zevenbergen'de bir yatılı okula gönderildi ama burada kendini terk edilmiş hissettiğinden eve geri dönmeye çalıştı. Bunun yerine ebeveyni 1866'da Van Gogh'u Tilburg'da bir ortaokula gönderdi ancak burada da çok mutsuzdu. Resme olan ilgisi küçük yaşlarda başladı, annesi çocukken resim yapmaya teşvik etti, ilk çizimleri anlamlıdır, ancak sonraki eserlerinin yoğunluğuna sahip değildir. Paris'te başarılı bir ressam olan Constantijn C. Huysmans Tilburg'da öğrencileri eğitiyordu. Huysman'ın felsefesi özellikle doğanın ve yaygın nesnelerin izlenimini yakalamak için teknikten vazgeçmekti. Van Gogh'un derin mutsuzluğu dersleri gölgede bırakmış olmalı ki derslerin çok az etkisi olmuştur; 1868 Mart ayında aniden eve döndü. Sonradan kardeşi Theo'ya yazacağı bir mektupta, çocukluk yıllarını "kasvetli, soğuk ve kısır" olarak betimleyecekti.

Sanat simsarı ve vaiz (1869-1881)

1869 Temmuz ayında, henüz on beş yaşındayken, amcası Cent aracılığıyla Lahey'deki Goupil & Cie adlı sanat simsarlığı firmasında iş buldu, Ocak 1873'te firmanın Brüksel ofisine geçti. Eğitimini tamamladıktan sonra 1873 Mayıs ayında firma Van Gogh'u İngiltere'ye Southampton Caddesi'ndeki şubesine yolladı. Londra'nın güneyinde Stockwell'de 87 Hackford Road adresindeki eve yerleşti. Bu dönem Van Gogh'un mutlu olduğu bir dönemdir; işinde başarılı olmuş ve 20 yaşında babasından çok para kazanmaya başlamıştır. Theo'nun eşi, daha sonra bu yılın Van Gogh'un yaşamının en iyi yılı olduğunu belirtecektir. Ev sahibinin kızı Eugénie Loyer'den hoşlanan Van Gogh ona açıldığında, gizlice başka bir kiracıyla nişanlandığını söyleyen kız tarafından reddedildi. Daha da içine kapanan Van Gogh dindarlığa yöneldi. Babası ve amcasının ayarlamasıyla 1875'te Paris'teki şubeye gönderildi. Burada şirketin sanatı metalaştırması gibi konulara içerlemeye başladı ve bir yıl sonra işten çıkarıldı.

1876 Nisan ayında İngiltere'ye döndü ve Londra'nın güneydoğusundaki Ramsgate kasabasında bir yatılı okulda gönüllü öğretmenlik yapmaya başladı. Okul Middlesex'te Isleworth'a taşınınca Van Gogh da buraya gitti. Daha sonra bu işi de bırakarak Metodist rahip yardımcısı olmaya karar verdi. Bu arada ebeveyni Etten'e taşınmıştı; 1876 Noel'inde eve döndü ve altı ay boyunca Dordrecht'te bir kitapçı dükkânında çalıştı. İşinden memnun değildi ve çalışırken zamanını karalama yaparak ve İncil'den bölümleri İngilizce, Fransızca ve Almancaya çevirerek geçirdi. Giderek daha da dindarlaşarak keşiş hayatı yaşamaya başladı. O zamanlar oda arkadaşı olan Paulus Van Görlitz'e göre Van Gogh etten kaçınıyor ve çok az yemek yiyordu.

Dinî inançlarını ve rahip olma isteğini desteklemek amacıyla ailesi 1877'de Van Gogh'u tanınmış bir din bilgini olan amcası Johannes Stricker'le yaşaması için Amsterdam'a gönderdi. Van Gogh Amsterdam Üniversitesi teoloji giriş sınavına hazırlandı; ancak sınavda başarılı olamadı ve 1878 Temmuz'unda amcasının evinden ayrıldı. Brüksel yakınlarında Laken'de bir Protestan misyoner okulunda üç aylık kursa katıldı ama burada da başarılı olamadı.

1879 Ocak ayında Belçika'nın Borinage madenci bölgesinde Petit-Wasmes'ta misyoner olarak görevlendirildi. Yoksul olan cemaatine destek olduğunu göstermek için bir fırıncının yanında kaldığı odasını evsiz birine verdi ve saman üzerinde yatıp uyuduğu küçük bir kulübeye taşındı. Bu kötü yaşam koşulları kilise yetkilileri tarafından değerlendirilerek "rahiplik mesleğinin saygınlığını zedelediği" gerekçesiyle işine son verildi. Daha sonra 75 km.'lik yolu yürüyerek Brüksel'e geldi, kısa süreliğine Borinage'da Cuesmes'e geri döndü ancak ebeveyninin baskılarına dayanamayarak Etten'e döndü. Etten'de 1880 Mart ayına kadar kaldığı süre içince ebeveyni için hayâl kırıklığı konusu oldu. Özellikle emeklerinin boşa gitmiş olduğunu düşünen babası oğlunun Geel'deki tımarhaneye gitmesini önerdi.

Van Gogh 1880 Ağustos ayında Cuesmes'e dönerek Ekim ayına kadar burada bir madenciyle birlikte yaşadı. Burada çevresindeki insanlar ve manzaralarla ilgilenmeye başladı ve Theo'nun resim ile gerçekten ilgilenmeye başlaması önerisi üzerine insanları ve manzaraları çizmeye başladı. Aynı yıl içinde yine Theo'nun önerisi üzerinde Felemenk ressam Willem Roelofs ile çalışmak üzere Brüksel'e gitti. Van Gogh formel resim okullarını sevmemesine rağmen, Roelofs tarafından Académie Royale des Beaux-Arts'a girmeye ikna oldu. 1880 Kasım ayında akademiye kaydoldu ve burada anatomi ile birlikte gölgeleme ve perspektifin standart kurallarını çalıştı.

Etten, Drenthe ve Lahey (1881-1883)

Van Gogh 1881 Nisan ayında Etten'e dönerek ailesi ile birlikte yaşamaya başladı. Sıklıkla komşularını konu olarak kullanarak çizmeye devam etti. 1881 Ağustos'unda annesinin ablası Willemina ile Johannes Stricker'in kızı olan yeni dul olmuş kuzeni Cornelia "Kee" Vos-Stricker Etten'i ziyarete geldi. Bu ziyarette heyecanlanan Van Gogh kuzeni ile uzun yürüyüşlere çıktı. Kee kendinden yedi yaş büyüktü ve sekiz yaşında bir oğlu vardı. Van Gogh, kuzenine aşkını açıklayarak ve ona evlenme teklif ederek herkesi şaşırttı. Kee teklifi "hayır, asla, hiçbir zaman" (niet, nooit, nimmer) sözleriyle reddetti. Kee Amsterdam'a döndükten sonra Van Gogh resimlerini satmak ve ikinci dereceden kuzeni Anton Mauve ile görüşmek üzere Lahey'e gitti. Mauve, Van Gogh'un olmak istediği gibi başarılı bir ressamdı. Mauve onu birkaç ay içerisinde geri gelmesi için davet etti ve bu süre zarfında karakalem ve pastel çalışmasını önerdi; Etten'e geri dönen Van Gogh bu tavsiyeye uydu.

1881 Kasım ayının sonlarına doğru Van Gogh Johannes Stricker'a Theo'ya saldırı olarak tanımladığı bir mektup yazdı. Birkaç gün içinde Amsterdam'a gitti. Kee, Van Gogh ile görüşmek istemedi ve ebeveynleri "inadının cansıkıcı olduğunu" yazdılar. Umutsuzluğa kapılan Van Gogh sol elini lamba alevine tutarak "Elimi alevin üstünde tutabileceğim süre boyunca onu görmeme izin verin" dedi. Bu olayı çok iyi hatırlayamamaktadır ancak daha sonradan eniştesinin lambayı söndürdüğünü varsaymaktadır. Kee'nin babası asıl olarak Van Gogh'un kendisine bakamaması nedeniyle ikisinin evlenemeyeceğini ve red cevabının dikkate alınması gerektiğini açıkça belirtmiştir.

Mauve, Van Gogh'u öğrenci olarak yanına aldı ve suluboyaya başlattı. Van Gogh, Noel için eve dönene kadar, bir ay boyunca suluboya çalıştı. Etten'de babası ile tartışıp kiliseye gitmeyi reddettikten sonra Lahey'e gitmek için evden ayrıldı. 1882 Ocak ayında Mauve Van Gogh'u yağlı boyaya başlattı ve verdiği ödünç parayla stüdyo kurmasına yardımcı oldu. Bir ay içinde muhtemelen alçı heykellerden resim çizilebilmesinin geçerliliği üzerine bir tartışma nedeniyle Van Gogh ile Mauve'un arası açıldı. Van Gogh model olarak yalnızca sokaktan toplayabildiği kişileri kullanabilecek kadar para ayırabiliyordu ve bu uygulamasını da Mauve onaylamıyordu. Haziran ayında Van Gogh belsoğukluğu krizi geçirdi ve üç hafta hastanede yattı. Hemen ardından Theo'dan ödünç aldığı parayla yağlı boya ile ilk resimlerini yaptı. Yağlıboyayı sevmişti; boyayı tuvale serbestçe yaydıktan sonra tuvalden kazıyarak ve fırçayla boyayı kaldırarak çalıştı. Sonuçların ne kadar iyi olduğuna şaşırdığını yazmıştır.

1882 Mart ayında Mauve'un Van Gogh'a karşı soğuk davranmaya başladığı ve mektuplarına cevap vermeyi kestiği görülür. Muhtemelen Van Gogh'un alkolik bir fahişe olan Clasina Maria "Sien" Hoornik (1850-1904) ve küçük kızı ile yaşamaya başladığını öğrenmiştir. Van Gogh, Sien ile beş yaşındaki kızı yanında ve hamile iken 1882 Ocak ayının sonuna doğru tanışmıştır. Sien'in daha önce iki çocuğu ölü doğmuştur ancak Van Gogh bunu bilmemektedir; 2 Temmuz'da bu sefer Willem adı verilen bir erkek çocuk doğurur. Van Gogh'un babası ilişkilerinin detaylarını öğrenince oğluna Sien'i ve iki çocuğunu terk etmesi için baskı uygular. Vincent başlangıçta babasına karşı çıkar, ve aileyi şehir dışına çıkarmayı düşünür ancak 1883'ün sonuna doğru Sien'i ve çocuklarını terkeder.

Yoksulluk Sien'i tekrar fahişelik yapmaya itmiş olabilir; ev yaşamı daha az mutluluk getirmeye başlamış ve Van Gogh aile yaşamının sanatsal gelişimi ile bağdaşamayacağını hissetmiş olabilir; Sien kızını annesine ve bebek Willem'i de erkek kardeşine verir. Willem 12 yaşında iken Rotterdam'ı ziyaret ettiğini; kendisini meşrulaştırmak için bir amcasının Sien'i evlenmeye ikna etmeye çalıştığını hatırlamaktadır. Babasının Van Gogh olduğuna inanmıştı ancak doğumunun zamanlaması bunu mümkün kılmamaktadır. Sien 1904 yılında Schelde Nehrine atlayarak intihar etti.

1883 Eylül ayında Van Gogh Hollanda'nın kuzeyinde Drenthe'ye taşındı. Aralık ayında yalnız kalmanın da etkisiyle Kuzey Brabant'ta Nuenen'e taşınmış olan ailesinin yanına yaşamak için gitti.

Nuenen ve Anvers (1883 - 1886)

Van Gogh Nuenen'de kendini resme ve çizime verdi. Dışarıda hızlıca çalışarak dokumacıların ve kulübelerinin resimleri ve çizimlerini tamamladı. 1884 Ağustos ayından itibaren kendisinden 10 yaş büyük komşu kızı Margot Begemann ile bir ilişki yaşamaya başladı. Evlenmek isteseler de ikisinin de ailesi bunu istemedi. Bu duruma üzülen Margot striknin içerek intihar etmeye teşebbüs etti ama Van Gogh'un onu en yakın hastaneye götürmesiyle kurtuldu. Van Gogh'un babası 26 Mart 1885'te kalp krizinden öldü.

Van Gogh 1885'te çeşitli natürmort resim serilerini tamamladı. Nuenen'de kaldığı iki yıl boyunca sayısız çizim ve suluboya ile yaklaşık 200 yağlı boya resmi tamamladı. Paleti asıl olarak kasvetli toprak tonlarından ve özellikle koyu kahverenginden oluşuyordu ve daha sonraki çalışmalarını ayırt edecek olan canlı renkler bulunmuyordu.

1885'in başlarında Paris'ten bir sanat simsarı Van Gogh'un resimleri ile ilgilendi. Theo Vincent'a sergilemeye hazır resmi olup olmadığını sordu. Mayıs ayında Van Gogh ilk önemli eseri Patates Yiyenler ve birkaç yıllık çalışmanın sonucu olan "köylü karakter çalışmaları" serisi ile karşılık verdi. Kardeşi Theo'ya yeteri kadar resim satamadığı için sitem ettiğinde, Theo Paris'te renkli izlenimci resimlerin çok sattığını, Van Gogh'un resimlerinin ise fazla karanlık bulunduğunu yazdı. Ağustosta çalışmaları ilk defa olmak üzere Lahey'de Leurs galerisinde sergilendi. Genç köylü modellerinden biri 1885 Eylül'ünde hamile kalınca Van Gogh kızı hamile bırakmakla suçlandı ve kasabanın rahibi kasabalıların Van Gogh'a modellik yapmasını yasakladı.

Dosya:Vincent van Gogh - Worn Out (F997).jpg|Tükenmiş, 1882. Van Gogh Müzesi, Amsterdam |alt=Kafasını ellerinin arasında tutarak sandalyede oturan yaşlı bir adamın çizimi Dosya:Van Gogh - Holzsammler im Schnee.jpeg|Karda Odun Toplayanlar, 1884, Özel koleksiyon|alt=Karda yürüyen dört kişilik bir köylü ailesi, üçünün sırtında topladıkları çalı çırpı var. Dosya:Stilleven met bijbel - s0008V1962 - Van Gogh Museum.jpg|İncilli, Şamdanlı ve Romanlı Natürmort ya da İncilli Natürmort, 1885. Van Gogh Müzesi, Amsterdam|alt=Masa üzerinde açık duran büyük bir İncil deseni Dosya:Vincent van Gogh - Head of a skeleton with a burning cigarette - Google Art Project.jpg|Sigara İçen Kafatası, 1885-86. Van Gogh Müzesi, Amsterdam|alt=Sigara içen bir kafatası Dosya:Vincent van Gogh - Peasant woman digging.jpg|Toprağı Kazan Köylü Kadın, 1885. Ontario Sanat Galerisi, Toronto|alt=Elinde kürekle toprağı kazan köylü kadının arkadan görünüşü

1885 Kasım'ında Anvers'e taşınarak rue des Images'da (Lange Beeldekensstraat) bir boya satıcısının üst katında oda kiraladı. Yoksulluk içinde yaşadı ve çok kötü beslendi; Theo'dan gelen tüm parayı resim malzemelerine ve modellere harcadı. Öğünleri ekmek, kahve ve sigaradan ibaretti. 1886 Şubat'ında Theo'ya geçen mayıstan beri yalnızca altı sıcak yemek yediğini hatırladığını yazdı. Kötü beslenmeden gevşeyen dişleri ıstırap veriyordu. Anvers'de renk teorisi üzerine çalıştı ve özellikle Peter Paul Rubens'in eserleri olmak üzere müzelerde resimler üzerine inceleme yaptı ve paletine karmin, kobalt mavisi ile Paris yeşilini kattı. Van Gogh limandan Japon ukiyo-e tahta oymabaskıları satın aldı; sonradan bu stilin ögelerini bazı resimlerinin arka planında kullanmıştır. Akademik eğitime olan antipatisine rağmen Anvers'deki Güzel Sanatlar Akademisi'nin sınavlarına girdi ve 1886 Ocak ayında resim ve çizim bölümüne başladı. Yeniden çok fazla içmeye başlamıştı ve 1886 Şubat ve Mart ayları arasında hastaneye yatırıldı, bu sırada muhtemelen frengi için de tedavi edilmiştir.

Paris (1886 - 1888)

Van Gogh 1886 Mart ayında Paris'e taşınarak Theo'nun Montmartre'de Rue Laval'deki dairesine yerleşti ve Fernand Cormon'un atölyesinde çalışmaya başladı. Haziran ayında kardeşler rue Lepic 54 numarada daha büyük bir daireye taşındılar. Paris'te, Vincent arkadaşlarının ve tanıdıklarının portrelerini, natürmortlar, Le Moulin de la Galette manzaraları, Montmartre'dan sahneler, Asnières'den görünüşler Seine Nehri'nin kıyı manzaralarını resmetmiştir. 1885'te Anvers'de iken ilgilenmeye başladığı Japon ukiyo-e ağaç oymabaskıları atölyesinin duvarlarını dekore etmek için kullanmış ve Paris'te iken bu oymabaskılardan yüzlerce toplamıştır. Japonaiserie denemelerinde bulunmuş, Paris Illustre dergisinin kapağında bulunan Keisai Eisen röprodüksiyonunu kopyalamış ve büyüterek The Courtesan adlı resmi 1887'de yapmıştır.

Galerie Delareybarette'te Adolphe Monticelli'nin portresini gördükten sonra Van Gogh paletinde daha parlak renklere yer vermiş ve özellikle 1888'de yaptığı Saintes-Maries'de deniz manzarası resminde olmak üzere daha cesur fırça darbeleri kullanmaya başlamıştır. İki yıl sonra Vincent ve Theo, Monticelli resimleri üzerine bir kitabın basılması için para vermiş ve Vincent koleksiyonuna eklemek için Monticelli'nin bazı eserlerini satın almıştır.

Van Gogh Fernand Cormon'un atölyesini Theo'dan öğrenmiştir. Nisan ve Mayıs aylarında çalıştığı bu stüdyoda Avustralyalı ressam John Peter Russell'ın arkadaş çevresiyle birlikte olmuş, ve aynı atölyede Émile Bernard, Louis Anquetin ile pastel boya ile bir portresini yapan Henri de Toulouse-Lautrec'le tanışmıştır. O zamanlar Paul Cézanne'ın resimlerinin sergilendiği tek yer olan Julien "Père" Tanguy'in boya dükkânında tanışmışlardı. 1886'da burada ilk defa Noktacılık ve Yeni izlenimcilik ekollerinden resimlerin sergilendiği ve Georges Seurat ile Paul Signac'a gözleri çevirttiren iki büyük sergi yapılmıştır. Theo Montmartre bulvarındaki galerisinde İzlenimci tabloları sergiliyordu ancak Van Gogh resimdeki yeni gelişmeleri kabul etmekte biraz yavaş kalıyordu.

İki kardeşin arası biraz açılmıştı. 1886'nın sonlarına doğru Theo artık Vincent ile yaşamayı "hemen hemen dayanılmaz" bulmaya başlamıştı. 1887'nin başlarında ise araları düzelmiş ve Vincent Paris'in kuzeybatı banliyölerinden Asnières'e taşınmıştı. Van Gogh burada Signac ile tanıştı. Tuvale çok sayıda küçük renkli noktanın uygulanması ile uzaktan bakıldığında renklerin birbirine karıştığı optik bir etki bırakan Noktacılık tekniğinin ögelerini kullanmaya başladı. Bu ekolde mavi ve turuncu gibi tamamlayıcı renklerin çarpıcı kontrastlar yaratması özelliği vurgulanır.

Dosya:Van Gogh - la courtisane.jpg|The Courtesan (Eisen'den), 1887. Van Gogh Müzesi, Amsterdam|alt=Ukiyo-e tarzı resimde Japon bir kadın sola bakmaktadır Dosya:Van Gogh - Portrait of Pere Tanguy 1887-8.JPG|Père Tanguy'in Portresi, 1887. Rodin Müzesi, Paris|alt=Sakallı yaşlı bir adam otururken Dosya:Vincent van Gogh - Bloeiende pruimenboomgaard- naar Hiroshige - Google Art Project.jpg|Çiçekli Erik Bahçesi (Hiroshige'den), 1887. Van Gogh Müzesi, Amsterdam|alt=Closeup of a tree branch and landscape in the background, in a Ukiyo-e tarzı resimde bir ağaç dalının yakından görünüşü ve arka planda bahçe Dosya:Cafétafel met absint - s0186V1962 - Van Gogh Museum.jpg|Absint Bardaklı ve Su Şişeli Natürmort, 1887. Van Gogh Müzesi, Amsterdam|alt=Kafe masası üzerinde bir bardak ve şişe Dosya:Van Gogh - Interieur eines Restaurants.jpeg|Bir Restoranın İçi, 1887. Kröller-Müller Müzesi, Otterlo|alt=Bir restoranın içinde masalar

Van Gogh Asnières'de iken parkları, lokantaları ve aralarında Asnières'de Seine üzerinde köprüler de olmak üzere Seine Nehrini resmetti. 1887 Kasım ayında Theo ve Vincent, Paris'e yeni gelen Paul Gauguin ile arkadaş oldular. Yılın sonuna doğru Van Gogh, Bernard, Anquetin, ve muhtemelen Toulouse-Lautrec, Montmartre'da 43 avenue de Clichy adresindeki Grand-Bouillon Lokantasında bir sergi düzenlediler. Bernard, o zamanlar bu serginin Paris'teki diğer sergilerden çok önde olduğunu yazmıştır. Bu sergide Bernard ve Anquetin ilk resimlerini sattı ve Van Gogh Gauguin ile eserlerini değiş-tokuş yaptı. Sergi sırasında resim, ressamlar ve sosyal durumları hakkında tartışmalar başladı ve sergiyi izlemeye gelen Camille Pissarro ile oğlu Lucien, Signac ve Seurat da tartışmalara katıldı. 1888 Şubat'ında Paris'teki hayattan sıkıldığını hisseden Van Gogh burada kaldığı iki yıl süre içinde 200'den fazla resim yaptıktan sonra şehirden ayrıldı. Ayrılmasından saatler önce Theo'nun eşliğinde Seurat'ın atölyesine ilk ve tek ziyaretini gerçekleştirdi.

Arles (1888 - 1889)

İçkiden hastalanan ve sigara öksürüğünden muzdarip Van Gogh 1888 Şubat ayında Arles'e yerleşti. Arles'e bir sanat kolonisi kurma düşüncesiyle taşındığı görülmektedir; Danimarkalı ressam Christian Mourier-Petersen Van Gogh'a iki ay eşlik etti. Başlangıçta Arles egzotik göründü ve bir mektubunda Arles'i yabancı bir ülke gibi anlattı: "Zouavelar, genelevler, ilk komünyonuna giden tapılası güzellikte küçük Arlesli kız, beyaz keten cübbesi içinde tehlikeli bir gergedan gibi görünen papaz, absent içen insanlar, hepsi bana başka bir dünyadan yaratıklarmış gibi görünüyor."

Arles'de geçirdiği zaman Van Gogh'un en çok eser verdiği zamanlardan biri olmuştur: 200'den fazla resmin yanı sıra 100'den fazla karakalem ve suluboya da tamamlamıştır. Bölgenin manzarası ve ışığından büyülenmişti, bu dönem eserlerinde sarı, lacivert ve eflatun bolca görülür. Resimleri hasatları, buğday tarlalarını ve aralarında buğday tarlalarının kıyısındaki Eski Değirmen (1888) de olmak üzere bölgedeki yapıları konu almıştır. Eski Değirmen, 4 Ekim 1888'de Paul Gauguin, Émile Bernard, Charles Laval ve diğer ressamlarla eser değiş-tokuşu için Pont-Aven'e gönderilen yedi tuvalden biridir.

Arles manzaralarının düz görünen ve perspektif içermeyen tarlalar ile caddelerinde Van Gogh'un Hollanda'da büyümesinin etkileri görülür. 1888 Mart ayında "ızgaralı perspektif çerçevesi" kullanarak manzara resimleri yaptı ve bunların üçü Société des Artistes Indépendants{{'}}ın Paris sergisinde sergilendi. Nisan ayında, yakınlarda Fontvieille'de yaşayan Amerikalı ressam Dodge MacKnight tarafından ziyaret edildi. 1 Mayıs 1888'de aylık 15 franga, 2 place Lamartine adresindeki Sarı Ev'in doğu kanadını kiraladı. Odalarda eşya yoktu ve aylardır içinde kimse oturmamıştı.

7 Mayıs'ta Van Gogh Hôtel Carrel'den, arkadaşları Joseph ve Marie Ginoux'in sahibi olduğu Café de la Gare'a taşındı. Sarı Ev'in taşınmadan önce eşya alınması gerekiyordu ancak atölye olarak kullanabiliyordu. Eserlerini sergilemek için bir galeri istemişti ve bir dizi resim yapmaya başladı ki bunların arasında Van Gogh'un Sandalyesi (1888), Arles'daki Yatak Odası (1888), Gece Kahvesi (1888), Kafe Terasta Gece (Eylül 1888), Rhone Üzerinde Yıldızlı Gece (1888), ve Natürmort: On İki Ayçiçekli Vazo (1888) gibi resimler yer alacaktı. Bu resimlerin hepsi Sarı Ev'in dekorasyonu için yapılmıştır.

Van Gogh Gece Kahvesi ile "kafenin birinin kendini mahvedebileceği, çıldırabileceği ya da suç işleyebileceği bir mekan olduğu düşüncesini göstermek istediğini" yazmıştır. Haziran ayında Saintes-Maries-de-la-Mer'e gittiğinde Zouave asteğmeni Paul-Eugène Milliet'e ders verdi; denizde ve köyde kayıkları resmetti.1 MacKnight Van Gogh'u, bazen Fontvieille'da kalan Belçikalı ressam Eugène Boch ile tanıştırdı ve ikisi Temmuz ayında karşılıklı olarak birbirlerini ziyaret etti.

Dosya:The Cornshocks - Nationalmuseum - 18806.tif|Ekin Demetleri ve Hasatçılar ile Buğday Tarlası, 1888. Nationalmuseum, Stockholm|alt=İki köylü hasat yaparken, ekin demetleri toplanmış buğday tarlası Dosya:Vissersboten op het strand van Les Saintes-Maries-de-la-Mer - s0028V1962 - Van Gogh Museum.jpg|Saintes-Maries Sahilinde Balıkçı Kayıkları, Haziran 1888. Van Gogh Müzesi, Amsterdam|alt=Deniz kıyısında dört kayık ve sahilde dört kayık Dosya:Vincent van Gogh - De slaapkamer - Google Art Project.jpg|Arles'daki Yatak Odası, 1888. Van Gogh Müzesi, Amsterdam|alt=Duvarda resimler, iki sandalye, bir yatak ve bir masa ile küçük bir oda Dosya:Vincent van Gogh (1853-1890) - The Old Mill (1888).jpg|Eski Değirmen, 1888. Albright–Knox Sanat Galerisi, Buffalo, New York|alt=Açık bir gökyüzü altında büyük bir bina ve uzakta iki kişi Dosya:Sunset at Montmajour 1888 Van Gogh.jpg|Montmajour'da Günbatımı, 1888. Özel koleksiyon, Norveç.

Gauguin'in ziyareti (1888)

Gauguin 1888'de Arles'ı ziyaret etmeyi kabul edince Van Gogh arkadaşlık ve sanat kolonisi kurma düşüncesinin gerçekleşeceğini ümit etmişti. Ziyareti beklerken Ağustos ayında *Ayçiçekleri*ni yaptı. Boch tekrar ziyarete gelince Van Gogh hem onun portresini yaptı hem de Yıldızlı Geceye Karşı Şair çalışmasını gerçekleştirdi.

Gauguin'in ziyaretine hazırlık için, portresini yaptığı istasyonun posta müdürü Joseph Roulin'in tavsiyesi üzerine iki yatak satın aldı. 17 Eylül'de içinde hâlâ çok az eşya olan Sarı Ev'de ilk gecesini geçirdi. Gauguin Arles'da onunla birlikte yaşayıp çalışmaya karar verince de muhtemelen en gayretli çaba gösterdiği çalışma olan Sarı Ev İçin Dekorasyon{{'}}a başladı. İki sandalye resmini tamamladı: Van Gogh'un Sandalyesi ve Gauguin'in Sandalyesi.

Van Gogh'un ısrarları sonucunda Gauguin 23 Ekim'de Arles'a geldi ve kasım ayında birlikte resim yaptılar. Gauguin Ayçiçeklerinin Ressamı tablosunda Van Gogh'u resmetti; Van Gogh Gauguin'in tavsiyesine uyarak hafızasından resimler yaptı. Bu "hayalî" resimler arasında Etten'deki Bahçenin Anısı tablosu da vardır. Dışarıda yaptıkları ilk ortak çalışma Alyscamps'da olmuştur, burada Les Alyscamps ortak tablolarını yapmışlardır. Gauguin'in Arles'da kaldığında tamamladığı tek tablo ise*Van Gogh Ayçiçeklerini Boyarken* olmuştur.

Van Gogh ve Gauguin 1888 Aralık ayında gittikleri Montpellier'de Musée Fabre'da Courbet ve Delacroix'nın resimlerini gördüler. İlişkileri kötüleşmeye başladı; Gauguin'e hayranlık duyan Van Gogh ona eşitmiş gibi davranılmasını istiyordu, ancak Gauguin'in küstahlığı ve baskın karakteri Van Gogh'u hayalkırıklığına itiyordu. Sıklıkla tartışıyorlardı; Van Gogh giderek Gauguin'in kendisini terkedeceğinden korkuyordu ve Van Gogh'un "aşırı gerilim"li olarak tarif ettiği durum hızla kriz noktasına doğru ilerledi.

Dosya:Le café de nuit (The Night Café) by Vincent van Gogh.jpeg|Gece Kahvesi, 1888. Yale Üniversitesi Sanat Galerisi, New Haven, Connecticut|alt=Kafenin ortasındaki bilardo tablosunun çevresinde masalar vardır. Bilardo masasının arkasında beyaz elbiseli bir adam ve masalarda da müşteriler vardır. Dosya:red vineyards.jpg|Kırmızı Üzüm Bağı, Kasım 1888. Puşkin Müzesi, Moskova. Anna Boch'a satılmıştır, 1890|alt=Gökyüzünde çok büyük ve parlak bir güneş altında çok sayıda kişi üzüm toplamaktadır. Dosya:Vincent Willem van Gogh 138.jpg|Van Gogh'un Sandalyesi, 1888. National Gallery, Londra|alt=Tek, basit, sarı, ağaç ve samandan yapılmış boş bir sandalye, üzerinde bir pipo ve tütün vardır. Dosya:Vincent van Gogh - De stoel van Gauguin - Google Art Project.jpg|Paul Gauguin'in Sandalyesi, 1888. Van Gogh Müzesi, Amsterdam|alt=Oturma yerinde yumuşak yastığı olan bir sandalye; üzerinde iki kitap ve yanan bir mum vardır. Dosya:Gogh, Vincent van - Memory of the Garden at Etten (Ladies of Arles).jpg|Etten'deki Bahçenin Anısı (Arles Kadınları), Kasım 1888. Ermitaj Müzesi, Sankt Peterburg.|alt=Solda iki sağda bir kadının olduğu bahçe.

Arles'daki Hastane (Aralık 1888)

Van Gogh'un kulağını keserek kendini yaralamasına giden olaylar silsilesi tam olarak bilinmemektedir. Olaydan on beş yıl sonra Gauguin o gecenin arka arkaya fiziksel olarak tehdit içeren davranışlara sahne olduğunu iddia etmiştir. Karmaşık bir ilişkileri vardı ve Theo'nun Gauguin'e borçlu olması da mümkündür; Gauguin kardeşlerin kendisinden ekonomik olarak yararlandıklarından şüphelenmekteydi. Van Gogh'un, Gauguin'in yanından ayrılacağını fark etmiş olması mümkündür. Yoğun yağmur yağışı nedeniyle iki ressam Sarı Ev'de kapalı kalmışlardı. Gauguin, yürümek için evden dışarı çıktığında Van Gogh'un kendisini takip ettiğini ve "elinde açık bir ustura ile" üzerine geldiğini söylemiştir. Bu söylemler kanıtlanmamıştır; Gauguin büyük bir kesinlikle o gece Sarı Ev'de değildi ve bir hotelde kalıyordu.

Gauguin ile şiddetli tartışmasından sonra odasına dönen Van Gogh, sesler duyar ve ustura ile sol kulağını keser ve aşırı kan kaybeder. Yarasını sardıktan sonra kulağını bir kağıda sararak, genelevde Gauguin ile birlikte gördükleri bir kadına götürür.2 Van Gogh ertesi sabah yatağında polis tarafından bilincini kaybetmiş olarak bulunmuş ve acilen hastaneye kaldırılmıştır. Hastanede hâlâ eğitim gören genç bir doktor olan Félix Rey tarafından tedavi edilmiştir. Kulak hastaneye getirilmiş ancak üzerinden çok zaman geçtiği için Rey kulağı yerine dikmeyi denememiştir.

Van Gogh'un olayı hiç hatırlamaması akut sinir rahatsızlığı yaşadığını düşündürmektedir. Hastanede konulan teşhis "genel deliriyum ile akut mani"dir, ve birkaç gün içinde yerel polis Van Gogh'un hastaneye kaldırılmasını istemiştir. Gauguin hemen Theo'ya haber verdi. Theo 24 Aralık'ta arkadaşı Andries Bonger'in kızkardeşi Johanna'ya evlilik teklif etmişti. Haberi alır almaz Theo Arles'a gece treni ile gelmek için harekete geçti ve Noel sabahı geldi. Bilinci yarı açık durumdaki Vincent'ı teskin etti. O akşam Paris'e geri döndü.

Tedavisinin ilk günlerinde Van Gogh tekrar tekrar Gauguin'i istedi. Gauguin ise olaya bakan polis memuruna "lütfen bu adamı uyandırırken nazik olun bayım ve eğer beni sorarsa Paris'e döndüğümü söyleyin; beni görmesi onun için ölümcül olabilir" demişti. Gauguin Arles'dan kaçarak gitti ve bir daha Van Gogh'u görmedi. Mektuplaşmaya devam ettiler ve 1890'da Gauguin Anvers'de birlikte bir atölye kurmayı önerdi. Hastaneye gelen diğer ziyaretçiler arasında Marie Ginoux ve Roulin de vardı.

Kötümser bir teşhise rağmen Van Gogh tedaviden sonra 7 Ocak 1889'da Sarı Ev'e geri döndü. Sonraki ayı, halüsinasyonlardan ve zehirlenme delüzyonlarından yakınarak hastane ile ev arasında geçirdi. Aralarında Günoux ailesinin de olduğu otuz kasabalının dilekçesiyle "le fou roux" (kızıl saçlı deli) olarak tarif edilen Van Gogh'un evi Mart ayında polis tarafından kapatılarak hastaneye döndü. Paul Signac Mart ayında onu iki kere hastanede ziyaret etti; Nisan ayında Van Gogh, evinde yağmurlardan tablolarının zarar görmesi nedeniyle Dr Rey'in sahibi olduğu odalara taşındı. İki ay sonra Arles'dan ayrıldı ve kendi rızasıyla Saint-Rémy-de-Provence'da bir akıl hastanesine yattı. Bu sıralarda "Bazen tarif edilemez ıstırap hâlleri, bazen zamanın perdesi ile olayların talihsizliğinin bir anlığına parçalandığı zamanlar" diye yazmıştır.

Van Gogh 1889'da yaptığı Doktor Félix Rey'in Portresi tablosunu Dr. Rey'e vermiştir. Resimden hoşlanmayan doktor önce tavuk kümesini onarmak için resmi kullanmış sonra da birisine tabloyu vermiştir.3 2016'da portre Moskova'da Puşkin Müzesi'nde bulunmaktadır ve değerinin 50 milyon ABD$'nın üzerinde olduğu tahmin edilmektedir.4

Dosya:Vincent Willem van Gogh 106.jpg|Sargılı Kulak ve Pipo ile Otoportre, 1889, özel koleksiyon Dosya:Van Gogh - Garten des Hospitals in Arles1.jpeg|Arles'daki Hastane Avlusu, 1889, Oskar Reinhart Koleksiyonu "Am Römerholz", Winterthur, İsviçre Dosya:Vincent van Gogh - Self-portrait with bandaged ear (1889, Courtauld Institute).jpg|Sargılı Kulak ile Otoportre, 1889, Courtauld Sanat Enstitüsü, Londra Dosya:Ward in the Hospital in Arles.jpg|Arles'daki Hastane Koğuşu, 1889, Oskar Reinhart Koleksiyonu "Am Römerholz", Winterthur, İsviçre Dosya:Vincent van Gogh - Portrait of Doctor Félix Rey (F500).jpg|Doctor Félix Rey'in Portresi, 1889, Puşkin Müzesi, Moskova

Saint-Rémy (Mayıs 1889 - Mayıs 1890)

Van Gogh Saint-Paul-de-Mausole akıl hastanesine 8 Mayıs 1889'da bakıcısı Protestan din adamı Frédéric Salles'ın eşliğinde girdi. Saint-Paul, Arles'a 30 km. uzaklıktaki Saint-Rémy'de bulunan eski bir manastırdı ve eski denizci doktor Théophile Peyron tarafından idare ediliyordu. Van Gogh'a biri atölye olarak kullanılmak üzere, pencereleri parmaklıklı iki hücre verildi. Klinik ve bahçesi resimlerinin ana konusu oldu. Akıl Hastanesinin Holü ve Saint-Rémy gibi hastanenin iç mekânları üzerine bazı çalışmalar yaptı. Bu dönem eserlerinin bazıları, Yıldızlı Gece tablosunda olduğu gibi girdapsı şekillerle tanınır. Bakıcı eşliğinde yapmasına izin verilen kısa yürüyüşler sonrasında Alpilles Önünde Zeytin Ağaçları, Selviler 1889, Selvili Mısır Tarlası 1889, Gece Provence'da Köy Yolu 1890 gibi resimlerde selvileri ve zeytin ağaçlarını resmetti. 1889 Eylül'ünde Arles'da Yatak Odası tablosunun iki versiyonunu daha yaptı.

Klinik dışındaki yaşama sınırlı erişimi nedeniyle resme aldığı konularda azalma oluşmuştu. Van Gogh, Millet'nin Tohum Serpen Adam, Öğle Dinlenmesi gibi diğer ressamların tablolarının yorumlarıyla ve kendisinin eski tablolarının varyasyonlarıyla çalışıyordu. Van Gogh Jules Breton, Gustave Courbet ve Millet'nin gerçekçiliğini takdir ediyor ve yaptığı kopyaları bir müzisyenin Beethoven'ı yorumlamasına benzetiyordu.

Tutuklular Çemberi (1890) adlı tablosu Gustave Doré'nin (1832-1883) bir oymabaskısından yapılmıştır. Tralbaut resmin ortasında bulunan mahkûmun yüzünün Van Gogh'a benzediğini iddia ederken Jan Hulsker buna karşı çıkmaktadır.

1890 yılının Şubat ve Nisan ayları arasında rahatsızlığı tekrar nüksetti. Depresyonda olan ve yazı yazamayan Van Gogh yine de resim ve çizim yapmaya muktedirdi. Sonradan Theo'ya "hafızadan ... Kuzey'in anıları"nı gösteren birkaç küçük tablo yaptığını yazar. Bunların arasında Günbatımında Karla Kaplı Tarlayı Kazan İki Köylü Kadın tablosu da vardır. Hulsker, bu küçük tablo grubunun Van Gogh'un o sırada çalıştığı birçok çizim ve eskizin çekirdeğini oluşturduğuna inanmaktadır. Bu kısa dönemin Van Gogh'un hastalığının çalışmaları üzerinde etkisini gösterdiği tek dönem olduğunu söyler. Van Gogh annesine ve kardeşine 1880'lerin başında çalıştığı çizim ve eskizlerini göndermelerini yazdı, böylece eski çizimlerinden yararlanarak yeni tablolar yapmak istiyordu. Bu döneme ait olan renkli Kederli Yaşlı Adam ("Sonsuzluğun Eşiğinde") çalışmasını Hulsker "geçmişin diğer bir anısı" olarak tanımlar. Son dönem tabloları sanat eleştirmeni Robert Hughes'a göre "az ile çok anlatmayı ve zarafeti arayan" yeteneklerinin doruğunda bir ressamı gösterir.

Dosya:Vincent Willem van Gogh 037.jpg|Tutuklular Çemberi (Doré'den), 1890. Puşkin Müzesi, Moskova. Dosya:The Sower.jpg|Tohum Serpen Adam, (Millet'ten), 1888. Kröller-Müller Müzesi, Otterlo Dosya:Van Gogh - Zwei grabende Bäuerinnen auf schneebedecktem Feld.jpeg|Günbatımında Karla Kaplı Tarlayı Kazan İki Köylü Kadın, (Millet'den),

  1. E.G. Bührle Vakfı Koleksiyonu, Zürih, İsviçre Dosya:Vincent Willem van Gogh 002.jpg|Kederli Yaşlı Adam ("Sonsuzluğun Eşiğinde"), 1890. Kröller-Müller Müzesi, Otterlo Dosya:Herinnering aan Brabant - s0112V1962 - Van Gogh Museum.jpg|Brabant Anısı, 1890, Van Gogh Müzesi, Amsterdam.

Albert Aurier 1890 Ocak ayında Mercure de France dergisinde Van Gogh'un eserlerini överek onu "bir dâhi" olarak tanımladı. Şubat ayında Van Gogh, Madame Ginoux'nun iki ressam için Kasım 1888'de modellik yaptığında Gauguin tarafında çizilmiş eskizini temel alarak beş ayrı L'Arlésienne (Madame Ginoux) tablosu yaptı. Yine Şubat ayında Van Gogh Brüksel'den aVangart ressamlar topluluğu olan Les XX tarafından yıllık sergilerine katılması için davet edilir. Açılış yemeğinde Les XX üyelerinden Henry de Groux Van Gogh'un eserlerini aşağıladı. Toulouse-Lautrec buna karşı duracağını söyledi ve Signac da eğer Lautrec geri çekilirse Van Gogh'un onurunu savunmak için mücadeleye devam edeceğini belirtti. De Groux kabalığı için özür diledikten sonra yemekten ayrıldı. Daha sonra Van Gogh'un eserleri Paris'te Artistes Indépendants ile sergideyken Claude Monet sergideki en iyi eserlerin Van Gogh'a ait olduğunu söylemiştir. Yeğeninin doğumunda sonra Van Gogh "Hemen onun için, yatak odasına asmak için, bir resim yapmaya başladım, mavi gökyüzüne karşı beyaz çiçek açmış badem dalları" diye yazmıştır.

Auvers-sur-Oise (Mayıs-Temmuz 1890)

1890 Mayıs ayında Saint-Rémy'deki klinikten ayrılarak hem Auvers-sur-Oise'da Dr. Paul Gachet'nin hem de Theo'nun yakınına taşındı. Gachet amatör bir ressamdı ve başka ressamları da tedavi etmişti. Van Gogh'a Gachet'yi Camille Pissarro önermişti. Van Gogh'un Gachet hakkındaki ilk izlenimi "benden daha hasta gibi geldi, ya da en az benim kadar hasta" olmuştur.

Ressam Charles Daubigny Auvers'e 1861 yılında taşındı ve Camille Corot ile Honoré Daumier gibi diğer ressamların da oraya gelmesine önayak oldu. 1890 Temmuz ayında, Van Gogh Daubigny'nin Bahçesi adlı iki resmi tamamladı ki bunlardan bir tanesi muhtemelen son tablosudur.

Saint-Rémy'de son haftalarında düşünceleri tekrar "Kuzey'in anıları"nda yoğunlaştı ve Auvers-sur-Oise'da kaldığı 70 günlük süre içinde yaptığı 70 yağlı boya tablonun bazıları kuzey sahnelerini anlatır. 1890 Haziran ayında aralarında Dr. Gachet'nin Portresi de olmak üzere doktorunun birkaç portresini yaptı. Portrelerin her birinde Gachet'nin melankolik tavrına vurgu yapılmıştır. Tepedeki Saz Çatılı Kulübeler gibi muhtemelen tamamlanmamış tabloları da vardır.

Temmuz ayında Van Gogh "tepelere uzanan uçsuz bucaksız, deniz gibi sınırsız ve hassas sarı düzlüklere" tamamen kendini verdiğini yazmıştır. Tarlalar ilk defa Mayıs ayında daha buğday taze ve yeşerirken ilgisini çekmiştir. Temmuz ayında Theo'ya tarlaları "karışık gökyüzü altında muazzam buğday tarlaları" olarak anlatmıştır.

Tarlaların kendi "üzüntüsünü ve aşırı yalnızlığı"nı yansıttığını söyleyerek "tuvaller kelimelere dökemediklerimi sana söyleyecek, yani kırsalı ne kadar sağlıklı ve canlandırıcı bulduğumu" diye yazmıştır. Hulsker, 1890 Temmuz ayında yapılan Buğday Tarlası ve Kargalar tablosunun "melankoli ve aşırı yalnızlık" ile bağlantılı olduğunu söyler. Hulsker Auvers'de Buğday Tarlası ve Kargalar tablosundan sonra yapılmış yedi tabloyu daha tanımlamıştır.

Ölümü

27 Temmuz 1890'da 37 yaşında iken Van Gogh 7 mm.lik Lefaucheux à broche marka bir altıpatlar ile göğsünden yaralanmıştır. Kendini vurduğu öngörülse de bu olaya şahit olan kimsenin olmaması ve silahın hiçbir zaman bulunamaması bu ölümün cinayet olabileceği kuşkusu doğurmuştur. 5 Bu olaya tanık olan kimse yoktur ve olaydan 30 saat sonra ölmüştür.6 Kendisi resim yaptığı bir buğday tarlasında ya da yöredeki bir ahırda yaralanmış olabilir. Kurşun kaburgasına çarparak göğsünden iç organlara görülen bir zarar vermeden geçmiş ve muhtemelen belkemiğinde durmuş. Yürüyerek, Auvers'de kaldığı Auberge Ravoux'ya dönmüş ve burada iki doktor kendisine bakmıştır ancak bir cerrahın olmaması nedeniyle kurşun çıkarılamamıştır. Doktorlar ellerinden geldiğince yarasını tedavi etmeye çalışmış daha sonra onu piposunu içerken odasında bırakmışlardır. Ertesi sabah Theo kardeşinin yanına geldiğinde onu iyi bir ruh hâli içinde bulmuştur. Ancak birkaç saat içinde yaradan kaynaklanan tedavi edilememiş enfeksiyon nedeniyle durumu kötüleşmeye başlamıştır. 29 Temmuz'un ilk saatlerinde ölmüştür. Theo'ya göre, Vincent'in son sözleri "La tristesse durera toujours" ("Keder sonsuza kadar sürecek") olmuştur.789

Van Gogh 30 Temmuz'da Auvers-sur-Oise'da belediye mezarlığına gömüldü. Cenazeye Theo Van Gogh, Andries Bonger, Charles Laval, Lucien Pissarro, Émile Bernard, Julien Tanguy ve Paul Gachet ile birlikte yirmiye yakın aile üyesi, dost ve yerel halktan kişiler katıldı. Zaten hasta olan Theo'nun durumu abisinin ölümünden sonra daha da kötüleşti. Gücünü kaybeden ve Vincent'ın yokluğuyla başa çıkamayan Theo 25 Ocak 1891'de Den Dolder'de öldü ve Utrecht'e gömüldü. 1914'te, Johanna Van Gogh-Bonger Theo'nun cenazesini mezarından çıkartırarak Auvers-sur-Oise'a getirtti ve Vincent'ın yanına gömdürdü.

Van Gogh'un hastalığı ve eserleri üzerindeki etkisi üzerine çok sayıda tartışma olmuş ve yine çok sayıda retrospektif tanı önerilmiştir. Van Gogh'un düzensiz nöbetlerle seyreden ve normal işlevlerine devam edebildiği dönemleri olan bir durumu olduğu konusunda görüş birliğine varılmıştır. Bipolar bozukluk teşhisini 1947'de ilk olarak Perry önermiş ve bu teşhis psikiyatrlar Hemphill ve Blumer tarafından da desteklenmiştir. Biyokimyacı Wilfred Arnold ise semptomların akut intermitent porfiria ile daha çok örtüştüğünü belirtmiş ve bipolar bozukluk ile yaratıcılık arasında bağ olduğuna yönelik popüler görüşün asılsız olabileceğine dikkati çekmiştir. Depresyon nöbetleri ile görülen temporal lob epilepsisi de önerilen teşhisler arasındadır. Teşhisler ne olursa olsun durumunun kötü beslenme, aşırı çalışma, uykusuzluk ve alkol tüketimi ile kötüleştiği muhtemeldir.

Üslûbu ve eserleri

Sanatsal gelişimi

Van Gogh okuldayken karakalem çizim ile suluboya çalışmıştır ancak günümüze çok az örnek gelebilmiş ve bunların da Van Gogh'a ait olup olmadığı tartışmalıdır. Yetişkin iken tekrar resme giriş seviyesinden başladı. 1882'nin başında Amsterdam'da tanınmış bir sanat galerisi sahibi olan amcası Cornelis Marinus Van Gogh'tan Lahey konulu çizimler istemiştir. Van Gogh'un bu çalışmaları beklenileni karşılamamıştır. Marinus bu sefer konuyu detaylı olarak tanımlayıp ikinci bir istekte bulunmuş ancak bu da hayalkırıklığı ile sonuçlanmıştır. Van Gogh yılmadan atölyesindeki kepenkleri değişik şekillerde kapatarak ışıklandırma ile ve değişik çizim malzemeleri kullanarak denemeler yaptı. Bir yıldan fazla süre tek figürler üzerine çalıştı ve bu çalışmaları oldukça ayrıntılı siyah-beyaz çizimlerdir ancak o sırada bu çalışmaları Van Gogh'a yalnızca eleştiri getirmiştir. Sonradan ise bu çizimler ilk dönem şaheserler olarak tanınmıştır.

1882 Ağustos ayında Theo, Vincent'ın açık havada çalışabilmesi için malzeme satın almasına yardım etti. Vincent "yeni bir gayretle resim yapmaya devam edeceğini" yazmıştır. 1883'ün başından itibaren çoklu figür kompozisyonları üzerine çalışmaya başladı. Bu çalışmaların bazılarının fotoğrafını da çektirdi ancak Theo bu resimlerin canlılık ve tazelik barındırmadığını söyleyince hepsini yok ederek yağlı boya resme yöneldi. Lahey Ekolünün Weissenbruch ve Blommers gibi tanınmış ressamlarına başvurdu ve Ekolün ikinci jenerasyonundan De Bock ve Van der Weele gibi ressamlardan teknik tavsiyeler aldı. Drenthe'den sonra Nuenen'e taşınınca birkaç büyük tabloya başladı ancak bunların çoğunu yok etti. Patates Yiyenler ve ona eşlik eden resimler o dönemden kalan tek eserlerdir. Amsterdam'da Rijksmuseum'a yaptığı ziyaret sonrasında, Van Gogh hatalarının çoğunun deneyim ve teknik bilgi eksikliğinden olduğunun farkına vardı. Dolayısıyla 1885 Kasım ayında önce Anvers sonra da Paris'e öğrenmek ve becerilerini geliştirmek için gitti.

Theo Patates Yiyenleri koyu renkleri yüzünden eleştirdi; bu renklerin modern üslûba uymadığını düşünüyordu. Van Gogh, Paris'te kaldığı 1886 ila 1887 yıllarında daha açık renkler içeren palet ile çalışmaya başladı. Père Tanguy'in Portresi (1887) daha parlak renklerle olan başarısını gösterdiği gibi gelişen kişisel üslûbunun da kanıtıdır. Charles Blanc'ın renk üzerine olan teziyle çok ilgilendi ve bu tez onu yardımcı renklerle çalışmaya itti. Van Gogh renk etkisinin betimleyici olmanın ötesine gittiğine inanmaya başladı; "renk kendi başına bir şeyler anlatır" diye yazmıştır. Hughes'a göre, Van Gogh rengi "psikolojik ve ahlâki bir ağırlığa" sahip olarak görüyordu; "insanlığın korkunç tutkularını ifade etmek" istediği Gece Kahvesi{{'}}nin göz alıcı kırmızıları ve yeşilleri bu düşüncesinin bir örneğidir. Duygusal gerçekliği sembolize ettiğini düşündüğü sarı rengin onun için önemi çok büyüktü. Sarı rengi günışığı, yaşam ve Tanrı'yı sembolize etmek için kullandı.

Van Gogh kırsal yaşam ile doğanın ressamı olmaya çabaladı, ve Arles'daki ilk yazında manzaralar ile geleneksel kırsal yaşamı resmederken yeni paletini kullandı. Doğal olanın ardında bir gücün olduğuna dair inancı resimlerinde o gücün yarattığı hissi ya da doğanın özünü bazen semboller kullanarak yakalamaya itti. Başlangıçta Jean-François Millet'ten kopyaladığı "tohum serpen adam" figürleri Van Gogh'un dinsel inanışlarının yansımasıdır: tohum eken adam sıcak güneşin altında yaşam eken İsa'yı sembolize eder. Bu konu ve motifleri tekrar tekrar tablolarında kullanmıştır. Çiçek resimleri de sembolizm ile doludur ancak geleneksel Hristiyan ikonografisini kullanmak yerine yaşamın güneş altında sürdüğü ve çalışmanın yaşamın bir alegorisi olduğu kendi sembollerini yaratmıştır. Arles'da bahar tomurcuklarını boyadıktan ve parlak günışığını yakalamayı öğrendikten sonra güveni artmış ve Tohum Serpen Adam tablosunu yapmaya hazır hâle gelmiştir.

Van Gogh "gerçeklik kisvesi" diye adlandırdığı üslûbun içinde kalmış ve aşırı kalıplaşmış geleneksel resimlere eleştirel gözle bakmıştır. Sonradan Yıldızlı Gece tablosundaki soyutlamanın çok ileriye gittiğini ve gerçekliğin "arka planda çok geride kaldığını" yazmıştır. Hughes bu tabloyu olağanüstü düşsel bir coşkunluk anı olarak tanımlar: Yıldızlar Hokusai'nin Kanagawa Oki Nami Ura ("Kanagawa açıklarında dalga arkası") tahtabaskısını andıran büyük bir girdabın içindedir, gökyüzündeki hareket yeryüzündeki selvilerin hareketinde yansımasını bulur ve ressamın imgelemi "yoğun, vurgulu bir boya plazmasına dönüşmüştür."

1885 ila 1890 yılları arasında Van Gogh kişisel imgelemini yansıtacak ve ticari olarak da başarılı olabilecek bir eser koleksiyonu üretiyor gibi görünmektedir. Blanc'ın gerçek bir resim için ressamın optimal renk, perspektif ve fırça darbeleri kullanması olan üslûp tanımından etkilenmiştir. Van Gogh hakkından geldiğini düşündüğü tabloları için "manidar" kelimesini kullanırken diğerlerini etüd olarak değerlendirmiştir. Çok sayıda etüd serisi yapmıştır; bunların çoğu natürmorttur ve renk denemeleri için kullanmış ya da arkadaşlarına hediye etmiştir. Arles'daki çalışmaları ulaşmak istediği eser koleksiyonuna çok yardımcı olmuştur: Van Gogh'un o dönem yaptığı resimler arasında en önemli olduklarını düşündükleri Tohum Serpen Adam, Gece Kahvesi, Etten'deki Bahçenin Anısı ve Yıldızlı Gece tablolarıdır. Geniş fırça darbeleri, yaratıcı perspektifleri, renkleri, konturları ve tasarımları ile bu tablolar aradığı üslûbu temsil etmektedir.

Önemli serileri

Van Gogh'un üslûbunun gelişmesi sıklıkla Avrupa'nın değişik yerlerinde yaşadığı dönemlerde ilişkilendirilir. Bulunduğu yerdeki kültüre ve ışık koşullarına kendini vermeye meyilliydi ancak yine de oldukça belirgin kişisel bir imgeleme sahipti. Ressam olarak gelişimi yavaş olmuştu ve kendi sınırlarının farkındaydı. Çok sık yer değiştirmesi muhtemelen yeni görsel uyarıcılara maruz kalarak teknik becerilerini geliştirmek içindi. Sanat tarihçisi Melissa McQuillan bu yer değiştirmelerin aynı zamanda üslûp değişikliklerini da yansıttığına, Van Gogh'un yer değiştirerek uyuşmazlıklardan kaçındığına ve idealist olan ressamın içinde bulunduğu koşulların gerçekliğiyle yüz yüze kaldığında bununla başa çıkma mekanizması olarak kullandığına inanmaktadır.

Portreler

Portreler Van Gogh'a tanınmak için en iyi fırsatı sağlamıştır. Van Gogh portrelerin resimde kendisini "derinden etkileyen ve sonsuzluk hissi uyandıran tek şey" olduğunu yazmıştır. Kızkardeşine yazdığı mektupta kalıcı olacak portreler yapmak istediğini ve fotoğrafik gerçekçilikten çok rengi kullanarak duyguları ve karakteri yakalamaya çalışmak istediğini yazmıştır. Van Gogh kendine en yakın olanların portrelerini çok sık yapmamıştır; nadiren Theo, Van Rappard ya da Bernard'ı tablolarında görebiliriz. Annesinin portrelerini ise fotoğraflardan yapmıştır.

1888 Aralık ayında, ayçiçekleri kadar iyi bir figür olduğunu düşündüğü La Berceuse tablosunu yaptı. Tablo sınırlı renklere, değişken fırça darbelerine ve basit konturlara sahipti. Bu tablo Kasım ile Aralık ayları arasında Arles'da tamamladığı Roulin ailesine ait portrelerin doruk noktası olarak görülmektedir. Portreler Postacının Portresi tablosundaki akıcı, sınırlı fırça darbeleri ve eşit yüzeylerden Madam Rouline ve Bebeği tablosundaki coşkulu tarza, kaba yüzeylere, geniş fırçalara ve palet bıçağının kullanımına kadar farklı üslûplar gösterir.

Dosya:Van Gogh - Bildnis der Mutter des Künstlers.jpeg|Ressamın Annesinin Portresi, Ekim 1888, Norton Simon Museum of Art, Pasadena, California Dosya:Vincent van Gogh - Eugène Boch - Google Art Project.jpg|Eugène Boch, (Yıldızlı Geceye Karşı Şair), 1888, Musée d'Orsay, Paris Dosya:Vincent van Gogh - Portret van de postbode Joseph Roulin.jpg|Postacı Joseph Roulin'in Portresi (1841-1903) early Ağustos 1888, Güzel Sanatlar Müzesi, Boston Dosya:Vincent Willem van Gogh 084.jpg|La Berceuse (Augustine Roulin) 1889, Güzel Sanatlar Müzesi, Boston Dosya:Vincent van Gogh - Dr Paul Gachet - Google Art Project.jpg|Doktor Paul Gachet 1890, Musée d'Orsay, Paris

Otoportreler

Van Gogh 1885 ila 1889 yılları arasında 43'ten fazla otoportre yapmıştır. Paris'te 1887 ortalarında yaptığı gibi otoportreleri genellikle seri hâlde yapmıştır ve ölümünden çok az bir süre önceye kadar devam etmiştir. Genellikle otoportreleri, başkaları ile görüşmek istemediği içine dönük dönemlerinde yaptığı ya da model bulamadığı için kendi resmini yaptığı etüdlerdir.

Otoportreleri sıra dışı bir kendini gözlemleme düzeyini yansıtır. Sıklıkla yaşamındaki önemli dönemlere not düşmek için yapılmıştır. Örneğin Paris'te 1887'nin ortalarında yaptığı otoportre serisi Claude Monet, Paul Cezanne ve Signac'dan haberdar olduğu dönemde yapılmıştır. Gri Fötr Şapkalı Otoportre{{'}}de, kalın fırça darbeleri tuvalin dışına doğru yayılır. O dönemin en tanınmış otoportrelerinden biri olan bu tablo "son derece organize ritmik fırça darbeleriyle ve yeni izlenimcilik repertuvarından türetilmiş alıılmadık hâle ile Van Gogh'un 'manidar' diye adlandırdığı tuvallerden biridir."

Otoportrelerde çok geniş fizyonomik tasvirler görülür. Van Gogh'un ruhsal ve fiziksel durumu ekseriyetle barizdir; saçları dağınık, traşsız ya da bakımsız sakallı olarak, gözleri çökmüş, zayıf çeneli ya da dişlerini kaybetmiş olarak görünebilir. Bazılarında dolgun dudaklı, uzun suratlı ve çıkık alınlı ya da keskin ve tetikte bakışlar görülür. Saçları alışılmış kızıllıkta ya da bazen kül rengindedir.

Van Gogh'un bakışları nadiren izleyiciye dönüktür. Otoportreler yoğunluk ve renk açısından farklılıklar gösterir ve özellikle 1888 Aralık ayından sonra yapılanların canlı tonları derisinin bitkin solgunluğunu öne çıkarır. Bazılarında sakllı bazılarında sakalsızdır. Kulağını yaralamasının ardından yapılanlarda sargılar görülür. Yalnızca çok azında kendini bir ressam olarak tasvir etmiştir. Saint-Rémy'de yapılanlar başını sağdan, kesik kulağının aksi istikametinden gösterir; kendisini aynadaki aksine bakarak resmetmiştir.

Dosya:Vincent van Gogh - Self-portrait with grey felt hat - Google Art Project.jpg|Gri Fötr Şapkalı Otoportre, 1887-88 Kışı. Van Gogh Müzesi, Amsterdam Dosya:Van_Gogh_Self-Portrait_with_Straw_Hat_1887-Metropolitan.jpg|Hasır Şapkalı Otoportre, Paris, 1887-88 Kışı. Metropolitan Museum of Art, New York Dosya:Vincent van Gogh - Self-Portrait - Google Art Project (719161).jpg|Otoportre,

  1. National Gallery of Art, Washington, D.C. Saint-Rémy aynadaki aksine bakarak yaptığı otoportrelerinde sağlam kulağının olduğu taraf görünür. Dosya:Vincent van Gogh - Self-Portrait - Google Art Project.jpg|Otoportre, Eylül 1889. Orsay Müzesi, Paris Dosya:Vincent Willem van Gogh 102.jpg|Sakalsız Otoportre, yak. Eylül 1889. Bu tablo van Gogh'un son otoportresi olabilir. Annesine yaşgünü hediyesi olarak vermiştir.

Çiçekler

Van Gogh aralarında güller, leylaklar, irisler ve ayçiçekleri de dahil olmak üzere çeşitli çiçekli manzara resimleri yapmıştır. Bazıları renk dili üzerine olan ilgisini, bazıları da Japon ukiyo-e tarzına olan ilgisini yansıtır. Kuruyan ayçiçeklerinin tasvir edildiği iki serisi vardır. İlk seri 1887'de Paris'te yapılmıştır ve yerde duran çiçekleri gösterir. İkinci seri bir yıl sonra Arles'da tamamlanmıştır ve sabahın erken saatlerindeki ışık altında vazoda tanzim edilmiş buketi gösterir. Her iki seri de kalın boya katmanları ile yapılmıştır ve Londra National Gallery'e göre bu teknik "ayçiçeklerinin tohumlarının dokusunu" andırır.10

Bu seride Van Gogh alışıldığı gibi resimlerine öznellik ve duygu katmakla uğraşmamış daha çok gelmekte olan Gauguin'e teknik becerilerini ve çalışma yöntemlerini göstermek için bu iki seriyi yapmıştır. 1888 tarihli tablolar ressamın nadir iyimserlik döneminde yapılmıştır. Vincent Ağustos 1888'de Theo'ya "Bouillabaisse yiyen bir Marsilyalının hazzıyla resim yapıyorum, büyük ayçiçeklerini boyama konusunda bu şaşırtıcı olmaz ... Eğer bu planı gerçekleştirirsem bir düzine kadar tuval olacak. Tamamı dolayısıyla mavi ve sarıdan ibaret bir senfoni olacak. Hepsini sabahları, gündoğumundan itibaren yapıyorum. Çiçekler çok çabuk solduğu için tamamını bir kerede yapmak gerekiyor."

Ayçiçekleri, Gauguin'in ziyaretine hazırlık olsun diye duvarları dekore etmek amacıyla yapılmıştır ve Van Gogh bu tabloları Arles'daki Sarı Ev'in konuk odasının duvarlarına asmıştır. Oldukça etkilenen Gauguin sonradan Paris versiyonlarının ikisini yanında götürmüştür. Gauguin'in ayrılmasından sonra Van Gogh ayçiçeklerinin iki önemli versiyonunu Berceuse Triptiği{{'}}nin kanatları olarak düşünmüş ve Brüksel'deki Les XX sergisine dahil etmiştir. Günümüzde serinin ana tabloları ressamın en çok tanınmış tabloları arasında yer alır. Ayçiçekleri tabloları sarı rengin hastalıklı çağrışımları, Sarı Ev ile bağlantıları, fırça darbelerinin abartılı dışavurumculuğu ve koyu arka planlarla yaptığı kontrast ile bilinirler.

Dosya:Vincent Willem van Gogh 128.jpg|Natürmort: Oniki Ayçiçekli Vazo, Ağustos 1888. Neue Pinakothek, Münih Dosya:Irises-Vincent van Gogh.jpg|İrisler, 1889. J. Paul Getty Müzesi, Los Angeles Dosya:Vincent van Gogh - Almond blossom - Google Art Project.jpg|küçükresim|240px|Çiçek Açan Badem Ağacı, 1890. Van Gogh Müzesi, Amsterdam Dosya:Vincent van Gogh - Irises - Google Art Project.jpg|Natürmort: Sarı Arka Plan Önünde İrisli Vazo, Mayıs 1890, Van Gogh Müzesi, Amsterdam Dosya:Van Gogh - Vase of Roses.jpg|Natürmort: Pembe Güllü Vazo, Mayıs 1890, Metropolitan Museum of Art, New York

Selviler

On beş tuvalde, Arles'da cazibesine kapıldığı selvileri resmetmiştir. Geleneksel olarak ölüm ile ilişkilendirilen bu ağaçlara yaşam getirmiştir. Arles'da başladığı selvi serilerinde ağaçlarda uzakta rüzgâr kesici olarak resmedilmişken Saint-Rémy'de selvileri tablolarında ön plana almıştır. Vincent Mayıs 1889'da Theo'ya şöyle yazmıştır: "Selviler hâlâ zihnimi meşgul ediyor, ayçiçekleri tablolarım gibi onlarla da bir şeyler yapmak istiyorum. Çizgi ve oran olarak Mısır dikilitaşları gibi güzeller."

1889'un ortalarında kızkardeşi Wil'in isteğiyle Van Gogh Selvili Buğday Tarlası tablosunun birkaç küçük versiyonunu yapmıştır. Bu eserler girdapları ve yoğun impasto tekniği ile tanınırlar ve içlerinde ön planına selvilerin hakim olduğu Yıldızlı Gece tablosu da yer alır.

Bu dönemdeki diğer eserleri arasında Alpilles Önünde Zeytin Ağaçları (1889, bir mektubunda bu tablo hakkında Theo'ya şöyle yazmıştır: "Sonunda zeytin ağaçları ile bir manzaraam var."), Selviler (1889), İki Figürlü Selvi (1889-90), ve Selvili ve Yıldızlı Yol (1890). Saint-Rémy'de iken Van Gogh zamanını dışarıda zeytin bahçelerinde ağaçları resmederek geçirmiştir. Bu eserlerde doğal yaşam, doğal dünyanın kişileştirilmesi gibi eğri büğrü ve çarpık çurpuk resmedilmiştir ve bu tablolar Hughes'a göre "doğanın bir tezahürü olduğu sürekli bir enerji alanı" ile doludurlar.

Dosya:Van Gogh Starry Night Drawing.jpg|Yıldızlı Gece'de Selviler, 1889'da yapılan tablodan Van Gogh tarafından yapılan kamış kalem çizim. Dosya:Van Gogh - Zypressen mit zwei weiblichen Figuren.jpeg|Selviler ve İki Kadın, 1890. Kröller-Müller Müzesi, Otterlo, Hollanda Dosya:Vincent van Gogh - Wheat Field with Cypresses - Google Art Project.jpg|Selvili Buğday Tarlası, 1889. Metropolitan Museum of Art, New York Dosya:Vincent Van Gogh 0016.jpg|Selviler, 1889. Metropolitan Museum of Art, New York Dosya:Vincent van Gogh - Olive Trees - Google Art Project (Minneapolis Institute of Arts).jpg|Sarı Gökyüzü ve Güneşli Zeytin Ağaçları, Kasım 1889. William Hood Dunwoody Vakfı.

Meyve Bahçeleri

Çiçekli Meyve Bahçeleri Van Gogh'un Şubat 1888'de Arles'a geldikten sonra tamamladığı ilk tablo gruplarından biridir. Bu grupta bulunan 14 tablo iyimser, neşeli ve tomurcuklanan baharın görsel dışavurumudur. Zarif bir hassalığa sahiptirler ve insan figürü içermezler. Hızlıca boyadığı bu tabloları izlenimciliğin bir versiyonu ile yorumladıysa da bu dönemde belirmeye başlayan kişisel üslûbu güçlü bir şekilde hissedilmektedir. Tomurcuklanan ağaçların geçiciliği ile mevsimin geçip gitmesi kendi süreksizlik hissi ile Arles'da yeni bir başlangıca inanmasıyla uyum göstermiş gibidir. O bahar mevsiminde ağaçların tomurcuklanmasında "bundan daha Japon olamayacak bir motifler dünyası" bulmuştur. Vincent 21 Nisan 1888'de Theo'ya "10 meyve ağacı ile bozduğum büyük bir kiraz ağacım [resmim] var" diye yazmıştır.

Bu dönemde Van Gogh gölgelere hükmederek ışık kullanımında ustalaşmış ve hemen hemen kutsal bir tarzda ağaçları ışık kaynağı gibi resmetmiştir. Ertesi yılın başında aralarında Arles'dan Manzara, Çiçekli Meyve Bahçeleri de olan daha küçük bir grup resim yapmıştır. Fransa'nın güneyindeki manzara ve bitki örtüsünden büyülenen Van Gogh sıklıkla Arles yakınlarında çiftlik bahçelerini gezmiştir. Akdeniz ikliminin canlı ışığında paletinde kullandığı renkler de önemli ölçüde parlaklaşmıştır.

Dosya:Vincent van Gogh - De roze boomgaard - Google Art Project.jpg|Pembe Meyve Bahçesi aynı zamanda Çiçek Açan Kayısı Bahçesi, Mart 1888. Van Gogh Müzesi, Amsterdam Dosya:Van Gogh - Blühender Obstgarten, von Zypressen umgeben.jpeg|Çevresi Selvili Çiçek Açan Meyve Bahçesi, Nisan 1888. Kröller-Müller Müzesi, Otterlo, Hollanda Dosya:Vincent Van Gogh 0018.jpg|Arles'dan Manzara, Çiçekli Meyve Bahçeleri,

  1. Neue Pinakothek, Münih

Buğday Tarlaları

Van Gogh Arles çevresinde yaptığı gezilerde çeşitli tablolar yapmıştır. Hasatların, buğday tarlalarının ve aralarında buğday tarlalarının sınırında pitoresk bir yapı olan Eski Değirmen (1890) de dahil olmak üzere bölgedeki önemli kırsal yapıları resmetmiştir. Bazen, Lahey'de, Anvers'de ve Paris'te manzaraları penceresinden bakarak tuvale geçirmiştir. Bu eserler Saint-Rémy'deki akıl hastanesinin hücresinden bakarak yaptığı Buğday Tarlası serisi ile taçlanmıştır.

Son tablolarının çoğu kasvetli ama özünde iyimserdir ve Van Gogh'un ölümüne kadar makul bir zihin sağlığına dönme arzusunu yansıtır. Yine de son eserlerinin bazıları derinleşen endişelerinin bir yansımasıdır. 1890'nın Temmuz ayında Van Gogh Auvers'den yazarak "tepelere uzanan uçsuz bucaksız, deniz gibi sınırsız ve hassas sarı düzlüklere" tamamen kendini verdiğini söylemiştir.

Tarlalar ilk defa Mayıs ayında daha buğday taze ve yeşerirken ilgisini çekmiştir. Auvers'de Buğday Tarlaları ve Beyaz Ev tablosunda pastoral bir harmoni hissi uyandıran daha itaatkâr sarılar ve maviler görülür.

10 Temmuz 1890'da Theo'ya yazdığı mektupta "karışık gökyüzü altında muazzam buğday tarlaları"ndan bahsetmiştir. Buğday Tarlası ve Kargalar tablosu ressamın son günlerindeki ruh hâlini gösterir; Hulsker tabloyu "tehditkâr gökyüzü ve kötü alâmet içeren kargalarla kötü kaderle dolu bir resim" olarak tanımlar. Koyu renkleri ve ağır fırça darbeleri bir tehdit hissi uyandırır.

Dosya:Vincent Willem van Gogh 007.jpg|Yükselen Güneş ile Buğday Tarlası Mayıs 1889, Kröller-Müller Müzesi, Otterlo, Hollanda Dosya:Vincent Willem van Gogh, Dutch - Rain - Google Art Project.jpg|Yağmur ya da Yağmur Altında Buğday Tarlası, Kasım 1889, Philadelphia Sanat Müzesi, Philadelphia Dosya:Landscape with wheat sheaves and rising moon.jpg|Buğday Tarlaları, Haziran 1889'un başı. Kröller-Müller Müzesi, Otterlo Dosya:Vincent van Gogh - House at Auvers - Google Art Project.jpg|Auvers'de Buğday Tarlaları ve Beyaz Ev, Haziran 1890, The Phillips Koleksiyonu, Washington D.C.

Görsel sanat akımları ve Van Gogh

Van Gogh resimlerinde çok sayıda tarzı denemiştir. Sonunda kendine özgü bir üslûp geliştirmiştir. Van Gogh ressamların duyguları ifade edebileceğine ve bunların gerçekliğin bir taklidi olmadığına inanmaktaydı.

Van Gogh izlenimcilik ile Paris'te tanışmıştır. Figürlerinden vazgeçmeden duru ve anlaşılır resim tarzını heyecanla kendine uyarladı. Bir ara izlenimcilikten etkilenmiş olan Van Gogh, Gauguin ve Cézanne art izlenimcilik akımının başlıca ressamlarıdır. Van Gogh özellikle Alman dışavurumculuğu ile fovizm gibi kendinden sonra gelen daha modern görsel sanat akımlarını da etkilemiştir. Ayrıca, Fransa'da dışavurumculuğu bildiren bir duyguyla resim yapmıştır. Aynı zamanda sanatı ile bir duyguyu anlatabilme amacı taşıdığı için sembolizmin hazırlanmasına da katkıda bulunmuştur.

İzlenimcilik

İzlenimcilik, 19. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmış olan bir Fransız görsel sanatlar akımıdır. O zamana kadar ressamların yeğledği geçmişin büyük savaşları ya da İncil'den sahneler yerini artık kişisel bir bakış açısıyla resmedilmiş gündelik hayatın sahnelerine yerini bırakır. Aynı zamanda gerçekçi de olmak isteyen bu akımın ressamları canlı renklere ve ışık oyunlarına önem verirler. Açık hava ressamlığına önem veren bu ressamların resimlerinin vazgeçilmez ögesi ışıktır.

Monet, Manet, Renoir ve Degas gibi ressamlar tarafından öncülük edilen izlenimcilik, Seurat ve Signac gibi noktacılık ustası ressamların yeni izlenimciliği, Gauguin ve Pont-Aven Ekolü, Bernard ve cloisonnizm için, Toulouse-Lautrec, Van Gogh ve sayısız "art izlenimci" ressam için başlangıç noktası olmuştur. Örneğin Van Gogh'un Çiçekli Meyve Bahçeleri serisi doğa motifleri yoluyla ışık ve rengin arayışı ile izlenimciliğin tüm özelliklerinin değişik bir arayışını içeren versiyonlarıdır. Bu ressamlar açık havada çalışmayı tercih etmişlerdir. Mümkün olduğunca gri ve siyahı kullanmaktan kaçınmışlar ve önden bakış ile derinlik yanılsamasını kullanmamışlardır. Van Gogh'un "izlenimciliği" resmettiği anın ışık şiddetini ifade eden yansımaları, ışığın etkilerini kullanmasıyla gerçekleşmiştir. Tablolarında renkler tamamlayıcı renklerinin kontrastıyla birlikte algılanır, yani kırmızı ile yeşil "tam" bir imge oluşturur. Van Gogh'un bazı resimleri diğer izlenimci ressamların tablolarıyla birlikte bağımsız ressamların sergilerinde sergilenmiştir. Van Gogh aynı sergideki ressamların tablolarının Hollanda'da da tanınmasını istemiş ve değerlerinin zamanla tanınacağına inanmıştır.

Art izlenimcilik

1880'lerin genç ressamları o döneme damgasını vurmuş olan izlenimcilik ile karşı karşıya kalmışlardır. Yüzyılın sonuna kadar çok sayıda yenilikçi akım bir arada bulunmuştur. Art izlenimcilik sanat akımı, yeni izlenimcilik, sembolizm, Nabiler ve bunun gibi çok sayıda sanat akımının tamamına verilen addır. Sanat tarihinde art izlenimcilik kısa bir dönemde var olmuştur. Bu akım içinde resim sanatında bir devrim yaratmak isteyen Paul Cézanne, Vincent Van Gogh, Paul Gauguin, Henri de Toulouse-Lautrec ya da Georges Seurat gibi ressamlar bulunmaktadır. Bu ressamların ortak noktası natüralizmi reddetmeleridir. Van Gogh gerçekliğin tasvirinin ötesine geçme isteğine hayrandır ve Theo'ya Cézanne hakkında "bir bölgenin tümlüğünü hissetmek gerekir" diye yazmıştır. Resimleriyle gerçekçilikten daha da fazlasını aktarmanın yolunu aramaktaydılar.

Van Gogh resimleri yoluyla bir imgeden daha fazlasını, duygularını ifade etmeyi ummaktadır. Auvers-sur-Oise'da kardeşine ve eşine "keder ve en uçtaki yalnızlığı ifade etmeyi aramaktan çekinmedim. […] Bu tuvallerin sözlerle ifade edemediklerimi size anlatacaklarına, taşrada neyin sağlık getirdiğini ve neyin güçlendirdiğini anlatacağına hemen hemen inanmaktayım." diye yazmıştır.

Dışavurumculuk

Dışavurumculuğun ilk örneklerine 19. yüzyılının son yirmi yılından itibaren, 1887'nin sonundan itibaren Van Gogh'un eserleri ile birlikte Edvard Munch (özellikle Çığlık) ve James Ensor'un tablolarında rastlanır.11 Bununla birlikte "dışavurumculuk" terimi ilk olarak 1911 yılının Ağustos ayında sanat eleştirmeni Wilhelm Worringer tarafından kullanılmıştır. Van Gogh 1888'de Arles'a geldikten sonra, Akdeniz ikliminin verdiği coşkuyla renkleri fethetmeyi aradığı resimlerde bu akımın özellikleri daha da vurgulanmıştır: Yıldızlı Gece ya da Zeytin Ağaçları. Resimlerinde sahnelerin abartılması, basitleştirilmesi ve hatta karikatürize edilmesi, ressamların utanmadan fiziksel ve ruhsal sefaleti açığa çıkarmaya çalıştıkları dışavurumculuğun ilanıdır.

Ernst Ludwig Kirchner, Erich Heckel ve Oskar Kokoschka gibi dışavurumcu ressamlar Van Gogh'un kalın ve tanecikli izler bırakan kaba fırça darbelerinden esinlenmişlerdir. Van Gogh'un ilk hayranlarından biri olan Octave Mirbeau'ya göre "Bu şekiller gökyüzünün hayran olunası çılgınlığına […], çıldırmış kuşlara benzeyen bu fantastik çiçeklerin ortaya çıkışına kadar çoğalır, karışır, bükülür, Van Gogh her zaman hayran olunası ressam özelliklerini korur."

Aynı zamanda Van Gogh konuyu ifade edebilmek için doğal renkleri değiştirme serbestliğini kullanır: "Büyük hülyâlar gören bir ressam dostumun portresini yapmak istiyorum […] Bitirmek için renkleri gelişigüzel kullanacağım. Saçların sarısını abartıyorum, turuncu, krom rengi, soluk limon sarısına ulaşıyorum. Kafasının arkasında evin adi duvarlarını boyamak yerine basit, en zengin maviden bir arka plan yapıyorum […] açık sarı saçlara sahip kafası bu zengin mavi fonun önünde, koyu lacivert içindeki yıldız gibi gizemli bir hava veriyor."

Fovizm

Fovizm 1905 ile 1907 yılları arasında belirginleşmiş bir Fransız görsel sanat akımıdır. Bu akımda ressamlar nesne ile rengi ayırmayı ve önceliği renklerin ifadesine vrmeyi arzulamışlardır. Van Gogh bu akımın öncüllerinden biridir. Özellikle Arles'da yaptığı tablolarda kullandığı gözalıcı renk paleti ile fovist ressamları etkilemiştir. Bu dönemde Van Gogh özellikle yardımcı renkler ile alışılmışın dışında renk tonlarını yan yana getirerek canlı renkler kullanmaktan çekinmemiştir. Van Gogh'un kullandığı bu parıltılı ve ışıltılı renkler Vlaminck ve Derain gibi fovist ressamların esin kaynağı olmuştur. Dolayısıyla fovist tablolarda Van Gogh'un kullandığı renk düzenlemelerinin aynılarına rastlanır. Örneğin, de Vlaminck'in Partie de campagne ya da La Seine à Chatou tablolarında kırmızı ve yeşilin yakınlığı Van Gogh'un Gece Kahvesi resmindeki gibi vurgulanmıştır.12

Sembolizm

Sembolizm ya da simgecilik, 1886 ila 1900 yılları arasında ortaya çıkmış, çeşitli alanlarda etkisini göstermiş bir sanat akımıdır. Gustave Moreau, Eugène Carrière, Edward Burne-Jones ve Martiros Sergeyeviç Saryan resim alanında bu akımı etkileyen ressamlardır. Sembolizm doğal gerçekçiliğe karşı bir tepkidir. Simgeciler, doğal gerçekçilerin aksine nesneyi olduğu gibi resmetmez aksine ideal bir dünyayı canlandıran bir izlenim, bir duyum arar ve ruh hâlinin ifadesine önem verirler. Simgeler duyarlılığın "üstün gerçekliğine" ulaşmaya yardımcı olurlar.

Mektuplarından birinde Van Gogh sembolizm hakkında görüşlerini şöyle belirtir: "... her bir gerçeklik aynı zamanda bir simgedir." Aynı mektupta Millet ve Lhermitte gibi ressamları da sembolizm ile ilişkilendirir. Bu düşünceleri sembolizme olumlu bakışını gösterir ve kendi niyetini ve esin kaynaklarını gösterir. Kendini gerçekliğe adamıştır ancak bu gerçeklik fotoğrafla yakalanan gerçeklik değil sembolik bir gerçekliktir.

Sembolizm eylemin gücünde "şiirin özünü, yani saf şiirin, evrenin ideal yapısını ortaya çıkararak düşüncenin ve dünyanın nasıl meydana geldiğini söyleyen şiirin" özünü arar, "sembolizm şiiri gizeme katılmaya davet eder." Benzer arayışlar içinde olan Van Gogh, kardeşi Theo'ya şöyle yazmıştır: "Ve bir resimde müzik gibi avunduran bir şeyler söylemek istiyorum. Bir zamanlar hâlenin sembolü olduğu ve ışıltılığın kendisiyle, renklendirmenin titreşimiyle ulaşmayı aradığım sonsuzluğun bilinmez tavrını taşıyan erkek ve kadınları resmetmek istiyorum." Van Gogh böylece, izlenimcilikten dışavurumculuğa modern resim sanatının gideceği yolu hazırlamaktadır.

Şöhreti

Van Gogh'un 1880'lerin sonundaki ilk sergilerinden sonra ünü ressamlar, eleştirmenler, simsarlar ve koleksiyoncular arasında düzenli olarak büyüdü. 1887'de André Antoine Paris'te Théâtre Libre'de Van Gogh'un eserlerini Georges Seurat ve Paul Signac'ın tablolarının yanına astı; bunların bazıları Julien Tanguy tarafından edinilmiştir. 1889'da resimleri Le Moderniste Illustré dergisinde Albert Aurier tarafından "ateş, yoğunluk, günışığı" ile nitelenir diye tarif edilmiştir. On tablosu 1890 yılının Ocak ayında Société des Artistes Indépendants tarafından Brüksel'de sergilenmiştir.

Van Gogh'un ölümünen sonra anısına Brüksel, Paris, Lahey ve Anvers'de sergiler düzenlenmiştir. Aralarında 1891'de Brüksel'de retrospektif bir sergi olarak düzenlenen Les XX sergisindeki altı tablosu da dahil olmak üzere eserleri çeşitli üst düzey sergilerde yer almıştır. 1892'de Octave Mirbeau Van Gogh'un intiharı üzerine "sanat için sonsuz derecede üzücü bir kayıp ... her ne kadar insanlar muhteşem bir cenazeye gelmemiş olsa da ve bu dünyadan gidişigüzel bir deha alevinin sönüşü anlamına gelen zavallı Vincent Van Gogh ölümüne uğurlanırken de yaşadığı gibi gözlerden uzakta ve ihmâl edilmişti" diye yazmıştır.

Theo 1891 Ocak ayında ölünce de Vincent'ın sesi çıkan ve bağlantıları iyi olan tanıtıcısı da yok olmuş oldu. Theo'nun dul eşi yirmilerinde bir Hollandalı olan Johanna Van Gogh-Bonger ne eşini ne de kayınbiraderini çok uzun süredir tanımıyordu ve birdenbire kendini yüzlerce tablo, mektup ve çizimle buldu ve ayrıca küçük çocuğu Vincent Willem Van Gogh'a da bakmak zorundaydı. Gauguin Van Gogh'u tanıtmak için yardımcı olmaya yanaşmadığı gibi Johanna'nın abisi Andries Bonger'da tablolara pek sıcak bakmıyordu. Eleştirmenler arasında Van Gogh'u ilk destekleyenlerden biri olan Aurier'de 1892'de 27 yaşında tifodan öldü.

1892'de Émile Bernard Paris'te yalnızca Van Gogh'un resimlerinden oluşan küçük bir gösteri düzenledi ve Julien Tanguy bazıları Johanna Van Gogh-Bonger'den satılmak üzere alınmış Van Gogh tablolarını sergiledi. 1894 Nisan ayında Paris'te Durand-Ruel Galerisi 10 tabloyu satılmak üzere aldı. 1896'da, o zamanlar henüz tanınmamış bir güzel sanatlar öğrencisi olan Fovist ressam Henri Matisse, Bretanya açıklarında Belle Île'de John Peter Russell'ı ziyaret etti.13 Russell Van Gogh'un yakın arkadaşıydı ve Matisse'i Hollandalının eserleriyle tanıştırdı ve Van Gogh'un bir çizimini verdi. Van Gogh'dan etkilenen Matisse toprak renklerinden oluşan paletini bırakarak daha parlak renkler kullanmaya başladı.14

Paris'te 1901'de Bernheim-Jeune Galerisi'nde büyük bir Van Gogh sergisi verildi ve bundan etkilenen André Derain ile Maurice de Vlaminck Fovizm'in çıkışına katkıda bulundu. Sonderbund ressamları ile Köln'de 1912'de, New York'ta Armory Show'da 1913'te ve Berlin'de 1914'te olmak üzere önemli grup sergileri yapıldı. Henk Bremmer Van Gogh hakkında konuşmak ve öğretmek konularında etkili olmuştur ve sonradan arzulu bir Van Gogh koleksiyoncusu olacak olan Helene Kröller-Müller'i ressamın eserleriyle tanıştırmıştır. Alman Dışavurumculuğunun ilklerinden Emil Nolde Van Gogh'un eserlerine borçlu olduğunu söylemiştir. Bremmer'in yardımıyla Jacob Baart de la Faille'in catalogue raisonné{{'}}si L'Oeuvre de Vincent Van Gogh (Vincent Van Gogh'un Eserleri) 1928'de yayımlanmıştır.

Van Gogh'un ünü ilk doruk noktasına, Avusturya ve Almanya'da I. Dünya Savaşı'ndan önce 1914'te üç cilt hâlinde mektuplarının yayımlanmasıyla ulaştı. Mektupları içten ve sarihti ve kendi alanında 19. yüzyılın en önde gelenleri arasında olduğu tanımlanmıştır. Bu mektuplar sanatı için cefa çekmiş ve genç yaşında ölmüş, büyük ve kendini adamış bir ressam olarak çok kuvvetli bir Van Gogh mitolojisinin başlamasına neden oldu. 1934'te romancı Irving Stone Yaşama Tutkusu adı ile Van Gogh hakkında Theo'ya yazdığı mektupları temel alan biyografik bir roman yayımladı. Bu kitap ve aynı adı taşıyan 1956 yapımı film Van Gogh'un ününü daha da artırdı.

1957'de Francis Bacon, Van Gogh'un II. Dünya Savaşı sırasında yok olmuş olan Tarascon Yolunda Ressam adlı tablosunun kopyalarını temel alan bir dizi resim yaptı. Bacon "zihnine musallat olmuş" olarak tanımladığı bir imgeden esinlenmişti ve kendisinde yankısını bulduğu Van Gogh'a toplumdan yabancılaşmış bir birey olarak bakıyordu. Bacon kendini Van Gogh'un resim teorileriyle özdeşleştirdi ve Theo'ya yazılan şu satırlara atıfta bulundu: "[G]erçek ressamlar nesneleri olduğu gibi resmetmezler ... [O]nları kendilerinin nasıl olması gerektiğini hissettikleri gibi resmederler."

Van Gogh'un eserleri dünyanın en pahalı resimleri arasında yer alır. 100 milyon US$ (günümüzdeki eşdeğeri) üzerinde satılan tabloları arasında Dr Gachet'nin Portresi,Joseph Roulin'in Portresi ve İrisler bulunmaktadır. New York'ta bulunan Metropolitan Museum of Art'ın Selvili Buğday Tarlası versiyonu 1993 yılında 57 milyon US$'na koleksiyona katılmştır. 2015 yılında L'Allée des Alyscamps New York'ta Sotheby's müzayede salonunda 66,3 milyon US$'na satılmıştır.15

Van Gogh Müzesi

Van Gogh'un aynı adı taşıyan yeğeni Vincent Willem Van Gogh (1890-1978) annesinin 1925'te ölümünden sonra Van Gogh'un tüm eserlerini miras yoluyla devraldı. 1950'lerin başında Van Gogh'un mektuplarının tamamının dört cilt hâlinde ve farklı dillerde basılmasını ayarladı. Daha sonra Hollanda hükûmeti ile koleksiyonun tamamının satın alınması ve sergilenmesi için bir vakıf kurulması konusunda anlaştı. Theo'nun oğlu resimlerin mümkün olan en iyi şartlar altında sergilenebilmesi için projenin planlamasına katıldı. Proje 1963'te başladı ve binanın tasarımı mimar Gerrit Rietveld'e verildi ve onun 1964 yılında ölmesinin ardından Kisho Kurokawa görevi üstlendi.16 Açılışı için 1972 yılı hedeflenen proje 1960'lar boyunca devam etti.

Van Gogh Müzesi 1973'te Amsterdam'da Museumplein meydanında açıldı. Düzenli olarak yıllık 1,5 milyondan fazla ziyaretçisiyle Rijksmuseum'dan sonra Hollanda'nın en popüler ikinci müzesi olmuştur. 2015 yılında ulaştığı 1,9 milyon ziyaretçinin17 %85'i başka ülkelerden gelmiştir.18

Popüler kültürde Van Gogh

Sinema ve televizyon filmleri

Van Gogh'un yaşamı, eserleri ve kişiliği çok sayıda filme esin kaynağı olmuştur:

Müzik

  • Nevit Kodallı, Van Gogh, 1956'da bestelenmiş 5 tabloluk opera.
  • Don McLean, Vincent, 1971 tarihli American Pie albümünde yer alan şarkıda ressamın çeşitli tabloları anlatılır.22
  • Grigori Frid, Lettres de Van Gogh, bariton, klarnet, perküsyon piyano ve yaylılar için iki bölümlük opera, op. 69 (1975)
  • Bertold Hummel, Acht Fragmente aus Briefen von Vincent Van Gogh bariton ve yaylı dörtlüsü için, op. 84 (1985) 23
  • Einojuhani Rautavaara, Vincent, üç perdelik opera (1986-1987)24
  • Michèle Reverdy, Vincent, ou la Haute Note jaune, 1984-1989 arasında bestelenmiş, 1990'da yayımlanmıştır.2526
  • Einojuhani Rautavaara, 6. Senfoni Vincentiana (1992) : I. Tähtiyö (Yıldızlı Gece) ; II. Varikset (Kargalar) ; III. Saint-Rémy ; IV. Apotheosis
  • Gloria Coates, 9. Senfoni Homage to Van Gogh (1992-1993)
  • Abel Ehrlich, Portrait of Vincent Van Gogh at the Age of 27, keman ve yaylı dörtlüsü için (2003)
  • Henri Dutilleux, Timbres, espace, mouvement orkestra için (1978), alt başlığı La Nuit étoilée
  • Henri Dutilleux, Correspondances soprano ve orkestra için (2002-2004) : I. Danse cosmique (P. Mukherjee) ; II. À Slava et Galina… (A. Solschenizyn) ; III. Gong (R. M. Rilke) ; IV. Gong II (R. M. Rilke) ; V. De Vincent à Théo… (V. Van Gogh)
  • Fré Focke, Tombeau de Vincent Van Gogh, yalnızca piyano için 20 parça (1951)
  • Jan Van Vlijmen, Un malheureux vêtu de noir, üç perdelik opera (1990)
  • Valéry Aubertin, Livre ouvert, op. 6 org için farklı boyda 15 parça (IX : Vincent Van Gogh, Les Fresques, Lamento, senfonik şiir)
  • Marinus de Jong, Schilderijen uit een tentoonstelling Van Van Gogh, op. 58, no.1-3, yalnızca piyano için (1950)
  • Malcolm Williamson, The Bridge Van Gogh painted and the French Camargue, yalnızca piyano için (1974)
  • Rainer Kunad, Vincent, opera (1975-1976)
  • Michael Gordon, Van Gogh Video Opera (1991), video ile canlı opera

Müzelerde Van Gogh

Vincent Van Gogh'un eserleri aşağıdaki müzelerde sergilenmektedir.

Kaynakça

Notlar

Özel

Genel

  • Diğer baskılar: ISBN 978-3-923641-31-4 ; ISBN 978-90-6630-247-1

  • ; ISBN 963-7063-33-1

Dış bağlantılar

Orijinal kaynak: vincent van gogh. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.

Footnotes

  1. "La misère ne finira jamais", Études, 1947, p. 9 , Bibliothèque nationale de France, département Philosophie, histoire, sciences de l'homme, D-33939

  2. "La tristesse durera toujours", François-Bernard Michel, La face humaine de Vincent Van Gogh, Grasset, 3 Nov. 1999, ISBN 2-246-58959-2

  3. Arni E. Vincent. The New Grove Dictionary of Opera içinde. Macmillan, London and New York, 1997.

Kategoriler