Yunanca hipostaz (Yunanca: Grekçe: ὑπόστασις) terimi, 4. yüzyılın sonları ve 5. yüzyıldaki Kristolojik tartışmalardan önce teknik bir terim olarak kullanılmaya başlamıştır.
Hypostasis kelimesi yunancadır ve latince muadili substantia kelimesidir. Hypostasis ve substantia kelimelerinin tam anlamı ‘altında duran şey’ ya da ‘gerçekliğin altında yatan’dır. Aristoteles’e göre hypostasis ve substantia’nın işaret ettiği şey metafiziğin temel objesidir çünkü o öncül olarak varolandır ve ilk kategoridir, geriye kalan her şey onunla alakalıdır.1
Yeni Platoncu doktirinde hipostaz, “ilahi prensip”ten bahsederken kullanılan bir terimdir. Plotinos tek bir ilahiliğin çoğul hipostazları fikrini geliştirmiştir. Plotinos üç hipostazdan bahseder;
-Tek olan; mutlak, hatasız, varlıklar arasında değildir, bilgiyle ulaşılamaz,
-Zeka olan; Tek olandan yayılır,
-Ruh olan; dünyanın ve bedenlere inecek ruhları da kapsayan ruhtur. (Enneades, treatise 24, V, 6. )
Terimin Yeni Ahit'teki bazı kullanımları, terimin daha sonraki dönemde nasıl anlaşıldığının bir işaretçisi olarak karşımıza çıkıyor.
Kutsal Kitap’ta Hipsotaz çoğunlukla manevi destek, güvence ve kesin kanaat olarak kullanılmıştır. İbranilere Mektup 11:1’i; “İman, umut edilenlere güvenmek, görünmeyen şeylerin varlığından emin olmaktır.” ayetinde orijinal metinde ‘iman … hipostazıdır’ şeklinde kullanılmıştır.3
Hipostaz terimi Orijenes tarafından essentia (Ousia; Türkçesi; öz) için eşanlamlı olarak kullanılmış ve altta yatan katmanını ya da özgünlüğünü belirtmek için kullanmıştır. Bu amaçla hipostaz kelimesi, bir put için kelimenin ilk anlaşılan şekliyle neyden yapıldığını anlatmak için kullanılabilir, taş, bronz ya da tahta gibi. Ama aynı putun yakılması veya eritilmesi ile hipostazı yok edilebilir. Bu anlamda kullanıldığında hipostaz, putun somut varoluşunu işaret etmektedir.
325 yılındaki İznik Konsili'nde hipostaz ve ousia’nın birbirlerine eş olarak kullanımı reddedilmiş ve iki terim arasında kesin bir ayrılığa gidilmiştir; ousia için, hipostazın genel ilahi öz ya da tözünü ifade etmek için kullanılmasına karar verilmiştir.4 Bu ayrımın yapılması ile beraber Hristiyan teologlar daha kolay bir biçimde tek Tanrı’yı aynı özü taşıyan (Homoousia) üç hipostaza ya da üç kişiliğine ayırabileceklerdi.
İskenderiyeli Kiril Mesih’in ilahi ve insan birliğini hipostazda bir birlik olarak ifade etmiş ve bu sayede Mesih’in iki doğasının olduğunu, ancak görünür olmadığını söylemiştir. Papa I. Leo Mesih’in tek hipostazı olduğunu ancak doğasının (physis) ikili olduğunu söylemiştir. Kalkedon Konsili (451) bu ayrımı kanonize etmiş ve Monofizitçileri (Mesih’in tek bir doğası, onunda ilahi olduğunu savunanları) ve Ariusçuları (Mesih’in tek bir doğası, onunda insan olduğunu savunanları) kınamıştır.5
Daha sonraları, Duns Scotus hipostazın töz ile karıştırılmaması gerektiğini söylemiştir. Hipostaz öznedir, birey olarak varolandır. Gerçek ve objektif olandır, görüntü ve soyutlanmış olanın aksine. Bu nedenle herkes bir hipostazdır, çünkü her insan bir bireydir ve diğer bireylerden ayrışır. Hipostaz varoluştur. Töz ve öz ise varlığın ideası ya da konseptidir.
Günümüz teologları Boethius’un fikirlerini takip ederek sadece rasyonel varlıkların hipostaz olduklarını savunur; hipostaz kelimesi eksiltmek için kullanılır, her insanın altında yatan varoluşundan bahsetmek için.6
Orijinal kaynak: hipostaz. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.
Ne Demek sitesindeki bilgiler kullanıcılar vasıtasıyla veya otomatik oluşturulmuştur. Buradaki bilgilerin doğru olduğu garanti edilmez. Düzeltilmesi gereken bilgi olduğunu düşünüyorsanız bizimle iletişime geçiniz. Her türlü görüş, destek ve önerileriniz için iletisim@nedemek.page