Anicius Manlius Severinus Boethius veya kısaca Boethius, Romalı senatör, konsül, magister officiorum, tarihçi ve filozoftur. 6. yüzyılın ilk dönemlerinde yaşamıştır. Büyük Teoderik'in hizmeti altına girmiş ve daha sonra Teoderik tarafından; kendisine yönelik bir komplonun içinde olduğu gerekçesiyle zindana atılmış ve 524'te idam edilmiştir.1
Zindandayken; kader, ölüm gibi konuları ele alan Felsefenin Tesellisi isimli eseri yazmıştır. Eser daha sonra Orta Çağ'ın en ünlü ve etkili eserlerinden biri haline gelmiştir.
Anicius Manlius Severinus Boethius, yaklaşık 100 yıldır Hristiyan olan Anicii ailesinden geliyordu. Eski bir Roma consulu olan, babasını küçük yaşta yitirdiğinde önemli bir devlet insanı ve aile dostu olan Quintus Aurelius Memmius Symmachus tarafından evlat edinilmesi, onun çocukluktan itibaren çok iyi bir eğitim almasına ve devlet kademelerinde hızla yükselmesine de olanak sağlamıştır.
Boethius için eğitim ve bilgi önemliydi ve yeteneklerini yazma ve çeviride kullandı. Bununla birlikte, matematik anlayışı oldukça sınırlıydı ve aritmetik üzerine yazdığı metin kalitesizdi ve geometri metni hayatta kalmamış olsa da, bunun daha iyi olduğuna inanmak için çok az neden var. Buna rağmen matematik metinleri mevcut olanların en iyisiydi ve Avrupa'da matematiksel başarının oldukça düşük bir noktada olduğu bir dönemde yüzyıllarca kullanıldı. Boethius'un Aritmetiği, Nicomachus'un çalışmasına dayanıyordu ve bu, ona bugünün matematiksel standartlarına göre garip bir karakter vermesine rağmen, ortaçağ bilim adamlarına Pisagor sayı teorisini öğretti.
Boethius, dört konudan oluşan manastırlara tanıtılan bir eğitim kursu olan quadrivium için ana materyal kaynaklarından biriydi: aritmetik, geometri, astronomi ve müzik teorisi. Bu son konu üzerine Boethius, müziğin bilimle ilişkisi üzerine yazdı ve bir notanın perdesinin sesin frekansı ile ilgili olduğunu öne sürdü.
Platon ve Aristoteles'in tüm eserlerini tercüme etmek ve üzerine yorumlar yazmak için iddialı bir proje başlattı. Amacı, bu en önemli iki Yunan filozofunun birbirleriyle ne şekilde anlaştıklarını göstermekti. Boethius'un asla bitiremeyeceği bir projeydi, özellikle Platon'un çalışmasını tercüme etmeden ve iki felsefeyi uyumlaştırma amacını gerçekleştirmeden önce öldü.
Boethius, ailesinin soylu adı ve iyi eğitimi sayesinde dönemin kralı Theodoricus Magnus'un (Büyük Theodoricus) güvenini kazanmakta gecikmemiştir. MS 510 yılında, yaklaşık otuz yaşındayken Roma'da konsül seçilmiş, 520 yılında kral tarafından Magister Officiorum unvanını alarak ayrıcalıklı ve onurlu bir göreve atanmıştır.
O sıralarda Roma'nın yöneticileri arasında baş gösteren güvensizlik, toplumu hem siyasal hem de dinsel anlamda gittikçe artan bir bunalıma sürüklemiştir, hatta yaşamını kabusa çevirecek olayların başlamasına ve vatan haini olarak suçlanmasına maruz bırakacak kuşku ortamının yaratılmasına neden olmuştur.
Ravenna Sarayı'nda çok rahat bir hayat yaşayan Boethius, kendisini evlat edinen Symmachus'la iyi bir dost olmuş ve kızı Rusticana ile evlenmişti. Bu evlilikten doğan iki oğlu Symmachus ve Boethius adını verdiği iki oğlu da 522 yılında consul seçilince ailenin sevinci iki kat artmıştı. Ama bu durum fazla sürmedi. Senatus'da Boethius'a karşı beslenen düşmanlık hisleri gittikçe yoğunlaştı ve rakiplerinin Kral'a zerkettiği kuşku tohumları ürünlerini vermede gecikmedi. Boethius hain planların kurbanı olarak Theodoricus'a karşı suikast planları hazırlayanların arasına karışmakla suçlandı.
Talihsizlikler, Boethius'un yakın arkadaşı senator Albinus'un suçlanmasıyla başladı. Suçlamanın nedeni, Albinus'un Doğu Roma İmparator'unun çevresindekilere Theodoricus'un küçük düşürücü ifadeler kullanmış olmasıydı. Onu suçlayanlar arasında özel danışmanı Cyprianus başı çekiyordu. Albinus suçlamaları reddetse de İmparator karşı tarafa gönülden inanmıştı.
Bu olaylar sonucunda Boethius, İmparator'un huzuruna çıkıp Albinus'u Cyprianus'a karşı savunmuş ve Roma'nın değerli bir senatörü olan Albinus'un bu suçu işlemiş olması durumunda, kendisinin ve Senatus'un bu suça iştirak etmiş sayılacaklarını, bunun ise asla mümkün olamayacağını belirtmiştir. Bu art niyetsiz söylemin Theodoricus tarafından dürüst bir açıklama olarak algılanması beklenirken, o, tamamen aksine Boethius'un sözlerini yanlış yorumladı ve böylece Boethius'un sonunu hazırlayan süreç başlamış oldu.
İmparator bu açıklamadan sonra suikast planları yapanın sadece Albinus olmadığını, Boethius ve Senatus'un da aynı plana ortak olduğu sanısına kapılınca Boethius da tutuklandı. Boethius'un savunduğu Senatus kendisine hiç de öyle davranmayarak, hatta hiçbir savunma tanımayarak hakkında hemen bir idam kararı çıkardı. Bir anlık cesareti yüzünden hem kendisinin, hem de ailesinin yaşamını altüst eden Boethius mahkemede yapamadığı savunmasını Consolatio (Philosophiae Consolatio) adlı yapıtında yapmıştır.
Boethius'un ölümüne dair kayıtlarda büyük işkenceler çekerek acılar içinde öldüğü yazılıdır. Alnına geçirilen bir sicim gözleri yuvalarından fırlayana dek gerilmiş ve o durumda kalın bir sopayla ölünceye dek dövülmüştür.
En önemli eseri Consolatio, Türkçeye 'Felsefe'nin Tesellisi' adıyla, İstanbul Üniversitesi Latin Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Çiğdem Dürüşken tarafından Latince'den çevirilmiştir.
Boethius çok önemli bir filozoftur dönemi açısından. Öyle ki kendisi, Aristoteles'i Platon'u anlamış olan Orta Çağ felsefesine temel mantık öğretileriyle tanıştırmıştır. 11 ve 12. yüzyıl filozoflarına Aristoteles'le ilgili olarak sahip olabildikleri tüm bilgileri sağladığı söylenebilir. Boethius'a bu açıdan bakacak olursak, mantık ve yöntem konusunda Hrisityan düşüncesi veya kültürüne armağan eden kişi olduğu söylenebilir. Bu sebeple ve özellikle de teolojik problemlerin çözümünde sadece felsefe terimleri değil, mantıksal argümanları kullanması ve inanç ile akıl arasında ayrım yapması nedeniyle skolastik yöntemin öncülerindendir. Boethius yine bu bağlamda her bilimin kendine özgü ilkeleri olmasını düşündüğü tezinden ötürü teolojinin özerk bir bilim haline gelmesine önemli katkılarda bulunmuştur. O aynı zamanda tümeller konusunu Orta Çağ felsefesinin gündemine sokan filozoftur. Boethius'un hapisteyken yazdığı kitapta, yani Felsefenin Tesellisi'nde kader, talih, tanrısal öngörü ve irade özgürlüğü konularında Orta Çağ Hristiyan düşüncesine en temel referans olan bu eserde Boethius, felsefenin insanı Tanrı'ya götürecek en önemli araç olduğunu gösterme amacı güder. Boethius'un en önemli amacı Grek felsefesi ve Latin alemi arasında köprü olmaktı. Bu nedenle en baştaki niyeti Aristoteles'in eserlerini ve Platon'un eserlerini Latince'ye çevirmek ve birtakım yorumlar sayesinde iki doktrinin birbirleriyle ayrıldığı noktalar olsa da bir olduğu noktaları göstermekti (Boethius'tan akt. Dürüşken FT ''Sunuş'', 18). Tabii, kendisinin girmiş olduğu çeviri ciheti tamamlanamamıştır ama belirli eserleri çevirmiş ve yorumlar yazmıştır. Aristoteles'in Kategoriler, Birinci ve İkinci Analitiler, Sofistik Çürütmeler, Topikler kitaplarını tercüme etmiştir. Boethius genel olarak bu tercüme ve yazdığı yorumlar sayesinde, Aristoteles'in Organon'unun kapsamı içinde geçen diğer kitaplarını da Latince'ye tercüme edileceği 12. yüzyıla kadar, Orta Çağ Avrupa'sının mantık hocası olarak kalmıştır.
Boethius felsefeyi veya bilgeliği teorik ve pratik bilgelik olarak ikiye ayırmıştır. Teorik bilgelikte üç ayrı varlık türü vardır: dolayımsız olarak algılananlar, akledilebilir olanlar ve doğal olanlar. Doğal olanlardan kast ettiği fiziktir (astronomi, coğrafya vs). Birinci varlık türüyle Tanrı'yı melekleri vs. kast eder. Akledilir olanlar, yani ikincileri de Platon'un idealar alemi gibi aşağı düşerek cisimlerin içine düşmüş varlıklardır. Nasıl ki teorik bilgeliği üçe ayırdıysa pratiği de ayırır: Bunlardan birincisi etik, ikincisi politika felsefesi ve üçüncüsü iktisattır.
Boethius bu sınıflamanın ardından, Aristoteles'ten öğrendiği mantığı, öncelikle varlığa, sonra da tümeller meselesine uygulamıştır .Birincisinin amacı elbette Tanrı'yı diğer varlıklardan ayırt etmektir. Ayrıca o, Tanrı'yı saf formdan, maddeden ayrılmış olarak görür. Anlayacağımız şekilde Aristoteles'in madde-formundaki hareket etmeyen hareket ettiricinin nasıl ki maddeden bağımsızsa, Boethius'un Tanrı'sı da öyledir. Boethius'a göre Tanrı bir ve basit olan bir varlıktır. Özü varoluşunu içeren yetkin varlık olarak Tanrı, iyilik ve mutluluktur; her şeyin kaynağıdır.
Boethius'un metafizik problemlerin bir önemi, onun tümeller problemini Orta Çağ'da başlatmasıdır. Bu problem, Plotinos'un öğrencisi olan Porpyrhos'un Boethius'un Latince'ye tercüme ettiği İgogoji adlı eserinde ortaya konmuştur.
"Tümeller (Universaliae) nedir?", "Nerede bulunurlar?" ve "Dışardaki nesnelerden bağımsız olarak mevcut mudurlar, yoksa değil midirler?" gibi sorular çerçevesinde cereyan eden tümeller çatışması sonucunda, kavram gerçekçileri (realistler) ile adcıların (nominalistler) taraf oldukları muhtemel üç yanıt öbeği açığa çıkmıştır:
Birinci grup, tümellerin, nesnelerden bağımsız olarak varolduğunu ve onların dışında veya üstünde bulunduğunu savunur. Bu görüşe mensup olanlar, Platon'un yolundan giden Augustinus ve Anselmus gibi düşünürlerdir.
İkinci grup, tümellerin varolduğunu ama nesnelerin dışında veya üstünde değil, içinde bulunduğunu ve onlara bağımlı olduğunu savunur; yani nesnelerle ilişkileri bakımından, tümeller aşkın (transcendent) olmayıp, içkindirler (immanent). Bu görüşe mensup olanlar, Aristoteles'in yolundan giden Abelardus, Albertus Magnus ve Thomas Aquinas gibi düşünürlerdir.
Üçüncü grup ise sadece nesnelerin varolduğunu, tümellerin ise benzer nesnelere vermiş olduğumuz adlardan ibâret bulunduğunu savunur. Bu görüşe mensup olanlar, Roscelinus ve Ockhamlı William gibi düşünürlerdir.
İlk iki grup, kavram gerçekçisidir, yani tümellerin şu veya bu biçimde gerçekten varolduğuna inanır. Ancak birinci grup aşırı gerçekçi, ikinci grup ise ılımlı gerçekçi olarak nitelendirilir. Üçüncü grup ise nominalisttir.
Boethius elbette bunu ortaya atıp kaçmamıştır. O da ilk tümel tanımı yapmıştır ve o kavram realizmi ve nominalizm arasındaki orta yolu seçmiştir. O ne tümellerin ayrı bir varoluşu olduğunu kabul eder, ne de tümellerin zihnimizde olduğunu kabul eder.
Boethius mutlak veya en yüksek iyi olarak Tanrı'nın aynı zamanda en yüksek eaudaimonia (mutluluk) ve mükemmellik olarak görülmesi gerektiğini savunan Boethius, O'nun varoluşunu Anselmus gibi ontolojik argümanını önceleyen bir argümanda ortaya koyma cihetine girer.
Boethius Tanrı'nın evreni başıboş bırakmadığını ve evreni kendi iyiliğiyle düzene sokup yönettiğini savunmaktadır. Tanrı bunu Boethius'a göre iyi olmaya ek olarak, akıl olduğu ve mutlak bir bilgiye sahip olduğu için yapabilmektedir. Fakat şu da var ki, böyle bir felsefeye sahip olmak beraberinde bir sorun getirir. Peki, bu sorun nedir? Tüm patristik dönem filozoflarının uğraştığı kötülük problemidir. Boethius'a göre evrende tözsel kötülük yoktur. Bu da evrendeki var olan her şeyin iyi olduğu anlamına gelmektedir. Çünkü yaratık olan her şey Tanrı'dan gelmiştir ve Tanrı'da kötülük ve kusur denilen şey yoktur. Kötülük ise, yaratık olanların kendilerine Tanrı tarafından bahşedilen doğayı, varlık şeklini terk etmelerinden kaynaklanmaktadır. 2
Orijinal kaynak: boethius. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.
Ne Demek sitesindeki bilgiler kullanıcılar vasıtasıyla veya otomatik oluşturulmuştur. Buradaki bilgilerin doğru olduğu garanti edilmez. Düzeltilmesi gereken bilgi olduğunu düşünüyorsanız bizimle iletişime geçiniz. Her türlü görüş, destek ve önerileriniz için iletisim@nedemek.page