Dascylium, Dascyleium, Dascylus ya da Daskyleion olarak da yazılır. (Antik Yunanca: Δασκύλιον, Δασκυλεῖον) Güney Marmara'da günümüz Balıkesir, Bandırma, Ergili mahallesi sınırları içinde, antik dönemde Misya olarak anılan bölgede yer alan bir antik kenttir.
Daskyleion konusunda ilk araştırmalar Antik Çağ'da şehrin adı konusundaki farklı görüşlerle başlamıştır. Antik yazarlardan Mela ve Plinius bu merkezlerden Daskylos olarak söz ederken, Stephanos Byzantios, Daskylion adını kullanır.M.Ö. 7.yüzyılda Daskylos adıyla bilinen ünlü Lydia Kralı’nın Sardis’ten hanedan kavgaları nedeniyle buraya gelmesiyle kent Daskyleion adını almıştır. Daskyleion’da doğan oğlu Gyges daha sonra Lydia’ya geri çağrılıyor. Gyges Lydia’ya kral olduktan sonra şehre Daskyleion deniliyor. Çünkü Daskyleion “Daskylos’un yeri anlamındadır. Bu ismi M.Ö.650 yıllarında almıştır.1
Ünlü tarihçi Herodotos ise bu şehrin adını Daskyleion olarak verir. Antik Çağ'da şehrin adı konusundaki tartışmalar 20. yüzyıl başlarında yerini şehrin lokalizasyonu konusundaki tartışmalara bırakmıştır. Orta Çağ yazarı Stephanos Byzantios Anadolu’da Daskyleion adı verilen beş yerleşmeden söz etmektedir; ancak tarihçiler ve arkeologlar Kuzeybatı Anadolu’da, Bandırma’ya 40 km mesafedeki Ergili Köyü’ne çok yakın olan, Manyas Gölü kıyısındaki Hisartepe üzerinde yer alan kalıntıların satraplık merkezi Daskyleion’a ait olduğu konusunda hemfikirdir.
Manyas Kuş Cenneti iki hidrolog ve zoolog; Alman asıllı Kurt ve eşi Leonore Kosswig tarafından keşfedilmiştir. Kurt Kosswig (1907-1991) aynı zamanda tarih ile de ilgili bir kişiydi. Bu nedenle gölün hemen kıyısındaki Hisartepe’nin üzerinde yer alan kalıntılardan yurttaşı ve arkadaşı Kurt Bittel’e bahsetmiştir.
1952 yılında arkeolog Kurt Bittel tarafından Hisartepe üzerinde yer aldığı saptanan Daskyleion’da ilk arkeolojik kazılar, bir yıl sonra Cumhuriyet dönemi birinci nesil arkeologlarından Ekrem Akurgal (1911-2002) tarafından başlatılmış ve 1959 yılına kadar da devam etmiştir. Bu ilk dönem kazılarında ele geçen Anadolu-Pers kabartmaları ve bulgular, Daskyleion’un bir Ahameniş dönemi satraplık (valilik) merkezi olduğuna dair en önemli kanıtları oluşturmaktadır. Ekrem Akurgal’ın yapmış olduğu araştırmalar sırasında Hisartepe’nin güney yamacında yüzeyde bir stel parçası ele geçmiştir. Ve bu stel Hisartepe Steli olarak İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde korunmaktadır.
Ekrem Akurgal’ın kazısından sonra Dasyleion'daki bilimsel araştırmalara ara verilmiştir. Ancak 1964 yılında bir köylü, Hisartepe’nin kuzeyinde yer alan Köseresul köyünde tarlasını sürerken bir Bizans mezarı bulmuştur. Bunun üzerine İstanbul Arkeoloji Müzesi’nden Nezih Fıratlı tarafından çalışmalara başlanmıştır. Mezarın temizlenmesi sırasında üç adet Stelin mezar yapımında kullanıldığı görülmüştür. 28 yıllık bir aradan sonra 1988 yılında Tomris Bakır tarafından yeniden başlatılan kazılar 2008 yılına kadar kesintisiz devam etmiştir. Bu ikinci dönem kazılarında ise Daskyleion’da Ahameniş’in yanı sıra Frig ve Lid kültürlerinin de varlığına işaret eden önemli yapı kalıntıları ve eserler ortaya çıkarılmıştır. 2009 yılından günümüze değin Kaan İren başkanlığında kazılara devam edilmektedir.
Daskyleion'da Troya gibi erken dönem yerleşimlerinin olduğu kenttir.2 1990 yılından itibaren ele geçen epigrafik ve arkeolojik buluntular burada bir Frig yerleşimi bulunduğuna işaret etmektedir. Frig dilinde yazıtlar, MÖ 8. yüzyıl sonlarına ait bir Kibele tapınak modeli, kült eşyaları ve çok miktarda bezemeli ve graffitolu seramik eserler Friglerin buradaki varlığını kanıtlamaktadır.
2007-2009 yılları arasında tepenin en yüksek yerinde, Kült Yolu olarak adlandırılan alanda yapılan kazılarda anakayaya oyulmuş adak çukurları ile karşılaşılmıştır. Bu çukurların içerisinden Frig uygarlığına ait çok sayıda ağırlık ve tam kap ele geçmiştir. Bu kapların çoğu Gordion kazılarından ele geçen seramiklerle benzerlik göstermektedir.Daha da ötesi, ele geçen graffitolu seramiklerden Friglerin Daskyleion’daki varlığının sadece kendi dönemleri ile sınırlı olmadığı anlaşılmaktadır. En önemli kanıtlardan biri, satrap Megabates Dönemi’ne tarihlenen bir kyliks ayağı altındaki “vanaks” yazısıdır. “Vanaks” Frig dilinde “kral” anlamına gelmektedir ve burada olasılıkla satrapı kastetmektedir. Bu yazıt sayesinde, Ahameniş Dönem’de de Frig halkına ait bir grubun buradaki varlığını sürdürdüğü tespit edilmiştir.
Daskyleion’da Frig yerleşiminin tespit edilmesi arkeoloji dünyası için çok önemli bir keşiftir. Bu durum, bölgenin antik yazarlar tarafından neden “Hellespontine Phrygia” olarak adlandırıldığını açıklamakla kalmayıp aynı zamanda Friglerin Anadolu’daki yayılımlarının Kütahya-Eskişehir sınırının daha da batısına ve kuzeye kaydığını ortaya koymuştur.
Lidya uygarlığına ait yerleşim kalıntıları da yine Kült Yolu olarak adlandırılan alanda yoğunlaşmaktadır. Ahameniş evresinin hemen altında yer alan Lidya tabakaları özellikle son yıllarda çok önemli buluntular vermiştir. Burada yaklaşık 10 m<sup>2</sup>'lik bir alana yayılmış olan bir yangın tabakası tespit edilmiştir. MÖ 550-540 yıllarına tarihlenen bu yangın tabakası Perslerin kente gelişi ile aynı zamana denk gelmektedir. Bu durum Perslerin kenti savaşarak ele geçirmiş olduğunu göstermektedir. Söz konusu yangın tabakası içerisinden, olasılıkla dinsel bir sahneyi betimleyen çok sayıda altın ve gümüş figür geçmiştir. İnsan figürlerinden bir tanesinin bir rahibi, diğerlerinin de kimliği saptanamayan bir tanrıçayı ya da tanrıçaları temsil ettiği sanılmaktadır. Gümüşten yapılmış hayvan figürleri ise muhtemelen sunu hayvanlarını temsil etmektedir.
Bu buluntuların yanı sıra Lidya Dönemi’ne ait çok sayıda tam kap ve kaliteli Lidya seramikleri, höyüğün genelinden ele geçmektedir. Mimari kalıntılar açısından, Kült Yolu alanındaki Lidya mekanlarının yanı sıra Akurgal kazıları sırasında ortaya çıkarılmış ve sadece en alt taş blokları korunmuş olan sur kalıntısının Lydia kentini çevreleyen sur olduğu sanılmaktadır.
Ahameniş Dönemi mimarisine ilişkin sağlam korunabilmiş en önemli kalıntı, tepenin güneybatı bölümünde, Kuş Gölü’ne hakim bir noktada bulunan “Kült Yolu” ve onun etrafında barındırdığı yapı kompleksidir. Erken Ahameniş Dönemi’ne tarihlenen ve ortasında yer alan kanalla ikiye ayrılan bu yol bir apsisle son bulmaktadır. Bu yol, Tomris Bakır tarafından ateş kültüyle ilgili törenlerin yapıldığı kutsal bir yol olarak yorumlanmaktadır. Nitekim, plastik eserler üzerinde yer alan sahnelere de baktığımızda Perslerin Daskyleion’da dini ibadetlerini geçekleştirdiği anlaşılmaktadır. Özellikle şu anda İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde bulunan iki kabartmalı blok üzerinde yer alan rahip ve soylu tasvirleri, burada ateş ibadetlerinin ve kurban törenlerinin yapıldığını göstermektedir.
Daskyleion’un bir Ahameniş Dönemi satraplık merkezi olduğuna dair en önemli buluntular Akurgal kazıları sırasında ele geçmiş olan “bulla” lardır. Bulla terimi, antik dönemde güvenli iletişimi sağlamakta kullanılan mühür baskıları için kullanılmaktadır. Devletler arasındaki yazışmalarda kullanılan papirüsler bullalar ile mühürlenir ve bu sayede başka bir kişinin yazıyı açıp okuması engellenmiş olurdu. Daskyleion Anadolu’da bulla bulunmuş az sayıdaki yerleşimden biridir, çünkü bullalar pişmemiş topraktan yapılmaktadır ve bu yüzden günümüze kadar ulaşmaları zordur. Daskyleion’daki bullalar ise bir yangın tabakasından ele geçmiş olup bu sayede günümüze kadar korunabilmiştir. Bullaların esas önemi üzerinde barındırdığı yazılardan ve sembollerden ileri gelmektedir. Daskyleion bullalarında Aramica, Eski Persçe ve Yunanca yazıtlar saptanmıştır. Bunun yanı sıra kuş tasvirleri ve av sahneleri yer almaktadır ki bunlar da Daskyleion Paradeisos’unda yaşayan kuşları ve yapılan avları anlatıyor olmalıdır. Pers soyluları tarafından kullanıldığı bilinen çok sayıdaki jasper tabak ve az sayıda korunmuş olan Dareikos ve Syglos sikkeleri, buradaki Pers yaşantısının diğer önemli kalıntılarıdır.
Persçede Pairidaoza olarak ifade edilen Paradeisos “bir kralın ya da devlet büyüğünün sahip olduğu, onun resmen kurdurduğu, koruduğu ve bakımını üstlendiği etrafı çevrili park” demektir. Pers geleneğinde krala bağlı bütün yöneticilerin, “imitatio regis” yani “kralı taklit etme” kapsamında bir yaşam sürdürmek durumunda olduğu bilinmektedir. Daskyleion, hemen yanında bulunan Manyas Kuş Gölü ile bu geleneğin yaşatılması için en uygun konuma sahiptir. Hatta Daskyleion’un bir satraplık merkezi olarak tayin edilmesinde bile bu durumun etkisi olduğu söylenebilir.
Antik yazarlardan Ksenofon’un belirttiği üzere, vali Pharnabazos’un sarayı ve köylerin etrafını ünlü av alanları kaplamaktaydı. Bu av alanlarının bir kısmının etrafı çevrilmişti. Ayrıca bölgeyi boydan boya kat eden nehirde (bugünkü Karadere) her türlü balık ve gölde (bugünkü Manyas Gölü) avlanmak için çok çeşitli yaban kuşları bulunuyordu. Ksenofon, Hellenika’nın başka bölümlerinde Paradeisos’un bir park olarak nitelendirildiğini satrap Pharnabazos’un ağzından aktarmaktadır. Pharnabazos aslında burada Spartalı komutan Agesilaos’un kenti tahrip etmesinden sonra duyduğu üzüntüyü dile getirmektedir. “şimdi görüyorum ki; babamdan bana miras olarak kalan saraylarla birlikte, mutluluğu tattığım ağaçlarla ve av hayvanlarıyla dolu olan park tahrip oldu ve yandı”
Helenistik Dönem kalıntıları, Daskyleion’un bu dönemde de önemli bir merkez olarak varlığını sürdürdüğünü göstermektedir. Özellikle “İncili Duvar” olarak adlandırılan teras duvarı bu dönemin en güzel mimari örneklerinden biridir. Duvarın yapımında daha önceki dönemlere ait olan bazı devşirme bloklar kullanılmıştır. Üzerinde incelikle işlenmiş inci ve yumurta dizilerinin yer aldığı bu blokların, orijinalinde Ahameniş Dönemi satraplık sarayına ait olduğu sanılmaktadır.
Son yıllarda tepenin doğu yamacında yapılan kazılarla mermer ve andezit bloklarla döşenmiş bir yol ortaya çıkarılmıştır. Bu yol Helenistik Dönem’de kente girişi sağlayan yoldur ve tepeye ulaştığı noktada ele geçen çok sayıda çivi ve çürümüş ahşap parçaları giriş kapısının burada olabileceğini göstermektedir. Bu yol Bizans Dönemi’nde de kullanılmış ve bu dönemde giriş kapısı yolun daha aşağısına taşınmıştır.
Tepenin içerisinde yer alan yapıların yanı sıra höyüğün çevresinde yaklaşık 2 km lik bir alana yayılmış durumda çok sayıda tümülüs mezar yer almaktadır. Bu tümülüslerden bazıları Tomris Bakır döneminde kazılmış ve restore edilmiştir. Kösemtuğ Tümülüsü, Anadolu’daki tümülüsler arasında mezar odası iyi korunmuş olan az sayıdaki tümülüsten biridir. MÖ 4. yüzyılın 2. yarısına tarihlenen bu mezarın Makedonyalı bir komutana ait olduğu düşünülmektedir. Tümülüsteki en dikkat çekici keşiflerden biri; dromosun duvarlarında kullanılmış devşirme bir blok taş üzerinde yer alan Frig yazıtıdır.
Resim:Funerary Persian.jpg Resim: Resim: Resim:
Orijinal kaynak: daskileion. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.
Ne Demek sitesindeki bilgiler kullanıcılar vasıtasıyla veya otomatik oluşturulmuştur. Buradaki bilgilerin doğru olduğu garanti edilmez. Düzeltilmesi gereken bilgi olduğunu düşünüyorsanız bizimle iletişime geçiniz. Her türlü görüş, destek ve önerileriniz için iletisim@nedemek.page