1848 Devrimleri 1848 yılında Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde ortaya çıkan ayaklanma, devrim ve özgürlük hareketleridir. Özellikle İtalya, Almanya, Fransa, Avusturya, Polonya, Romanya ve Macaristan bu dönemde büyük sarsıntılar geçirmiş; dönemin diğer büyük güçleri olan Rusya, Osmanlı Devleti, Birleşik Krallık ve Hollanda Krallığı ise bu olaylardan nispeten etkilenmemişlerdir.
19. yüzyılın ortalarına gelindiğinde Avrupa'da Sanayi Devrimi büyük ölçüde tamamlanmış, sanayicilerin ve şirketlerin gelirlerinde büyük bir artış görülmesine karşılık köylerde ve kentlerde yaşayan fakir halk bu zenginlikten nasibini almamıştı. İşçiler günde 13-15 saat çalışıyorlar, sağlıksız ve kirli konutlarda zor koşullarda yaşamaya devam ediyorlardı. Köylerde artan nüfus işsizliğe ve toprak yetersizliğine yol açmış, altyapının yetersiz kalmasına neden olmuştu. 1845 ve 1846 hasat mevsimlerinde Belçika'da ortaya çıkarak diğer Avrupa ülkelerine yayılan Patates Hastalığı (Phytophthora infestans') Avrupa'da büyük bir açlık salgınına yol açmış toplumun yoksul kesimlerinde büyük bir tatminsizlik duygusuna neden olmuştu.
Aynı yıllarda Alman Karl Marx ve Friedrich Engels'in birlikte yazdığı ve 1 Şubat 1848 tarihinde yayınlanan Komünist Manifesto, özel mülkiyeti bir devrimle ortadan kaldırarak sınıfsız ve devletsiz bir toplum düzenini gerçekleştirmesi gerektiğini iddia etmekteydi. Bu koşullar altında devrim düşüncesi toplumun çeşitli kesimlerinde çok sayıda taraftar bulmuş ve sonunda 1848 yılında bu devrimler bütün şiddetiyle patlak vermiştir.
1848 devrimleri 19. yüzyılın en yaygın kitlesel huzursuzluklarının sonucudur. Bu kitlesel hareketlerin Fransa, Alman Konfederasyonu, Prusya, Habsburg İmparatorluğu, İtalya, Eflak eyaleti, Moldova üzerinde önemli etkileri oldu. Rusya bunların dışında kaldı.
1848 devrimleri, Kıta Avrupası'ndaki çoğu ülkede toplumun büyük çoğunluğundaki büyük hayal kırıklığının ve yaygın huzursuzluk sürecinde farklı toplumsal sınıflar ile meslek kollarının üyeleri arasındaki geçici iş birliğinin bir sonucudur. İşçiler, öğrenciler ve zanaatkârlar Paris, Berlin ve Viyana’da barikatları kuran eylemciler ve sokak savaşçılarıydılar. Toplumun daha sağlıklı ve daha etkili unsurları olan iş adamları ve hukukçular ilk başlarda, eylemcilerin kendiliğinden giriştikleri ayaklanmaya sempati ile yaklaştılar, zaman geçtikçe tehlikeli derecede irrasyonel olarak gördükleri güçleri kontrol altına almanın ve devrimleri daha sınırlı ve özel hedeflerin elde edilmesine yönlendirmenin bir yolunu aramaya başladılar. 1848’de çeşitli geçici hükûmetlerin kurulması yönündeki görüşlerini açıkça ifade etmişler ve bu süreci etkilemişlerdir.
1848 itibarıyla kitlesel hareketlerin başını çeken devrimci militanların çoğu zanaatkardı, özellikle Paris’te metal işçileri ve Berlin’de dokumacılardı. Son birkaç on yıldır, toplumun patlamaya en hazır unsurlarıydılar, çünkü her yerde iktisadi değişimlerin getirdiği sorunlarla karşı karşıya idiler. Avrupa’nın belli başlı devletlerinde artan üretim vasıflı emek üzerindeki vurgunun azalmasına neden oldu ve ustalar ile yöneticilerin iyice arasını açtı. Kuvvetli bir devrimci faktörde, önceden tahammül edilebilir olan koşulların kötüleşmesi ve uzun bir süre sonucunda oluşturulabilmiş olan toplumsal ve iktisadi yukarı hareketlilik imkânlarının ortadan kalkmasıydı; 19. yüzyılın ortalarında bu durum giderek yaygınlaşmaktaydı; çünkü sanayileşme ustalıktan yöneticiliğe geçmeyi daha zorlaştırmış ve vasıflı işçiyi vasıfsız işçi düzeyine indirgemekle tehdit ederek huzursuzluğa neden olmuştur. Çoğu ülkede işleri daha da kötüleştiren nüfus artışının taşradan şehirlere göçe neden olmasından dolayı zanaatkarlar, aşağıdan daha çok baskı görür oldu. Hükümetler, zanaatkarların çıkarlarını göz önünde bulundurma konusunda isteksizdiler. Gerçekten de, onların çıkarlarına karşı gelen yasalar yaptılar ve Fransa’da, Kuzey İtalya’da ve Alman Konfederasyonu’nun batı bölümünde loncaların sağladığı korumalar kaldırıldı. 1840’larda kimi Alman şehirlerinde ve aynı zamanda Paris, Lyon ve Marsilya’da zanaatkarların huzursuzluğu, nüfusun bu kesimini hemen harekete geçmek mecbur kalacak derecede çaresiz kaldığını gösterdi.1848 bu hareketlerin doruk noktasına ulaştığı bir yıl idi. Zanaatkarlar, 22 şubatta Paris, 11 Mart’ta Viyana ve Prag, ve 17 Mart’tan sonra da Berlin sokaklarına çıktılar, Paris’teki geçici hükümetin siyasallarına ve Frankfurt Meclisi'nin telkinlerine karşı geldiler.
1848 İhtilali, Fransa’da ilk bakışta önceden görülmemiş ve kaza eseri olmuş bir olay gibi gelir. Çok ani olmuştur. Büyük ziyafetler kampanyası ile kendini göstermiş olan Parlamento muhalefetinin, olaylar üzerinde söylenmiş olan büyük bir etkisi olmamıştır. Tümüyle yürümüş olan Paris halkıdır, askeri birliklerin direnmesi düşünüldüğünden, daha şiddetli olduğundan sert çarpışmalar yapmıştır; zaferi kazanmışsa bu, milli muhafızların ona manevi, hatta maddi desteklik yapmasındadır. Kısacası, muhafazakâr krallığa karşı dikilen-işçi ve burjuva-bütün Paris halkıdır. Sosyalist ve demokrat propagandası Şubat Devrimi’nin kaynaklarından biri olarak kabul edilebilir. Başka bir nedeni belki de sonuç alıcı olanı, 1848’den beri hüküm süren, işçi halkın ağır bir şekilde duyduğu, doğmakta olan büyük endüstrinin 1830’dan beri durumunu daha da kötüleştirdiği ekonomik krizdir.
1848 devrimlerinin çoğu örgütlenmemiş hareketlerdi ve hatta hepsinin de rastlantı sonucu olmuştu. 3 Mart’ta Kossuth, Pressburg’ta, tüm Habsburg İmparatorluğu için bir anayasa talep etti; bu arada, Viyana, izleyen haftalarda kitlesel başkaldırıya dönüşecek olan öğrenci gösterilerine sahne oldu.17 Mart itibarıyla Berlin de aynı süreçlerde etkilenmeye başladı ve nisanda barikatlar kuruldu. İtalyan eyaletleri de karışmıştı: ocak ayında Avrupa da ilk hareketlenen yer Sicilya olmuş ve ardından mart ayı içinde Piomonte, Roma, Venedik ve Milano’da dolaylar patlak vermişti. Otorite, her yerde, dikkate değer derecede az direnç göstererek çökmüştü diğer rejimler, bir yıl önce herkese inanılmaz gibi görünecek bir şekilde davranarak, alelacele tavizler vermişlerdi. Halfburg monarşisi, Macaristan için Martta, Avusturya, Bohemya ve Morevia için nisanda anayasa vaadinde bulundu 4. Friedrich Wilhelm de Prusya’ya benzer bir garanti verdi ve sonunda mayıs ayı içinde Berlin’de bir meclis toplandı. Aynı zamanda, daha küçük Alman ve İtalyan eyaletlerinin yöneticileri rejimlerini liberalleştirmede birbirleriyle yarışıyorlardı.
1848 in sonu itibarıyla devrimler karmaşa içindeydi ve 1848 -51 dönemiyle birlikte gerici hareket daha da güçlendi. Habsburglar, kendilerini, Windischgratz’ın Haziran 1848’de Prag’ı, Ekimde de Viyana’yı bombalamasıyla toparlamaya başladılar. Aralıkta Ferdinand’ın ardından imparator olan Franz Joseph, Mart 1849 da Avusturya Meclisini kapatarak baskıya devam ederken Radetzky, Mart ve Ağustos ayları arasında kuzey İtalya’nın Lombardiya ve Venedik eyaletlerini egemenlik altına aldı. Son tehdit olan Macar ayrılıkçıları, Rus ordularının yardımıyla alt edildi. Bu arada, dördüncü Friedrich Wilhelm, kendisini Prusya’daki anayasal gelişmeleri sekteye uğratmaya kalkışacak, Alman birliği için yapılan liberal tasarılara karşı çıkacak ve Rus ordularını Dresten’teki ve Baden’deki görüş ayrılıklarına karşı harekete geçirmek için toparlamıştı. Fransa’nın eski rejimi yeniden yapılandırılması sürecine girmekten ziyade kendine özgü gerici hareketin etkisine girdiği görülür. Temmuz 1849 da oy hakkının kapsamı daraltıldı ve Eylül ayı içinde de basın üzerinde sansür uygulamaya başladı. Aynı zamanda, Fransa da, Temmuz 1849’da Frank ordularının Roma Cumhuriyeti’ni yıkmak için kullanılmasıyla başlayan ve Napolyon’un 1851’deki darbesi ve ikinci imparatorluğun 1852’deki ilanıyla doruk noktasına ulaşan cumhuriyetçilik karşıtı bir dalgada vardı. Tüm bu devletlerdeki dramatik değişim, devrimcilerin giderek zayıflamasıyla ve Avrupa’nın çeşitli merkezlerindeki yürütme erklerinin yeniden canlanmasıyla açıklanabilir.
Devrimcilerin başlangıçtaki avantajları beklenmediklik ve ayaklanmaların aynı zamana rastlamalarıydı. Açıkça konmuş bir amaç ve planlanmış bir kalkışma buna eşlik etmiyordu. Mazzini 1831’de başarılı komplo için temel gereksinimleri şu şekilde belirlemişti:”güvenlik, istenen sonucu verebilme yeteneği ve iş birliğinin hızla ilerlemesi, her zaman için, bir komplonun amaçlarının belirlenmesi, açıklığı ve kesinliğiyle orantılıdır.”eşit derece önemli olan şey de, devrimci unsurların “homojenliği” ve “takip edilecek yol olarak kusursuz bir uyumdu.”aynı zamanda ,yakıp yıkarken ki uyumun sonunda tehlikeli bir “görüş ayrılığı” tarafından baltalanabileceği uyarısında da bulunmuştu onun en ciddi korkuları,1848 devrimci hareketlerinin toplumsal yüzleşmeler ve çatışan milliyetçilikler olarak iki yarık boyunca bölünmesiyle gerçek olacaktı.1
E.J. Hobsbawm, toplumsal yüzleşmelere ilgin olarak, 1848 in başarısızlıkla sonuçlandığını sebep olarak da sonuca götüren çatışmanın eski rejim ve ilerlemenin birleşik güçleri arasında değil, düzen ve toplumsal devrim arasında yaşandığını göstermektedir. Diğer tarihçiler, bu süreçte burjuvazinin, özgür basın, yasal eşitlik ve dahası endüstriyel ve ticari ilerlemenin yararına getirilen koşullar gibi liberal taleplerin eşlik ettiği bir anayasayı amaçladığını kanıtlamaya çalışmıştır. Geriye kalan şehirli nüfus ise, tam tersine, daha kapsamlı toplumsal değişiklikler istiyordu; örneğin Berlin’deki işçiler, Mart ayına kadar genel oy hakkının tanınması, çalışma bakanlığını kurulması, günde on saatlik çalışma mesaisinin ve bir asgari ücretin karara bağlanması taleplerinde bulundular. İlk başta, geçici liberal hükümetler işçilerin kimi gereksinimlerini ertelediler. Paris’te ulusal işletmeler kuruldu ve Viyana’daki altyapı projeleri yoksullara iş imkânı sağladı. Neticede iki farklı felsefeyi açığa vuran bir çatışma ortaya çıktı. Bu ikisinden ilki; toplumsal yasaları iktisadi gelişmelerden ayrılamaz olarak görürken, ikincisi; gelişmenin önüne belirli sınırlamaları getirilmesini savunuyordu. Her yerde, orta sınıfın liberalleri yeni yasama meclislerinde en büyük temsil edilme olanağına sahip oldular. Fransa Meclisi için nisanda yapılan seçimlerde, toplam 876 milletvekilinden 85 tanesi sosyalistlerden ve radikallerden oluşuyorlardı. Benzer bir şekilde, Frankfurt Parlamentosu’nda 13 iş insanı, 92 avukat, 104 profesör ve öğretmen ve 100 adli memura karşılık dört usta ve bir köylü vardı.
Orta ve alt sınıflar arasında önceden söz konusu olan ittifak, artık karşılıklı korku ve suçlamaya suçlamayla karşılık verme yüzünden bozulmuştu. Bir zamanlar barikatlardaki devrimci etkiyi memnuniyetle karşılamış olan işadamları ve avukatlar artık devrimi düşmanca bir güç olarak görmeye başlamışlardı. Frankfurt Parlamentosu’ndaki bir delege” doğuştan gelen tüm fiziksel ve entelektüel farkları hiçe saymak ve bunların istihdamdaki ve mülk edinmedeki belirleyiciliğini nötrleştirmek arayışında olan”2 radikalizmin olası sonuçları hakkında uyarıda bulunuyordu. Roman yazarı Dumas, Fransız burjuvasının çoğunun sahip olduğu korkuları ifade etmek için çok daha duygusal bir ifade kullanıyordu: ”teröristler ülkeyi yıkmak için, sosyalistler aileleri dağıtmak için ve komünistler de özel mülkiyeti yıkmak için harekete geçtiler”3 bu sözlere neden olan şey, haziranda Paris’li işçilerin ulusal işletmelerin kapatılması için çıkarılan hükûmet Kararnamesi’ne karşı çıkmak için giriştikleri ayaklanmaydı. Benzer kaygılar Viyana’da altyapı düzenleme projelerinin iptaline karşı Ağustostaki protestolar yüzünden de yaşandı. İki durumda da, mesleki sınıflar, köylülerin arkalarında olduğunu bilmekte teskin olmayan radikallere karşı orduların kullanılmasını memnuniyetle karşıladılar. Fransız köylüleri, Meclis’in muhafazakâr birleşiminden büyük oranda sorumluydu ve birçoğu gönüllü olarak Ulusal Koruma birliklerine “süreğen bir biçimde asilik yapan Parisli işçilerin tahammül edilmez diktasına bir son verme” için katılmışlardı. Onların bu davranışına neden olan şey olasılıkla şuydu: artık küçük toprak sahipleriydiler ve mülklerini tuhaf ve tehlikeli ideolojilere karşı korumak çabası içine girmişlerdi. Avusturya köylüsü tamamen pasif kalmıştı ve bu, büyük ihtimalle, otoriteler tarafından siyasal bir manevra olarak toprak köleliğinin kaldırılmasının bir sonucuydu.
Fransa'da cumhuriyetçi ayaklanma ve işçi ayaklanmalarıyla karşı karşıya kalan Temmuz Monarşisi Kral Louis-Philippe'in tahttan indirilerek İkinci Cumhuriyet'in kurulmasıyla sonuçlandı. 1848-1852 yılları arasında 4 yıl süren bir cumhuriyet yönetimi başladı.
Berlin'de yapılan miting ve gösterilerden korkan Prusya kralı IV. Friedrich Wilhelm göstericilerin taleplerini kabul ederek parlamento seçimlerinin yapılmasını, bir anayasa hazırlanması ve basın özgürlüğünü kabul etmek zorunda kaldı. Saksonya'nın Dresden kentinde 3-9 Mayıs 1849 tarihlerinde ortaya çıkan ayaklanmada ünlü Klasik Müzik bestecisi Richard Wagner de rol oynadı. Halkın baskısı sonucu Bavyera'da Kral I. Ludwig tahtan inmek zorunda kaldı.
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun egemenliği altındaki bölgelerde de ayaklanmalar ve gösteriler yaşandı. Viyana'da 1848 yılı boyunca 4 defa hükûmet değişikliği yaşandı. İmparatorluğun vatandaşı olan Çekler, İtalyanlar, Slovenler, Lehler, Sırplar, Hırvatlar, Slovaklar, Rumenler ve Macarlar arasında bağımsızlık talepleri yükseldi. Macaristan'da bağımsızlık hareketleri bir bağımsızlık savaşına dönüştü. Budapeşte'de Lajos Kossuth'un başkanlığı altında kurulan hükûmet Avusturya'dan bağımsızlığını ilan etti. Avusturya kralı I. Franz Joseph Rus çarı I. Nikolay'dan bu ayaklanmayı bastırmak için yardım istedi. Lajos Kossuth Macaristan'dan kaçarak Osmanlı Devleti'ne sığındı. 1 yıl kadar Vidin, Şumnu ve Kütahya'da yaşadı.
Ayrıca 1848 yılında Polonya'da Prusya işgaline karşı büyük ayaklanmalar yaşandı. Romanya'da Rusya'nın yönetimine karşı ayaklanmalar ortaya çıktı. Bu ayaklanmaların bastırılmasında Osmanlı ordusu da rol oynadı. Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa ve Keçecizade Fuat Paşa Osmanlı ordusunun başında 25 Eylül 1848 tarihinde Bükreş'e girerek Rusya'nın Romanya'yı etkisi altına almasını önlemeye çalıştılar.
İç çatışmalar, Almanlar, İtalyanlar ve Slavlar arasında patlak verdi. Frankfurt Parlamentosu, Avrupa’nın Almanca konuşulan bütün bölgelerini yeni kuracak ulus devletin çatısı altında birleştirmeyi hedefleyen Pan-Germanizm ve kendisini Prusya ile Alman Konfederasyonu’nun küçük devletleri formülüyle sınırlandıran Kleindeutschland hareketi arasında ikiye bölünmüştü. Parlamento, yeni devletin sınırlarını belirleme işi üzerinde o kadar uzun bir süre çabaladı ki, liderlik Prusya kralına verildiğinde devrimci etki çoktan ortadan kalkmıştı. Her halükarda, bu son olay tüm planı bozdu. Otoritesinin, dost hükümdarlardan ziyade insanlardan kaynaklandığının farkına varan kral, Almanya tacını “hendekten” çekip çıkarmayı açıkça reddetti. İtalyanlar daha büyük bir siyasal birim yaratma çabalarında daha başarılı olamazlardı. Güneyde Sicilya, Napoli anakarasından ayrılmanın yollarını ararken, Piemonteli Charles Albert sadece Savoy Hanedanlığı’nın topraklarını genişletmek istiyordu; doğuda ise Venedik şehri Venedik anakarasını talihiyle baş başa bıraktı. Hatta Almanların ve Macarların taleplerine direnmekte inat eden Slavlar bile ortak bir anayasal programı ulaşılması imkânsız bir hedef sahip olmalarına karşın Slovaklar, Çekler tarafından gölgede bırakılma ihtimalinden korkuyorlardı.
1848 orduların aşırı derecede kontrol altında olmalarından dolayı, Macarlar bir ihtimal bunun dışında tutulursa, devrimcilerin pek de başarıya ulaşma şansları yoktu. Radikaller "Bastille" geleneğine aşırı derecede bel bağlamıştı ve bunun, kitlelerin sokaklara dökülmesini istemeyen rejimleri kısa sürede devirmeye yeteceğini sanıyorlardı. Kıta güçleri, çok kötü sarsılmış olmalarına rağmen, kendiliğinden gelişen gösterilerle yıkılacak derecede bitik değildi. İyice açığa çıkan şey, çok daha etkili bir değişim aracı, büyük bir yıkımın meydana gelmesiydi; 1860’larda arzu edilen kimi reformları devrimden ziyade savaş getirdi. Örneğin, Avusturya 1859 İtalya yenilgisinden sonra anayasal denemelere girişti ve Prusya’ya 1886’da yenilmenin dolaysız bir sonucu olan Mutabakat aracılığıyla Macaristan’a bağımsızlığını verdi. Fransa, imparatorluğu 1870’teki Sedan felaketinden sonra reddetti. Habsburgların yıkımından sonra ancak gerçekleşebilmişken, aynı savaşta bozguna uğramış olan Rusya da en sonunda devrime boyun eğmek zorunda kaldı. Ekim Devrimi 1848’dekine benzer bir şekilde başlamasına rağmen, eski rejim ona karşı savunmasız kaldı, çünkü kendisini korumak için artık bir ordusu yoktu.
Kendisini, 1848’in kimi etkilerini bünyesine dâhil ederek güçlendiren ve bunları gelecekteki devrimlere karşı antikor olarak kullanmış olan bir rejim örneği duruyordu. Prusya, otoriter bir yürütme ve geniş tabanlı bir meclis arasındaki uzlaşma uğruna, Metternich tarafından desteklenen türden gericiliği bir yana bıraktı. Bismarck her zaman için “1848’in liberal ve demokratik görüşlerinden kurtulmanın” yolunu ararken, parlamentarizmin hayaleti 1871 Emperyal Anayasası’nın içine sızmıştı. Prusya’nın güven verici hali, aynı zamanda liberal demokrasiyle işbirliğini, muhafazakârlık ve militarizmle yakın bir ittifaka dönüştürerek Alman milliyetçiliğine de egemen olmuştu. Bismarck’ın kendi sözleriyle, Alman milliyetçiliği “hohenzollerin monarşisini genişletecek ve güçlendirecek, ahlaksal güç” olacaktı.
Orijinal kaynak: 1848 devrimleri. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.
Ne Demek sitesindeki bilgiler kullanıcılar vasıtasıyla veya otomatik oluşturulmuştur. Buradaki bilgilerin doğru olduğu garanti edilmez. Düzeltilmesi gereken bilgi olduğunu düşünüyorsanız bizimle iletişime geçiniz. Her türlü görüş, destek ve önerileriniz için iletisim@nedemek.page