Zen, kökeni Hindistan'daki Dhyana (ध्यान) okuluna kadar uzanan bir Mahāyāna Budist okulunun Japoncadaki ismidir. Hindistan'dan Çin'e geçen okul, burada Ch'an (禪) olarak ismini duyurmuştur. Tang Hanedanlığı döneminde Çin'de belli başlı Budist okullar arasına giren Ch'an, Çin'den Kore, Vietnam ve Japonya'ya yayılmıştır. 20. yüzyılda Batı'da tanınmaya başlanan bu okul, İngilizce ve diğer Batı dillerine Zen ya da Zen Budizm ismiyle girmiştir.
Zen, diğer Budist okulların arasından aydınlanma amacıyla yapılan meditasyona verdiği önemle ayırt edilir. Meditasyon anlamına gelen Çince zuochan1 ve Japonca zazen kelimeleri Ch'an/Zen kelimesinden türetilmiştir. Bu nedenle Batı'da yalnızca bir meditasyon pratiğinden ibaret olarak algılanan Zen, aslında Budizmin bir koludur. 20. yüzyılın ortalarından itibaren Batı'da bir felsefe, bir yaşam tarzı, bir sanat akımı vs. olarak yaygınlaşmıştır. Ancak bu Batılı bakış açısı, Uzakdoğu'daki Zen Budistlerin çoğunluğu tarafından paylaşılmamaktadır.
Zen'in kökleri Hint Budizmine kadar geri götürülür. Adını meditasyon anlamına gelen Sanskritçe dhyana teriminden alır.
Zen okulunun en önemli tezi Sakyamuni Buddha'nın öğretisinin sözle anlatılamayacağıdır. Efsaneye göre Buda, bir gün elinde bir çiçekle onun vaazını bekleyen öğrencilerinin önünde konuşmadan oturur. Öğrencileri arasından sadece Kasyapa Buda'nın mesajını anlar ve gülümser. Böylelikle Dhyana (Zen) Kasyapa'ya aktarılmıştır.
Geleneksel kaynaklara göre Çin Zen'i milattan sonra yaklaşık 500 yıllarında Bodhidharma adlı Hint Budist keşiş tarafından kurulmuştur. 6. yüzyılda Kasyapa'nın 28. kuşaktan öğrencisi Bodhidharma Çin'e gelir ve Ch'an okulunu burada kurar.
Bodhidharma, yerine müridi Huike'yi atamış ve böylece o, ilk Çinli patrik ve Zen okulunun Çin'deki ikinci piri olmuştur.
Doktrin, Huike'den sonra adları dışında fazla bir şey bilinmeyen ikinci, üçüncü ve dördüncü pirlere aktarılmıştır. Altıncı ve son pir Huineng (638-713), Zen tarihindeki büyük isimlerden biridir ve halen mevcut olan okullar Huineng'i kendilerinin üstatları olarak kabul ederler.
Huineng'den sonra Zen her biri öğreti ve pratiklerinde çeşitli vurgulara sahip olan çeşitli kollara ayrılmış ve Çin'in en büyük Budist mezhebi olmuştur.
Değişik Asya Dillerinde Zen |
---|
Çince İsmi |
Mandarin Pinyin |
Mandarin Wade-Giles |
Kantonca Jyutping |
Şanghayca (Wu) |
Geleneksel Çince Karakter |
Sadeleştirilmiş Çince Karakter |
Japonca İsmi |
Romaji |
Kanji |
Korece İsmi |
Romanizasyon |
McCune-Reischauer |
Hangul |
Hanja |
Pali İsmi |
Romanizasyon |
Devanāgarī |
Sinhala |
Sanskrit İsmi |
Romanizasyon |
Devanāgarī |
Vietnamca İsmi |
Quốc ngữ |
Hán tự |
Altıncı Pir Huineng'den sonra Ch'an Budizmi Tang Dönemi Çini'nde hızla yayıldı; aynı zamanda birçok kola da bölündü. Bunların arasından Rinzai2 ansızın aydınlanma okulu ve Soto3 aşamalı aydınlanma okulu Japonya'da yayılarak burada günümüze kadar ulaşmıştır.
1191 yılında Zen Ustası Eisai tarafından Japonya'da kurulan Rinzai okulu daha çok Samuray sınıfı arasında yayılmıştır. Eisai'nin öğrencisi Dogen tarafından Japonya'ya 13. yüzyılda tanıtılan Soto okulu ise günümüzde 14.700 tapınağı ve yaklaşık 7.000.000 takipçisiyle Japonya'nın en büyük Zen mezhebidir.
Mahayana Budizmindeki diğer okullarda olduğu gibi, Zen’de de tüm duyarlı varlıkların Buda-doğasına sahip olduğu kabul edilir ve bunun zihnin kendi doğasından başka bir şey olmadığı vurgulanır. Zen uygulamasının amacı her bir bireyin içindeki bu Buda-doğasının, günlük yaşamda meditasyon ve farkındalık yoluyla keşfedilmesidir. Zen uygulayıcıları bu çalışmanın varoluş hakkında yeni bir perspektif ve kavrayış kazandıracağına, ve nihayetinde aydınlanmaya ulaşılacağına inanır.
Diğer Budist okulların pek çoğundan farklı olarak, Zen kutsal metinlere ve metafizik konularda konuşmalara bel bağlanmaması gerektiğini iddia eder. Çünkü bunlar uygulayıcıyı, kendi içinde Buda-doğasını doğrudan sezgisel olarak kavramaya çalışmak yerine, dışsal bir cevap arayışına yöneltir. Bu anlamda Zen, diğer pek çok dinin aksine uygulamayı ön plana çıkaran tutumuyla, hararetli bir felsefe-karşıtı, ikona düşmanı, kural karşıtı veya anti-teorik öğreti olarak değerlendirilebilir. Yazılı kelimelere dayanmamaya verdiği önem, sıkça Zen’in kelimelerin kullanılmasına karşı olduğu şeklinde yanlış anlamalara yol açmıştır. Ancak, Zen kaynaklarını Gautama Buddha’nın ve Budist Mahayana felsefesinin yazılı öğretilerinden alır. Zen vurguladığı, Buda’nın öğrettiği uyanışı, okuduğu veya duyduğu herhangi bir kelimeyle değil, meditasyon uygulaması yoluyla elde etmiş olduğudur; dolayısıyla diğerleri de öncelikle meditasyon yoluyla Buda’nın kavrayışına ulaşabilir.
İçebakış teknik ve uygulamaları hakkında pek çok Budist sutra’da çeşitli öğretiler bulunmaktadır. Ancak Çin’de ortaya çıktığı ilk dönemlerde Zen okulu, ağırlıklı olarak Mahayana Sutralarına, özellikle de Lankavatara Sutra’sına eğilmiştir. Bodhidharma’nın dhyana içebakış tekniklerini öğretirken Lankavatara Sutra’ya göndermeler yapması nedeniyle, Zen okulu ilk dönemlerde bu sutra ile tanımlanmıştı. Kısmen böylesine sınırlı bir şekilde tek metinle özdeşleştirilmeye tepki olarak, Çin Zen’i ünlü kelimelere dayanmama, her tür metinden bağımsız olma tutumunu geliştirdi. Bununla birlikte, erken dönem Zen ustalarının öğretilerine bakıldığında, onların pek çok sutrayı ileri düzeyde bildikleri anlaşılır. Örneğin, "okuma-yazma bilmemesiyle" ünlü Altıncı pir Huineng’ın yazdığı Platform Sutra’da, Elmas Sutra, Lotus Sutra, Vimalakirti Sutra, Shurangama Sutra ve Lankavatara Sutra’dan alıntılar yapılır ve açıklanır.
Budizmin Çin’e geldiği dönemde üç temel uygulama öğretisi, ahlak ve kurallar disiplini eğitim (sila), konsantrasyon (samadhi) da denilen zihinde meditasyon yoluyla eğitim (dhyana), sezgi ve bilgelik eğitimi (prajna), Pali derlemesinde çoktan düzenlenmişti.4 Bu bağlamda, Budizmin Çin kültürüne sürecinde, her biri farklı bir temel uygulama alanında uzmanlaşmış üç tip öğretmen modeli ortaya çıktı. Vinaya ustaları rahip ve rahibelerin izleyeceği kurallar üzerine, dhyana ustaları çeşitli meditasyon uygulamaları üzerine, Dharma ustaları ise Budist metinler üzerine uzmanlaşmıştı. Manastır ve Budizm merkezleri ya vinaya ve rahip eğitimine ya da bir ya da birkaç metnin icelenmesi konusuna yoğunlaşmıştı. Dhyana veya Chan ustaları ise, ya kendi başlarına inziva hayatı sürdürüyor ya da çeşitli Vinaya manastırları ve sutra eğitim merkezlerine katılıyordu.
Bodhidharma'nın beşinci yüzyılda gelmesinin ardından, onun takipçisi dhyana-chan ustaları, vinaya ve entelektüel çabanın tek başlarına Buda’yı aydınlanmaya götüren meditasyonun gerçek uygulamasını ve kişisel deneyimi vurgulamaya yeterli olmadığı düşüncesiyle bir araya gelmeye başladı. Yalnızca kuralları takip edilmesi ya da sutra ezberlenmesinin yetersizliği dhyana-chan uygulayıcılarının sloganı haline geldi. Bodhidharma’dan yaklaşık 200 yıl sonra Tang Hanedanı dönemi başlarında, Beşinci pir Daman Hongren (601-674) zamanında, Zen okulu ayrı bir Budist okul olarak ortaya çıktı.5
Zazen olarak anılan meditasyon, Zen uygulamarının temelini oluşturur. Bodh Gaya’daki Bodhi ağacının altında aydınlanmaya ulaşan Buda’nın oturuşunu ve onun Sekiz aşamalı yol’da öğrettiği, farkındalık ve konsantrasyon kavramları canlandırır. Sekiz aşamalı asil yol, Dört Yüce Gerçek, bağımlı köken, Beş İlke, beş skandha, Varoluşun üç işareti gibi Buda’nın temel öğretilerinin tümü Zen uygulamasının önemli öğelerini oluşturur.
Ek olarak, Zen Mahāyāna Budizmin, bodhisattva başta olmak üzere çeşitli temel kavramlarını benimsemiştir. Mahayana’ya has Guānyīn, Mañjuśrī, Samantabhadra, ve Amitābha gibi figürler tarihsel Buda ile birlikte saygı görür. Zen’in yazılardan bağımsız aktarıma yaptığı vurguya rağmen, Mahāyāna sutralarına, özellikle de Kalp Sutra, Hredaya Pranyaparamita Elmas Sutra, Lankavatara Sūtra, ve *Lotus Sūtra*nın "Samantamukha Parivarta" bölümüne derinden bağlıdır.
Zen aynı zamanda paradoksal olarak, kendine özgü zengin bir yazılı literature de geliştirmiştir. En eski ve en çok tanınanları Zen metinleri arasında, Huineng’ın Platform Sutrası sayılabilir. Bundan başka çeşitli koan kollaksiyonları ve Dōgen Zenji’nin yazdığı Shōbōgenzō önemli metinlerdendir.
Oturarak yapılan meditasyon, Zazen Zen pratiğinin merkezini oluşturmaktadır. Zazen'de çeşitli oturuş biçimleriyle yapılabilir. Dikkat kişinin duruş biçimi ve nefesine yöneliktir. Oturulan yer (zabuton) üzerine yerleştirilen katlanmış bir yastık (zafu) kullanılır. Rinzai Zen'de zazen uygulaması yapan kişiler yüzlerini odanın merkezine yöneltirlerken Soto uygulayıcıları duvara dönük otururlar.
Soto Zen'de Şikantaza meditasyonu (sadece oturma) nesnesiz ve içeriksiz bir meditasyon biçimidir. Bu pratikle bilgili felsefi ve fenomenolojik hükümler Dogen'in Shobogenzo adlı eserinde bulunmaktadır. Rinzai Zen ise nefes meditasyonu ve koan pratiği üzerinde durur.
Farklı Zen okullarında farklı zazen teknikleri uygulanmakla birlikte, zazende genel teknik, iç ve dış uyarılara tümüyle açık olmakla, sınırsız bir farkındalık, bilinçlilik hali ve uyanık olma durumudur. Zazen uygulaması sırasında her türlü iç ve dış algı, önem sıralaması, seçim yapılmaksızın izlenmelidir. Dışarıda öten kuşun cıvıltısı, vücut ağırlığının kalça kemiğindeki duygusu, yüzü yalayan esintinin duygusu, vs. birbirini izleyen farkındalıklar, bilincin geçişler yaparak yaşadığı algılar olarak değil, aynı anda yaşanan bir bilinçlilik olabilmelidir. Günlük yaşamda deneysellenmesi mümkün olmayan, yaşanmayan bir bilinçlilik haline ulaşmaktır. Olağan insan bilincinin yapısının, o tek merkezli benlik ve bilinç duygusunun aşılarak, çok merkezli bir bilinç yapısına ulaşılma çalışmasıdır ve zazenin amacı budur.
Zazende, diğer birçok meditasyon tekniğindeki gibi, olağan, kendiliğinden düşünsel akımlara müdahale edilmez. Tersine zazendeki kişi, bu zihinsel akımları bilinçli olarak izlemektedir. Zazende esas olan sınırsız bilinçliliktir, uyumdur, düşünce akımları konusunda da böyledir. Zen, her zaman için Taocu etkilere büyük ölçüde açık tutulmuştur, bu yüzden 'uyum' esastır.
Neticede zazenle sağlanmak istenen zihinsel durum, "zihnin olmadığı" bir durumdur. Düşünerek yaşamak, düşünerek tepki vermek değil, zihnin doğrudan doğruya içsel dinamikleriyle çalışmasıdır. Belki de bu yüzden zen, Özellikle Japon savaşçılar arasında genel kabul gören bir sistem haline gelmiştir.
Sesshin6, kelime olarak "zihni bir araya toplamak" anlamındadır; Zen manastırında belli bir dönemde düzenlenen yoğun grup meditasyonu. Rahipler günlük rutin içinde günde birkaç saatlerini meditasyona ayırırken, sesshin döneminde neredeyse tüm günü zazen yaparak geçirirler. uzun meditasyonlar yalnızca kısa aralarla, yemekle ve farkındalığın sürdürüldüğü basit işlerle bölünür; uyku gece 7 saatten fazla olmamak üzere minimumda tutulur. Kimi manastırlarda Zen ustasının topluluğa konuşması (teisho), ve usta ile özel görüşmeler (dokusan, daisan, veya sanzen olarak adlandırılır) dışında sıkı bir konuşma yasağı uygulanır.
Japonya, Tayvan ve Batı’daki modern Budist uygulamalarda, sıradan halktan öğrencilerin de katıldığı sesshinler düzenlenir; bunların süreleri genelde 1,3,5 veya 7 gündür. Zen merkezlerinde yıl içinde pek çok kez, özellikle de Buda'nın annuttara samyak sambodhi aydınlanmasını anma dönemlerinde yedi günlük sesshinler düzenlenir. Rohatsu denilen bu sesshinde, uygulayıcı zihnini sakinleştirip susturarak düşüncelerini durdurmaya, samadhi, kensho, veya satori’ye ulaşmaya çalışır.
. Zen Budistler zazen, yürüme meditasyonu, ve günlük hayatta her türlü aktivite sırasında koan uygulaması yapabilir. Koan uygulaması özellikle Japon Rinzai okulunda vurgulanmakla birlikte, öğretim soyağacına göre diğer okullarda da uygulanmaktadır.7
Koan (kelime anlamıyla "halka açık olay") genelde Zen veya Budist tarihle ilişkili bir hikâye ya da diyaloglardır; aralarında erken dönem Çinli Zen ustaların anekdotları en fazladır. Ünlü Zen öğretmenlerinin bilgeliklerinin bir göstergesi sayılan bu anekdotlar, öğrencilerin Zen uygulamasında ulaştığı seviyeyi ölçmek için kullanılabilir. Koanlar sıklıkla paradoksal ya da dilbilimsel açıdan anlamsız görünür. Ancak Zen Budistlere göre koan, dilin ayrımcılık ve karşıtlığıyla engellenmeksizin, "gerçeğin gözler önüne serildiği zaman, yer ve olaydır".8 Koan’ın cevabını bulmak için öğrenci kavramsal düşünceyi ve dünyayı düzenlerken sarıldığımız mantıksal yolu bir kenara bırakmalıdır; böylece sanatsal yaratıcılıkta olduğu gibi, uygun kavrayış ve cevap kendiliğinden, spontane olarak zihinde belirecektir.
Çin’de koan eğitimi Zen ustalarının derslerinde serbest sorular ve cevaplar olarak geliştirilmiştir. Bugün, Zen öğrencisinin belli bir koandaki ustalığı, öğretmene ikili bir görüşme (Japonca dokusan9, daisan10, veya sanzen11) sırasında sunulur. Zen öğretmenleri koanda ortaya konan sorunun ciddiye alınmasını, bir ölüm-kalım sorunu gibi yaklaşılmasını tavsiye eder. Koana belli bir yanıt bulunmamakla birlikte, öğrenciden verdiği cevapla koanı ve Zen’i anlayışını ortaya koyması beklenir. Öğretmen cevabı onaylayabilir; veya onaylamayarak öğrenciye doğru yönü gösterebilir. Ayrıca, koanlara deneyimli öğretmenlerin yazdığı pek çok yorum vardır; bunlar da koan eğitiminde rehber olarak kullanılabilir. Bu yorumlar aynı zamanda konuyu inceleyen modern araştırmacılara da yardımcı olmaktadır.
Zen Budizminde doğrudan iletişim kutsal metinlerin incelenmesinden üstün tutulmasından dolayı, Zen öğretmeni geleneksel olarak merkezi bir rol oynaya gelmiştir. Genel anlamıyla Zen öğretmeni, Dharma'yı öğretmek, öğrencilere meditasyonda yol göstermek, ve çeşitli törenleri yönetmek üzere Zen geleneğine dahil herhangi bir okulda rahipliğe atanmış bir kişidir.
Zen öğretmenleri saygı ifade eden değişik unvanlarla çağrılır; Çince'de Fashi (法師, Dharma öğretmeni), Chanshi (禪師, Chan öğretmeni); Korece'de 스님 Sŭnim (Seunim), 선사 (禪師) Sŏn Sa (Seon Sa); Japonca'da 和尚 (おしょう) Oshō, 老師 (ろうし) Rōshi, 先生 (せんせい) Sensei; Vietnamca'da Thầy. Bu ifadelerin çoğu Zen'e özgü değildir, genel olarak bir Budist rahibi ifade etmek için kullanılır; bazıları ise Budizme özgü bile değildir, örn. Japonca sensei kelimesi.
Zen ustası terimi ise önemli öğretmenler, özellikle de tarihsel önemi bulunan öğretmenler için kullanılır. "Yardımcı Zen öğretmeni", Zen öğretmeye yetkili kişi anlamına gelir, ancak eğitimi öğretmeninin gözetimi altında vermelidir.
Zen geleneğine has önemli bir kavram da Dharma aktarımı'dır; Zen öğretmeni, başlangıcı Śākyamuni Buddha'ya kadar dayanan bir usta-öğrenci soyağacı zincirinin parçası olarak, öğretiyi ustasından devralmıştır. Bu kavram kaynağını, Bodhidharma'nın Zen'i betimlerken ortaya koyduğu düşüncelerden alır:
Japonya'da Tokugawa dönemi (1603–1868) sırasında, soyağacı sistemi ve meşruiyeti sorgulanmaya başlamıştır. Örneğin Zen ustası Dokuan Genko (1630–1698), bir öğretmenden alınan yazılı referansın gerekliliğini sorgulamış, ve bu sistemi "kâğıt Zen'i" olarak adlandırmıştır. Tokugawa döneminde pek çok öğretmen soyağacı sistemine bağlanmayı gereksiz bulmuştur; bunlar mushi dokugo12 ("öğretmensiz kendi aydınlanmış") veya jigo jisho13 ("kendi aydınlanmış ve kendi belgelemiş") olarak adlandırılmıştır. Modern Zen Budistler arasında da soyağacı sisteminin dinamiklerini sorgulayanlar bulunmaktadır.
[[Dosya:Bodhidarma.jpg|küçükresim|150px|Hakuin Ekaku (1685-1768)]tarafından yapılan Bodhidarma kaligrafisi. Üzerinde "Zen doğrudan insanın kalbine işaret eder. Kendi doğana bak ve Buddha ol" demektedir.]]
Zen'in gerek Çin gerek Japonya ve diğer uzakdoğu ülkelerinde gündelik yaşamla yakından ilişkisi olduğu gibi sanat ile de kaçınılmaz bir ilişkisi hep olagelmiştir. Ancak burada Batı'lı anlayıştaki sanat için sanat veya halk için sanat şeklindeki karşıt kutupluluk kesinlikle görülmez. Zen üstadları aydınlanma deneyimlerini ve tüm varoluşun içindeki aydınlık doğayı uyguladıkları sanatlarda yansıtmayı bilmiş ancak sanatlarında yansıtmak istedikleri içeriği eserin en harici görünümlerine feda etmekten kaçınmışlardır. Elmas Sutra'da denildiği gibi 'Her yerde bulunan tüm imajlar gerçek dışı ve sahtedir'. Zen ile iç içe olan eserlerde zen ustasının -ki bu durumda aynı zamanda bir sanatçıdır o- eserinin değeri için kullandığı ifade ve imajların süjede yaratacağı duyusal etkiye bel bağlamadığı görülmektedir. Söz konusu eserlerde çarpıcı bir sadelik ve kendiliğindenlik göze çarpar. Aktarılamayanı aktarmak amaçlanmıştır. Tıpkı elindeki lotus çiçeği tutan Buddha'nın vermek istediği mesajın sadece Mahakaśyapa tarafından algılandığı gibi.
Zen'in Batı'da yaygınlaşmasından önce Budizmin Batı'da eksik ve yanlış değerlendirildiği söylenebilir. Nietzsche'nin Budizm üzerine bilgisi, ilham kaynağı olan Schopenhauer'e dayanmaktadır. Nietzsche, Budizmin "benliksizlik" (non-self/anatman) görüşünü kolaylıkla nihilizm ile karıştırmış ve Budizmin nihilist bir din olduğunu öne sürmüştür. Doğu'daki mistik yolların ve Mahayana Budizmindeki Bodhisattva'nın iyiliğin ve kötülüğün ötesine geçtiği şeklindeki anlayış, Nietzsche'nin ahlak ile ilgili eleştirilerinin Budizm tarafından da paylaşıldığı şeklinde bir algının doğmasına yol açmıştır.
Zen'in Batı'daki popülerliği 60'lı yıllarda Budizm üzerine yazan beatnik yazarları ile D.T.Suzuki'nin eserlerine çok şey borçludur. Yirminci yüzyılın başlarındaki ulusalcı entelektüel eğilimlerin dorukta olduğu Japonya'da, ruhban olmayan (layman)biri olarak Zen eğitimi gören Suzuki, yazılarında Zen'i Mahayana Budizmi'nin bağlamından ve geleneksel Budist ahlakından kopararak anlatmaktaydı. Sunyata, ikiliksizlik ve mutlak hiçlik gibi fikirlerin yoğun oysa karma, Marga (yol), merhamet ve hatta Budalığın "harika nitelikleri" gibi konuların ise çok az ele alındığı bu bakış açısından Budistlerin gündelik yaşamlarında uyguladıkları pozitif disiplinlere yeterince yer verilmemekteydi ve batılı bir kişi bu anlatımla kolaylıkla Budistlerin gündelik insani aktivitelerle ilgilenmedikleri sonucunu çıkarabilmekteydiler.
Suzuki'ye göre zen, kendisini herhangi bir felsefi ve ahlaki doktrine son derece uyum gösterebilme esnekliğine sahiptir, öyle ki anarşizm veya faşizm, komünizm veya demokrasi, ateizm veya idealizm veya herhangi bir siyasi ve ekonomik dogmatizm ile ilişki kurabilir. (Zen and Japanese Culture, Princeton University Press, 1959, p. 63.)
Bu eserlerde, "varoluşsal" ve sürrealistik bir şey olarak ve her türlü dogma ve kuraldan bağımsız bir aydınlanma deneyimi olarak sunulmuş ve bu, her türlü kural ve dogmayı hayatından çıkarmak isteyen kriz felsefesi arayışı içindeki Batılı okuyuculara oldukça cazip gelmişti. Oysa Batılı nihilist gelişmenin bir sonucu olan kriz felsefesi ile kökeni Budist manevi geleneği içinde olan Zen arasında önemli bir farklılık bulunmaktaydı ve bu fark büyük ölçüde göz ardı edilmişti. Aynı şekilde Zen ile irrasyonel ve saçmalık arasında da bir bağ kurulmuş ve Zen öykülerindeki temalar da rasyonel düşünceye aykırılığın bir delili olarak sunulmuştur. Ancak Zen üstadlarının sadece Zen bilgilerinde değil aynı zamanda edebiyat, resim ve felsefe gibi alanlarda sıra dışı bir zihinsel yeteneğe sahip oldukları şeklindeki tarihi gerçek bu algının yanlışlığını göstermektedir. D.T.Suzuki'nin sunumundaki bu yanlışlık onun "anlamak" ve "gerçekleştirmek" arasındaki farkı tam kavrayamamasından ileri gelmektedir. Bknz.The Nature of ch'an (Zen) Buddhism
Zen'in kelimelere ve salt zihinsel olan her şeye karşı şüphe duyduğu kesin olmakla birlikte bu, tüm kuralların hiçe sayılması anlamına gelmemekte ancak kuralları hakikatin kendisiyle karıştırmamak gerektiği ve hakikate vasıtalık ve işarette bulunma özelliği dışında kuralların bizatihi bir amaç olmaması gerektiğini ifade etmekteydi. Tipik bir Zen hikâyesindeki parmak ile onun işaret ettiği Ay'ı birbirine karıştırmamak gerektiği yönündeki ibare de aslında bu gerçeği ifade etmektedir.
Batı'da olduğu gibi Türkiye'de de Zen, seküler hümanizm, entelektüel anarşizm ve hippilik ile birbirine karıştırılmış ve bu kavramlar adeta birbiri yerine kullanılabilirmiş gibi okuyuculara sunulmuştur. Herhangi bir kural ve ilke yerine içgüdülere dönük bir yaşam süren kimselerin de Zen'in gerçeğine varmış aydınlanmış kişiler gibi görülebileceği bile iddia edilmiştir. Oysa Bodhidharma'nın Kanakışı Vaazı'nda (Bloodstream Sermon) söylediği "Buddhalar ilkeleri tutmazlar. Ve Buddhalar ilkeleri çiğnemezler. Buddhalar herhangi bir şeyi tutmaz veya çiğnemezler." ifadesi ile aynı yerde geçen şu ifadeler herhangi bir disiplin dışında kalarak Buddha doğasından bahsetmenin çelişkisini göstermektedir:
"Buddha-tabiatına sahip olduğun doğru. Fakat bir üstadın yardımı olmaksızın bunu asla bilemezsin. Yalnızca milyonda bir insan bir üstadın yardımı olmaksızın aydınlanabilir. Uygun şartlar bir araya geldiğinde Buddhalığın ne anlama geldiğini anlayan kişi bir üstada ihtiyaç duymaz. Böyle biri tefekkürde tabii bir uyanıklığa haizdir. Fakat böylesine kutsanmadığın sürece çok gayret sarf et ve eğitimle anlayacaksın.
Çağımız Zen üstadlarından Sheng-yen Usta "What Is Chan?" başlıklı konuşmasında Doğulular tarafından Batı'da öğretilen Chan'in aslında gerçek Chan olmadığını ve Chan'in ilk keşfinin 2500 yıl önce Hindistan'da doğan Siddharta Gautama (Buddha'nın aydınlanmadan önceki adı) adlı bir prens tarafından olduğunu söylemektedir.
Orijinal kaynak: zen. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.
坐禪, zuò chán ↩
Access to Insight, [http://www.accesstoinsight.org/tipitaka/an/an03/an03.088.than.html#trainings. Sikkha Sutta] , 2008.03.26 ↩
Ferguson, Andy (2000). Zen's Chinese Heritage. Boston, MA: Wisdom Publications. p. 17. ISBN 0-86171-163-7. ↩
接心, 摂心, 攝心 ↩
John Daido Loori, Sitting with Koans: Essential Writings on Zen Koan Introspection, Wisdom Publications, 2006 ↩
Points of Departure: Zen Buddhism With a Rinzai View, Eido T. Shimano, 1991, The Zen Studies Society Press, Livingston Manor, NY, s.152 ↩
独参 ↩
代参 ↩
参禅 ↩
無師獨悟 ↩
自悟自証 ↩
Ne Demek sitesindeki bilgiler kullanıcılar vasıtasıyla veya otomatik oluşturulmuştur. Buradaki bilgilerin doğru olduğu garanti edilmez. Düzeltilmesi gereken bilgi olduğunu düşünüyorsanız bizimle iletişime geçiniz. Her türlü görüş, destek ve önerileriniz için iletisim@nedemek.page