Entler, J. R. R. Tolkien'in kurgusal evrenindeki ırklardan/türlerden biridir.
Yüzük Savaşı sırasında, entler olarak bilinen garip orman devleri, orklar ile Isengard insanlarına karşı mücadeleye katıldılar.
Yarı insan yarı ağaç olan bu yaratıklar, dört metre yirmi beş santim boyundaydılar ve en yaşlıları Orta Dünya'da tam "Dokuz Yıldızlar" ve "Güneş Çağı" boyunca yaşamıştı.
Elf tarihçeleri, "Gökyüzünün Kraliçesi" Varda, yıldızlara yeniden ışık verdiğinde ve elfler uyandığında, Arda'nın büyük ormanlarında aynı zamanda entlerin de uyandığını anlatır. "Yeryüzünün Kraliçesi" Yavanna'nın düşüncelerinden yaratılmış olan entler, ağaçların çobanları idiler.
Gerçekten de çoban ve bekçiler olduklarını kanıtlamıştılar çünkü bir kez uyanan ent öfkesi korkunçtu ve elleri ile taş ve çeliği parçalayabilecek güce sahiptiler. Haklı olarak onlardan korkulmakla birlikte, entler aynı zamanda nazik ve bilgeydiler. Ağaçları ve tüm Olvar'ı (Orta Dünya bitkilerini) severler ve onları kötülüklerden korurlardı.
Uyandıkları zaman entler konuşamıyordu fakat elfler onlara bu sanatı öğrettiler ve onlar da bu sanatı çok sevdiler. Aralarında İnsanların kısa şakıyan dilleri de olmak üzere pek çok dil öğrenmekten büyük zevk aldılar. Fakat hepsinden çok kendileri için yaratmış oldukları ve yalnızca kendilerinin öğrenebildiği dili sevdiler. Bu dil, dillerinden yuvarlanan tok ve yavaş bir gök gürültüsünü andırıyordu.
Fakat Güneşin ikinci çağının sonu gelmeden ent-hanımlarının bahçeleri yok edildi ve bahçeleri ile birlikte ent-hanımları da ortadan kayboldular. Bunların arasında Ağaçsakalı'nın eşi Hafifayaklı Fidankolu olarak da bilinen Fimbrethil de bulunuyordu. Hiçbir hikâye başlarına neler geldiğini anlatmamaktadır. Belki de ent-hanımları güneye veya doğuya gittiler; fakat neler olduğunu, uzun yıllar boyunca onları arayarak dolaşan orman entlerinin hiçbir zaman öğrenemediler.
Böylece, insanlar gibi ölmemelerine rağmen entler, yaşlandıkça sayıları azalan bir ırk haline geldiler. Zaten hiçbir zaman sayıları çok fazla olmamıştı; bir kısmı çelik ve ateşle öldürüldü ve ent-hanımlarının gidişinden sonra hiçbir ent-çocuğu dünyaya gelmedi. Entler gibi, bir zamanlar içinde yaşadıkları uçsuz bucaksız olan Eriador Ormanları da kesilip yakıldı ve geriye yalnızca Ağaçsakalı'nın Ent Ormanı, Shire ile sınırı bulunan, Eski Orman kaldı.
Zaman zaman Entmoot adı verilen büyük toplantılar yapmakla birlikte Entler, büyük ormanların içinde birbirlerinden uzakta ent evlerinde tek başlarına yaşayan ve yalnızlığı seven bir halktı. Ent evleri genellikle, bol kaynak suyu bulunan ve güzel ağaçlarla çevrelenmiş dağ mağaralarıydı. Katı yiyeceklerden değil büyük taş kavanozlarda sakladıkları berrak bir sıvıdan oluşan yemeklerini de bu yerlerde yerlerdi. Ent içkileri olarak bilinen bu büyülü sıvılar altın ve yeşil renkli bir ışıkla parlardı. Ve yine Ent evlerinde, genellikle gece boyunca bir şelalenin kristal serinliği altında ayakta durarak rahatlamak suretiyle dinlenirlerdi.
Böylece Entler bilge ve hemen hemen ölümsüz hayatlarını sürdürdüler ve Yeryüzünün pek çok farklı ırkı onların yüceliğini etkilemeden etraflarında ortaya çıktı ve kayboldu. Yalnızca kötü Orclar çelik silahları ile ortaya çıktığında, Entler öfke ile harekete geçtiler. Entler, Cüceleri de sevmezdi çünkü Cüceler silah olarak balta kullanır ve ağaç keserlerdi. Ve söylendiğine göre Güneşin İlk Çağında Menegroth'daki Gri Elf kalesini yağmalayan Nogrod'un Cüce savaşçıları, Entler tarafından yakalanarak yokedilmişlerdi.
Yıldızışığı yıllarında Entler, hem dişi hem erkek türlere sahipti fakat Güneşin Çağlarında Ent-hanımları meyve ağaçları, çalılar, çiçekler, çimenler ve tahıllar gibi Olvar'ın daha küçük türleriyle ilgilenebilecekleri açık alanlara âşık oldular fakat erkek Entler ormanlardaki ağaçları seviyorlardı.
Entlerin Efendisi, ortak dildeki ismi Ağaçsakalı (Treebeard) olan Fangorn idi. Çok iri ve yaşlıydı. Çünkü Dünyaya gelmiş olan en uzun boylu ve sağlam ırkın üyesiydi. Ağaçsakalı'nın kocaman kaba kabuklu gövdesi, bir meşe veya kayın ağacınınkini hatırlatıyordu; dala benzeyen düzgün kolları ve dallar gibi düğümlü yedi parmaklı elleri vardı. Ağaçsakalı'nın kendine özgü neredeyse boyunsuz başı yüksek ve gövdesi kadar kalındı. Kahve renkli gözleri iri ve bilge bakışlıydı ve yeşil bir ışıkla parlıyorlardı. Vahşi gri sakalı dallar ve yosunlardan yapılmış bir hasır gibiydi. Ağaçlar gibi liflerden yapılmıştı fakat yaşayan köklere benzeyen ayaklarının üzerindeki bükülmez bacakları ile, uzun bacaklı bir bataklık kuşu gibi sallanıp uzanarak çok hızlı yürüyebilirdi.
Yüzük Savaşı başladığı sırada Ağaçsakalı, uyanış zamanında ortaya çıkmış olan en yaşlı üç Entten biriydi. Ağaçsakalı'ndan başka, adı "Yaprak lülesi" anlamına gelen Finglas ile adı "Deri kabuk" anlamına gelen Flandrif vardı fakat bu ikisi artık başka Entlerin sorunları ile bile ilgilenmiyorlardı.
Entler, komşu şehir Isengard'da oturan Saruman'ın hizmetkarları tarafından rahatsız ediliyorlardı. Bu nedenle Yüzük Savaşına katıldılar ve Entlerin Büyük Yürüyüşü denilen olay meydana geldi. Kıtalarca Ent, Isengard kalesine yürüdü. Onlarla birlikte Entler tarafından yönetilen ve hemen hemen onlar kadar güçlü olan ağaç ruhları Huornlar da geldi. Ent öfkesi ile Isengrad'ın surları paramparça edilerek, Saruman'ın gücü yokedildi. Huornlar yürüyen bir orman gibi Hornburg Savaşına katıldılar ve Saruman'ın birlikleri de yokedildi.
Yüzük Savaşından sonra Entler yine barış içinde Ent Ormanında yaşamaya devam ettilerse de, zamanla sayıları azaldı ve inanışa göre Dördüncü Çağda tamamen yok oldular.
Orijinal kaynak: entler. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.
Ne Demek sitesindeki bilgiler kullanıcılar vasıtasıyla veya otomatik oluşturulmuştur. Buradaki bilgilerin doğru olduğu garanti edilmez. Düzeltilmesi gereken bilgi olduğunu düşünüyorsanız bizimle iletişime geçiniz. Her türlü görüş, destek ve önerileriniz için iletisim@nedemek.page