Cizre (), Türkiye'nin Şırnak iline bağlı bir ilçedir.
Dicle ırmağının sağ kıyısında deniz seviyesinden 400 m. kadar yüksekte kurulmuştur. Tarihsel rivayetlere göre Cizre'deki yerleşimlerin geçmişi Nuh Tufanı öncesine dayanır. Cumhuriyet döneminin başından itibaren Mardin iline bağlı bir ilçenin merkezi iken 16 Mayıs 1990’da Şırnak'a bağlanmıştır. Alanı, 460 kilometrekaredir.
En eski ismi Kardu Rahipliği anlamına gelen "Kardu Gazarta" dir. Modern Kürt kelimesinin en eski yazılış biçimi Kardu'dur.1 Şehre Persler Gazarta ve Bazibda, Abbasiler -onların devrinde şehrin yöneticisi Ömer olduğundan - Cezire-i İbn-i Ömer ve daha sonraCizîra Botandemişlerdi. Akkoyunlular Cizre'yeCeziretuşşeref'' derlerdi.
Cezire Arapça'da "ada" anlamına gelir, Dicle nehri burada kıvrılıp bir su adası gibi bir alan oluşturduğundan adaya benzetilmiştir. Şehir 16. yüzyıldan itibaren günümüzde olduğu Cizre adıyla anılmaya başlamıştır.2
Cizre'nin Neolitik Dönem’in başlarından yerleşime sahne olduğuna dair arkeolojik bulgular vardır.3 Bazı araştırmacılar şehrin kuruluşunu Nuh tufanına bağlamaktadır.4 Cizre'de kurulu yerleşim, Demir Çağında Doğu Anadolu'daki Urartu Krallığı ile Mezopotamya'daki Asur Krallığı arasındaki tampon devletlerden birisi olan A Kumme (Kumaha, Kummuh, veya Qumaha, Qumenu) krallığının merkeziydi.
Bölge MÖ 2000 yılından itibaren, Babil, Araplar, Asurlular, Medler,Selevkos, Part, Pers ve Sasanilerin hakimiyeti altında kaldı. Partlar döneminde Hristiyanlık yayıldı. Cizre şehrinin ilk defa kuruluşu, Sasaniler devrinde bir köy yıkıntısı üzerine bir şato ve kale inşa edilmesi ile oldu. Bu şato ve kale I. Erdeşîr (Erdeşîr-i Bâbekân) tarafından tamir edildi. 297 yılında Romalıların kontrolüne geçene kadar şehir, Sasani hakimiyetindeydi. Diyarbakır, Nusaybin ve Cizre şehirleri 3. ve 4. yüzyıllarda Sasani ve Romalılar arasında savaşlara sebep oldu. Kayıtlarda, Bazebda ismi ile yer aldı.
Bölgenin toprakları için Sasaniler ve Romalılar arasındaki mücadeleye 7. yüzyılda İslam orduları da katıldı. Bölge Halife Ömer döneminde İslam ordusu kumandanı İyâz bin Ganm tarafından fethedildi. İlkçağ’dan kalan surlarla çevrelenmiş "cezire" (ada) denilen yerde Cizre şehrinin temelleri yeniden atıldı.5 Bir kiliseden çevrilen Ulu Cami ilk defa bu dönemde ibadete açıldı.
Cizre'de Emevîler döneminde birçok imar faaliyeti gerçekleşti. Bu dönemde halkın büyük bölümü Hâricî idi. Hariciler ve kabileler arası çatışmalar sonucunda acı ve felaket dolu bir dönem yaşandı. Emevî Devleti yıkıldıktan sonra başlayan Abbâsîler döneminde şehir bir yandan gelişti, bir yandan sıkıntı ve felaketler yaşadı.6 Başlangıçta Cezire denilen şehre daha sonra Cezîre-i İbn Ömer denildi. Bu adın Abbasi Halifesi Emîn tarafından Musul valiliğine tayin edilen Hasan b. Ömer b. Hattâb et-Tağlibî'den geldiği düşünülür.7
10. yüzyılda Cizre Hemdani (906-979), Büveyyhi (979-990), Mervani (990-1085) hükümdarlıkları yönetimine girdi. 11. yüzyılın başında İbrâhim Yinal’ın önünden kaçan Oğuzlar Diyarbakır ve Cizre'ye yayıldılar.8 Yaklaşık bir asır süren Mervani hakimiyetine Büyük Selçuklu İmparatoru Sultan Melikşah zamanında son verildi.
12. yüzyılda Zengiler, Eyyûbîler bölgenin hakimi oldu Bu dönemde Cizre, Musul Atabeklerine ve Diyarbakır emirlerine bağlı bir derebeylik gibi yönetilmekteydi. 1261-1262'de Moğol istilâsına uğradı. 14. yüzyılda Cizre’yi ziyaret eden İbn Battûta, şehrin büyük bir kısmının harabe halinde olduğunu kaydetmiştir. Çeşitli hânedanlara tâbi olarak Cizre'yi yönetmekte olan beylerin idaresi, 1394 yılındaki Timur istilasında şehrin teslim edilmesi ile son buldu. Bölgenin hakimiyeti için Karakoyunluar ve Akkoyunlular mücadele etti. 1508’de Cizre’yi Akkoyunlular’dan geri alan Cizre Beyi Emîr II. Şeref, Kızıl Medrese'yi ve çevresindeki külliyeyi inşa ettirdi.
II. Şeref’ten sonra Cizre beyi olan Emîr Ali Bey döneminde şehir kısa bir süre için Şah İsmail’in idaresi altına girdi; fakat Ali Bey tarafından tekrar geri alındı. Ali Bey'in adı günümüzde Cizre’nin Ali Bey mahallesinin adıdır. Cizre Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlı idaresine girdi.
16. yüzyılda dönemin iki büyük devleti olan Safevi ve Osmanlı Devletleri Kürt emirlikleri üzerinde hakimiyet sağlamaya çalışmaktaydı. Bu mücadele sonucunda Osmanlılar, Güneydoğu Anadolu'yu fethetti ve yönetimi bazı kanunlar çerçevesinde yerel yöneticilere bıraktılar. Yavuz Sultan Selim'in Çaldıran Savaşı'nda Şah İsmail'in ordusunu yenmesinden sonra İmadiye, Hizan, Bitlis ve Cizre’deki Kürt beyleriyle görüşen İdris-i Bitlisi, Osmanlı hakimiyetini kabul etmeleri için onları ikna etti. Cizre'yi yöneten Botan Emirliği böylece1516-1517'de Osmanlı Devleti idaresine girdi. Osmanlı döneminde uzun süre Cizre'de yönetimin başında "hükümdar, hâkim, emir, mir, bey" gibi çeşitli unvanlara sahip kişiler bulundu.9 Osmanlı hakimiyetinden sonra Hükümet-i Cezire olarak adlandırılan Botan Emirliği ile Osmanlı Devleti ilişkileri, İran ile yapılan mücadelelerde emirlerin Osmanlılar'ı desteklemeleri sebebiyle genellikle olumlu idi.10 IV. Murad döneminde emirlerin idaresine son verilmek istendi ancak beyler idareyi tekrar ellerine aldı.
Osmanlı hakimiyetinde iken şehir, Musul üzerinden gelen ve Mardin’de iki kola ayrılarak biri Diyarbekir üzerinden Karadeniz kıyılarına, ötekisi Urfa üzerinden Halep’e giden ticaret kervanları için önemli bir konaklama yeri işlevi gördü. Ayrıca Dicle ırmağı vasıtasıyla Diyarbekir ile Musul arasında keleklerle nakliyat yapanlar için de bir konaklama yeriydi.11
1839 yılında ilan edilen Tanzimat Fermanı, Osmanlı Devleti'nde beylik ve derebeylik sistemini sona erdiren yen bir idari düzenleme getirdi. Tanzimat’ın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde uygulanmaya başlaması ile Kürt beyleri ile hükûmet karşı karşıya geldi. Yüzyıllar boyu bölgeyi yönetmiş bulunan bir aileden gelen Cizre mütesellimi Bedirhan Bey, diğer Kürt beyleriyle birlikte 1843 yılında bir isyan başlattı. İsyan, 1847 yılındaki askeri harekatla sonlandırıldı, Bedirhan Bey ve aile fertlerinin ele geçirilerek bölgeden uzaklaştırıldı.12
II. Abdülhamid döneminde Osmanlı Devleti, Ermenilerin hak iddia ettiği Doğu Anadolu Bölgesinin imparatorluk sınırları içinde kalması için Ermeni silahlı çetelere karşı Kürt aşiretlerinden Hamidiye Alayları adlı paramiliter birlikler kurdu.13 Cizre, Mardin sancağındaki en yoğun Ermeni nüfusuna sahip yerleşimdi. 2,716 Ermeni’nin yanı sıra Hristiyan olmakla birlikte Kürtleşmiş 1565 göçebe Ermeni bölgede bulunuyordu.14 Osmanlı Devleti'nde 1 Haziran 1915'te Tehcir Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden sonra bölgede en geniş tutuklama, 29 Ağustos'ta Cizre'de yaşandı.15 Hamidiye Alayları bütün Ermeni erkekleri ve bazı Ortodoks ve Katolik Süryani erkekleri tutukladılar. Raymond Kevorkian’ın “Ermeni Soykırımı” kitabında göre görgü tanıkları, Hristiyan erkeklere yönelik sınırsız bir şiddet yaşandığı, öldürülenlerin naaşlarının Dicle Nehri'ne atıldığını ifade etmiştir.16 Kadınlar ve çocuklarsa 1 Eylül’de keleklere bindirilerek Musul’a gönderiliyordu. Savaş koşullarından dolayı kafilelerin emniyetini ve onlara sağlanan iaşe yardımında sorunlar yaşadı; yollarda uğradıkları saldırılar ve salgın hastalıklar nedeniyle ölenler oldu.1718 I. Dünya Savaşı'nın ardından başlayan Milli mücadele döneminde Fransızlar Cizre'yi savaşsız teslim almak istediler ancak halkın direnişi ve silahlanması üzerine işgalden vazgeçtiler.
Cumhuriyet döneminde Cezire adı Cizre olarak değiştirildi. Cumhuriyetin ilk yıllarında küçük bir kasaba olan şehir, 1950'li yıllardan sonra Habur sınır kapısı yoluyla yapılan uluslararası ticaret sayesinde hızla gelişti ve nüfusu arttı. Cumhuriyet döneminin ilk nüfus sayımının yapıldığı 1927'de nüfusu 5348 olarak tespit edildi. 1980’de 20.003, 1985’te 29.496 olan nüfus 1990’da da 50.023 oldu.
1990'a kadar Mardin iline bağlı bir yerleşim birimi olan Cizre 16.05.1990 tarih ve 3647 sayılı yasa ile Şırnak iline bağlandı. 1985 yılından başlayan terör olayları nedeniyle Cizre merkezi kırsal kesimden göç aldı. Buna karşılık 1980 Darbesi'nden sonra yurtdışına göçler başladı ve 1990-195 yılları arasında 46 yerleşme alanının boşaltılması ya da yer değiştirilmesi yurtdışına göçleri arttırdı. Cizre nüfusunun artışı 2009 yılına kadar devam etti. Nur, Cudi, Sur ve Konak Mahalleleri 1990 yılından sonra oluşturuldu.
İlçede Ağustos 2015 tarihinde başlayan çatışmalarda yüzlerce kişi yaralandı ve yaşamını yitirdi. Ocak 2016'da Şırnak il merkezinin idari tedbirler kapsamında Cizre'ye taşınacağı duyuruldu.19
Cizre ilçesi, İdil yolu ile Şırnak yolunun E-90 transit karayolu ile kesiştiği yerde, Dicle nehri kenarında etrafı tepelerle çevrili, yaklaşık 15bin dönümlük düz bir alan üzerine kuruludur.20 Etrafı dağlar ve tepelerle çevrili olan ilçe, bir çanağı andırır. Kuzeydoğusunda 2089 metre yüksekliğindeki Cudi Dağı vardır. Kuzeyinde Kara dağı, kuzeybatısında Dera dağı ve Batısında Akdağ bulunur, güneyi şehre göre çok yüksekte bulunan bir ovadır.
İlçenin arazisi Dicle nehri çevresindeki alüvyonlu ovalarla, bu ovanın doğu ve batısındaki plato sahalarından meydana gelir. İlçe merkezi çukur bir alan üzerine yerleşme kurduğundan Cizre şehri 400 metrelik bir yükseltiye sahiptir. Kuzeydoğusundaki Cudi dağı eteklerinde kurulan yerleşme alanlarında yükselti 800-900 metreler aralığına kadar çıkar. Cizre ilçesi jeomorfolojik açıdan bir plato sahasıdır.21
Yaz aylarında sıcak ve kurak, kış aylarında ılık ve yağmurlu bir iklime sahiptir. Yaz aylarındaki sıcaklık kimi zaman +48 °C kadar ulaşmaktadır. Ulaştığı en yüksek sıcaklık +49 °C'dir.22 Cizre, meteorolojik verilere göre Türkiye'nin en sıcak noktalarından biridir.
Enlem ve boylam açısından Cizre'nin konumuna gelince, Dicle Nehri'nin ana mecrasının sağında, uzunluğuna 42 derece ve 11 dakika doğu, genişliğine 37 derece ve yirmi dakika kuzeyde kurulmuştur.
Cizre tarihi bir yerleşim olması ve kültür turizmine yönelik zenginlik arzetmesine rağmen özellikle güvenlik kaygısı ve eksik tanıtım nedeniyle yerli ve yabancı ziyaretçilerin rotalarının dışında kalmıştır. Kente yönelik ilk tur programı yalnızca 2014 yılında hazırlanmış ve ilk organize turistik ziyaret yine aynı yıl içerisinde Nükhet Everi tarafından gerçekleştirilmiştir.2324 Cizre'de gezilebilecek başlıca tarihi eserler şunlardır.
Cizre kenti ile özdeşleşen Kırmızı Medrese, şehrin batısındaki sur kalıntıları üzerinde bulunur. Kırmızı tuğlalardan örülmüş ve adını bu tuğlalardan almıştır. Cizre Beyliği döneminde II. Han Şeref Bey tarafından yaptırıldığı düşünülür. Medrese ile ilişkilendirilerek inşa edilmiş türbe halk arasında ünlü şair Molla Ahmed-i Cezirî türbesi olarak bilinmekte ve düzenli olarak ziyaret edilerek Divan’ından kasideler melodik bir ritimle okunmaktadır.25
Anadolu'ya İslamiyet'in girdiği ilk yıllarda kiliseden camiye dönüştürülerek gerçekleştiği düşünülen cami, birçok defa onarım görmüş, minaresi yapıdan ayrı olarak 1155 yılında yılında inşa edilmiştir. Metal kapısı ve bunun üzerindeki, oymacılık sanatının önemli bir eseri olan ejder figürlü bronz kapı tokmakları yapının en önemli özelliklerindendir. 13. yüzyıla tarihlenen anıtsal kapı ile tokmaklardan birisi günümüzde İstanbul'daki Türk ve İslam Eserleri Müzesi'ndedir. Diğer tokmak 1969'da yurtdışına kaçırılmıştır, Kopenhag’daki David Samling Müzesi'ndedir.
Arkeolojik ve etnoğrafik eserlerin bulunduğu Cizre Müzesi 1996 yılında İsmail Ebul-İz İlköğretim Okulu bünyesinde, okul müdürü Abdullah Yaşin tarafından kurulmuştur. Müzede Guti, Med, Asur, Babil, İslam İmparatorluğu, Emeve, Abbasi, Selçuklu, Azizan, Zengi, Rum, Arap ve Osmanlı dönemine ait eserler bulunmaktadır.
Nuh'un gemisinin Cudi Dağı'na indiğine inanılır (Kur'an, Hud Suresi, ayet 44). Bu inanışa göre, Nuh, Tufan'dan sonra Cizre'ye yerleşmiş, Cizre'nin Dağkapı Mahallesi'nde ölmüştür. Nuh'un vefat ettiği yere önce bir havra, daha sonra da bir kilise inşa edilmiştir. 639 yılında ise bu kilise camiye çevrilmiştir. Bu caminin hemen yanında yer alan türbenin Nuh'a ait olduğunu, ünlü tarihçi Cizreli İbnülesin, Firuzabadi, Evliya Çelebi, Katip Çelebi, Ebubekir Helevi ve Babilli Berassus (Bersis) da savunmaktadır.26
Kur'an, Tevrat ve İncil'de adı tufan olayı ile geçen Nuh, tufan sonunda gemisi Cudi Dağı'na inmiş (Kur'an, Hud Suresi, ayet 44) Cizre'yi kurup Cizre'de ölmüştür. Peygamberler arasında en çok yaşayan ve en çok sıkıntı çekendir. Peygamberlerin soyu, Adem'den sonra "baba" olarak Ondan türemiş olup, Mezopotamyadaki insanlık ondan ve 3 oğlu Ham, Sam ve Yafes'den türemiştir. Asıl adı Abdulgaffar olup, yeni baba anlamında Nuh, Nova adları verilmiştir. Türbe ve çevre düzenlemesi Şırnak Valiliği'nce yaptırılmıştır.
1437 yılında Cizre beylerinden Emir Abdullah (Abdal) İbn Abdillah İbn Seyfeddin Boti tarafından yaptırılmıştır. Medresenin bodrumunda, ünlü aşk hikâyesi Mem û Zîn'in kahramanları olan Mem (Mehmet), Zîn'in (Zeynep) ve aşklarının engelleyicisi Beko (Bekir)'e ait olduğuna inanılan mezarlar bulunur.
Cizre ilçesi Belediye Başkanı Mehmet Zırığ hakkında devam eden bahse konu adli işlem süreçleri göz önünde bulundurularak Anayasa'nın 127'nci maddesi ve 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun 47'nci maddesine istinaden İçişleri Bakanlığının 28.10.2019 tarihli onayı ile geçici bir tedbir olarak görevinden uzaklaştırılmış; Belediye Kanunu'nun 45'inci maddesi uyarınca ve yine aynı kanunun 46'ncı maddesi kapsamında Cizre Kaymakamı Davut Sinanoğlu, Cizre Belediye Başkan Vekili (kayyum) olarak görevlendirilmiştir.27
Belediye başkanlarının bağlı olduğu siyasi parti ve yerel seçimlerde aldıkları oy yüzdeleri:
2022 Nazlı Demir (Kayyum-Bağımsız)
2021 Mehmet Tunç (Kayyum-Bağımsız)
2019 Davut Sinanoğlu (Kayyum - Bağımsız)
2019 Mehmet Zırığ HDP
2017 Faik Arıcan (Kayyum - Bağımsız)
2016 Ahmet Adanur (Kayyum - Bağımsız)
2014 Leyla İmret BDP %81.61 28
2009 Aydın Budak DTP %79.8029
2004 Aydın Budak SHP %60,8630
1999 Kamil Atağ ANAP %32,1031
1994 Kamil Atağ RP %43,68
1989 Seyyit Haşim Haşimi RP
1984 Tahir Vesek Bağımsız
1981 Oğuz Kağan Köksal (Kaymakam) 32
1977 Sabri Vesek
1973 M.Salih Şık
1968 M.Salih Şık
1963 M.Salih Şık
1951 Abdülkadir Dursun
1946 Cahit Oktay
1936 Ferman Sönmez
1153 yılında Cizre'de doğdu. Fizikçi ve 60 makine mühendisi ve mucididir. Sibernetik ve robotik biliminin kurucusudur. Otomatik kontrol alanında çalışmalarda bulunmuş, bilgisayar ana temelleri, saatler, su makineleri, musluk, kilitler, çocuk oyuncakları buluşları arasında yer alır. 1233 yılında ölmüştür. Nuh Peygamber Camii avlusunda gömülüdür. Kitapları uzun yıllar Avrupa üniversitelerinde okutulmuştur.
Asıl adı Ahmed olan alimin doğum tarihi hakkında kesin bilgiler mevcut değildir. Kendisinin şiirinde belirttiğine göre Hicri takvime göre 974'te Cizre'de dünyaya gelmiştir. Miladi takvime göre 1566'a denk gelir. Dindar bir ailede büyümüştür. Diyarbakır, Bingöl, Hasankeyf gibi farklı yerlerde eğitim alan alim, imamlık görevini Diyarbakır'da yapmıştır. Diyarbakır'dan sonra Sırba, Hasankeyf ve Cizre'de imamlık yapmıştır ve hayatının sonuna kadar Cizre'de kalmıştır. Mezarının Kızıl Medrese'deki türbede olduğuna inanılır. Alimin en önemli eseri Divan'ıdır. Divan'ının birden çok elyazması nüshaları mevcuttur. Bunlar arasında en eskisi Muhammed Tayyar Paşa-yı Amidi'nin 1131 Hicri tarihli el yazmasıdır. Bir diğer eski nüsha da Alman şarkiyatçı Martin Hartman (1851-1918) tarafından 1904 yılında Berlin'de Almanca bir önsözle birlikte tıpkıbasımı yapılan nüshadır. 2007 yılında alimin Divan'ı Kent Yayınları tarafında Türkçe olarak yayınlandı ve bu çalışmada eserin mevcut nüshaların tümü göz önünde tutularak hazırlanmıştır.
İlim dünyasına aynı nesilden üç değerli üye kazandıran İbnu'l-Esir kardeşlerin üçü de, devrinin önde gelen ilim ve siyaset adamlarından, eserleri tarih boyunca kaynak olarak kullanılan alimlerdendir. Babaları Esîr (Esîrüddin) lakabı ile anıldığından İbnü’l-Esîr künyesiyle meşhur oldular. Her biri ayrı bir ilim dalında otoritedir. En büyükleri Mecdüddin, hadis ve fıkıh sahasında; ortancaları İzzeddin Ali, tarih ve rical dalında; en küçükleri Ziyaeddin de edebiyat ve belagatia otorite idi.
Tanınmış İslam tarihçileri ve yazarları olup, günümüz güneydoğu Türkiye'de Cizre (Jazīrat ibn Umar)'de doğmuşlardır..
Yaşça büyük olan, Mecdüddin ismiyle bilinir (1149 - 1210), Musul amiri hizmetinde ve önemli bir gelenek ve dil araştırıcı ve gözlemcidir. Onun yazdığı gelenek sözlüğü (Kitab an-Ni/zdya) 1893 yılında Kahire'de yayınlanır, ve ayrıca Ferdinand Seybold tarafından (Kitab ul-Murassa) isminde yazılmıştır (Weimar, 1896).
Üç kardeşlerden en küçükleri, olan Ziyâeddin (1163 - 1239), 1191 yılından sonra Selahaddin Eyyubi'ye daha sonra onun al-Malik al-Afdal isminde oğluna hizmet etmiş, ve daha sonra, Mısır, Samsat, Halep, Musul ve Bağdat'ta bulunmuştur. O tanınmış ünlü Arap edebiyatını estetik ve biçimsel, üslubunu eleştirmiştir. Onun Kitab al-Matlial adındaki kitabı, Bulaq basımevi tarafından 1865 yılı içinde basılmıştır.
En ünlü erkek kardeşlerden ortancası, İzeddin Ali İbnü'l-Esîr'dir. 1160 ile 1233 yılları arasında yaşamış olan ʿİzzeddîn önemli bir müslüman ortaçağ sonrası tarihçisidir. El-Kamil fi't-Tarih (Arapça:الكامل في التأريخ, al-kāmil fī t-taʾrīḫ) isimli en büyük eserini 1230 - 1231 yılları arasında Musul'da yazmıştır.
Ayrıca, İbnü'l-Esîr Sahabe'lerin yaşamı ve onların etkisi hakkında kapsamlı bir biyografiyi (Arapça:أسد الغابة في معرفة الصحابة, Usd al-ġāba fī maʿrifati ṣ-ṣaḥāba) yazdı.
Kategori:Cizre belde ve köyleri
Orijinal kaynak: cizre. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.
Reynolds, G. S. "A Reflection on Two Qurʾānic Words (Iblīs and Jūdī), with Attention to the Theories of A. Mingana". Journal of the American Oriental Society 124 (4 date=October–December 2004): 683, 684, 687. ↩
1 Sabah. 29 Ekim 2019. En son 02 şubat 2020 tarihinde erişildi. ↩
Ne Demek sitesindeki bilgiler kullanıcılar vasıtasıyla veya otomatik oluşturulmuştur. Buradaki bilgilerin doğru olduğu garanti edilmez. Düzeltilmesi gereken bilgi olduğunu düşünüyorsanız bizimle iletişime geçiniz. Her türlü görüş, destek ve önerileriniz için iletisim@nedemek.page