Zengîler (Arapça: زنكيون Zangiūn), 12. ve 13. yüzyıllarda Mezopotamya ve Suriye'de hüküm sürmüş Türk devletidir. İlk hükümdarı İmadeddin Zengi'dir.1
Musul'da Imadeddin Zengi tarafından kurulmuş Zengi Devleti, onun ölümünden sonra oğulları arasında paylaşılmış, I. Seyfeddin Gazi ve Kudbeddin Mevdud Musul Beyliği'ni, Nûreddin Mahmud Zengî'yse Haleb Beyliği'ni yönetmiştir. Zengiler, Oğuz Türkmenlerinin Avşar boyundandır.
Zengiler, İkinci Haçlı Seferi'ni etkisizleştirmişler ve İslam dünyasını Haçlıların istilasından korumuşlardır. Nûreddin Mahmud Zengî'nin komutanlarından Şirkuh'un yeğeni Selahaddin Eyyubi, Fâtımîlere son vermiş, Nureddinin ölümünden sonra da Mısır'da Eyyûbîler devletini kurmuştur.2
İmâdüddin Zengî 1144'te Urfa'yı fethetti ve Birinci Haçlı Seferi sonunda kurulan Urfa Kontluğu'na son verdi. Urfa'nın kaybedilmesi üzerine Avrupa İkinci Haçlı Seferi'ne hazırlanmıştır. Zengilerin Haçlılar ile mücadelesi İmâdüddin Zengî'nin ölümünden sonra da devam etmiş, Halep Beyi Nûreddin Mahmud Zengî ve ağabeyi Musul Beyi Seyfeddin Gazi'yle ve 1148'de ağabeyinin ölümünden sonra yerine geçen küçük kardeşi Kudbeddin Mevdud ile birlikte hareket etmişlerdir. Zengiler Haçlılara karşı İslam cephesini birleştirmiş, İkinci Haçlı seferinin etkisizleştirilmesine çalışmışlardır. Zengilerin bu fedakarlıkları sonucu Haçlılar daha fazla ilerleme imkânı bulamayarak sahil şeridine sıkışıp kalmışlardır.
Nûreddin Mahmud, kısa süreliğine Haçlıların eline geçen Urfa’yı ani bir baskınla 1146'da tekrar fethetti. 1149'da Antakya Prensi Raymond'u öldürdü. Börilerin elinden Şam'ı aldı. 1153'te Yukarı Mezopotamya, Güneydoğu Anadolu ve Suriye'yi tek hakimiyet altında toplayarak sultanlığını ilan eden Nûreddin Mahmud, 1157'de Kudüs Kralı III. Baudouin'i yenilgiye uğrattı. 1158'de Haçlılara yenildiyse de onları 1164'te Harim’de ağır bir bozguna uğrattı. Nûreddin Mahmud, Esedüddin Şirkuh ve Şirkuh'un yeğeni Selahaddin Eyyubi'yi Mısır'a göndermiş ve Fatımilerin Haçlılarla iş birliğine girmelerinin ve dolayısıyla Mısır'ın Kudüs Krallığı'nın kontrolüne girmesinin önünü kapamış, bilahare İslam dünyasında ikiliğe sebep olan Fâtımî Halifeliği’nin 1171'de yıkılmasını sağlayarak İslam birliğinin gerçekleşmesine önayak olmuştur. Selahaddin Eyyubi, Nûreddin Mahmud'un ölümüne kadar Mısır'da naiplik yapmış ve onun emirleri dışına çıkmamıştır.3
Zengîler döneminde inşa edilen, eyvanlı avlulu plan şemasına sahip medreselerde kıble eyvanı genelde enine gelişen mekân düzeniyle cami olarak tasarlanmıştır. Bîmâristanlar da medreselerde olduğu gibi eyvanlı avlulu düzende ele alınmış yapılardır. Busrâ’da Vali Emînüddevle Gümüştegin tarafından 530 (1136) yılında yaptırılan Gümüştegin Medresesi’nde dört eyvanlı avlulu bir şema uygulanmıştır. Avlunun üzerinin kubbe ile örtülü olduğu bilinmekle birlikte özgün kubbe XIX. yüzyılda yıkılmıştır. Avluya üçlü açıklıkla bağlanan kıble eyvanı mescid şeklinde düzenlenmiştir. Bunun iki yanında ikişer kare mekân mevcuttur. Avluya yine üçlü açıklıkla bağlanan kuzey eyvanının iki yanında da geçişleri sağlayan birer dikdörtgen mekân vardır. Dımaşk’ta Nûreddin Mahmud Zengî’nin yaptırdığı bîmâristan kitâbesine göre 1154 tarihlidir. Dört eyvanlı avlulu şemaya sahip yapıda mukarnas örtülü giriş holünün sağında, ortası havuzlu küçük bir avlu etrafında sıralanan yıkanma birimleri ve helâlar bulunmaktadır. Halep’te 1124’te yapılan Halâviyye (Haleviyye) Medresesi’nden sonra Nûreddin Mahmud Zengî tarafından 1150-1154 arasında inşa ettirilen bîmâristan da avlulu eyvanlı plan şemasında ele alınmış olup düzgün kesme taşla örülü duvarları, kitâbe kuşakları, taçkapı ve pencerelerle donatılmış görkemli cephesiyle dikkati çeker. Yine Halep’te 1164’te yaptırılan Şerefiye Medresesi ile, bugün çok harap olmakla birlikte 1168’de inşa edilen Hânü’t-tütün Medresesi’nin de eyvanlı avlulu düzende olduğu anlaşılmaktadır. Aynı şehirde Halep Valisi Şâdbaht’ın 1193’te inşa ettirdiği Şâdbahtiyye Medresesi eyvanlı avlulu bir düzendedir. Yapının üç kemerle avluya açılan camisinde mermer ve porfirden imal edilmiş düğümlü geçmeli süslemeye sahip mihrap önemlidir.
Kapısı üzerindeki kitâbeden 1172'de inşa edildiği anlaşılan Dımaşk’taki Nûreddin Zengî Külliyesi, Nûriyye Medresesi ve Mescidi ile Nûreddin Zengî Türbesi’nden meydana gelmektedir. Medrese üç eyvanlı avluludur. Girişin karşısındaki batı eyvanında bulunan bir selsebil avlu ortasındaki havuzla bağlantılıdır. Güneyde enine dikdörtgen planlı mescid üç açıklıkla avluya bağlanmaktadır. Doğu yönündeki taçkapının solunda Nûreddin Zengî’nin türbesi yer alır. Çapraz tonozlu holden ulaşılan türbe kare planlı olup üzeri mukarnas dolgulu bir kubbeyle örtülüdür. Beden duvarları medresenin duvarlarını aşan türbenin üst örtüsü dıştan da mukarnaslı olarak belirginleştirilmiştir. Nûreddin Zengî’nin yine Dımaşk’ta 1170'te inşa ettirdiği Nûriyye Dârülhadisi’nin kuzey kanadı ile güneydeki cami bölümü ayakta kalmıştır. Bu dönemde şehirde yaptırılmaya başlanan Âdiliyye Medresesi daha sonra Eyyûbîler zamanında tamamlanmıştır. Musul’da Atabeg İzzeddin Mes‘ûd b. Mevdûd’un yaptırdığı İzziyye Medresesi yıkılmış olmakla birlikte medresenin bünyesi içinde bulunan İzzeddin Mesud Türbesi, daha sonra Bedreddin Lü’lü’ tarafından İmam Abdurrahman Türbesi diye adlandırılmıştır. Kare planlı türbe içten tromplarla geçişi sağlanan bir kubbe ve dıştan sekizgen kasnaklı kırık piramidal külâhla örtülüdür. Taş malzeme ile inşa edilen türbenin çok süslü mermer mihrabı müzeye kaldırılmış, doğu yönündeki kapısı önüne de bir hazırlık mekânı eklenmiştir. Bu türbenin karşısında Atabeg Nûreddin Arslanşah’ın Şâfiîler için bir medrese yaptırdığı ve ölümünden sonra bu medreseye gömüldüğü bilinmektedir. Daha sonra Bedreddin Lü’lü’ün Hz. Ali’nin torunu İmam Muhassin Türbesi olarak ilân ettiği yapı zaman içinde değişikliğe uğramış olup bugün aynı adla cami olarak kullanılmaktadır. Yapının mermer mihrabı ve kubbesinin etek kısmı Zengî devrinden izler taşımaktadır. Sincar’da 1202'de Kutbüddin Mahmud tarafından bir medrese yaptırılmıştır. Bu medreseye ait sekizgen gövdeli tuğla minare günümüze ulaşmıştır.4567
Şam'da Antakya Kapısı ardında yer alan yapı, doğu eyvanı üzerindeki mermer kitâbesine göre 1154'de Nûreddin Zengî tarafından yaptırılmıştır. Dımaşk’ın fethini takip eden süreç içinde tamamlanmış olan binanın daha sonra benzer kuruluşlara örnek teşkil edecek vakfiyesi de bu sırada tanzim edilmiştir. Zaman içinde yapıda önemli tamir ve tâdilâtlar yapılmıştır. Binanın içinde yer alan ikinci bir kitâbeden, yapının 1283'de Memlük Sultanı el-Melikü’l-Mansûr Seyfeddin Kalavun tarafından önemli ölçüde tamir ve tâdil ettirildiği, vakfiyesinin de yeniden düzenlendiği anlaşılmaktadır. Binanın süslemelerinin büyük çoğunluğu bu tamir ve tâdilâttan kalmıştır. Yapının orta avlusunun güneybatı köşesindeki kapısı üstünde yer alan stuko şebekenin binanın ilk süslemesinden kaldığı tahmin edilmektedir.
Merkezî bir avluya göre tanzim edilmiş dört eyvanlı plan şemasına sahip yapının köşelerinde dört büyük oda ve yanlarda ikişer küçük mekân yer almaktadır. Köşelerdeki odalar çapraz tonoz örtülüdür. İç avluya batı tarafından, görkemli görünüşü olan dış kapıdan geçilen bir giriş bölümünden doğrudan ulaşılmaktadır. Üzeri mukarnaslı sivri ve yüksek bir kubbe ile örtülü olan bu bölümün hemen bitişiğinde helâları ve abdest alma yerlerini ihtiva eden ortası havuzlu bir bölüm mevcuttur. Bu bölümün üstü de kubbeli olup ortasında bir açıklık yer almaktadır. Bu mekânla irtibatlandırılması mümkün olan ana binaya bağlı bir başka binanın da mevcudiyeti kuvvetle muhtemeldir.
Yapının dışarıya açılan cephesi sokağın durumuna uygun biçimde düzenlenmiştir. Mukarnaslı bir üst bölümle nihayetlenen taç kapı dikkat çekici bir görünüşe sahiptir. Geçmeli geometrik süsleme biçimi sergileyen taçkapının giriş bölümü göz alıcı bir girinti yapacak şekilde tanzim edilmiştir. Bu özellikleriyle kapının yeni etkilerle farklı kılınmış olağanüstü bir görüntüsü vardır. Taçkapıdan geçilerek ulaşılan giriş bölümünün üzerini örten mukarnaslı kubbe ve bu kubbeye geçişi sağlayan mimari düzenleme de Zengî mimarisi içinde yakın benzerleri bulunan bir uygulama olup farklı ve şaşırtıcı bir atmosferin meydana gelmesini sağlamaktadır.
Çok sayıda devşirme malzemenin de kullanıldığı binanın ana eyvanı Suriye’ye has kemerli ve at nalı biçimi profiliyle ilginç bir görüntü verirken batı eyvanının yan duvarında yer alan iki küçük kemerli kapıda hemen hemen aynı görüntü söz konusudur. Batı eyvanındaki mukarnas teşkilâtı da binanın orijinal süsleme anlayışının bir parçası olmalıdır. Yapı bugün Arap Tıp ve Bilimler Müzesi (Methafü’t-tıb ve’l-ulûm inde’l-Arab) olarak hizmet vermektedir.8
Orijinal kaynak: zengiler. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.
C.E. Bosworth, The New Islamic Dynasties: A Chronological and Genealogical Manual (The New Edinburgh Islamic Surveys), Edinburgh 2004, ISBN 978-0748621378. ↩
Kirk Sowell, The Arab world: An Illustrated History, New York 2002, ISBN 978-0781809900 . ↩
Claude Cahen (çev. J. Jones-Williams), Pre-Ottoman Turkey: a general survey of the material and spiritual culture and history c. 1071-1330, New York 1968. ↩
Ne Demek sitesindeki bilgiler kullanıcılar vasıtasıyla veya otomatik oluşturulmuştur. Buradaki bilgilerin doğru olduğu garanti edilmez. Düzeltilmesi gereken bilgi olduğunu düşünüyorsanız bizimle iletişime geçiniz. Her türlü görüş, destek ve önerileriniz için iletisim@nedemek.page