Solculuk, var olan sosyal hiyerarşiyi kaldırmak isteyen ve zenginliğin eşit dağılımını destekleyen politik hareketlere karşılık gelen terimdir. Emek-sermaye çelişkisinde emekten taraftır. İnsan merkezlidir, odağına din, ırk, milliyet, cinsiyet vb. kavramlar yerine insanı alır. Burada kastedilen istisnasız tüm insanlardır.
Solculuk kavramı ilk olarak, Fransız Devrimi sonrasında kurulan meclisteki oturma düzeninden esinlenilerek oluşturulmuştur.
Sol ile özdeşleştirilen ideolojiler Marksizm, sosyalizm, sosyal demokrasi, komünizm, sendikacılık, ilerlemecilik, otonomculuk ve uç noktalarda anarşizmdir.
Sol anlayışı farklı ülkelerde ve oluşumlarda farklı anlamlara gelebilir. Birçok solcu grubun çok az ve ortak hiçbir noktaya sahip olmadığı bilinmelidir. Mesela Birleşik Krallık'taki İşçi Partisi -Birleşik Krallık'ta sol bu partiyle özdeşleşmiştir- çoğunlukla küresel kapitalizmi savunmaktadır ve dünyadaki en kapitalist ekonomilerden birini meydana getirmiştir.1 Diğer bir uç örnek ise Zimbabve'de sol ile özdeşleştirilen Zimbabve Afrika Ulusal Birliği-Vatanseverler Cephesi'dir; dünyadaki en sosyalist ekonomilerden birini gerçekleştirmiştir.
Zimbabve, Küba veya Kuzey Kore gibi ülkelerdeki sol, marksizm-Leninizm veya komünizm amacı taşıyan sosyalizmin farklı biçimleriyle eşleştirilebilir; bunlar Stalinizm, Maoizm ve Afrika sosyalizmi içerebilir.2 Bu ülkelerde sol, bazıları çok fazla veya çok az oranda dile getirilmiş teoriler veya uygulamalar da dahil olmak üzere devlet veya toplum sahipliğinde çeşitli ekonomik ve siyasal uygulamalara ve mal ile hizmetlerin üretim ve dağıtım kanallarının yönetimine inanmaktadır.
Fransa, Hindistan veya Brezilya gibi ülkelerde sol, demokratik sosyalist veya sosyal demokrat politikalar için mücadele etmektedir.3 Modern sosyal demokrasi hem sosyalist hem de kapitalist uygulamalar içeren demokratik bir refah devletinin oluşumunu savunmaktadır. Sosyal demokratlar kapitalist piyasa sistemi içinde gördükleri haksızlıkları ortadan kaldıracak veya iyileştirecek program ve yapıların yaratılmasını ve devleti düzenleyerek kapitalizmi demokratik yöntemlerle değiştirmeyi amaçlamaktadır.
Çevrecilik, feminizm, küreselleşme karşıtlığı, işçi sendikaları gücü ve birçok başka ideoloji bu ülkelerde bazen sol ile eşleştirilmektedir. Japonya, Danimarka, Şili veya ABD gibi ülkelerde sol çoğunlukla açıkça serbest pazar kapitalist politikaları takip etmekte ve değişen farklı devlet harcamaları uygulamaktadır.
Sol, Türkiye, Hindistan ve Orta Doğu'da görüleceği üzere genellikle sekülerdir. Fakat "özgür teoloji" ile sosyal adalete odaklanmış bazı Katolik ülkelerde ve kimi Protestan toplumlarda "Hristiyan sosyalizm" düşüncesi hakimdir. ABD'de, dini ve sol-kanat kimi zaman beraber çalışır, örneğin ABD İnsan Hakları Hareketi solcu olmakla beraber dini sebeplerle kürtaja karşı çıkar.
Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu, Katalonya ve Suriye Kürdistanı gibi oluşumlarda sol, anarşist komünizm, sendikalizm veya sosyalizm ile anarşizmin farklı biçimleri için mücadele vermektedir. Anarşistler belli bir devlet otoritesi ve sahipliğin nedeni olan mülk sisteminin ortadan kaldırılmasının daha iyi bir toplum için tek yol olduğunu savunurlar.
Sol görüşün milliyetçiliğe karşı olmayan varyasyonları da vardır. Marksizmin enternasyonalist doktrinine karşın ulusalcı-milliyetçi fikirlerin benimsendiği ve temelinde "millet" kavramının bulunduğu sol görüşler tarih boyunca görülmüştür ve günümüzde de bulunmaktadır. Venezuela'da hâlen uygulanmakta olan Bolivarcılık örnek verilebilir. Milliyetçiliğin ve solculuğun birbirini tamamlayan iki unsur olduğunu belirten bir Türkçü olan Mirsaid Sultangaliyev'in ulusal komünizm doktrini vardır.
Sol siyaset kavramının kökeni Fransız İhtilali dönemine dayanır. İhtilal sonrası kurulan parlamentoda özgürlüklerin destekçisi olan halkçılar genellikle başkan koltuğunun solunda oturmaktaydılar. Değişimlere karşı çıkmakta olan zenginler, burjuva kişiler ise sağda otururlardı. Bugün Fransız parlamentosunda bu gelenek hala devam etmektedir.
Politikadaki sol kavramının dindeki sol kavramı ile alakası yoktur. Batı okültizminde ilk kez Helena Blavatsky (1831 - 1891) tarafından "ahlaksız" dinleri tanımlamak amacıyla kullanılmıştır. Dinlerde kötü, pis, ahlaksız kabul edilen şeyler sol taraf ile özdeşleştirilmiştir. Latince kökenli sinister (kötü) kelimesinin diğer anlamları, "sol" ve "şanssız"dır. Yine İbranicede "smowl" (sol) kelimesi aynı zamanda "karanlık" anlamına gelir.
Sol kavramının dinlerdeki bu anlamı politikaya da ister istemez etki etmiş, bilinçli veya bilinçsiz olarak sol kavramı zaman zaman "din dışı olma" ile özdeşleştirilmiştir.
18. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar "Eski Sol" sosyal sınıflar arası farklılıkların bir toplumun doğasını belirlediğini iddia etmiştir.
Modern sosyalist hareket ise büyük oranda 19. yüzyıl sonundaki işçi sınıfı hareketinden kaynaklandı. Bu süreçte, sosyalizm terimi, kapitalizm ve özel mülkiyet karşıtı konumda Avrupalı toplum eleştirmenleri tarafından ilk kez kullanıldı. Modern sosyalist hareketin kurulması ve bir bütün haline gelmesine yardım eden Karl Marx, sosyalizmin sınıf mücadelesi ve proleter devrim ile gerçekleşebileceğini yazmıştır.4 Marksizmin sosyalizmin birçok yorumu üzerinde devam eden bir etkisi vardır.
Marx ve Engels'in fikirleri taraftar buldukça özellikle Orta Avrupa'da , sosyalistler uluslararası yapıda bir birlik kurma arayışına girdiler. 1889'da, 1789 Fransız Devrimi'nin 100. yılında, yaklaşık 300 işçi ve sosyalist örgütünü temsilen 20 ülkeden 384 delege ile İkinci Enternasyonal kuruldu.5 Bu yapı "Sosyalist Enternasyonal" olarak tanımlandı ve Engels 1893'teki Üçüncü Kongre'de Onursal Başkan olarak seçildi.
1914'te I. Dünya Savaşı başladığında birçok Avrupalı sosyalist lider kendi hükümetlerinin savaş hedeflerini destekledi. Birleşik Krallık, Fransa, Belçika ve Almanya'daki sosyal demokrat partiler enternasyonalizm ve dayanışma için verdikleri sözlere rağmen devletlerinin savaş zamanı askeri ve ekonomik planlarına destek verdi.
Lenin ise savaşı emperyalist bir çatışma olarak tanımladı ve dünya çapında bir proleter devrim için bu şansı kullanma çağrısı yaptı. İkinci Enternasyonal savaş sırasında dağılırken, Lenin, Troçki, Karl Liebknecht, Rosa Luxemburg gibi Marksistlerden oluşan küçük bir grup Eylül 1915'te İsviçre'de Zimmerwald Konferansı'nda bir araya geldi.
1917 Ekim Devrimi, bir tarafta büyük "K" harfiyle tanımlanan Komünistlerle diğer tarafta anarko-komünistler ve sosyal demokratlar gibi diğer komünist ve sosyalist eğilimler arasında kalıcı ideolojik ayrıma neden olmuştur. Sovyetler Birliği'ndeki Sol Muhalefet, sadece Sri Lanka'da çoğunluğu elde edebilmiş olan Troçkizme neden olmuş ve o da izole edilmiş ve pro-Moskova kanat partiden tasfiye edilmiştir.
1922'de Komünist Enternasyonal dördüncü kongresinde, kendi kapitalist sınıflarının savaş için çabalarını destekleyerek işçi sınıfını aldattıkları için eleştirdikleri liderlerine dönük olarak yaptıkları eleştiri saklı kalmak üzere, komünistlerin sosyal demokratlarla işbirliği yapmasını öneren Birleşik Cephe politikası doğrultusunda bir karar aldı. Onlar açısından, öncelikle sosyal demokratların devrimden kaynaklanan konumsuzluğunu ve daha sonra, Komünist Partilerin genişleyen otoriterliğini gösteriyordu. Ancak bu durum Büyük Britanya Komünist Partisi'nin İşçi Partisi'ne katılmasıyla tersine dönmüş oldu.
1960'larda Yeni Sol görüşü ırkçılık karşıtlığı, feminizm, çevrecilik ve LGBT hakları üzerine inşa edilen Yeni Toplumsal Hareketleri de içine alan kültürel politikalarda eşitlikçi bir yaklaşımı içerecek şekilde daraltıldı. Eski Sol yapılar6 tarafından "kimlik politikaları" olarak adlandırılan bu dönüş, yeni muhafazakarlığın, neoliberalizmin ve yeşillerin kurucu unsurları arasında solcu ögeler olarak yer aldığı için ve esas sorun olarak toplumun sınıf yapısına odaklanmak üzere diğer başarısızlıklarla beraber kısmen sorumlu tutularak eleştirilmişti.
20.yüzyılın son çeyreği içerisinde artan ev sorunu ve tüketim malzemeleri kıtlığı, örgütlenme ve konuşma ile ilgili en temel insan haklarının eksikliği ile beraber yaşandığı Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku'nda büyük krizler süreci yaşanınca her geçen gün daha çok sayıda komünist partilerinden kopmaya başladı. 1989 ve 1991 yılları arasında Komünist parti iktidarlarının Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa'da hızlı çöküşü ile sosyalizmin Sovyet biçimi küresel bir siyasal güç olarak ortadan kayboldu.
Sosyalist sol, Çin, Küba, Suriye, Angola ve Zimbabve gibi bazı ülkelerde hâlâ iktidardadır.
Merkez sol, liberal demokrasilerde popülist politikaların sol yorumunu yapmaktadır. Bunlar liberal demokrasiyi, temsili demokrasiyi ve vergi kesintileriyle denetlenen sosyal adalet harcamalarını, ekonominin etkin bir şekilde düzenlenmesini ve bazı kamu iktisadi teşekküllerini müdafa etmekle beraber özel mülkiyet hakkını da savunmaktadır.
Merkez sol partilerin önde gelen örnekleri İngiltere'de İşçi Partisi, Kanada'da Liberal Parti, ABD'de Demokratik Parti7 ve Almanya'da Almanya Sosyal Demokrat Partisi'dir. Kendisini solda ifade eden pek çok milliyetçi parti de vardır. Mesela Birleşik Krallık'ta İskoçya'da İskoç Milliyetçi Partisi ve Galler'deki Plaid Cymru (Galler Partisi).
Bazı ülkelerde (özellikle Büyük Britanya'da) "ılımlı sol" reformist, demokratik veya sosyalizmin parlamenter biçimlerini savunurken "katı sol" toplumda kökten değişim isteyen sosyalist taleplerden oluşmaktadır. Aşırı sol olarak tanımlanan yapılar ise Eski Sol politikalardan yana tavır almaktadır. Ultra sol yapılar otonomizm ve anarşizm gibi siyasal yelpazenin en uç konumlarında yer almaktadırlar.
Merkez ifadesi ile beraber kullanılan "sol kanat" sözü ülkelere ve bölgelere özgü farklılıklar gösterebilmektedir. Büyük Britanya'da 2001 Genel Seçimleri hakkında Washington Post gazetesinde yayınlanan bir makalede İngiliz Muhafazakâr Partisi'nin sağlık ve refah konusundaki politikalarının "ABD siyaset yelpazesi açısından aşırı sol" bir konumu temsil edeceği ve İngiliz seçiminin Amerikan siyaset dilinin sol kanadına göre geliştiğinin gözlemlendiği dile getirilmiştir.8
Solun genelde seküler olduğu düşünülse de bazı Katolik ülkelerde "sosyal adalet" kavramı üzerine inşa edilmiş özgürleşme teolojisi geleneği ve bazı Protestan ülkelerde Hristiyan sosyalizmi geleneği vardır. Bazı düşünür ve tarihçiler, Eric Voegelin9 ve Jacob Talmon10 gibi, solun ütopyacı seküler siyasi bir din olduğunu savunmaktadır.
Sol geleneksel olarak alt sınıflarlarla ve sömürü ile mücadele etmesiyle karakterizedir. Bu nedenle Endüstri Devrimi sırasında sol politikaların yeni endüstriyel şartların iyileştirilmesi ve işçi haklarıyla özdeşleştiği görülmüştür. Bu, sosyal demokrasi, sosyalizm ve işçi sendikacılığını savunan hareketlere yol açmıştır. daha yakın zamanlarda ise sol, küreselleşmenin mevcut biçimlerinin sömürücü doğası olarak algıladığı yanlarını eleştirmiştir, örnek vermek gerekirse: "merdiven altı üretim yerlerinin artışı", "sıfır kar politikaları" gibi. Sol aynı zamanda küreselleşmenin "adil ticaret" gibi yanlarını desteklerken ulus devletlerin küresel ekonomiden ayrılmasını ve bağlarını koparmasını da savunmaktadır.
Bu sonuçlara ulaşılmasında özgün yollar konusunda farklı sol gruplar arasında bir uzlaşma olmasa da, soldaki grupların çoğu endüstriyel demokrasi içinde Keynesyen ekonomiden refah devletine kadar değişik görüşlerde olanlar veya ekonominin devletleştirilmesinden sosyal piyasa ve merkezi planlama görüşüne sahip olanlar bir biçimde hükûmet veya ekonomide toplumsal bir müdahalenin gerekli olduğu konusunda hemfikirdir.11
Sol, 20. yüzyılda birey ve insan hakları daha fazla ilgi topladıkça, ırk, cinsiyet eşitliği ve kültürel hoşgörü taraftarları ile müttefik oldu.
Orijinal kaynak: solculuk. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.
Marx, Karl, ''Communist Manifesto, Penguin (2002) ↩
The Second (Socialist) International 1889–1923 erişim tarihi 12 Temmuz 2007 ↩
Özellikle, ortodoks Marksist-Leninistler-Troçkistler ↩
Burada özel ulusal normlar açısından merkez sol spektrum görecelidir; Avrupa standartları açısından 2008 yazında ABD'nin Demokratik Partisi daha çok merkez-sağdadır. ↩
'The least worst party', Sunday Times, 3 June 2001, page 16. ↩
Eric Voegelin, Modernity Without Restraint, University of Missouri Press, 2000, ISBN 978-0-8262-1245-0. ↩
J.L. Talmon et al, Totalitarian Democracy and After, Frank Cass Publishers, 2002, ISBN 978-0-7146-8304-1. ↩
Andrew Glyn, Social Democracy in Neoliberal Times: The Left and Economic Policy since 1980, Oxford University Press, 2001, ISBN 978-0-19-924138-5. ↩
Ne Demek sitesindeki bilgiler kullanıcılar vasıtasıyla veya otomatik oluşturulmuştur. Buradaki bilgilerin doğru olduğu garanti edilmez. Düzeltilmesi gereken bilgi olduğunu düşünüyorsanız bizimle iletişime geçiniz. Her türlü görüş, destek ve önerileriniz için iletisim@nedemek.page