selefilik ne demek?

Selefîlik (Salafizm ve Selefiyecilik olarak da bilinir. Selefiyye), temelleri çoğunlukla İbn-i Teymiye ve öğrencisi İbn Kayyim el-Cevziyye tarafından atılan bir İslâm inanç hareketidir. Günümüz Selefileri çoğunlukla, Vehhabîlik fikir akımının kurucusu Muhammed bin Abdülvehhâb'ın yazılarını ve görüşlerini rehber olarak kabul eder.

Selef, "önde olan" anlamına gelir ve geleneksel olarak İslâm Peygamberi, sahabeler ve onları görerek tâbî olanlardan (tâbiîn ve tebeut tâbiîn) oluşan gruba verilen isimdir. Bunların dinde hata yapmayacaklarına inanılır ve kurtuluşun onların anlayış ve icraatlarını hiçbir yorum, ilave veya eksiltme yapmaksızın uygulamanın kurtuluşa götüreceği inancı hareketin temel ilkelerinden biridir.

İslâm tarihindeki en eski hareketlerden biri olan Selefî gelenek; Ehl-i Sünnet-i hassa, Ehl-i Hadîs, Ashabu'l Hadîs gibi isimlerle de anılmıştır. Selefîler, diğer Sünnî mezhepler tarafından etkilenmelerine rağmen kendilerini bir mezhebe bağlı saymazlar. Bununla birlikte Hanbelî uygulamalarını pratik sebeplerle tercih ederler.

Vahhâbî ve Selefiler, diğer itikad ve mezheplerin Müslümanlarını bid'at, küfr ve şirk ile itham etmektedirler (tekfircilik). Selefî hareket, günümüzde diğer İslâmî gruplar tarafından da terör olarak nitelendirilen yoğun ve silahlı cihat eylemleriyle adını duyurmuştur.

Tarihçe

Müslümanlar arasında mezheplerin kurulmuş olduğu 8. ve 9. asırların öncesinde yaşayan sahabe, tâbiîn ve tebeut tabiin gibi Müslümanlar "Selef-i Sâlihîn" kabul edilir ve doğru yolda olduklarına inanılırdı.

Selefçiliğin hadisçilerin temsil ettiği bir ekol olması, katı nakilci tavrı, dini anlayış ve problem çözümünde kıyas ve re'y gibi aklî metodlara itibar etmemesi ile farklılaşır. Hanbeliliğin de kurucusu olan İmam Ahmed bin Hanbel ile ilk devresini yaşayan Selefilik, Harranlı İbn-i Teymiyye ile ikinci aşamasını geçirdi.

Günümüzde de devam eden üçüncü kuşağın öncüsü, 18. yüzyılın başında doğmuş olan Muhammed bin Abdülvahhab'dır. Selefîlik, günümüzde çoğu kez Hanbelî ekolünden Muhammed bin Abdülvahhab'ın öğretilerini benimseyen ve İslâm coğrafyasında karşıtları tarafından yaygın şekilde Vahhâbîlik olarak tanımlanan inanç sistemine mensup kişileri tanımlamak için kullanılmaktadır.1 Bugün Selefîler'in en yoğun olduğu bölge Suudi Arabistan'dır.

İnsan biçimcilik / Selefîliğin inanç ve ilkeleri

Hadîs kaynaklarında insan biçimci ifadeler bulunur: "Allah Âdem'i kendi biçiminde yarattı."2

"Yüce Allah, yaratıkları yaratma işini bitirince, sırt üstü uzandı. O sırada bir ayağını öbür ayağının üstüne koymuştu. Bunun benzerini yapmak hiç kimseye uygun değildir."3

"Rabbimiz baldırını açar, her Mü'min erkek ve her Mü'min kadın O'na secde eder. Dünya'da iken kendisine riya ve gösteriş olarak secde edenler geri kalırlar. Onlar da secde etmeye kalkarlar, ancak sırtları bükülmeyen yekpare bir tabakaya dönüşür."4

İslâm’da Allah kızar-öfkelenir, "öç alma" yoluna gider, yatışır, düşünür, acır, bağışlar; "Efendi (Rabb) ve Melik'tir, evi ve "tahtı" vardır. Kıyamet'te "sekiz taşıyıcı" ile gelir. Cebbar, "sevecen "(Vedûd), öfkeli (Celîl), intikam alan, sabırlı olan gibi isimler taşır.

Geleneksel olarak bu ve benzeri ayetler tefsirciler tarafından müteşâbihat olarak nitelendirilirler. Ortodoks İslâm, Allah'ın "eli" gibi ifadeleri paranteze alarak "kudreti" olarak te'vil ederken Selefîlikte bu ve benzer ifadeler zâhirî boyutta ele alınır ve aklî bir yorum getirilmez. Selefîler, "Allah'ın bir eli olduğu âyette belirtilmiştir, buna göre Allah'ın bir eli vardır; fakat bu elin keyfiyetini bilemeyiz, bunu Allâh'a havâle ederiz" şeklinde ifadelerle konuyu kapatırlar.

Selefîlik, itikadî konularda akla yer vermez, sadece nakil (Kur'an-sünnet) ile hareket eder ve Kur'an'daki müteşâbih âyetleri olduğu gibi kabul ederek bu âyetlerde kastedilen anlamı insanların bilemeyeceğini, konunun anlamını Allah'a havâle ettiklerini belirtir.

Kur'an ve hadislerde gökyüzünde Arş'ta oturan, iki eli (Sâd 75), yüzü (Bakara 115; Rahmân 27), "gözleri" (Hûd 37, Mü'mimûn 27, Tûr 48, Tâhâ 39), karnı, bacağı gibi insanî sıfatlarla tanımlanan yaratıcı inancının teşbih-tenzih tartışmaları üzerinden kelamcılar tarafından sorgulandığı, bu kapsamda farklı görüş ve mezheplerin ortaya çıktığı görülür.

Selefîliğin teorisyeni kabul edilen İbni Teymiyye, "Allah arş kadardır, ne ondan büyük, ne de ondan küçüktür" ifadelerini kullanmıştır.5

Selefîlik, bu tartışmalardan kendisini uzak tutmayı, amel ve cihat anlayışını önceleyen katı bir tutumu temsil etmektedir.

Selefîliğin yedi temel ilkesi bulunur. Bunlar takdis, tasdik, acz, sükût, imsak, kef ve mârifet ehline teslim olmaktır.

  • Takdis: Allah'ın hiçbir kötü sıfatının olmadığı inancıdır.
  • Takdir: Tüm güzel sıfatların Allah'a ait olduğu inancıdır.
  • Acz: İnsanın Kur'an'ın kelamındaki sırlarının tümünü anlayamayacağını, buna gücünün yetmeyeceğini anlayıp aczini kabul etmesi gerektiği görüşüdür.
  • Sükût: Kur'an'da anlamadığı, kafasına takılan yerleri konuşmaması, başkasına sorarak onun da kafasını karıştırmaması, hatta konusu açıldığında "Bu konuyu bilemeyiz" diyerek kapatması gerektiği görüşü.
  • İmsak: Sükût ilkesine çok benzer. Anlaşılmayan bir konuyu insanın içinde tutması gerektiği görüşü.
  • Kef: Sükût ve imsâkın çaresiz kalması durumunda devreye giren ilkedir. Kur'an'da anlaşılmayan konularda susmayı ve içinde tutmayı beceremediği durumda "kalben ve zihnen başka şeylerle meşgul" olması gerektiğini savunur ki kişi, başka şeyleri düşünerek "beladan kurtulabilsin".
  • Mârifet ehline teslim olma: Selefîlik anlayışının kurucuları ve âlimlerinin söylediklerini yapmayı savunur.6

İbnü'l Cevzî'nin kendi devrinde Âsârînin bâzı takipçilerine yönelttiği eleştiriler ışığı altında Selefîyye muattıla ile "temsîl" (mücessime ve müşebbihe itikatları) arasında bir konuma yerleştirilir.7 Selefîlik, akıl ve nakil konusunda mutlak nakle inanır ve aklı sahih nakle tâbî görür. İman esaslarıyla ilgili konularda Kur'an ve sünnetteki açıklamalarla yetinip bunları olduğu gibi kabul eder. Bu kabule müteşâbihler de dâhildir; tevil etmemenin yanı sıra Mücessimenin yaptığı tecsîm (antropomorfizm) yaklaşımında da bulunmazlar.8

İman görüşü / tekfir

:* Dinden çıkma: Dinî terminolojide "küfre girer" şeklinde ifade edilen eylemleri yapmaya irtidat, kişiye mürted denir. Fıkıhta farz veya sünnet olarak tanımlanan dinî emirleri reddeden, hafife alan, alay veya saygısızlık eden veya "elfâz-ı küfür" denilen sözleri konuşan kişilere mürted denilir. Cezası ölümdür.9

Geleneksel İslâm fıkıhçıları, dinî emirleri terk eden kişilerin mürted kabul edilip edilmeyeceğini de tartışmışlar ve bu konuda belirli eğilimler ortaya koymuşlardır. Yaşanan tartışmalar yoğunlukla şeriata göre namaz, oruç veya zekâtın terki veya reddedilmesi gibi eylemlerin cezalandırılıp cezalandırılmayacağı ile ilgili değil, cezalandırılma veya öldürülmeleri sonrasında bu kişilerin cenazelerine yapılacak işlemlerle ilgilidir. Bu kişiler mürted kabul edildiklerinde cenaze namazları kılınmaz, Müslüman mezarlığına gömülemez, miras bıraktıkları devlet hazinesine kalır.101112

Büyük Selefî âlim ve muhaddislerin iman konusundaki görüşü genel olarak şöyledir:13

İman; kalp ile tasdîk, dil ile ikrâr ve âzâlarla ameldir. Ehl-i sünnetin Âsârî-Hanbelî i'tikadında olan ve temelleri Muhammed bin Abd ul-Vahhab ile onun yirminci yüzyıldaki en önemli takipçisi Muhammad Nâsır ud-Dîn el-Albanî14 tarafından atılan Vahhâbîlikte namaz vakitlerine karşı aşırı hassasiyet gösterilir, namazlarını vaktin girmesiyle birlikte hiç zaman kaybetmeden kılmaları beklenir.

Selefîliğe göre amel, imanın bir parçası olduğu için ameli (namaz, oruç, zekat v.s.) terkeden mürted olarak değerlendirilir ve kişiler cezaen öldürüldüğünde diğer mezheplerden farklı olarak cenaze namazları kılınmaz, Müslüman mezarlığına gömülemez ve malları müsadere edilir.

:*Hanefîler, ameli imanın bir parçası olarak kabul etmediklerinden namaz, oruç gibi İslâm'ın uygulanmasına dair ihmal veya redd içeren eylemlerde kişinin kanatılıncaya kadar dövülmesi veya ölünceye kadar hapsedilmesini de içeren tâzir cezaları ile cezalandırılmasını öngörür, öldüklerinde cenazelerine Müslüman cenazesi muamelesi yaparlar.151617

:*Şâfiî ve Mâlikî mezheplerine göre namazı terk etmenin ceza miktarı ve şekli Kur'an ve sünnetle belirlenen suçlardandır ve terk eden “had” uygulanarak öldürülür. Ancak cenazelerine Müslüman cenazesi muamelesi yapılır, miras bıraktıysa mirasçılarına paylaştırılır.1819

:*Hanbelî mezhebinde ise namazı terk eden ve bunda ısrarcı olan kişiler mürted kabul edilerek mürtedlere kılıçla öldürme şeklinde uygulanan “had cezası” tatbik edilir, cenaze namazı kılınmaz ve ceset Müslüman mezarlığına gömülmez.2021

Ayrıca bakınız

Kaynakça

Orijinal kaynak: selefilik. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.

Footnotes

  1. El Fadl, Khaled Abou. (2001) "Islam and the Theology of Power." Middle East Report. c. 221: s. 28-33

  2. Buhari, e's-Sahih, hadis no: 1367; Müslim, hadis no: 2841.

  3. Müslim, e's-Sahih, Kitabu'I-Libâs/72-74, hadis no: 2099; Ebu Dâvûd, Sünen, Kita-bu'l-Edeb/35, hadis no: 2767

  4. Buhari, Tefsir, Nun ve Kalem 2, Nisa 8, Tevhid 24; Müslim, İman 302

  5. Selefiliğin Tarihsel Gelişimi ve Felsefi Altyapısı , M. İlyas Bozkurt, TESAM Akademi Dergisi, s. 17.19

  6. Muhammed Ebû Zehra, İslâm’da Siyâsî ve İ’tikadî Mezhepler Tarihi, Ethem Ruhi Fığlalı ve Osman Eskicioğlu Tercümesi, sahife 259 - 261, Yağmur, İstanbul, 1970.

  7. TDK Güncel Türkçe Sözlük, tevil

  8. "Büyük Şafi Fıkhı" (islamiyontem.net)

  9. sf. 24-26, "İman-Küfür Sınırı", Ahmed Saim Kılavuz. Marifet Yayınları, İstanbul, 1990

  10. Sheikh Mohammad Nasir Ad-Din Al-Albani .

Kategoriler