Olgu, var olduğu, doğru olduğu veya gerçekleştiği kabul edilen şeydir. Yalan olmayan, doğru olan şey, hakikat olarak da tanımlanabilir.1 Bir gerçeğin geçerliliğini sınamanın en yaygın yolu doğrulanabilirlik testidir; yani, deney yoluyla gösterilip gösterilemeyeceğidir. Gerçekleri kontrol etmek için genellikle standart referans kaynakları kullanılır. Bilimsel gerçek, dikkatli gözlemler veya ölçümler (örneğin deneyler veya diğer yöntemler) yoluyla doğrulanmış olgulardır.
Gerçeksözcüğü Farsçadaki rasti sözcüğünden Türkçeye girmiştir. Farsçaya da Roma Mitolojisindeki Veritas, yani doğruluk tanrıçasından girmiştir. Sözcük Türkçede ilk olarak kertiveya kertekolarak 14. yüzyılda kullanılmıştır 2. İngilizcede "fact" olarak bilinen sözcük ise Latincede factumsözcüğünden türetilmiştir. Bu sözcük, yapılan veya sergilenen şey anlamındadır.3 Sözcüğün genel kullanımı, "gerçekten de olmuş veya gerçekleşmiş bir şey" anlamındadır ve bu şekildeki ilk kullanımı 16. yüzyılın ortalarına denk gelmektedir.4
Gerçek, kimi zaman doğru ile eş anlamlı olarak kullanılır. Böylelikle şahsi fikirler, kanaatler ve zevklerden bağımsız olgulardan söz edilir. Buna bir örnek olarak *"Bu kabın mavi olduğu bir gerçektir."*veya *"İşin gerçeği...", "...tarih ya da gerçek değil, tamamen hayal ürünü" *gibi kullanımlar gösterilebilir 5 Film yapımcısı Werner Herzog bu ikisini şöyle söyleyerek ayırmayı tercih etmiştir: "Gerçekler normlar yaratır, doğrular ise aydınlatır."6
Gerçekler aynı zamanda, gerçek olduğu ileri sürülen konunun doğru ve geçerli olduğunu belirtir. Bu, tartışılan bir konunun çürütüldüğü gerçeğini vurgulamak için başvurulan bir kullanımdır. Örneğin "bu işin aslı/gerçeği şu ki...".78
Alternatif olarak gerçeksözcüğü, doğruluğundan emin olunmayan konularda *suçlamada bulunmak *için de kullanılabilir. ,9 (örneğin "Yazarın kullandığı olgular güvenilir değil."). Bu alternatif kullanım, Türkçede pek yaygın olmasa da, İngilizcede oldukça tartışmalıdır ve tarihi oldukça eskiye dayanmaktadır.10
Gerçek aynı zamand a değerlendirme süreci sonucundatespit edilmiş bulguları (örneğin bir ifade tutanağının incelenmesi, doğrudan gözlem yapılması veya spekülasyona dayalı açıklamaların incelenmesi sonrası gibi).11 Bu tip kullanımlar "gerçeği bulmak" veya "gerçek buluculuk" gibi terimlerde kendini gösterir (örneğin, "Gerçeği bulmak için bir komisyon kurulsun.").12
Gerçekler mantık, deney, bireysel deneyim veya otoriteler arasında yapılan münazaralar yoluyla sınanabilir. Roger Bacon şöyle yazmaktadır: "Eğer ki diğer bilim dallarında hiçbir şüpheye yer bırakmaksızın ve hiçbir hataya yer olmaksızın kesinliğe ulaşacak olursak, bu bilgilerimizin temelini matematik üzerine inşa etmemiz icap eder."13
Felsefe dahilinde gerçekkavramı epistemoloji ve ontoloji sahalarının konusu olarak kabul edilir. Tarafsızlık ve doğruluk gibi problemler, gerçekle ilgili problemlerle yakından ilişkilidir. Bir "gerçek", varlığından emin olunan bir şey olarak tanımlanır ve "vaziyet" bildirir.1415
Gerçekler aynı zamanda, doğru olan bir cümleyi "doğru" kılan bilgiler olarak tanımlanabilir.16 Bunun yanı sıra gerçekler, doğru bir cümlenin bahsettiği şeyler olarak da tanımlanabilir. "Jüpiter, Güneş Sistemi içerisindeki en büyük gezegendir." ifadesi, Jüpiter'in Güneş Sistemi içerisindeki en büyük gezegen olması ile ilgilidir.17
Engel'in doğruluk teorisinin tekabüliyeti versiyonunda, bir cümleyi doğruyapan şeyin, o cümlenin bir gerçeğe karşılık gelmesi (tekabül etmesi) olduğu belirtilir.18 Bu teori, objektif bir dünyanın var olduğu varsayımına dayanır.
Sapan argümanı, doğru olan her argümanın aynı şeye karşılık geldiğini iddia eder: "doğru" denen doğruluk değerine. Bu argüman tutarlıysa ve gerçekler, doğrulara karşılık gelen ifadeler olarak kabul edilirse, bu durumda doğrulukadı verilen tek bir doğru olduğu sonucuna varılır - ki bu, içgüdülerimize ters bir sonuçtur.19
Basit olmayan ve gerçeklik ile ilgili olan her türlü doğru ifade, yapısı gereği karmaşık nesnelerin, özelliklerin ve ilişkilerin bileşkesinden oluşan bir soyutlama olmak zorundadır.20 Örneğin "Ankara, Türkiye'nin başkentidir." şeklindeki doğru ifade içerisinde bahsedilen gerçek, Paris diye bir yer olduğunu, Türkiye diye bir yer olduğunu, "başkent" denen bir kavram olduğunu, Türkiye'nin bir devleti olduğunu, bu Türk devletinin başkenti belirleme gücü olduğunu ve bu devletin Türkiye'nin başkenti olarak Ankara'yı seçtiğini, seçimve yergibi kavramların gerçekten var olduğunu ve daha nicesini ima eder. Tüm bu önermelerin doğrulanabilir isabetliliği, eğer ki gerçekten de gerçekse, Ankara'nın Türkiye'nin başkenti olduğu gerçeği ile örtüşebilir.
Ne var ki, eğer ki bu yöntem kullanılarak olumsuz, modal, münferit veya ahlaki gerçekleri belirlemeye çalıştığımızda, sorunlar baş göstermektedir.21
David Hume'dan bu yana gelen ahlak felsefecileri, değerlerin objektif olup olmadığını, dolayısıyla gerçeklik değerleri bulunup bulunmadığını tartışmışlardır. *A Treatise of Human Nature *isimli eserinde Hume, gerçekten var olan bir şeyden yola çıkarak üretilen bir dizi ifadenin, gerçekte olması gereken şeylere yönelik çıkarımlarda bulunmamızın bariz bir yolu olmadığını yazmaktadır. Gerçekler ve değerler arasında bir uçurum olduğu, dolayısıyla gerçeklerden yola çıkarak değerlere ulaşmanın hatalı olduğu konusunda ısrarcı olanlar arasında G. E. Moore da bulunur. Ona göre bu çaba, bir doğalcılık safsatasıdır..
Olgusallık (gerçeklik), yani gerçekten var olmuşluk, aynı zamanda karşıolgusallık ile tezat kurmak için de kullanılabilir. Karşıolgusallık, olabilecek ama olmamış olanşeyler için kullanılır. Karşıolgusal koşul veya dilek kipine dayalı koşul, olaylar, gerçekte olduğundan farklı şekilde gerçekleşseydi neler olabileceğine dair bir çeşit koşullu ifadedir (veya "eğer-öyleyse" kalıbıdır). Örneğin, *"Eğer İskender yaşasaydı, imparatorluk Roma'dan daha büyük olurdu."*önermesi, haber kipine dayalı koşullara zıtlık gösterir. Bu tip koşullarda, öncülleri gerçekten doğru olan şeylerin gerçekten var oldukları belirtilir. Örneğin *"Eğer bunu içersen, daha iyi hissedeceksin." *gibi.
Bu tip cümleler, özellikle de olası dünyalar semantiğinin geliştirilmesinden beri, modal mantık için önem arz etmektedir.
Bilim dilinde gerçek, tekrar edilebilir ve dikkatlice yapılan gözlemler veya ölçümler (deneysel olarak veya başka yöntemlerle) sonucunda elde edilen deneysel kanıtlara işaret etmek için kullanılır. Gerçekler,bilimsel teorilerin inşa edilebilmesini mümkün kılarlar. Farklı gözlem ve ölçüm yöntemleri, bilimsel yöntem ve bilimsel muhakemenin geçerliliği ve kapsamı ile ilgili birçok soruna kapı aralamaktadır.
En basit anlamıyla bilimsel gerçek, objektif ve doğrulanabilir bir gözlemdir. Bu tanımıyla hipotez veya teoriden ayrılır. Hipotezler ve teoriler, gerçekleri açıklamak veya yorumlamak için geliştirilirler.22
Birçok akademisyen, bu basit tanımlamanın geliştirilmesi için önerilerde bulunmuştur. Bilim insanları şunlar arasında ayrım yaparlar: 1) dış dünyaya ait olay ve olgularve 2) bilimsel analiz dahilinde önemli olabilecek, gerçeklere yönelik *önermeler.*Terim, bilim felsefesi dahilinde her iki şekilde de kullanılmaktadır.
Hem sosyal, hem de doğal bilimlerde görev alan akademisyenler ve klinik araştırmacılar, bilimsel gerçeğin temel doğasını netleştirmeye çalıştığımızda ortaya çıkan sayısız sorunu konu edinmişlerdir.23 Bu sorgulama sonucu ulaşılan sorunlar arasında şunlar bulunur:
Teyit bütünselliği fikriyle uyumlu olarak, bazı akademisyenler "gerçek" kavramının yapısı gereği belli bir düzeyde "kuram-yüklü" olmak zorunda olduğunu iddia etmektedirler. Thomas Kuhn, hangi gerçekleri ölçeceğimizi ve onları nasıl ölçeceğimizi bilmek için diğer teorilerden faydalanmamızı gerektiğini vurgulamıştır. Örneğin, fosillerin yaşı radyometrik tarihleme ile ölçülür. Bu ölçüm, radyoaktif bozunmanın bir Bernouilli süreci olmaktan ziyade, bir Poisson süreci olması mantığına dayanır. Benzer şekilde, Percy Williams Bridgman da operasyonalizm adı verilen bir metodolojik konumlanma ile bilinir. Bu görüşe göre bütün gözlemlerimiz, onları nasıl yapacağımıza dair varsayımlarımızdan etkilenmekle kalmaz, onlar tarafından bizzat şekillendirilir.
Bilimsel gerçeklerin doğasına yönelik temel sorgulamanın yanında, bir gerçeğin nasıl incelendiği, nasıl yerleştirildiği, bilimsel yöntemin doğru kullanımı sonucunda nasıl temellendirildiği konusunda düşünülmesi gereken birçok pratik ve sosyal konu bulunmaktadır.28 Bilimsel gerçekler genellikle gözlemciden bağımsız varsayılır: deneyi kim yaparsa yapsın, tüm gözlemciler aynı sonuca varacaktır.29 Buna ek olarak, akran denetimi veya akreditasyon gibi sosyal ve kurumsal meseleler de söz konusudur. Tüm bunlar, bilimsel araştırmalar dahilindeki olgusal isabetliliği (ve bazı diğer konuları) arttırmayı hedefler.30
Bir araştırmacı, gerçeklerin bilim dahilindeki yerini şöyle tanımlamaktadır:31
Eğer ki kanıt ile tıbbi kanıt arasındaki fark, ya da gerçek ve bilimsel gerçek arasındaki fark size anlaması zor geliyorsa, izin verin açıklayayım. Eğer ki baş ağrım ya da ateşim varsa, bu benim haricimde kimse için gerçek değildir. Eğer bunu doktora söylersem, bu doktor için anekdotal kanıt veya ifadeden ibaret olacaktır. Eğer ki doktor ateşimi ölçer de bunu not alırsa, baş ağrısı tıbbi kanıt haline gelir. Eğer bir diğer doktor bunu kopyalarsa, artık bilimsel kanıt haline gelir. Eğer ki geçen Salı ateşimin 39 derece olduğuna dair kanıta ihtiyacım olursa, doktorumdan rapor isteyebilirim; ama bana vermeyecektir. Bu bariz gerçeklik, artık bilimsel gerçekliğe dönüşmüştür. Sadece bir diğer doktor bu verilere bakabilir. Eğer ki ben, geçmiş bir sıkıntımla ilgili verileri benimle paylaşmadığı için doktorumdan şikayetçi olursam, bu da yine anekdotal kanıttan ibaret olacaktır.
Orijinal kaynak: olgu. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.
"Fact". OED_2d_Ed_1989, (but note the conventional uses: after the fact and before the fact). ↩
"Fact" (1a). OED_2d_Ed_1989 Joye Exp. Dan. xi. Z vij b, Let emprours and kinges know this godly kynges fact. 1545 ↩
"Fact" (4a) OED_2d_Ed_1989 ↩
"Fact" (6c). OED_2d_Ed_1989 ↩
(See also "Matter" (2,6). Compact_OED) ↩
"Fact" (5). OED_2d_Ed_1989 ↩
According to the American Heritage Dictionary of the English Language, "Fact has a long history of usage in the sense 'allegation'" AHD_4th_Ed. The OED dates this use to 1729. ↩
"Fact" (6a). OED_2d_Ed_1989 ↩
"Fact" (8). OED_2d_Ed_1989 ↩
Roger Bacon, translated by Robert Burke Opus Majus, Book I, Chapter 2. ↩
"A fact, it might be said, is a state of affairs that is the case or obtains." – Stanford Encyclopaedia of Philosophy. States of Affairs ↩
See Wittgenstein, [//en.wikipedia.org/wiki/Tractatus_Logico-Philosophicus Tractatus Logico-Philosophicus], Proposition 2: What is the case -- a fact -- is the existence of states of affairs. ↩
"A fact is, traditionally, the worldly correlate of a true proposition, a state of affairs whose obtaining makes that proposition true." – Fact in The Oxford Companion to Philosophy ↩
Alex Oliver, Fact, in ↩
"Facts possess internal structure, being complexes of objects and properties or relations" Oxford Companion to Philosophy ↩
Fact, in The Oxford Companion to Philosophy, Ted Honderich, editor. (Oxford, 1995) ↩
(Gower 1996) ↩
(see e.g., Ravetz, p. 182 fn. 1) ↩
Ravetz, p. 185 ↩
Gower, p. 138 ↩
Gower, p. 7 ↩
Ravetz p. 181 et. seq. (Chapter Six: "Facts and their evolution") ↩
Cassell, Eric J. The Nature of Suffering and the Goals of Medicine [//en.wikipedia.org/wiki/Oxford_University_Press Oxford University Press]. Retrieved 16 May 2007. ↩
(Ravetz 1996) ↩
[//en.wikipedia.org/wiki/William_Dufty William Dufty] (1975) [//en.wikipedia.org/wiki/Sugar_Blues Sugar Blues], page 93 ↩
Ne Demek sitesindeki bilgiler kullanıcılar vasıtasıyla veya otomatik oluşturulmuştur. Buradaki bilgilerin doğru olduğu garanti edilmez. Düzeltilmesi gereken bilgi olduğunu düşünüyorsanız bizimle iletişime geçiniz. Her türlü görüş, destek ve önerileriniz için iletisim@nedemek.page