İslam felsefesi, İslam dinine mensup kişilerce gerçekleştirilen felsefe etkinliğidir. Müslüman felsefesi ve Arapça felsefe olarak da adlandırılır. İslam felsefesi adlandırması sadece İslam'a dair bir felsefe olarak anlaşıldığından tartışmaya açıktır.1 İslam dünyası felsefeyle 8. yüzyıldan itibaren sistematik hale gelen Bağdat merkezli tercüme hareketiyle tanışmıştır.
İslam dünyasında felsefenin Orta çağ batı dünyasından çok daha müsamahalı karşılandığı düşünülür. Bunun nedeni hakim anlayışın İslam dininin temel esasları dışında ferdi düşünceye serbestlik tanıması, imani esasları alenen zedelememek şartıyla düşünceye verdiği özgürlük, diğer bir nedeni de akli ilimlerin gerek siyasi otoriteler gerekse dini otoriteler tarafından sürekli desteklenmiş olmasıdır. Bu sayede İslam coğrafyasında ve özellikle Arap dünyasında felsefe gelişmiş, gelişen felsefe de formel, doğa ve insani bilimlere katkılar sağlamıştır. İslam dünyasında felsefenin üstün konumu 14. yüzyılın sonlarına kadar devam etmiştir.
Müslümanlar, modern anlamdaki felsefeyi teşkil eden Yunan felsefesi ile ilk defa Emevî bilgini Halid bin Yezid ile Cafer Sâdık aracılığıyla temasa geçmişlerdir. O zamanlar uğraşı alanları "gizli bilgiler" denilen sihirli ve sırlı bilgilerdi. Yine de felsefî çalışmaların başlamasına ve bu sahadaki eserlerin tanınmasına sebep oldular. Emevîler zamanında bu şekilde başlayan felsefî çalışmalar ağır da olsa devam etti. Abbasîler zamanında ise Yunan felsefesini çeviri ve yakından tanıma işi hızlandı. 832 yılında Halife Me'mûn tarafından kurulan Dâru'l hikme (Felsefe Akademisi) bu sahada önemli görevler ve hizmetler ifa etti.34
5 ve 6. yüzyıllarda İskenderiye'de geliştirilmeye başlayan Aristoteles araştırmaları İslam'ın buraya yayılması ile Yeni Platoncu çalışmalara katılmış ve uzlaştırmacı bir felsefe anlayışı sürdürülmüştür. İlk aşamada Yunanca, Süryanice ve Arapça bilen Hristiyanlar felsefenin İslam dünyasına aktarılmasında önemli bir rol oynamış, Yahudi, Sabi ve Hristiyan mütercimler de buna destek vermiştir.5
Tarih boyunca felsefenin konusu olan insanın kendisi, başkaları ve kainatla olan ilişkisini, ve doğaüstü güçlerin varlığı/yokluğunu, İslamın temel esaslarını zedelemeden, yahut onlardan yola çıkarak akli delillerle sistemli bir şekilde yorumlama ve izah etme temelinde gelişmiş İslam düşünce akımlarına İslami felsefe denilebilir. İslami felsefe tarihi süreç içerisinde pek çok dal ve okullara ayrılmıştır.
İslam dininin itikadi esaslarının akıl temelinde ele alınarak incelenmesi, değerlendirilmesi ve izahı İslami felsefenin önemli bir rüknünü oluşturur ki bunun sistemli hale getirilmiş haline ilm-i kelam denilmektedir.
İtikada ait meselelerin akıl perspektifinde değerlendirilmesinde farklı okullar oluşmuştur. Bunlara itikadi mezhepler denilmektedir. Başlıcaları:
olarak sıralanabilir.
İslam felsefesinde daha çok tasavvufi konuların ele alındığı ve değerlendirildiği saha, yer yer tasavvuf felsefesi olarak isimlendirilmişse de, tasavvufun tanımı gereği bu tabirin genel kabul gördüğü söylenemez.
İslamiyet'in Hicri 1. asırda hızla gelişmesi ve yayılması ile birlikte önceden müslümanların kendilerine yabancı olan kültürlerle etkileşimi artmıştır. İslamiyet'in akla verdiği önem ve serbesti, bu yeni kültürlerde mevcut felsefi birikimin tercümeler vasıtası ile hızla müslüman ilim adamları arasında yaygınlaşmasını da beraberinde getirmiştir. Henüz sistematik felsefe kültürü gelişmemiş olan Müslüman Arapların Yunan felsefesi ile bu ilk tanışıklıkları daha ziyade edilgen nitelikte ve etkilenme şeklinde olmuştur denebilir.
Her ne kadar, farklı bir kültürde yeni gelişen bu felsefenin içerdiği ekoller İslami temel esaslardan uzaklaşmamaya çalışmış olsalar da, Yunan felsefesi etkili olmuş ve itikadi esaslarla çelişen çeşitli ekoller de ortaya çıkmıştır. Fakat bu ekoller İslami esasları kabul eden ekollere göre azınlıktadırlar. İslam filozofları Yunan felsefesinde özellikle Platon ve Aristo gibi düşünürlerin görüşlerini benimsemişler ve bunu İslam düşüncesiyle birleştirmişlerdir. Geneli itibarıyla bu sistemi kuran 2. Öğretmen de denilen "Farabi" dir. Farabi'den sonra İslam'ın Tanrı anlayışıyla rasyonalizmi diğer İslam filozofları da birleştirmişlerdir.
İslami felsefe ile kelam bir süre birlikte yürümüş. Daha sonra genel olarak felsefe ekolü ile kelam ekolü arasında önemli görüş ayrılıkları çıkmış ve İslami ilimlerde felsefeden ayrı bir yere sahip olmuştur. İtikadi konularda felsefe ekolü ile kelam ekolü arasında görüş ayrılıkları mevcuttur. Her ne kadar bu iki farklı grubun düşünceleri diğer grup ve mezheplere oranla daha akli bir bazda olsa da, kelam felsefeye oranla klasik dini itikada ve nakile daha yakındır. İslam filozofları ve felsefi ekoller ise itikadi konularda daha çok aklı baz alırlar ve akıl ile naklin çeliştiği yerlerde aklı tercih eder, çoğu kez nakli tevil ederler.
İslam dunyasında ortaya çıkan felsefi yaklaşımlar ve pek çok hususiyetleri ve özellikle dine bakışları açısından farklılık arzederler. Fakat Maddeciler hariç tüm ekoller İslam'ın tevhit anlayışı esaslarına çok yakınlardır. Bu ekoller geneli itibarıyla Tanrı, ruh, vahiy, peygamber, kutsal kitap vb. dinsel varlık ve kavramları kabul ederler.
Başlıcaları:
Ayrıca İslam felsefesi tarihinde ekol kurmamış ve bir ekole de bağlanmamış birçok önemli filozof ve felsefe vardır, buna İbn Haldun'un tarih felsefesini ve Râzî'nin felsefesini örnek olarak verebiliriz. Ayrıca Gazali ve Ebu'l-Berekât Bağdâdi de diğer bağımsız filozoflara örnek olarak gösterilebilir.
Orijinal kaynak: islam felsefesi. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.
Ne Demek sitesindeki bilgiler kullanıcılar vasıtasıyla veya otomatik oluşturulmuştur. Buradaki bilgilerin doğru olduğu garanti edilmez. Düzeltilmesi gereken bilgi olduğunu düşünüyorsanız bizimle iletişime geçiniz. Her türlü görüş, destek ve önerileriniz için iletisim@nedemek.page