islam ne demek?

İslam<ref group="not">İslâmiyet olarak da bilinir. Bazı kaynaklarda ise MuhammedîlikveyaMuhammedizm olarak da geçer, ancak bu tanım Müslümanlar tarafından kabul edilmez. ----* The Mohammedan dynasties books.google.com. Erişim: 17 Temmuz 2011

İslam inancına göre İslam'ın kutsal kitabı olan Kur'an'ı oluşturan ayetler ve sureler, Cebrail isimli melek aracılığıyla, ilki 610 yılında olmak üzere sözlü olarak Muhammed'e vahyedilmiştir. İslam'ın temelinde, "tek ilah olarak Allah'a, O'nun eşi ve benzerinin olmadığına inanmak" anlamına gelen tevhit inancı yatmaktadır. İslam'ın ana kaynağı Kur'an'ın dışında Muhammed'in hayatı, davranış tarzı (Sünnet) ve sözleri (hadis) çoğu Müslüman için bağlayıcı öneme sahiptir.

Müslümanlar, İslam'ın Adem, İbrahim, Musa ve İsa gibi peygamberler aracılığıyla daha önce de birçok kez vahyedilmiş olan ilkel bir inancın eksiksiz ve evrensel versiyonu olduğuna inanırlar.89 Müslümanlar, dili Arapça olan Kur'an'ı Allah'ın değiştirilmemiş ve nihai vahyi olarak kabul ederler.10 Diğer İbrahimî dinlerde olduğu gibi, İslam'da da doğruların cennette ödüllendirildiği ve haksızların cehennemde cezalandırıldığı inancı vardır.11 Namaz, oruç ve maddi duruma göre zekat ve hac, İslam dininin başlıca ibadetleri arasında yer alırlar. İslam, Tanrı'nın (Allah) bir olduğunu, her şeye gücünün yettiğini, merhametli olduğunu, doğmayıp doğurmadığını12 ve eşi ile benzerinin olmadığını öğretir.131415

Muhammed, 7. yüzyılda Arap Yarımadası'nda yeni bir din ile ortaya çıkmasının1617 ardından, İslam dinini yaymasının yanı sıra siyasi ve askeri bir yapılanmaya da gitmiş ve Medine'de İslam Devleti'ni kurmuştur. Daha sonraları halife ve hanedanlarca yönetilen bu devlet, zaman içerisinde bir imparatorluğa dönüşmüş ve bu devletin bölünmesiyle birlikte dünyanın farklı bölgelerinde yeni Müslüman devletler ortaya çıkmıştır. İslam 8. yüzyılda, batıda İber Yarımadası'ndan doğuda İndus Nehri'ne kadar uzanıyordu. İslam'ın Altın Çağı, 8. yüzyılın ortalarında başlayan ve 13. yüzyılın sonlarına kadar devam eden, Müslüman dünyasının çoğunun bilimsel, ekonomik ve kültürel yönden zirvede olduğu dönemi ifade eder.18 16. yüzyıldan 20. yüzyılın başlarına kadar İslam dünyasının liderliğini Osmanlı İmparatorluğu üstlendi. I. Dünya Savaşı'ndan sonra İslam ülkeleri sömürgeleştirildi. II. Dünya Savaşı'ndan sonra da bağımsızlıklarını kazandılar.19 İslam, Orta Çağ'daki Haçlı Seferleri'nden beri ve Batı'nın sömürgeci egemenliğinden sonra hem ideolojik hem siyasal olarak Hristiyan dünyasıyla çatışmaya girdi.20 Yakın zamanda bazı köktenci Müslümanların cihadı radikal bir biçimde yorumlayıp inançlarını çatışmayla savunmayı dini bir görev saymasıyla İslamofobi adı verilen önyargı dünyada yayıldı.2122

Siyasî ve teolojik kavramlarla birbirinden ayrılan Sünnilik ve şiilik başlıca İslam mezhepleridir.23 İslam toplumlarında kelâm ve fıkıh konuları ile ilgili olarak çok sayıda mezhep bulunur. Günümüzde geleneksel mezheplerin dışında modernist, Kur'ancı veya tarihselci olarak adlandırılan çeşitli görüşler ve yaklaşımlar da mevcuttur. Dünya nüfusunun yaklaşık %25'ini kapsayan İslam dini,24 en büyük dinlerden biri olarak varlığını sürdürüyor. Müslümanların %80-90'ı Sünni, %10-20'si de Şii'dir.25 Yaklaşık 50 ülkenin nüfusunun çoğunluğu Müslümandır.26

Müslüman çoğunlık nüfusuna sahip ülkelerin bir kısmı dine dayalı şeriat yönetimlerini benimserken, bunların bir kısmı şeriatı belirli alanlarda uygulamakta, Türkiyenin'de aralarında olduğu diğerleri ise şeriatı tamamen devre dışı bırakan laik sistemlerle yönetilmektedir. Endonezya, en büyük Müslüman nüfusa sahip ülkedir; Müslümanların yaklaşık %13'ü (231 milyon) orada yaşıyor.27 Onu sırayla Pakistan, Hindistan ve Bangladeş izler.28 Nüfusunun %100'üne yakını Müslüman olan Suudi Arabistan, Müslüman nüfusun tüm nüfusa oranı bakımından dünya birincisidir.29 Hindistan ise, sayısal açıdan dünyanın en büyük Müslüman azınlık nüfusunun (195 milyon) yaşadığı ülkedir. Müslümanların yarısından fazlası Asya'da, %25'i Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da yaşar; ama dünyanın neredeyse her ülkesinde Müslüman topluluklar vardır.3031

Mekke, Medine ve Kudüs şehirleri, İslam'ın en kutsal mekanlarına ev sahipliği yapmaktadır.32

Etimoloji

İslam, Arapçada "س ل م‎ (sin, lam, mim)"kökünden oluşup bu kökten türeyen "teslimiyet" anlamına gelmektedir.3334 Sonuç olarak İslam, "teslimiyet"35 anlamına gelirken, Müslüman da "teslim olan" anlamına gelir. Burada teslim olunan, tek Tanrı olduğu kabul edilen Allah'tır.363738 Sözlükte "kurtuluşa ermek, boyun eğmek, teslim olmak, barış yapmak" anlamlarındaki selm kökünden türemiştir. İbn Kuteybe, kelimeyi "boyun eğmek ve itaat etmek" anlamında açıklar. Sonraki kaynaklarda genellikle bu açıklamalar tekrar edilmiş ve "sulh, selâmet, boyun eğmek, tâbî ve teslim olmak" manaları öne çıkarılmıştır.39

''Müslüman'' kelimesi, Arapça müslim kelimesine Farsça çoğul eki takılarak elde edilmiş bir kelimedir.40 Ancak Türkçede tekil gibi kullanılır ve çoğul için Müslümanlar denir.

İnanç esasları ve inançlar

Sünnilikte (Ehl-i Sünnet)

Sünnilikte inanç esasları, amentü (İmanın Şartları) olarak adlandırılır. Klasik kelâm mezhepleri, imanın şartlarından birini kabul etmeyen kişiyi kâfir veya mürted olarak sayarlar. Kur'an'dan alınarak özetlenen iman esasları şunlardan oluşur:4142

Allah'a, meleklere, kutsal kitaplara, peygamberlere, kıyamete, ölümden sonra dirilmeye ve ahiret hayatına iman etmek, kaza ve kadere iman etmek

Allah

İslam'daki iman esaslarının birincisi ve temeli Allah'a, onun varlığına, yaratıcı olarak ibadet edilmeyi hak eden tek Tanrı olduğuna, onun dışında tapınılan her şeyin batıl olduğuna inanmak, yani tevhiddir. İslam'a göre içerisindeki her şeyle birlikte evrenin yaratıcısı, doğma ve doğurma sıfatlarından münezzeh ve tek Tanrı olan Allah'tır. Onun varlığı ezeli ve ebedidir. Her şeye gücü yeter.

''Allah'' kelimesi, İslam öncesi dönemde çok tanrılı inanca sahip olan Arap toplumunda Tanrı anlamına gelen bir sıfat veya baş Tanrı kabul edilen Hubal için kullanılan bir isimdi.43 El-Lât, El-Uzzâ ve El-Menât gibi putlar, baş Tanrı olan Hubal'in şefaatçileri ve kızları olarak inanılırdı.44 İslam ile birlikte, Arap toplumundaki çok tanrılı inanç tek bir Tanrıya indirgenmiş ve ilahların sembolü olan putlar kaldırılmıştır. İslam toplumunda Allah ismi, Tanrı'nın özel adı olarak kullanılmakla birlikte, Allah için kullanılan birçok başka isimler de vardır. Bu isimlerden derlenen 99 tanesi özel bir şekilde ele alınır ve birçoğu Kur'an'da Allah için kullanılan ifadelerden köken alan bu isimlere topluca "güzel isimler" anlamına gelen Esma'ül Hüsna denir.45

Öte yandan Allah'ın birliğini ifade eden tevhid öğretisi, İslam'daki en büyük günahın, yani tevhidin ihlali olan bağışlanamaz şirk koşma günahının temelini de oluşturur. Allah'a ortak koşmak, ya birden çok Tanrı'ya inanmaya, ya da Allah'ın tam olarak kusursuz olmadığına ve bir ortağa ihtiyaç duyduğuna inanmaya işaret eder.46

İslam, Allah'ın insan idrakının ötesinde olduğunu öğretir. Bu durum, Müslümanların Allah'ı düşünmelerine; kim olduğu, ne olduğu ve nasıl olduğu konularına kafa yormalarına herhangi bir engel teşkil etmez; ama asla Allah'ın niteliklerini ya da işlerini anlama beklentisiyle bunu yapmamalılar. Çünkü İslam'a göre insan aklı ve bilinci sınırlı olduğu için, Allah'ı idrak etmeleri de mümkün değildir.47

Kelam, İslam inanç felsefesini oluşturan bilim dalının adıdır. Tanrı benzetmesi hakkında antropomorfik bir dil kullanılıp kullanılamayacağı konusunda Yahudi, Hristiyan ve İslam düşünce tarihinde oldukça yoğun tartışmalar olmuştur. Kutsal kitaplarda Tanrı’yı hem teşbih eden hem de tenzih denilen olumsuzlama örneklerine rastlanmaktadır. Üç İbrahimi dinin de bu konuya yaklaşımını incelediğimizde, hem Kur’an’ın hem de Kitab-ı Mukaddes’in olumsuz nitelemeler yanında olumlu nitelemeleri çok daha fazla kullanıldığı görülecektir; yani vahiyde tenzihten çok teşbih vardır.48

Allah inancı ve diğer inanç sorunları üzerinde kelamcılar ve imamlar tarafından yürütülen tartışmalar sonucunda birçok kelam ekol ve mezheplerinin ortaya çıktığı görülür:49

Ruhaniler (Melek, Cin ve Şeytan)

İslam inancında melekler, Allah'ın kendisine ibadet ve emirlerini yerine getirsinler diye nurdan yarattığı üstün, ruhanî varlıklardır.52 Fatır Suresi'ne göre melekler iki, üç veya dört kanatlı elçilerdir.

Baş melek Cebrail, Allah'tan peygamberlere vahiy getirir; Mikâil, doğa olaylarıyla; İsrafil, Kıyamet ve yeniden diriliş günü Sûr üflemekle; Azrail ise canlıların hayatını sona erdirmekle görevlidir. Bunların dışında, insanların sevap ve günahlarını yazan Kirâmen Kâtibîn, insanları kabirde sorguya çeken Münker ve Nekir ve Allah'ın tahtını taşıyan Hamele-i Arş melekleri de vardır.

İslam kültüründe melekler dışında, iyi ve kötülerinin bulunduğuna ve değişik kılıklara girebildiklerine inanılan cinler bulunur. Kur'an'ın 72. suresi Cin Suresi'dir ve birçok Kur'an ayetinde de onlardan bahsedilir. Buna göre cinler, tıpkı insanlar gibi akıl sahibidirler, iyi (müslüman) ve kötü karakterli olanları vardır, yerler, içerler ve çoğalırlar. Cinci ekoller ve Mitolojik anlatımlarda onlar insanlarla ilişkiye girer.

Şeytanlar ve İblis değişik ayetlerde geçer. Müslümanlar, Kur'an okumaya başlarken Euzü Besmele çekerek53 kovulmuş ve lanetli şeytanın şerrinden Allah'a sığınırlar. İnanca göre Allah Adem'i topraktan yarattığında İblis, diğer meleklerin ve cinlerin aksine Adem'e secde etmemiş; onun topraktan ve kendisinin de ateşten yaratıldığını54 ve dolayısıyla da kendisini daha üstün gördüğünü dile getirdiği için Allah tarafından lanetlenmiş ve kovulmuştur.55 O günden sonra da İblis, kıyamet gününe değin Adem'in soyundan gelen insanları kötülüğe teşvik edeceğine dair yemin etmiştir. Bu olay, Kur'an'ın belli başlı ayetlerinde de geçmektedir.

Peygamberler

İslam'da, diğer Semavi dinlerin de zaman zaman İslam olarak adlandırıldığı, yoldan çıkan ve sapıtan insanları Allah'a çağırmak için bazılarının adı Kur’an'da anılmış olan peygamberler gönderildiğine inanılır. Hristiyanlık ve Musevilikte aziz, din büyüğü, ata ya da siyasi şahsiyetler olarak kabul edilen bazılarından da peygamber olarak bahsedilir56 ve onlara dair kıssalar büyük benzerlikler gösterir.57

İslam’a göre insanın ve peygamberlerin tarihi, ilk insan ve peygamber sayılan Âdem ile başlar.58 Son peygamber ise Muhammed'dir. Kökü ise, inancı açıklamaya gönderilen peygamberler silsilesinin ilk peygamberi İbrahim'e dayanır. Musa ve İsa gibi birçok peygamberin de içinde olduğu bir silsiledir bu. Kur'an'da ise peygamberlerin sayısına dair kesinlik addeden bir ifade bulunmaz ve yalnızca 25 peygamber, ismen anılır.59

Hadislerde ise peygamberlerin sayılarıyla ilgili çokluk ifade eden rakamlar verilir.60 Bu sayılar, genellikle 124.000 olarak verilir.

İslam'da peygamberlerin birtakım üstün sıfatlar (zekâ, anlayış, doğruluk, günahsızlık vb.) ile donatıldıklarına, mucizeler göstererek insanları doğruya çağırdıklarına, son peygamber olan Muhammed'in geleceğini ve kıyameti haber verdiklerine inanılır. Bunlardan Adem, ilk peygamber olmasıyla; Nuh, "Tufan" adı verilen olayıyla; İbrahim, tevhid mücadelesi ve Nemrud tarafından ateşe atılması olayıyla; Yusuf, kendi adını taşıyan kıssasıyla; Musa, Davud, İsa ve Muhammed ise getirdikleri şeriat ve kitaplarıyla öne çıkarlar. Musa'ya Tevrat, Davud'a Zebur, İsa'ya İncil ve Muhammed'e Kur'an'ın indirildiğine inanılır.

İslam inanışına göre, Kur'an'da adı geçen veya geçmemiş olmasına rağmen daha önceden gelmiş olup da sayıları tam kesin bilinmeyen peygamberden birine bile inanmayan kişi, tam anlamıyla Müslüman olamaz.61

İslam'da peygamberlik misyonu iki kategoride değerlendirilir: nebîler ve resuller. Buna göre resuller, kendileriyle birlikte yeni bir şeriat (dinî hükümler, kutsal kitaplar) gönderilen, Allah'ın elçileri olarak tanımlanırlar.6263 Her resulün bir nebî olduğu, buna karşılık her nebînin bir resul olmadığı söylenir. Nebîler, şeriat getirmedikleri için kendilerinden önceki son resulün şeriatına uyarlar. Bu anlayışta Muhammed bir resuldür ve İslam şeriatı da son ve geçerli sayılan tek şeriattır.6465 Bunun yanı sıra bazı İslam alimleri, bazı peygamberleri ülü'l azm, yani kelime anlamıyla sabırlı, gayretli ve kararlı kimseler olarak sınıflandırmışlardır. Bu peygamberler, inanca göre diğer peygamberlere nazaran daha fazla sıkıntılı, zorluklu ve çileli hayatlar yaşamışlardır.66 Kur'an'da Ahkaf Suresi'nin 35. ayetinden yola çıkarak İslam alimleri, bu peygamberlerin Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed olduklarını söylemişlerdir.67

Muhammed

Muhammed bin Abdullah,6869 İslam'a göre son peygamberdir ve kendisine Allah tarafından Kur'an'ın vahyedildiğine inanılır.70 Resul bir peygamber71 olarak ortaya koyduğu şeriat, Müslümanlar tarafından uymakla yükümlü olduklarına inanılan son şeriat sayılır. Mekke'de 570 ya da 571 yılında doğmuş, 610 yılında Mekke'ye 5 km uzaklıkta olan Hira Mağarası'nda ilk vahyi almış, Mekkelilerce hakaretlere ve şiddetlere maruz kalmış, bunun için de 622'de Medine'ye göç etmiş, aralıklarla Mekkeli paganlarla savaşmış, 630'da Mekke'yi fethetmiş ve 632'de, Veda Hutbesi'nden sonra Medine'de ölmüştür.

İslam inancında diğer din mensuplarının, önceki peygamberlerin getirdiği dini tahrif etmelerinden dolayı Muhammed'in Allah tarafından aynı mesajın bazı tamamlayıcı değişikliklerle ve mükemmel bir din olarak yeniden gönderildiğine inanılır. Müslümanlar tarafından Muhammed, son peygamber veya ahir zaman peygamberi olarak tanımlanır:

Muhammed yalnızca bir elçi ve peygamberlerin sonuncusudur. (Ahzâb Suresi: 40)

Muhammed'in söz ve fiilleri (hadis ve sünnet), Kur'an'ın yanında ikinci derecede kaynak kabul edilir ve İslam hukukunun iki temel kaynağından biri sayılır.7273

Kaynaklara göre yaklaşık MS 570 civarında Arabistan'ın Mekke şehrinde, o zamanlar ticaret, bilim, sanat ve kültür merkezlerinin çok uzağında olan, dünyanın geri kalmış bir yerinde doğan Muhammed, hayatının ilk yıllarında hem öksüz hem yetim kalınca, amcası Ebu Talib'in koruması ve gözetimi altında büyüdü. 25 yaşında, Mekke'nin zengin ve dul kadınlarından biri olan Hatice isminde birisiyle evlendi. Kırk yaşında, düzenli olarak bazı geceler inzivaya çekildiği Hira Mağarası'nda iken, Cebrail'in kendisine gelerek Allah'ın ilk vahyini ilettiğini duyurdu. Aldığını söylediği vahiylerle birlikte üç yıl sonra, "tevhit" inancını açıkça ilan ederek insanları, İslam inancına göre diğer peygamberlerin de daha önceden öğrettiği şekilde İslam'a davet etmeye başladı. İslami kaynaklar, okuma ve yazmasının olmadığını söylerler.

Başlarda Muhammed kendisine az sayıda destekçi buldu ve kimi Mekkeli kabilelerin ve hatta akrabalarının düşmanlıklarıyla karşı karşıya kaldı. Kendisine ve kendi inancını benimseyenlere yapılan eziyetten kaçmak için ilk önce bazı Müslümanları 615 yılında Habeşistan'a gönderdi, ardından 622'de destekçileriyle birlikte Medine'ye göç etti. Hicret adı verilen bu olay, daha sonradan Hicrî takvim olarak da bilinen İslami takvimin başlangıcı kabul edildi.

Medine'ye geldiğinde Muhammed, Medine Sözleşmesi ile birlikte kabileleri tek bir çatı altında topladı, bir devlet sistemi oluşturdu ve İslam'ı buradan yaymaya devam etti. Mekkeli kabileler ile aralıklarla sekiz yıl süren çatışmaların ardından, büyük bir Müslüman ordusu kurarak 630'da kansız bir şekilde Mekke'nin kontrolünü eline geçirdi. Ayrıca yaşamının son dönemlerinde Habeşistan Krallığı, Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu, Mısır, Çin ve Sasani İmparatorluğu başta olmak üzere birçok devletin hükümdarlarına elçiler aracılığıyla İslam'a davet mektupları gönderdi. Muhammed 632'de Medine'de öldüğünde, Arap Yarımadası'nın tamamını fethetmiş ve bölgenin yine neredeyse tamamı İslam'ı benimsemişti.

Kutsal metinler

Müslümanlar, Allah'ın peygamberleri aracılığıyla içinde doğru yolu, iyiliği ve kurtuluşu gösteren ayetler ve sözler bulunduğuna inandıkları dini metinlere inanırlar. Bunlar Adem, Şit, İdris ve İbrahim'in sahifeleri (suhuf) ile Musa, Davud, İsa ve Muhammed’in Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’an ismi verilen kutsal kitaplardır.

Kur'an

Kur'an, İslam peygamberi Muhammed'e Allah tarafından melek Cebrail aracılığıyla gönderildiğine inanılan kutsal kitaptır.7475 Müslümanlar, "Hiç şüphe yok ki, bu kitabı biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız. (Hicr: 9)" ayetine dayanarak Kur'an'ın orijinal olduğuna, değiştirilmediğine inanırlar.76

İslam'a göre, Allah'ın son elçisi olarak seçtiği Muhammed'e 22 yılda vahiyle bildirilen Kur'an, Allah'ın son sözünü ve iradesini içerir. İçinde, Allah'ın isteklerini ve emirlerini dünyaya bildiren ayetler vardır. Arapça bir sözcük olan Kur'an, "okumak, ezbere okumak" anlamlarına gelir.77 Müslümanlara göre Kur'an, Allah'ın insanoğluna göndermiş olduğu harfi harfine sözüdür.78

İslam geleneğine göre Muhammed, bir gece Mekke'ye yukarıdan bakan Hira Mağarası'nda tefekküre dalmış iken, Cebrail ona görünüp onu peygamberliğe davet etti ve "Oku!" dedi. Bunu, Kur'an'ın ilk vahyi olan, Alak Suresi'nin ilk beş ayeti izledi. Kur'an'ın tamamı, uzun bir dönem boyunca Muhammed'e indirildi; bu yüzden kademeli olarak başkalarına okuyabildi. Çoğunu Muhammed'in vecit halindeyken aldığı vahiyler, 610'da gelmeye başladı ve 22 yıl sürdü. Başlangıçta Muhammed, bu vahiyleri ezberledi ve sözlü olarak aktardı. Sonrasında takipçileri bunları ezberledi. Fakat sonunda vahiyler, Muhammed'in kendi izni ve kontrolü dahilinde, bazen Muhammed'in katipleri tarafından, bazen de takipçileri tarafından yazıya geçirildi.79

İslam öncesi Araplar, ağaçlar, kuyular ve dağlara ilişkin kıssa ve mitolojiler kurgulamış; Safa, Merve, Ebû Kubeys, Arafat, Mina ve Müzdelife'de bulunan kaya ve dağlara ilişkin kültler oluşturmuşlardı. Kur’an, bir kısım çoktanrılı tapınmaları kaldırmasına rağmen, kökleşmiş Arap mukaddesatıyla çatışmamış, aksine büyük oranda bu ritüelleri devam ettirmiştir.80 Kur'an'da dini emir (farz) ve yasaklar (haram), sosyal düzenlemeler, nasihatler, teşvik ve korkutmalar ile önceki peygamberlerin hikâyeleri içerik olarak önemli yer tutar. İslam inançları ve şeriatın ana kaynağı Kur'an'dır.

Kur'an ayetleri, sure adı verilen bölümleri oluşturur. Kur'an'da toplam 114 sure bulunmaktadır.81 Kronolojik olarak Kur'an'ın ilk yazılan ayetinin Alak Suresi'nin birinci ayeti olduğuna inanılır; son ayet ise Maide Suresi'nin 3. ayetidir.

...Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'ı seçtim... (Maide: 3)

Kur'an'ı oluşturan sureler ve ayetler, kronolojik olarak ya da konuya göre değil, genel olarak uzunluğuna göre düzenlenmiştir. Uzun sureler Kur'an'ın başında bulunurken, daha kısa olanlar sona doğru düzenlenmiştir. Bir bütün olarak sureler, çeşitli konuları ele alırlar; ibadetler, siyaset, evlilik, aile yaşamı, muhtaçlara yardım, hijyen, ekonomi konularında yol gösterir. Kur'an'daki bazı sureler, Muhammed'in Mekke'de veya Medine'de bulunma dönemlerine bakılarak Mekke sureleri veya Medine sureleri olarak adlandırılır. Bunun yanı sıra, hem Mekke'de hem Medine'de belirli ayetleri inen sureler de bulunmaktadır. Kur'an'da bazı ayetler çok ritmiktir ve mecazla doludur. Hatta birçoğu yeminlerle başlar.82

Kur'an ayetlerinin ne şekilde anlaşılması ve yorumlanması gerektiği ile ilgili mezheplerin değişik görüşleri olmuştur:

  • Kur'an ayetlerinin yorumlanmasına karşı çıkan ve sadece anlaşıldığı üzere ve dış şekliyle tatbik edilmesi görüşü: Selefilik ve Zahirilik.
  • Ayetlerde derin anlam ve işaretlerin bulunduğu ve asıl anlamlarının bunlar olduğu görüşü: Batıni, Tasavvufi ve Hurufilik.
  • Ayetlerin akıl ile yorumlanması: Akılcılar (Mutezile)
  • Ayetlerin akıl ve nakil ile birlikte yorumlanması: Hanefilik
  • Ayetlerin nakil ile yorumlanması: Nakilciler ve Sünniler (hadis ve sünnetçiler).
  • Nakli reddeden ve sadece Kur'an'ı kaynak kabul edenler: Kur'ancılık

Kıyamet ve ahiret

İsrafil (), İslam inancına göre dört büyük melekten birisidir ve kıyametin başlangıcı için Sûr adı verilen boruyu üfler. Buna göre İsrafilin ilk üflediğinde kıyamet kopacak, ikinci üfleyişinde ise diriliş ve ahiret yaşamı başlayacaktır.

İslam'a göre kıyametin vaktini istisnasız sadece Allah bilir denir. Ancak aynı zamanda Muhammed bir Ahir zaman peygamberi olarak bilinir ve İslamda Kıyametin her zaman çok yakın olduğuna inanılmıştır.

Kur'an'ın pek çok ayetinde kıyamet gününden, o gün gerçekleşecek olan yıkıcı ve korkutucu doğa olaylarından bahsedilir ve hatta ''Kıyamet'' adında bir sure de bulunur.83

Dünyanın sonu olan Kıyamet gününe, yeniden dirilişe ve hesaba çekilme zamanı olan ahirete iman etmek, İslam'ın temel inançlarındandır. Ahiret günü, Allah'ın insanları yeniden diriltip bir arada toplayacağı gündür. O gün insanlardan bazıları, nimetleri bol olan Cennet’e ya da elem verici bir azabın olduğu Cehennem'e gireceklerdir. Kur'an'da ahirete iman, çeşitli ayetlerde vurgulanmış, Bakara Suresi'nin 62. ayetinde ise Allah'a inançla birlikte insanların kurtuluşa erecekleri belirtilmiştir:

İslam görüşlerine göre İslam, kendinden önceki İbrahimî dinlerin hükmünü kaldırmış ve hangi dine mensup olunursa olunsun, insanların tümü İslam'a girmekle yükümlüdürler. İslam gelmeden önceki semavî dinlere mensup olanlardan Allah'a ve ahirete inanıp iyi işler yapan insanların, tıpkı İslam'da olduğu gibi kurtuluşa erecekleri belirtilmektedir. İslam bilginleri, Bakara Suresi'nin 62. ayetini de böyle yorumlamışlardır. Zira inanca göre, İslam geldikten sonra dahi İslam'ı kabul etmeyip kendi ölçüleri çerçevesinde Allah'a ve ahirete inananlar kurtuluşa eremezler.84 İslam'da kurtuluşa ermenin birincil yolu, Allah'a ve onun son elçisi olarak inanılan Muhammed'e iman etmektir. İslam'daki bu birincil iman ve kurtuluş yolu, kelime-i şehadet adı verilen sözde toplanmıştır.85 Dolayısıyla Kur'an'ın bazı ayetlerinde, ehl-i kitap olarak adlandırılan Yahudilerin ve Hristiyanların İslam'a dönmedikleri sürece kurtuluşa ermeyecekleri söylenir:

Kader

Kadere iman; hayır veya şer olsun, her işin Allah'ın irade, takdir ve yaratmasıyla olduğuna inanma şeklinde tarif edilir. Sünni İslam ilahiyatında, Allah'ın ezelî ve ebedî ilmi ve bilgeliğinin gereği olarak her şeyin onun bilgisi dâhilinde olduğuna ve bu bilgilerin miktar, ölçü anlamında bir deyim olarak Kur'an'da da geçen, “Levh-i Mahfûz”da yazılı kader olduğuna, zamanı geldiğinde de bu bilgilerin tasarımdan fiile çıktığına (kaza) inanılır.

Kader, Kur'an'da imanın bir unsuru ve parçası olarak geçmez. Bununla birlikte, Cibril Hadisi'nin bazı sürümlerinde, Muhammed imanı tanımlarken kader de geçmektedir.86 Kadere iman, Sünni İslam âlimleri tarafından imanın şartlarından birisi olarak görülür iken, Şiilikte iman esaslarından değildir.

Kader, kelamcılar arasında en çok tartışılan konulardandır. Kaderin iman tanımı içerisinde geçip geçmemesi gerektiği yanında, kadere karşı insan iradesinin gücü, kaderin değişip değişmeyeceği ve kader karşısında insanın sorumluluğu gibi konular uzun tartışmalara sebep olmuştur.

Mutezile ve Kaderiyye mezhepleri, katı kaderci Cebriyye mezhebinin tam karşısında yer almış ve kaderi reddetmişlerdir. Sünni mezhepleri ise kadere inanmayı esas almakla birlikte, kelamcı gelenek, bu inanışı insanın iradesi ile dengelemeye çalışan açıklamalara yer vermişlerdir.

Şiilikte (Şîa)

Şiilik, Muhammed'in ölümünden sonra devlet idaresinin Ali'ye ve onun soyundan gelenlere ait olduğuna inanan mezheptir. inanç esasları, usul-i din olarak adlandırılır ve genellikle beş unsur ile tanımlanır:87

  1. Tevhid: Allah'ın varlığına ve birliğine inanmak.
  2. Adalet: İyi ve kötü olan şeylerin bir hikmetinin olması ve olayların arkasındaki hikmetin Allah tarafından bilinirken, her zaman insanlarca anlaşılabilir bir mahiyette olmaması ve iyi ile kötü şeylere karşı Allah'ın insanlara iyi olanları yapmalarını emretmesi ve bunun karşılığında onları mükâfatlandırmasıdır. Adalet*,* Şiilikte özel bir anlam içerir. Şiilikte eşyanın bazısının doğası hasebiyle içten iyi, bazısının ise kötü olduğu inancı mevcuttur. Olayların arkasında her daim gizli bir hikmet yatmaktadır ve kul, her ne kadar bu hikmete nail olmaya çalışmalıysa da bunu tamamen anlaması pek mümkün değildir. Kişilerin yaptıkları eylemlerde hür olduklarının, Allah'ın da adalet sıfatı sebebiyle kişilerin iyi eylemlerine iyi, kötü eylemlerine karşı kötü bir sonuç yaratmasının "zorunluluk" olduğu görüşündedirler. Yani Allah, adalet sıfatından dolayı iyiliği her daim iyilik, kötülüğü ise her daim kötülük ile sonlandırır.
  3. Nübüvvet: Peygamberlere iman etmek.
  4. İmamet / Hilâfet: Allah'ın ehl-i beytten olan belirli şahısları insanlığın önderi (imam, halife) olmak için önceden seçtiğine inanmaktır. Bu inanç dolayısıyla, Sünnilikte bir çeşit kutsallık atfedilen Ali'den önceki halifeler (Ebu Bekir, Ömer, Osman) ve Muaviye sonrası ehl-i beyt soyuna halifeliği teslim etmeyen kişiler, makamı gasp eden ve ehl-i beyte zulüm ve haksızlık yapan kişiler olarak tanımlanırlar ve onlardan uzak durulur (Teberra). Şii inancında Ali ve onun soyundan olan belirli kişilerin gerçek imamlar olduğuna, bunun dinî bir gereklilik olduğuna inanılır ki, bu, gerekli vasıflara uyan herkesin imam olabileceğini öne süren Sünni fikriyatından çok daha farklıdır ve iki mezhep arasındaki en büyük farktır. İmamet unsuru Şiilikte iman esaslarından biridir. Şii mezheplerinde imamet konusu, yorumlama ve kimlerin imam sayılıp sayılmayacağı hususları bazı farklılıklar arz eder. Şiilikte imamların masumiyeti, yanılmazlığı, sözlerinin dinde delil kabul edilmesi sebebiyle konu ayrıca önemlidir.
  5. Mead: Kıyamet gününe inanmak.

Bunların dışında şart olarak sıralanmasa da, Şiilerde meleklere ve kutsal kitaplara inanılır.

İbadetler (kulluk, tapınma)

Sünnilikte

İslam'da, inanan insanların Allah'a ibadet etme ile ilgili birtakım dini yükümlülüklerinin bulunduğuna inanılır. Bununla beraber bu yükümlülükler, mezhepten mezhebe değişir. Namaz, oruç, hac ve kurban kesme gibi bazı ibadetler, İslam öncesi Araplarda veya diğer toplumlarda da bulunmaktaydı. İslamiyet bu tapınmaların çoğunu korumuş, bazılarını yeniden düzenlemiş, bazılarını ise kaldırmıştır.

Sünni İslam anlayışına yol gösteren bir hadise göre, İslam'ın beş şartı bulunur ve inananlar için bunları yerine getirmek farzdır, yani zorunludur. Bu yükümlülükleri terkedenler, İslam'da büyük günah işlemiş olurlar ve bazı durumlarda cezalandırılırlar. Örneğin, Sünni İslam'ın dört fıkhi mezhebine göre de namaz ibadetini terk eden Müslümanlar cezalandırılırlar. Bu yükümlülüklerin buluğ (ergenlik) çağı veya reşit olma ile başladığına inanılır.

Abdullah bin Ömer'in rivayet ettiği 'Cibril Hadisi'nde melek Cebrail, sahabelerden birinin kılığına bürünerek Peygamber ve arkadaşlarını ziyaret eder ve Peygamber'e çeşitli sorular sorar:8889

Namaz, oruç, hac, zekât gibi ibadetlerin zamanları ve miktarları, İslam mezheplerinde bazı farklılıklar gösterir. Kişi, yaptığı her ibadetle sevap kazanırken, farz olmasına rağmen yapmadığı ibadetlerle günaha girer.90

Bu değerlendirmelerin pratik uygulamada karşılıkları da bulunabilir. Buna göre İslam'da namaz, oruç veya zekat gibi ibadetlerin terki durumunda uygulanacak şer’i ceza işlemleri ve kişinin cezaen öldürülmesi sonrasında, bu kişilerin cenazelerine yapılacak işlemleri de şekillenir. Şöyle ki bu kişiler, mürted kabul edildiklerinde cenaze namazları kılınmaz, Müslüman mezarlığına gömülemez, miras bıraktıkları devlet hazinesine kalırlar.919293 Fıkıhçılar ve İslam alimleri, İslam'ın beş şartını kabul etmesine rağmen, maddi imkanlar sebebiyle zekat veremeyen ve hac görevini yerine getiremeyen Müslümanların günahkar olmadıklarını söylemektedir.

Hanefilere göre İslam'ın uygulanmasına dair ihmal veya ret içeren eylemlerde, kişinin kanatılıncaya kadar dövülmesi veya ölünceye kadar hapsedilmesini de içeren tazir cezaları ile cezalandırılması gerekir. Ayrıca öldüklerinde cenazelerine Müslüman cenazesi muamelesi yapılır.949596

Şafii ve Maliki mezheplerine göre ise namazı terk etmek, ceza miktarı ve şekli Kur'an ve sünnetle belirlenen suçlardandır ve terk eden, “had” uygulanarak öldürülür. Ancak cenazelerine Müslüman cenazesi muamelesi yapılır, miras bıraktıysa mirasçılarına paylaştırılır.9798

Hanbeli mezhebinde ise namazı terk eden ve bunda ısrarcı olan kişiler, mürted kabul edilerek mürtedlere kılıçla öldürme şeklinde uygulanan “had cezası” tatbik edilir, cenaze namazı kılınmaz ve ceset, Müslüman mezarlığına gömülmez.99100

Kelime-i şehadet

İslam'ın ilk şartı, Tanrı olarak sadece Allah'ın varlığına ve Muhammed'in de onun elçisi olduğuna tanıklık (şahitlik) etmek anlamına gelen kelime-i şehadeti dile getirmektir.

Namaz

Namaz (Arapça: صلاة, Salah), İslam'ın her inanana farz kıldığı bir ibadettir. İslam'ın en önemli, en temel ve olmazsa olmaz ibadeti olarak kabul edilir.101 Kur'an'da günün belli vakitlerinde,102103 abdestle birlikte104 duaya (salat) kalkılması ifadesi bulunur. Kur'an’a göre namaz, Allah'ı anarak teslimiyetin gösterildiği bir arınma biçimi ve İbrahim Peygamber'e öğretilen bir ibadet şeklidir.105106

Farz, fıkıh dilinde Kur'an'ın açık olan ve yoruma dayanmayan emirlerine denir. Günlük 5 vakit namazın farz olduğu inancı, Kur'an ayetlerinin yorumu ve hadislere dayanan Sünni İslam toplumlarınca benimsenen bir uygulamadır.107 Buna göre İslam dünyasının çoğunluğunu oluşturan Sünniler, günde sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı olmak üzere 5 vakit namaz kılarlar.

Sünni mezhebine göre günlük 5 vakit namaz, Miraç olayında bizzat Allah tarafından Muhammed'e ve onun ümmetine emredilmiştir. Dolayısıyla bu gruptaki Müslümanlar, 5 vakit namazın Cebrail aracılığıyla değil de bizzat Allah'ın kendisi tarafından bildirildiğine inandıkları için namaza çok önem verirler.108

Şiiler ve Kur'ancılar ise (hadislerin dini referans olmasını reddeden grup), günde 3 vakit namaz kılarlar.109 Ancak bu üç vakit namazın hangileri olduğu konusu da çok açık değildir.110111112 Örneğin bu üç vakitte bir anlayışına göre öğle-ikindi, akşam-yatsı ve sabah olarak; bir başka uygulamada ise akşam, yatsı ve sabah olarak rastlamak olasıdır.113 Prof. Dr. Süleyman Ateş'e göre Kur'an'da geçen namazlar sabah, akşam ve gece namazından (teheccüd) ibarettir.114 Alevilikte ise namaz reddedilmemekle birlikte, herhangi bir şart (vakit, şekil, kıble, vb.) belirtilmemiştir.115

İlk olarak, camilerde ezan okunması ile Müslümanlar namaza davet edilir. Müslümanlar, dilerlerse namaz kılmak için bir camide toplanır; ama isterlerse tek başına ya da grup halinde herhangi bir temiz yerde de kılabilirler. Namazdan önce abdest alınır. Abdest alınmadan namaz kılınamaz. Abdest ile eller, ağız, burun, yüz, kolların dirseklere kadar olan bölümü, başın (veya saçın) belli bir kısmı, ayaklar ve topuklar yıkanır ve böylelikle temizlenilir. Bu ritüelin şekli ve uygulanışı mezheplere göre bazı değişkenlikler gösterebilir.116 Abdest alındıktan sonra Müslümanlar, yüzlerini İslam'ın en kutsal kenti olan Mekke'deki Kabe'ye çevirip namazlarını kılmaya başlarlar. Bu yön, camilerde mihrap olarak bilinen süslü bir yapıyla gösterilir. Cami dışındaki Müslümanlar ise, genellikle bir seccade üzerinde namaz kılarlar ve bu da, namazın temiz bir yerde kılındığının bir işaretidir.117

Oruç

Oruç, niyet edip imsak vaktinden (alacakaranlık) akşam günbatımına dek, bir şey yiyip içmemek ve her türlü cinsel aktiviteden uzak durmak olarak tanımlanır. Oruç tutmak, sadece Ramazan ayı boyunca farz kılınmış, bayram günleri haricinde de faziletli ve sevaplı olarak görülmüştür.118 Kur'an'da oruç, Bakara Suresi'nin şu ayetleri ile emredilmiştir:119120 Hicri takvime göre Ramazan ayında Müslümanlar, mazeret olmadığı sürece, farz olan oruç tutma ibadetlerini gerçekleştirirler. Şafaktan gün batımına kadar oruç tutmak; akut veya kronik hastalığı olan, seyahat eden, aşırı yaşlı, emziren, hamile, şeker hastası ve ergenliğe girmemiş olan kişiler dışında tüm Müslümanlar için farzdır (zorunludur). Şafak öncesi yemeğe sahur, orucun bozulduğu akşam yemeğine ise iftar denir.

Orucun manevi mükafatlarının (sevap) Ramazan ayında katlanarak arttığına inanılır.121 Bu inanca göre Müslümanlar, sadece yiyecek ve içecekten değil, aynı zamanda tütün ürünlerinden, cinsel ilişkilerden ve günahkar davranışlardan da kaçınırlar; bunun yerine kendilerini daha çok namaza ve Kur'an okumaya adarlar.

Müslümanlar, Kur'an'ın Ramazan ayında (Kadir Gecesi) inmeye başladığına inandıkları için bu aya çok değer verirler. Bu ay süresince her gün şafak sökmeden önce toplanıp sahur adı verilen bir yemek tüketilir. Sahur zorunlu bir uygulama değildir; ancak Muhammed Peygamber'in bir sünneti olduğu için ve sahur hakkında da bazı hadisleri bulunduğu için, Müslümanların çoğu da bu sünnete uyarak sahur yaparlar.122123 Akşam karanlık çöktükten sonra da, iftar adı verilen daha büyük bir yemekle oruçlar açılır. Bunların yanı sıra, Ramazan'da teravih namazı kılmak, Kur'an'ı baştan sona okumak gibi bazı dini ritüeller de vardır.

Ramazan, Şeker Bayramı ya da Ramazan Bayramı denilen özel bir bayramla sona erer. Bayram, bir ay boyunca sürmüş olan oruç tutma ibadetinin sonudur ve bayramın 1. günü oruç tutulmaz; kimilerine göre mekruh, kimilerine göre ise haramdır.124 Bayram, bir mükafat niteliği taşımaktadır.125

Zekât

Zekât, dini terminolojide "asli ihtiyaçlar" dışında nisap miktarı mala sahip olan ve zengin sayılan her Müslümanın, bu zenginliği üzerinden 1 tam yıl geçtiğinde vereceği, şartları ve oranları belirlenmiş zorunlu bir ödemeyi ifade eder. Ayrıca ödenmesi mecburi olmayan, belirli şartlarla kısıtlanmayan bağışlar için de sadaka ifadesi kullanılır. Kur'an'ın Tevbe Suresi 60. ayetinde zekatın verileceği sayılırken, kullanılan kelime ise bu anlayışın aksine sadakadır.

Fıkıhta kişinin zengin sayılması için ev, bina, elbise, ev eşyaları, bir yıllık yiyecekleri gibi asli ihtiyaçları dışında sahip olması gereken 80 gr altın veya eşdeğer mal miktarına nisap denir. Asli ihtiyaçlar kişinin yaşadığı zaman, mekan, sosyal çevre ve anlayışa göre değişkenlik gösterir.

Müslümanlar arasında zekat bir vergi midir, yoksa bir ibadet midir tartışması bulunur.126127128129 Zekatın bir vergi olduğu anlayışına göre, şeriat yönetimi altında bulunmayan Müslümanların, yaşadıkları ülkenin vergi yasalarına göre vergi ödedikleri için dini açıdan ayrıca zekat ödemelerine gerek bulunmamakta, ibadet olarak değerlendirilmesi durumunda ise ödemeleri gerekmektedir. Zekatın şartları ve miktarı belirli, zorunlu bir ödeme türü olması onun "bir çeşit vergi" olarak anlaşılmasının temel dayanağıdır.

Hac

İslam'da hac, Hicri takvime göre Zilhicce ayında Arafat Dağı'nda dua edilmesi, Kabe'nin ziyaret edilmesi, şeytan taşlama ve kurban kesilmesi gibi bazı uygulamaların belirli kurallar içinde ve bir arada yapıldığı, ayrıca yalnızca zengin olan Müslümanlara farz olan bir ibadettir. Şeriat hukukunda namaz, oruç, zekat gibi farz kabul edilen dini hükümleri yapmayanlar veya terk edenler için belirli cezalar öngörülür iken, maddi durum yetersizliği nedeniyle hac yapmayanlar için benzer yaptırımlardan söz edilmez. Kur'an'da şu ayetler ile hac emredilmiştir: Hac, Kâbe'nin yanı sıra diğer bazı kutsal yerlerin birlikte ziyaret edilmesi iken; umre ise sadece Kâbe ziyareti olarak tanımlanır.130

Mîkât; hacca başlarken ihram (hac yaparken giyilen dikişsiz beyaz örtü) giyilen, bitişinde de çıkartılan yere denir. Hacda Kâbe ziyaret edilir, tavaf yapılır, Safa ile Merve arasında gidip gelinerek sa'y yapılır, Arafat Dağı'nda vakfe yapılır, Minâ denilen yerde şeytan taşlanır ve ardından kurban kesilir.131 İslam dünyasının hac günü, Hicri takvime göre Kurban Bayramı'na denk gelen 10 Zilhicce’dir.

Şiilikte İslam'ın şartları

Şiilikte Füru-ı Din denilen dini emirler, Sünnilikte farz olan namaz, oruç, hac ve zekâta ilave olarak Hums, Cihat, Emr-i bi'l ma'rûf ve Nehy-i anil münker, Tevella ve Teberra olarak sıralanır.

Hums

Şiîlikte sahip olunan eşyanın veya kârın beşte birlik değerine denk gelen bir vergidir. Dayanağı Enfal Suresi'nin

  1. ayetidir: Sünnilikte hums, "ganimet malı" olarak savaşta el konulan malların Beyt-ül mal denilen devlet hazinesine devredilmesinden ibarettir. Nereye harcanacağına da emir sahipleri olan yöneticiler karar verir. Şii inancında ise bu vergii Muhammed'in bir yakını veya soyundan gelen bir kimse,132 yetimler, ihtiyaç sahipleri veya yurdundan ayrı düşmüş ve yurduna dönecek maddi imkânı bulunmayan kişilerin hakkı olarak tanımlanır.133

Ayette geçen "ganimet" sözcüğü, Şiilerde genel bir "kâr"ı ifade eder ve bu sebeple kârın söz konusu olduğu her durumda beşte birlik bir kısım vergi olarak ayette belirtilen yerlere verilmelidir.134

Cihat

Emr-i bi'l ma'rûf ve Nehy-i anil münker

İyiliği emretmek ve kötülükten menetmek veya ''''' (Arapça: الأمر بالمعروف و النهي عن المنكر) Kur'an kökenli bir ifadedir. Dini jargonda dince iyi ve kötü olarak tanımlanan fiillere atfen kullanılır.

Ayetler etimolojik ve literal anlamda "iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırma" anlamlarına gelmez. Maruf bilinen, aşina olunan anlamındadır 135 ve 30 ayette kullanım amacı aynı kökten gelen örf'ü ifade etmektir.136 Münker ise belirsiz, tekil veya tuhaf anlamındaki nekr, nekre 137 kelimelerinden marufun zıddı olarak 138 türetilmiş ve olasılıkla günümüzde bid'at (gelenekte olmayan, tuhaf, yeni icatlar, sünnette yer almayan dini uygulamalar) olarak ifade edilenin aynısıdır.

İyiliği emretmek ve kötülüğü engellemek cihadın bir türü olarak kabul edilir,139 bu sebeple bazı İslami ekollere göre İslam'ın temel farzlarından biridir. Ayrıca İslami anlayışta iyilik ve kötülük kavramlarının göreceliği, yani kastedilen iyiliğin İslam'a göre iyi, kötülüğün ise İslam'a göre kötü olan olduğu göz önüne alınmalıdır.140 (Ayrıca bakınız:Göreceli ahlak)

İlke cihatçı kökten dincilerle reformist İslamcılar arasında tartışma konusudur. Ana akım İslamcılar görevin hükumetlere ait olduğunu, kişilerin teker teker bu görevi yapmaya kalkmaları halinde anarşiye yol açılacağını savunurlar. Cihatçı kökten dincilikte ise “iyiliğin emredilip kötülüğün yasaklanması” farz-ı kifâye hükmünde bir vecibedir. Şayet siyasi otorite dinin münker gördüğü hususları ortadan kaldırma konusunda harekete geçmezse bu görev, gücü yetebilen her bir ferdin sorumluluğuna geçmiş olur. 141 İlke Mu'tezile'ye göre "farz-ı ayn"dır.142

Tevella

Ehl-i beyt ve takipçilerini sevmek olarak yorumlanır. Şiilikte imamet/hilâfet inanç esasları arasında yer alır ve Muhammed sonrasında Ali üzerinden 12 imam denilen Muhammed'in soyu devam eder. Şiilikte bunları, takipçilerini, sevenlerini sevmek (veli-dost edinmek) şarttır. Şura Suresi'nin 23. ayetine dayandırılır:143 Şiiler, ayette geçen "yakınlar" sözcüğünü ehl-i beyt ve soy anlamında anlamışlardır.

Teberra

Ehl-i beytin düşmanı olan kişileri sevmemek, inananların ehl-i beyti sevmeyenleri sevmemeleri, ehl-i beyt düşmanlarına düşman olmaları anlamına gelir ve Şiilikte önemli bir yere sahiptir.

Bu anlayış sebebiyle Şiiler, Sünnilikte sahabe olarak bir çeşit kutsallık atfedilen ilk Müslümanlardan bazılarına karşı nefret olarak tanımlanabilecek bazı antipatik duygular gösterirler. Anlayışın etkileri hadis gibi dini referanslarda görülebileceği gibi günlük yaşamda da, örneğin çocukların isimlendirilmesi gibi hususlarda da net olarak görülür. Yine bu sebeple Şii ve Alevi inancına mensup olan Müslümanlar, geleneksel olarak Allah ve Muhammed adının yanında, ilk halifeler olan Ebu Bekir, Ömer ve Osman'ın adlarının da süsleme olarak duvarlarına asıldığı Sünni ibadethanelerine gitmezler.

Toplumsal yapıyla ilgili düzenlemeler (Şeriat)

Şeriat (Arapça: شريعة), "İslam hukuku" anlamında olup, İslam dinindeki ibadetler, muameleler ve cezaları içerisine alan, dini hukuka ait tüm kavram ve kurallara verilen isimdir.

Klasik anlayışta Şeriatta Kur’an temel kaynaktır ve Kur'an'da geçen emir ve yasaklar temelinde kararlar alınır.144 Şeriatın ikinci kaynağını hadisler oluşturur. Bazı İslam hukuku ekolleri, Kur'an'da geçmemekle birlikte Kur'an'da geçen bir başka emir veya yasakla aynı illete (sebebe) dayanan konularda da Kur'an'daki emir veya yasağa kıyas yoluyla karar verirler. Özel durumlar dışında haram ve helal yiyeceklerin belirlenmesinde, Şafiî ve İbn Kudame gibi bazı fakihler haram ve helalliğin kriterini "Arabın tabiatına uygunluk ve aykırılık" ile sınırlamışlardır.145

Şeriat bir hukuk sistemi olarak tanımlansa da burada günümüz anlamında olgunlaşmış, alan, kural ve sınırları belli olan, bireysel haklar temelinde bir hukuktan bahsetmek olası değildir.146147 Günümüzde hukuk, etik, gelenek, inanç ve ibadet, sınırları ayrımlaşmış ve birbirlerinin alanına girmemesine özen gösterilen kavramlardır. Hukuk etik, örf, inanç veya ibadetle ilgilenmez. Ancak Şeriatte bu kavramlar iç içe geçer ve, örneğin günümüzde sadece bir tercih meselesi olan içki içmek-içmemek veya yetişkinlerin karşılıklı rızaya dayalı cinsel eylemleri veya buna atıf yapılarak gerçekleştirilen konuşmalar (kazf, bu yöresel anlayışlara göre etik bir sorun olabilir) veya inanç veya ibadetlerin terki (irtidat, bu dini bir sorundur) büyük cezai yaptırımlarla karşılanır. Cezalarda suçun ağırlığına göre derecelendirme bulunmaz, Kur'an ve hadiste cinsel suçlarda mütecaviz-mağdur148, öldürme-yaralama suçlarında da iki Müslüman arasında olabilecek öldürme dışında (Nisa; 92) diğer geleneklerde 149 olduğu gibi kasıtlı-kasıtsız ayrımı getirilmemiştir. Tâzir olarak sınıflandırılan birçok suçta yasal dayanak (kanunilik ilkesi) olmadığı gibi yargılayanlar açısından suçun kanıtlanması veya ceza alan kişiler arasında aynı suça aynı cezanın verilmesi gibi zorunluluklar da bulunmuyor.150

Patricia Crone, şeriat hukukunun Muhammed'in gelenekleri üzerine değil, İskender döneminde geliştirilen Yakın Doğu'nun yasası üzerine kurulduğunu iddia eder. Ona göre Müslümanlar, bu yasayı Allah adına eleyip sistemleştirmiş ve kendi imajlarıyla damgalamıştı.151 Genel olarak Emevi hilafeti ve özellikle Muaviye'nin kullandığı bu eyalet yasası, ulema tarafından uzun bir uyarlama döneminden sonra, şimdi şeriat dediğimiz uygulama haline geldi.152

Günümüzde İslam İşbirliği Teşkilatı'na üye olan ülkeler arasında şeriatı hiçbir şekilde uygulamayan, kısmen veya tamamen uygulayan veya bölgesel farklılıklarla birlikte uygulayan ülkeler bulunur. Şeriat uygulayan ülkeler, uluslararası örgütlerden insan hakları, eşitlikler, kadın hakları, çocukların korunması, bireysel tercihler ve kişi hak ve özgürlüklerinin korunmaması gibi konularda şiddetli eleştirilerle karşılaşmaktadırlar.153 Şeriat ile Batı hukuk anlayışı arasında İslam'ın bireysel haklar ve özgürlükler kavramına yer vermeyişi, önemli bir çatışma kaynağı olarak öne çıkmaktadır.154

Klasik şeriat uygulamalarından bir kısmı, insan haklarına karşı ciddi ihlaller içermektedir.155 Bunlar, insanların ilhad, irtidat veya fasıklık gibi tanımlamalar ile etiketlenerek suçlu ilan edilmeleri ve bunlara verilen öldürme156157 ve diğer cezalar158159160161 ile kadının sosyal statüsünü aşağıya çeken, kadınların evlerinden dışarıya izinsiz çıkışlarının ve sosyal hayata katılımlarının yasaklanmasını da içine alan "tesettür-hicap" uygulamalarıdır.162

Din savaşları başlatma ve organize etme ve bunun sonucunda da savaş ganimeti olarak değerlendirilen sivillerin, cinsel fiillere açık şekilde köle ve cariye olarak kullanılması -ki bu efendilerin doğal hakkı olarak görülürdü- gibi eylemlerin birer savaş suçu, sistematik olarak uygulandıklarında da insanlığa karşı suçlar kapsamında değerlendirilmesi mümkündür.163164165

Klasik şeriat uygulamaları, farz sayılan ibadetlerin terkini dinden çıkma sayıp onlar için ölüme varan şiddetli cezalar öngörmekte iken, insan hakları kavramının gelişmesi ile İslam ülkelerinde ibadetlerin mükafat veya cezasının uhrevi olarak değerlendirildiği, daha seküler veya kısmi şeriat uygulamaları ön plana çıkmaktadır.

Etiketler ve sosyal sınıflar

Tanımlamalar tanımlamanın kaynağı veya kaynaklık eden ifadenin anlam ve kapsamına dönük yorumlar mezhepler ve anlayışlara göre değişebilmektedir. Örneğin balık dışı deniz ürünleri,166 mut'a nikâhı, tesettürde haram sayılan bölgeler vb., fıkıh, Kur'an ve hadisten türetilen anlayış ve yorumların toplamıdır ve bir bakıma şeriatın ne olduğunu fıkıhçılar belirler. Ulema, değişik İslam ülkelerinde müftü, kadı, fakih, şeyhulislam, imam, molla gibi isimler alır ve İslami emir, yasak ve yasaları belirleme, kıyas yoluyla yeni kurallar koyma veya muhtelif konuları etiketleme yetkisine sahip olurlar.

Fıkıhta insan davranışları (Ef'âl-i mükellefîn) için geliştirilen etiketler şunlardır: Farz (mutlak zorunluluk ifade eden eylemler ve ibadetler), vacip (farz kadar kesin olmasa da gerekli ve bir alt derece zorunluluk), sünnet (Muhammed'in yaşamı, davranışları ve eylemleri), müstehap (sevilen işler), helal (uygun işler), mekruh (çirkin karşılanan, çok çirkin veya az çirkin) ve haram (kesinlikle yasak). Bu değerlendirmeler fıkıh, mezhep, meşrep ve kişisel anlayışa göre şekillenir ve farklı toplumlarda yerleri de değişebilir.

Bu eylemlerin şeriat anlayışında maddi ya da manevi karşılıkları bulunur. Farz, vacip ve sünnet olarak nitelendirilen eylemlerin terki ile mekruh ve haram olarak nitelendirilen eylemlerin yapılması cezai (had veya tâzir cezaları olarak) karşılık görür. Örneğin, namaz kılmayanların dövülmesi, hapsedilmesi ve kılmamakta ısrar edenlerin öldürülmesi,167168169 bu kapsamda ele alınabilir. Bu eylemler tazir cezalarının konusudur ve belli bir sınır ve ölçü olmaksızın hâkimin takdiri ile cezalandırılır. Tazir cezalarında suçun şahitlik veya benzeri mekanizmalarla ispat (Kanunilik ilkesi) zorunluluğu yoktur.

İslam felsefecileri olan Kelamcılar, bir şeyin kötü olduğu için mi yasaklandığı, yoksa yasaklandığı için mi kötü kabul edilmesi gerektiğini de tartışmışlardır. Akılcılara göre dinde bir şeyin yasak olmasının bir sebebi bulunmalıdır ve bu tespit edildiğinde, aynı sebepler çerçevesinde dini yasakların kapsamı genişletilebilmektedir. Örneğin içki yasağına kıyas edilerek, sarhoşluk etkisi veren her şeyin haram olduğuna karar verilebilir. Ancak bir şey yasak olduğu için kötüdür inancına sahip olanlara göre böyle bir kıyaslama kabul edilemez. Onlara göre Allah, eğer yasaklamak isteseydi, içki gibi diğer zararlı veya sarhoş eden şeyleri (uyuşturucu, sigara vb.) yasaklardı.

Sosyal sınıflar

Şeriat anlayışında insanlar değişik ve eşitsiz sınıflara ayrılır.170171 ve Müslüman erkeklere getirilen en fazla 4 kadınla evlenme172 gibi kısıtlamalardan muaf sınıf.173 Alevi kültüründe Ocak olarak bilinirler.174

  • Hürriyetlerine göre; Özgür - köle, (yarı köleler; ümmü'l veled, şartlı veya sözleşmeli köleler)
  • Milliyetine göre; Araplar (kavm-i necip olarak adlandırıldılar175 ve yönetici elit kesimi oluşturdular) - mevâlî, (yarı köle, azadlı, Arap olmayan Müslümanlar; Müslüman olmalarına rağmen Arap bir bir patrona vergi ödemek zorundaydılar.176)
  • Cinsiyete göre; Erkek - Kadın
  • Nikah durumuna göre; Evli - bekar (Zina suçu'nun cezası evli-bekar ayrımına göre (Recm veya 100 kere sopalama) değişebiliyor. (Mut'a nikahı Sünnilerde zina ile eşdeğerdir, ancak had cezası gerekip gerekmediği imamlara göre değişmektedir.))

Bu ayrım şahitliğin reddi veya daha değersiz sayılması gibi gibi hafif, savaş, ya da yakarak öldürme (mülhid ve mürtedlerin yakılması) gibi ağır sonuçlar doğurabilir ve miras, ölüm tazminatı, kısas, yönetici (hakim, nakib-ül eşraf) veya yargıç atamaları gibi birçok alanda ayrıcalık veya mahrumiyet olarak kendini gösterebilir. Yasal hak ve sorumluluklar kişinin akil-baliğ olması ile başlar.

Fıkıhta farz ve haram denilen hükümler Kur'an'a dayandırılır. Hanefi fıkhında, diğer mezheplerde bulunmayan bir kavram olan vacip, Kur'an'da geçen, ancak farzlar gibi kesinlik göstermeyen (kurban kesme gibi) dini emirleri ifade etmede kullanılan bir tanımlamadır.

İslam toplumunda hem ibadet (namaz, oruç, vb.) hem de sosyal alanda (selamlaşma, erkek çocukların sünnet edilmesi, cenaze namazı, domuz eti yememe, alkol yasağı, hayvan keserken besmele çekilmesi gibi) bazı genel kurallar bulunur.

Kadın ve evlilik

İslam'da nikâh ile gerçekleştirilen meşru ilişki dışında cinsel yaşam men edilmiş ve zina olarak tanımlanmıştır. Nikâh, İslam hukukunda bir sözleşmedir. Fıkıhta geçerli sayılması için nikâhın şahitlerin huzurunda yapılması, icap ve kabul, erkeğin gayrimüslim olmaması, mehir ve sözleşmenin ilanı gibi bazı şartlar ileri sürülmüştür. Şii mezhebinde ise mut'a, geçerli ve meşru bir ilişki tarzıdır. Sünni mezhebine göre ise mut'a nikahı önceleri serbes iken, daha sonra yasaklanmıştır ve ilgili Kur'an ayeti neshedilmiştir. Mut'a, Sünni mezheplerde zina olarak tanımlanır ve haram kabul edilir.177 İslam'da zina ve eşcinsel ilişkiler için cezai yaptırımlar öngörülmüştür. Erkekler 4 kadınla nikahlanabilirken, kadınlar tek erkekle nikahlanabilirler. Boşanma hakkı ağırlıklı olarak erkeklere verilmiştir ama kadın şiddete uğrarsa ya da aldatılırsa boşanma davası açabilir. Bunun yanı sıra, erkeklerin cariye, yani kadın köle hakkı sınırsızdır.

İslam'a göre nikah akdinin gerçekleşebilmesi için şahitlik şarttır. Nikah şahitleri Müslüman olmalı ve nikahın geçerliliği için 2 erkek veya 1 erkek ile 2 kadın şahitlik etmelidir.

İslam'da ve Kur'an'da kadının yeri konusunda Müslümanlar arasında birbirinin tam aksi iki farklı eğilim görülür.178 Bunlardan birisi, İslam'ın kadını en yüksek mertebeye oturttuğu, kadınlara bütün haklarını verdiği şeklinde iken; diğeri ise Kur'anataerkil Arap toplumunun önyargılarını yansıtan, kadınları ikinci sınıf bir konuma hapseden bir metin olarak algılayanların tutumudur.179 toplumlarında kadının durumunu İslam dininin kurallarının yanı sıra sosyal ve siyasi çevre, etnik yapı ve İslam öncesinden gelen kültür mirası belirlemiştir. Bu sebeple, İslam dünyasında kadının her yerde ve her dönemde aynı konumda olduğunu söylemek mümkün değildir.180 Ayrıca şeriat hukukunda erkeklerde olduğu gibi, esir veya cariye kadınların giyim kuralları, dini ve toplumsal hakları ve sorumlulukları hür kadınlardan tamamen farklıdır.

Kur'an'da kadın giyimi ile ilgili emir kipi ile ifade edilen cümlelerde kadın giyimi ile ilgili net bir çerçeve çizilmemesi, İslam'da kadın giyiminin yüzyıllar boyunca tartışılan, bir uçta sadece avret olarak tanımlanan edep yerlerinin181 (cinsel organlarını) örtülmesini yeterli gören, diğer uçta kadının el ve yüzler dahil bütün bedeninin örtülmesini zorlayan182 anlayışların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Aralarında bazı küçük farklılıklar olmakla birlikte, İslam mezhepleri kadın vücudunun örtülmesi gerektiğini (tesettür) ifade etmişler, ancak zaruri durumlarda geçerli olmak üzere, kendi yakınları ile sınırlı belirli bölgelerin açılabilmesine izin vermişlerdir. Bunun yanında, Hanefi ve Maliki mezheplerinde kadının el ve yüzünün "fitneye yer vermeyecek şekilde" açılabilmesine müsaade edilmiştir.183

Otokratik yönetimler; şeriat ve itaat kültürünün ön planda olduğu, bireysel özgürlük ve değerler anlayışının gelişmediği toplumlarda, Kur'an'ın mutlak bir inançla Allah'ın emir ve yasaklarından oluştuğu anlayışının sürekli olarak toplumsal belleğe işlenmesi, tesettür ve zorunlu ibadet kurallarına aykırı davranan bireylere karşı dinsel zorbalığın ve kadına yönelik şiddetin İslam coğrafyasında yaygın olarak görülmesi sonucunu doğurmaktadır. Günümüzde kadın eğitimine ve onun sosyal hayata katılımına değişik rivayetler ve birkaç ayet -muhtemelen tarihsel bağlamından kopartılarak yapılan tercümeleri- ile desteklenen çıkarımlarla şiddetle karşı çıkan bazı köktendinci terör örgütleri İslam dünyasında varlığını sürdürmekte ve eğitim kurumlarına ve özellikle kız öğrencilere karşı saldırılar düzenlemektedirler. (Bakınız: Taliban, Boko Haram, Malala Yusufzay)

Devlet

Ekonomi

KKTC'deki Yakın Doğu Üniversitesi'nin (YDÜ) İlahiyat Fakültesinde yapılan bir çalışmada, Cahiliye Dönemi'ne ait vergilerle ilgili veriler ve bunların Kur'an’daki malî yükümlülüklerle ilişkisi araştırılmış ve Kur’an’ın söz konusu vergilerinin İslam öncesi Güney, Kuzey ve Hicaz Araplarında, hatta daha eski toplumlarda yer alan düzenlemelerin aynısı olduğu sonucuna varılmıştır.184

Diğer dinlere bakış

İslam'da dinler İslam, Yahudilik, Hristiyanlık ve putperestlik olarak formüle edilir. İslam inancına göre Allah yanında tek din İslam'dır ve Muhammed'in getirdiği din, yeni bir din değildir. O, sadece daha önceki peygamberlerin mesajını tekrar açıklamış ve tamamlamıştır ve gönderilmiş peygamberlerin sonuncusudur.185186 İslam'da İbrahimî dinlerin peygamber veya kutsal kişi kabul ettiği kimseler (Nuh, İbrahim, Musa, İsa) birer peygamber; Tevrat, Zebur ve İncil ise tahrif edilerek hükümsüz kalmış kutsal kitaplar olarak kabul edilir.

İslam görüşlerine göre İslam, kendinden önceki İbrahimî dinlerin hükmünü kaldırmış ve hangi dine mensup olunursa olunsun, insanların tümü İslam'a girmekle yükümlüdürler. İslam gelmeden önceki semavî dinlere mensup olanlardan Allah'a ve ahirete inanıp iyi işler yapan insanların, tıpkı İslam'da olduğu gibi kurtuluşa erecekleri belirtilmektedir. İslam bilginleri, Bakara Suresi'nin 62. ayetinden yola çıkarak, İslam geldikten sonra dahi İslam'ı kabul etmeyip kendi ölçüleri çerçevesinde Allah'a ve ahirete inananların kurtuluşa eremeyeceklerini belirtmektedirler.187188 Ayrıca İslam ve bazı Kur'an ayetleri, daha önce kendilerine bir kutsal kitapla bir peygamberin geldiğini kabul eden Yahudiler ve Hristiyanları ehl-i kitap olarak adlandırmaktadır.

Ayrıca Kur'an'da İsa'dan bir peygamber ve "Allah'ın ruhu" (ruhullah) olarak bahsedilir; dolayısıyla Hristiyanlıktaki Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'tan oluşan teslis inancı, şirk gerekçesiyle şiddetle reddedilir.

Cihat

İslam peygamberi Muhammed, yaklaşık 10 yıl süren Medine döneminde savaş, baskın, savunma ve seriyye gibi çatışma içeren veya içermeyen 100'e yakın askerî harekât düzenlemiştir ve bunların 27 tanesinde bizzat komutan olarak bulunmuştur. Muhammed'in bizzat ordu başında bulunduğu seferlere İslam literatüründe ''gazve'' adı verilir. Örneğin Bedir, Uhud ve Hendek muharebeleri birer gazve iken; Mute ve 1. Sifülbahr muharebeleri gazve değildir.

İslam'ın bir unsuru olan cihat, Kur'an ve hadislerde her ne kadar Allah adına İslam'ı yaymak amacıyla savaşmak anlamına gelse de, bazı İslami yorumlara göre ise her zaman fiziki bir savaşı tanımlamaz.189 Zira Arapça kökenli bir sözcük olan ''cihat'', Arapçada ''savaş'' değil, ''mücadele, çaba, gayret'' gibi anlamlara gelmektedir.190 Bundan ötürü, kişinin İslam adına yaptığı farklı emek ve çabalar da cihat tanımı içerisinde değerlendirilmiştir.191

Kur'an'da değişik cihat ayetleri bulunur:

İslam tefsir geleneği, Bizans (Hristiyan) hakimiyetinde olan Suriye bölgesinde ve bu yol üzerindeki gerek Hristiyan gerekse Yahudi topluluklar ile Müslümanlar arasındaki gerginliklerin varlığını koruduğu gerekçesiyle Tevbe Suresi 29. ayetin indiğini kabul etseler de, bu görüş hakkında başka zayıf rivayetler de bulunmaktadır.192

Kökenleri Hariciler'e dayanan Radikal İslamcılar, İslam fıkhının aşırı yorumlarına sahip bir İslam devleti ve bu tür bir şeriata uygun toplum yapısı kurma ve bunu diğer insanlara da uygulatmayı amaç edinen, çoğunlukla bu amaçla terörist yöntemlere de başvuran gruplardır. Radikal İslamcılar, kendileri dışındaki mezheplerin Müslümanlarını bidat, küfür ve şirk ile itham etmekte ve onları Müslüman kabul etmediklerinden, onları cihadın bir parçası olarak görüp öldürülmelerinde bir beis görmemektedirler. Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD), El-Kaide, Hizbullah, Taliban gibi örgütler, Radikal İslam'ın günümüz yaklaşımlarını temsil etmektedir.

Tarihi

İslamın çıkış coğrafyası

Muhammed'in hayatı, kıble ve Kur'an'ın ilk yazım yeri olarak Mekke 1970'li yıllardan bu yana tartışılır olmuştur. Mekke'nin, arkeolojik araştırmalarda İslam öncesine gitmeyen yeni bir şehir olarak ortaya çıkışı, tarihi kaynaklar ve haritalarda adının 8. yüzyıl öncesinde geçmemesi,193 ticaret yolları üzerinde olmaması yanında toprağının tarıma uygunsuzluğu,194 ayrıca erken İslam tarihi hakkında ipuçları veren Kur'an ve hadis rivayetlerinde tanımlanan bazı yer isimleri ve özellikleri ile uyuşmazlıklar gibi nedenlerle Revizyonist İslam Araştırmaları Okulu olarak adlandırılan tarihçiler Muhammed'in kurgusal (veya Patricia Crone, Michael Cook gibi diğerleri ise O'nun gerçek ama daha kuzeyde yaşamış) bir kişilik olabileceğine inandılar. Kur'anda 16 kere anılan Mescid-i Haram onlara göre Kuzeybatı Arap Yarımadası'ndaydı.195196197198199200 Bunun yanında Taifte bulunan bir taş yazıt geleneksel bilgiye aykırı olarak Mescid'i Haram inşa tarihini 78 olarak veriyor.201

İslam'ın çıkış yıllarında Arabistan'da çok sayıda bölgesel dil ve alfabe kullanılmaktaydı. Kur'an yazımında kullanılan dil ve alfabenin kuzeyde gelişen, Suriye ve Kufeye kadar uzanan Nebati-Aramaik Arapça dil olduğu ifade ediliyor.202203

Muaviye'nin sonrasında çıkan karışıklıklarda Yezid askerlerince yıkılan,204 Kabe'nin aslına uygun olarak yeniden yapılmasının İslam dünyasında uzun süre tartışıldığı ancak bunun gerçekleştirilemediği 205 geleneksel tarih kitaplarında da ifade edilen bir konudur. Kıble üzerinden yapılan bazı araştırmalar İslamın ilk kuruluş yeri olarak Petrayı öne çıkarmıştır.206

Kanadalı yazar Dan Gibson "Quranic Geography" ismiyle kitaplaştırdığı araştırmalarında, en eski camilerin mihrap yönlerinin Petra'yı gösterdiklerini,207 ayet, hadis ve siyer geçen ipuçlarının da Muhammed'in Petra'da yaşadığını ve buradan Medine'ye göç etmiş olduğunun işaretlerini verdiğini söyler.

Bu yapı Müslümanların İkinci Fitne olarak niteledikleri Abdullah bin Zübeyr ayaklanmasında yıkılmış, İbni Zübeyr karataşı diğer kutsal eşyalarla birlikte alarak Mekke'ye taşımış, yeni tapınağı burada inşa etmişti. Emevilere karşı Abbasilerin desteğini kazanan yeni mekan birkaç yüzyıllık bir geçiş dönemi sonunda tamamen benimsenmiş, yeni yapılan camilerin yönü Mekke'ye dönük olarak inşa edilmeye başlanmıştı. Ancak Emevi etkisinde kalan Kuzey Afrika ve Endülüs camileri yönlerini bambaşka bir yöne, Güney Afrika'ya çevirerek yeni kıbleye karşı çıkmaya devam etmişlerdi.208209

Konu ile ilgili ortaya atılan bir diğer iddia ise “bekke”nin bekaa ile bağlantılı olarak ele alınan Kudüs kenti olduğu yönündedir.210211

Bu sonuçlara, ilk Müslümanlar Kâbe'nin yerini doğru hesaplayamadılar,212213214 Abdullah bin Zübeyr olayı ile ilgili 7.ve 8. yy. yazarları John bar Penkaye ve Teofanis Petra'dan değil Mekke'den bahsetmişlerdi,215216217 gibi savlarla karşı çıkıldı.

Hicaz bölgesinde Arapçanın kullanıldığını gösteren belge ise, Ömer tarafından Mekke valisi olarak atanan Halid bin Velid'in oğlu Abdurrahman'a ait MS 660'lara tarihlenen taş yazıttır.218

Batlamyus (MS 100-170) Arabistan'da aralarında "Macoraba" isimli bir yerleşimi de saydığı 50 yerleşimin listesini yayınlamıştı. Geçmişte Macoraba'nın gerçek Mekke olduğu konusunda genel bir fikir birliği olmasına rağmen, bazı bilim adamları bu sonucu sorguladılar.219220221 Modern veriler kullanarak Mekke ile çağrışım yapan antik yer isimlerini Mekke ile eşleştirme eğiliminde çalışmalar ve bu tutumu yanlışlayan araştırmalar günümüzde de devam etmektedir.222223224

Öte yandan haritalı Coğrafya'nın en eski el yazmalarının Batlamyustan 1000 yıl sonra, 12. yüzyıl sonlarında Bizans'ta başladığı biliniyor. Batlamyus'un kendi haritalarını çizdiğine dair somut bir kanıt yoktur.225 Ancak başlangıç meridyenini sağlam bir şekilde belirleyemediği için, vermiş olduğu koordinatlar da hatalıdır.226 Bu haritaların Batlamyusa referans veren çok daha sonraki yüzyıllara ait sürümlerinde Macoraba ve diğer yerleşimlerden bahsedilmektedir.

İslamın erken tarihlerinde yazılan eserler konum belirlemekten uzaktır; Süryani yazar John bar Penkaye227228229 ve John Damascene Mekke'den çölde bir yer olarak bahseder.230 Ayrıca Arapların küp şeklinde yapılan ve İslam öncesi Arabistanda oldukça yaygın olan put evlerine Kabe adını verdikleri biliniyor.231 Bu yapıların İslamlaşma döneminde tahrip edilmesiyle Müslümanlar arasında başlangıçtan bu yana sadece tek bir tane Kabe'nin, Mekke'de var olduğu algısı da yerleşmiştir. Rivayet kültürüne dayalı eserlerin dışında tarih bilimi açısından İslamın erken tarihi, ne zaman ortaya çıktığı, hangi coğrafyada doğup dünyaya yayıldığı konusu günümüzde belirsizliğini korumakta, bu konuda farklı coğrafyalara işaret eden çalışmalarla232 Muhammed’in hayat hikâyesinin belki de birden fazla kişinin hikâyelerinin birleşimi olabileceği kanaatlerinin ileri sürülmesine yol açan bulgular ortaya konmuştur.233234235236237238239240241242243244245246

İslam Öncesi Arap Yarımadası

İslam öncesi Arabistan'da her bir aşiret, kendi tanrı ve tanrıçalarını koruyucu olarak görür, bu tanrı ve tanrıçaların ruhları kutsal ağaçlar, taşlar, su kaynakları ve kuyularla ilişkilendirilirdi. Arap mitolojisinde putlar, sembolize ettikleri tanrı veya tanrıçalar nedeniyle kutsal sayılmaktaydılar ve en önemli tapınım aracıydılar. İslam öncesinde, Arap Yarımadası'nda çok sayıda kutsal mekan ve buralarda inşa edilen kübik ilah evleri (Kâbe) bulunduğu, kutsal kabul edilen mekanlar ve ilah evlerinin Araplarca haram aylar boyunca ziyaret edilerek buralarda değişik tapınmaların gerçekleştirildiği bilinmektedir.247

Mekke'deki Kâbe, aşiretlerin koruyucu tanrılarının 160 tane put heykeline ev sahipliği yapıyordu. Kâbe'deki El-Manât, El-Lât ve El-Uzzâ ismindeki üç tanrıçanın Allah'ın kızları olduğuna inanılıyordu. Buna karşılık Hristiyanlar ve Yahudiler dahil olmak üzere Arabistan'da tek tanrı inancına sahip çeşitli topluluklar da vardı.<ref>Bkz:

  • Esposito, Islam, Extended Edition, Oxford University Press, ss. 5-7.

  • Kur'an 3:95. </ref>

    Yerli Araplardan olan Hanifler de bunlardan birisiydi248 ve bazen yanlış bir şekilde Hristiyanlar ve Yahudiler arasında sınıflandırılıyorlardı.249250 Müslüman inancına göre, Muhammed de bir Hanif idi ve İbrahim'in oğlu İsmail'in soyundan gelmekteydi.<ref>Bkz:

  • Louis Jacobs (1995), s. 272.

  • Turner (2005), s. 16. </ref>

İslamî literatürde, Arap toplumunun İslam öncesi dönemine ''Cahiliye Dönemi'' adı verilmektedir. Bu terim, Kur'an ve hadislerde Arapların İslam'dan önceki inanç, tutum ve davranışlarını İslami dönemden ayırt etmek veya benimsetmek için kullanılır. Fuhuş, zina, hırsızlık, putlara tapılması, adaletsizlik ve köleliğin olağan görülmesi, bu dönemin özelliklerinden olarak görülür.251

İslam tarihçiliğine göre, Cahiliye Dönemi'nde kadınlar alt tabaka insanı olarak görülmüş, üst sınırı olmayan çok eşli evlilik pek yaygındı. Fuhuş bir meslekti ve köle sahipleri kölelerini bu işe zorlamaktaydı. Kadınlar, babalarının veya eşlerinin miraslarından pay alma hakkına sahip değildi. Evlatlar isterlerse, babalarının ölümünün ardından üvey anneleriyle evlenebilirdi. Boşanma hakkı da erkeğe ait ve sınırsızdı. Soylular, kız çocukları olduğunda bunu bir utanç kaynağı olarak görüp onları öldürebilmekteydi.252 Bu dönemde kızların diri diri toprağa gömüldüğü yönündeki rivayetler de önemli bir yer tutar. Kurban sunma veya diğer nedenlerle yapılan çocuk katliamları konusunda Arapların diğer milletlerden çok da farklı olmadıkları, ifade edilen bir diğer noktadır.253

Peygamber Muhammed Dönemi (y. 610-632)

Tarihsel bakış açısıyla İslam, 7. yüzyılın başlarında Muhammed aracılığıyla Arap Yarımadası'nda bir din olarak ortaya çıkmıştır.254 İslam inancına göre, yaklaşık MS 610 civarında Arabistan'ın Mekke kenti yakınlarındaki Hira Mağarası'nda tefekkür halinde olan Muhammed'e Cebrail meleği aracılığıyla ilk vahiy gönderildi. İlk üç sene boyunca sadece ailesini ve akrabalarını uyaran Muhammed, inen bazı ayetlerden sonra insanları apaçık ve toplu bir şekilde İslam'a davet etmeye başladı. Bu süreçte, başta bazı akrabaları ve yakınları olmak üzere birçok Mekkeli kavmin düşmanlıklarına ve eziyetlerine maruz kaldı. Fakat bunun yanı sıra, memleketi Mekke'de birçok Yahudi, Hristiyan ve çoktanrıcılar mesajına inandı. Mekkelilerin bu şiddetli muhalif tutumu karşısında Muhammed, 615 yılında bazı Müslümanları Habeşistan'daki Aksum Krallığı'na gönderdi. Yapılan eziyetlerin dozu iyice artınca da, kendisine inananlarla birlikte topluca Medine'ye göç etti. ''Hicret'' olarak anılan bu olay, İslam tarihinin dönüm noktası olmuştur. Çünkü bu sayede Peygamber Muhammed Medine'de hiçbir baskı altında bulunmayarak İslam'ı hızlı bir şekilde yaymaya devam etmiştir.

Medine'de otoritesini iyice sağlamlaştıran Peygamber Muhammed, Müslüman orduları kurarak aralıklarla Mekkeli paganlarla savaştı ve çoğunlukla onlara galip geldi. Muhammed, döneminde Bizans, Sasani, Çin ve Habeşistan başta olmak üzere birçok büyük devletin hükümdarlarına elçiler aracılığıyla İslam'a davet mektubu gönderdi ve bu şekilde adının geniş bir kesimde duyulmasını sağladı. 630 yılında, büyük bir Müslüman ordusu kurarak Mekke'yi fethetti ve Kabe'yi putlardan temizledi. Bu fetih, Arap Yarımadası'nda İslam'ın yayılışını daha da hızlandırdı.

Muhammed, 632'de, Veda Haccı'nı tamamladıktan ve Arafat Dağı'nda yaklaşık 124.000 Müslümana Veda Hutbesi ile son kez seslendikten birkaç ay sonra hastalandı ve Medine'de öldü. Ölümünden önce Arabistan'ın büyük bir kısmının İslam'ı benimseme süreci tamamlanmıştı.

Dört Halife Dönemi (632-661)

Muhammed'in ölümünden sonra İslam Devleti'nin başına Dört Halife olarak bilinen, sırasıyla Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali geçmiştir. Dinin Arap Yarımadası'nda yayılma süreci de bu dönemde tamamlanmıştır. Ali'nin ölümünden sonra kısa süreliğine Müslümanların biatıyla oğlu Hasan halife olmuş, fakat daha sonra elindeki gücü kullanarak Muaviye hilafeti eline geçirmiş ve iktidar olmuştur.255 Peygamber'in ölümünden sonra iktidara gelen ilk dört halifeye Sünnî edebiyatında sıkça Hulefâ-i Râşidîn (Râşidîn Halifeliği), yani ''doğruluk üzere bulunan halifeler'' denmiş ve bazen bunlara Hasan bin Ali de eklenmiştir. Bununla birlikte Ebu Bekir, Ömer ve Osman'ın halifelikleri genel olarak Şiî ve Alevîler tarafından tanınmaz. Haricîlerin bugün hâlâ devam eden bir kolu olan İbadiyye ise, sadece ilk iki halife olan Ebu Bekir ve Ömer'i kabul eder ve onları doğruluk üzere halifeler olarak görür.

Ebu Bekir döneminde, öncelikle Muhammed Peygamber'in ölümü sonrası Arap Yarımadası'nda başlayan kargaşalar giderilmiş ve zaman içinde Sasani İmparatorluğu ve Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu'na doğru ilerlenmiştir. Ömer'in hilâfeti sırasında İslam Devleti sınırları büyük ölçüde genişlemiş,256 Mezopotamya fethedilip ele geçirilmiş; Mısır, İran, Irak, Filistin, Suriye, Kuzey Afrika ve Ermenistan'ın çeşitli bölümleri ele geçirilmiştir.257 Daha sonra üçüncü halife olarak seçilen Osman'ın hilâfeti sırasında İran'ın tamamı, Kuzey Afrika'nın tamamına yakını, Kafkaslar ve Kıbrıs ele geçirilmiş ve İslam Devleti topraklarına katılmıştır.258 Bununla birlikte, kendi zamanında bazı yakınlarının önemli görevlere tayini ve diğer bazı iç sorunlar sebebiyle Osman öldürülmüştür.259 Osman'ın öldürülüşü ve ortaya çıkan iç savaş ortamı sebebiyle Ali'nin döneminde hilâfet iç meselelere yönelmiş, çıkan iç savaşla uğraşılmıştır.260261 İç savaş ve iç gerilimler sonucunda Ali de öldürülmüş,262 kendisinden sonra halife olan oğlu Hasan ise hilâfeti Muaviye'ye teslim etmek zorunda kalmıştır.263

Emevîler Dönemi (661-750)

Muaviye, İslam Devleti'nin başkentini Şam'a taşımış, imparatorluk benzeri bir yapının temellerini atmış ve kendisinden sonra oğlu Yezid'i bu makama tayin ederek İslam siyasi tarihinde saltanatı başlatmıştır.264 Bu harekâta karşı ayaklanan İslam Peygamberi'nin torunu ve dördüncü halife Ali'nin oğlu Hüseyin ise, Yezid tarafından gönderilen askerlerce Kerbela'da taraftarlarıyla birlikte öldürülmüştür.265266 Nitekim bu noktadan sonra daha katı bir Şiî ayrılması söz konusu olmuştur. Muaviye ile birlikte başlayan yeni döneme Emevîler Dönemi denmiştir.

Emevîler Dönemi'nde büyük bölgeler zapt edilmiş, İslam Devleti Asya'nın içlerinden İber Yarımadası'na kadar ilerlemiştir.267 Her ne kadar siyasi yayılma yükselişe geçmiş olsa da, aynı şey dinî yayılma için söylenemez; nitekim bu dönemde dinî yayılmanın devletin gayrimüslimlerden aldığı vergi göz önünde bulundurularak pek teşvik edilmediği de öne sürülmüştür.268

Abbasîler Dönemi (750-1258)

Emevîlerden sonra miladî 750 yılı civarında kurulan Abbasî Hanedanlığı, Emevî Hanedanlığı'nın kontrolünü ve Endülüs (İber Yarımadası'ndaki kısım) haricindeki bütün topraklarını ele geçirmiştir.269270 Abbasîlerin iktidara gelişiyle Abbasiler Dönemi başlamış ve Abbasilerin hilâfeti, 750 yılından 1258 yılına kadar, yani Moğolların Bağdat'ı işgal etmelerine kadar sürmüştür.271 Abbasiler zamanında hilafet başkenti tekrar değişmiş, Şam'dan Bağdat'a alınmıştır.272 Abbasiler döneminde, 8. yüzyılın ortalarında Bağdat'ta Beyt'ül Hikmet adında büyük bir bilim merkezinin kurulması ile İslam’ın Altın Çağı adı verilen dönem başladı. Bilimsel, teknolojik, kültürel ve sanatsal işlevlerin hız kazandığı bu dönemin, Moğolların 1258'de Bağdat'ı kuşatıp yağmalaması ve Abbasi Halifeliği'nin yıkılması ile son bulduğu şeklinde genel bir kabul vardır. Ancak bazı kaynaklarda bu dönemin 14. yüzyıla kadar,273274 bazı kaynaklarda da 15. yüzyıla, hatta 16. yüzyıla kadar sürdüğü ifade edilir.275 Kindi, Farabi, Hârizmî, İbn-i Sina, İbn-i Heysem, Birûni, İbn Rüşd, El-Cezeri, Gazzali, İbn Battuta, İbn Haldun, Uluğ Bey ve daha birçok ünlü İslam bilginleri bu döneme damgalarını vurdu.276

İslam'ın Altın Çağı'nda, Hindistan'dan Endülüs'e kadar geniş coğrafyada bilimsel çalışmalar yapılmakla birlikte tıp, felsefe, teoloji, matematik, astronomi, İslam hukuku gibi geniş yelpazede çalışmalar da yapılıyordu. Bu dönemde, başta Antik Yunan olmak üzere geçmiş uygarlıkların ürettiği bilgi ve düşünceler, tercümelerle İslam dünyasına ve Endülüs kanalıyla Avrupa'ya aktarıldı. Çinlilerle yaptığı savaşlar ve diğer ilişkiler sırasında Araplar, kağıt üretim tekniklerini öğrendiler ve parşömen yerine kağıt kullanımı sayesinde yazılı eserler de daha kolay yayıldı. Matematik alanında ise Hintlerden alınan sıfır ve ondalık sistemin keşfi sayesinde matematiğe olan ilgi ve rağbet arttı ve aritmetik, sıradan insanların dahi anlayabileceği ve günlük yaşamda kullanabileceği bir duruma geldi. Matematik ve aritmetiğin yanı sıra trigonometri de gelişti. Gözlemevleri inşa edildi; optik bilimi ve kimya gelişti.

Sonraki dönemler

Emevîler ve Abbasîler döneminde yapılan fetihler sonucu ele geçirilen yeni topraklardaki halklar, aynı zamanda İslam diniyle de tanışmış oluyorlardı. Bunun sonucu olarak zaman içinde birçok bölgeye İslam dini yayıldı. Önce yakın bölgelerde yaşayan İranlılarda, 10. yüzyılda ise kitleler hâlinde Türkler arasında İslam yayılmaya başladı. Tüccarlar aracılığıyla Müslümanlıkla tanışan ve Müslümanlığı kabul eden İdil Bulgarları, ilk Müslüman Türk devleti oldu. Karluk, Yağma ve Çiğil Türkleri, Orta Asya'daki ilk Müslüman Türk devleti olan Karahanlı Devleti'ni (840), Oğuzlar ise Büyük Selçuklu Devleti'ni (1038) kurdular. 909 yılından 1171 yılına kadar Mağrip ve Mısır'daki çeşitli bölgelere Fatimîler isimli bir Arap Şiî (İsmailî) hanedanlığı hükmetmiştir.277278279 Hanedanlığın başındaki halife, Şiî İsmailî imamıydı ve bu sebeple seküler gücünün yanı sıra, İsmailî imamet anlayışında da önemli bir yere ve tarihî öneme sahip olmuşlardır. Fatımîler Devleti, 1171 yılında Selahaddin Eyyubi tarafından devrilmiş ve devletin sahip oldukları Mısır, Suriye, Yemen ve Hicaz gibi bölgelerde Eyyûbî Hanedanlığı başa geçmiştir.280 Zengi Devleti'nin komutanı olan Selahaddin'in bu hamlesi, hem Mısır'da bağımsız bir Eyyûbî Devleti'ni kurmuş oldu, hem de İslam dünyasının çift başlı halifelik sorunu çözülerek halifelik, tekrar Bağdat merkezli Sünni Abbasi Hanedanlığı'na bağlanmış oldu.Haçlıların 1099'da kutsal şehir Kudüs'ü ele geçirmeleri sonucunda, 12. yüzyıl ortalarında, çoğunluğunu Zengilerin yönettiği ve ağırlıklı olarak Arap-Kürt-Türk karışımı ordularla Hristiyan devletlerle çatışmalara girildi; fakat olumlu bir netice alınamadı.281 1187 yılında Müslüman Kürt komutan Selahaddin Eyyubi, Hıttin Muharebesi ile Lüzinyanlı Guy'ın ordusunun tamamını yok edip Kudüs'ü Haçlılardan geri alarak şehri 88 yıl aranın ardından tekrar Müslüman dünyasına kattı. Bu olay üzerine Avrupalılar, Kudüs'ü tekrar ele geçirebilmek için III. Haçlı Seferi'ni düzenlediler. Ancak başarılı olunamadı ve şehir Müslümanların hakimiyetinde kaldı.

Abbasî Hanedanlığı'nın sonu ise, 1258'de Bağdat'ın Moğol istilacıları tarafından yağmalanmasıyla son bulmuştur.282283 Endülüs'teki Emevî kontrolü de 13. yüzyılda düşüşe geçmiş ve bölgedeki en son İslam hükümdarlığı olan Gırnata Emirliği 1492'de düşmüştür.284285

1250 yılında Eyyubiler Devleti'nin ardılı olarak Mısır'da Memlûk Sultanlığı başlamış, Memlûkların buradaki hâkimiyeti 1517 yılına kadar devam etmiş, 1517 yılında I. Selim komutasındaki Osmanlılar Mısır'ı ele geçirmiştir ve bu fetihten sonra Osmanlılar, hilafeti kendi iktidarları olarak kabul edip ilan etmişler ve Osmanlı padişahları aynı zamanda halife unvanını taşımışlardır.286287 1517 yılında Osmanlıların Memlûklardan ele geçirdiği halifelik, Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılışının ardından, yaklaşık dört ay boyunca Türkiye Cumhuriyeti'nde uygulanmış, ancak 3 Mart 1924'te Osmanlı'nın mirasçısı durumundaki Türkiye Cumhuriyeti'nin meclisinin (TBMM) aldığı bir kararla feshedilmiş ve yönetim sistemi değişmiştir.288 Osmanlı İmparatorluğu tarafından yapılan fetihlerle Anadolu'nun neredeyse tamamı ve Balkanlar'da Müslüman nüfus artmış, İslam dini yayılmıştır.

I. Dünya Savaşı'ndan sonra İslam ülkeleri sömürgeleştirildi. II. Dünya Savaşı'ndan sonra da bağımsızlıklarını kazandılar.

Mezhepler ve eğilimler

Mezhepler, dini önderlerin veya toplulukların din algılarıdır. Ayrıca İslam'da siyasi etkenler gibi değişik sebeplere dayanan mezhepsel bölünmeler de olmuştur. Bunlardan Babilik ve Bahailik gibi derin inançsal ayrılık gösteren bazıları, İslam orijinli bağımsız dinler olarak değerlendirilebilirler. Bunun dışında, dini önderlerin yerleşik hale gelmiş farklı anlayış ve yorumlarından kaynaklanan mezhepler vardır.

Geleneksel Sünni-Şii mezhepleri dışında İslam dünyasında etkinliğini devam ettiren başlıca akımlar; Batıni-Sufi eğilimler, Selefi-Vahhabi akımı, Ahmedîlik, Kur'ancılık, Yezdanilik gibi akımlardır.

İslam alimi Muhammed Ebu Zehra, daha sonra klasikleşen Mezhepler Tarihi adlı kitabında İslam dini mezheplerini üç kategori altında işlemektedir: Siyasi mezhepler, itikadi mezhepler ve fıkhi mezhepler.

Siyasi mezhepler

Siyasi mezhepler kategorisi içerisinde Sünnilik (Ehl-i sünnet), Şiilik (Şia) ve Haricilik mezhepleri bulunur. Bu mezheplerin ortaya çıkması ve ayrışması, İslam tarihi açısından önemli bir olaydır ve siyasi etkileri başta olmak üzere birçok çeşitli etkileri olmuştur.

İslam peygamberi Muhammed öldükten sonra ortaya çıkan devletin liderliği sorununda belirli bir ayrışma gerçekleşmiştir. Bazı kişiler devletin lideri olarak, imam konumunda olan Ali'yi görmek istemişlerdir. Nitekim Şiilik inancına göre imamet Ali'nin hakkıdır ve Peygamber bunu yaşarken ima etmiştir. Sünniler, Ali'nin de imamete uygun olduğunu kabul etmekle birlikte, Peygamber'in yaşarken kendisinden sonra Ali'nin imam (halife) olması gerektiğini ima ettiğine inanmazlar. Nitekim Şiilerin büyük çoğunluğu Ali öncesindeki 3 halifeyi (Ebu Bekir, Ömer, Osman) kabul etmezken, Sünniler kabul eder. Şiilik ve Sünnilik arasındaki tartışma bu şekilde siyasi bir tartışma ile (kimin imam olması gerektiği) başlamış, zaman içinde iki grup ibadetler ve çeşitli akide konuları açısından da ayrışmışlardır. Üçüncü siyasi grup olan Hariciler ise, başta Ali taraftarı kişilerdi. Bununla birlikte, Sıffin Savaşı sonunda hakem tayin edilmesi olayına sonradan karşı çıkmış, bu hakemliğin küfür olduğunu öne sürmüş ve ayrı bir grup olarak ortaya çıkmışlardır.[[Dosya:Muslims schools.png|küçükresim|İslam mezhepleri ve fıkıh mezhepleri:


(Sünnilik → Açık yeşil: Hanefilik; Turuncu: Malikilik; Mavi: Şafilik; Koyu yeşil: Hanbelilik | Şiilik → Koyu pembe: Caferilik; Açık pembe: Zeydilik)

|450x450px|orta]]

Sünnilik

Dünyadaki en yaygın siyasi mezhep Sünniliktir ve günümüzdeki Müslüman topluluğun %80-85'i Sünni'dir.289 Sünniler, Şiilikten farklı olarak Peygamber'in ölümünden sonra halife olan ilk dört halifenin (Hulefa-i Raşidin) hepsini tanır ve dört halifeyi ''doğruluk üzere olan halifeler'' olarak saygı ve sevgiyle anarlar.290291 Sünnilikte farklı alimler farklı imamet/hilafet tanımları yapsalar da, ortak noktada herhangi bir kimsenin soyunun imameti hak ettiği fikri bulunmaz ve bu da genel olarak Şia ile arasındaki en büyük ayrılıklardandır. Nitekim imamet ve halife makamı Sünnilikte önemli olsa da, Şia'nın çoğu mezhebinde olduğu gibi itikatta bir yere sahip değildir. Aynı şekilde Peygamber'in torunu Hüseyin'in Kerbelâ'da öldürülmesi hadisesi genel olarak üzücü bir olay olarak kabul edilip olayın sorumlusu olan Yezid, Sünni cemaat içerisinde sıklıkla yerilse ve Sünnilikte isim olarak neredeyse hiç kullanılmasa da,292293 Şia'dakine benzer bir şekilde Kerbelâ Olayı her yıl törenlerle anılmaz. Şiâ'daki çeşitli mezheplerde bulunana benzer bir Mehdi inanışı olmadığı gibi, imamet anlayışının farklılığı sebebiyle herhangi bir imamet silsilesi de bulunmamaktadır. Ek olarak, Şia'da birçok mezhebin kabul ettiği imamların üstün akli kabiliyeti, bilgi ve hikmeti olduğu, günahsız ve hatasız oldukları gibi fikirleri Sünnilikte bulunmaz.294 Ayrıca Şia'da çoğunluk imamların sözlerini de hadis külliyatından sayarken, Sünnilikte hadis külliyatı sadece Muhammed'in sözlerini ve eylemlerini kapsar.295 Sünnilerin takip ettikleri akide (inanç) mezhepleri üç tanedir: Matüridilik, Eş'arilik ve Selefilik.296 Matüridilik ve Eş'arilik arasında teorik fıkıhta yirmi kadar noktada farklılık olsa da birbirlerine çok benzerler. Bu iki mezhebin dışında, Sünnilerin takip ettiği ve her ne kadar her daim bir itikat mezhebi olarak anılmasa da, inanç ile ilgili kararlar veren bir başka mezhep de Selefiliktir. Gerek Matüridilik gerekse Eş'arilik, itikadi meselelerde müteşabih ayetleri yorumlarken akla başvursa da, Selefilik bunu doğru bulmaz ve bunun yerine müteşabih ayetleri olduğu gibi kabul eder. Ayrıca iman tanımı, Matüridilik ve Eş'arilikte büyük oranda benzer iken, Selefilikte daha farklıdır. Örneğin Matüridilikte imanda artma veya azalma mümkün değilken ve ibadet farz olsa da imanın bir parçası sayılmazken, Selefiliğe göre ise imanda artma ve azalma mevcut olduğu gibi ibadet de imanın bir parçasıdır. Sahabeleri hayırla anarlar. Sünni inancında dört büyük yaygın fıkıh mezhebi bulunur. Bunlar: Hanefîlik, Şafiîlik, Malikîlik ve Hanbelîliktir.297 Bu mezheplerin arasında Hanefilik ve Şafiilik, sıklıkla Matüridilik ve Eşarilik bazlı itikadi görüşlere sıcak bakarken; Hanbelîlik ise Eş'arilik ve Selefilik bazlı görüşlere sıcak bakmıştır ve Hanbeliliğin kurucusu olan Ahmed bin Hanbel, genel olarak bir Selef âlimi sayılır.

Sünni fıkıh uygulamalarında temel kaynaklar iki tanedir: Kur'an ve Sünnet.298 Bu temel fikir, dört büyük fıkıh mezhebi tarafından da kabul edilmiştir.

Sünni mezhebinde mensupları tanımlamak için Ehl-i Sünnet ibaresi de sıklıkla kullanılır. Ehl-i Sünnet'e Matüridi, Eş'ari ve Selefiler dâhil edilir. Bunun dışındakilerin Ehl-i Sünnet'ten sayılıp sayılmadığı farklı âlimlerce farklı yorumlanmıştır. Örneğin İslam alimi Abdulkadir el-Bağdadî'ye göre şeriata bağlı Sufiler299 ve "ehl-i bid'ate meyletmeyen sarf, nahv, lugat ve edebiyat âlimleri"300 de Ehl-i Sünnet'e dâhildir. Gerek Ehl-i Sünnet'te yaygın olan dört büyük fıkıh mezhebinin kurucusu sayılan âlimler, gerekse yaygın itikadi mezheplerin kurucuları, önde gelen Ehl-i Sünnet âlimlerindendirler.301

Şiilik

Şiilik, Sünnilikten sonra dünyada en yaygın ikinci İslam mezhebidir. İslam dünyasının yaklaşık %10-20'si Şiidir. Sünnilikten farklı olarak imamet ve hilafet makamı Şiilikte çok önemlidir ve sıklıkla itikatta geçer. Her ne kadar Şia içindeki farklı mezhepler, özellikle imamet hususunda farklı inanç ve görüşlere sahip olsalar da, Şiiler genel olarak Sünnilerden farklı olarak Osman bin Affan'ın halifeliğini kabul etmez, büyük çoğunluğu Ebu Bekir ve Ömer bin Hattab'ın da halifeliklerini kabul etmezler. Ayrıca büyük bir kısmı imameti tanrısal bir makam olarak görür ve imamlara peygamberlerinkine benzer ek özellikler atfederler. Ayrıca Allah'ın adaletinin bir özelliği olduğuna inanılır ve ehl-i beytten çıkan imamlar desteklenir. Şiiler, genellikle Ali taraftarı olmayan sahabeleri benimsemezler.

Şiâ, kendi içerisinde birçok alt mezhebe, fırkaya bölünmüştür. Bu mezheplerin en büyüğü, Onikiciler olarak da adlandırılan İsnâaşerîyye'dir. Türkiye'deki Şiiler de bu fıkhı esas alır. İsimlerini 12 tane imamı kabul etmelerinden alırlar. İsnaaşeriyye inanışına göre, on birinci imam olan Hasan el-Askerî'nin bir oğlu bulunmaktaydı, fakat on ikinci imam olacak bu çocuk gayba karışmış, Allah tarafından insanların çoğunluğundan saklanmıştır.302 İnanışa göre daha sonra Mehdi olarak zuhur edecek kişi bu imamdır ve bu sebeple Muhammed el-Mehdi olarak da anılır.303304 Bu kola bazen İmamiyye veya Caferiyye de dendiği olur. Nitekim Ali Zeynelabidin'in oğlu Muhammed el-Bakır'ın oğlu olan Cafer es-Sadık'ın mezhepte önemli bir yeri vardır ve İsnaaşeriyye'nin kurucusu gibi görüldüğü de olmuştur.305 Nitekim Muhammed el-Bakır ve oğlu Cafer es-Sadık'la birlikte İsnaaşeriyye'nin temel öğretilerinden birkaçı ortaya atılmıştır. Örneğin, imamların ilâhî bir şekilde seçildiğine, Ali'nin hakkından sonra imam olması gerekenlerin Hasan bin Ali ve Hüseyin ibn Ali olduğuna, onlardan sonra ise sırasıyla soydan gelen bir sonraki oğula aktarılmasına ve böylece babadan oğula geçerek devam etmesine inanılmıştır.306 Ek olarak, imamların masum, yani günahsız ve hatasız olduğuna inanılmıştır.307308

Aynı zamanda yoğun bir Mehdi inancı bulunmaktadır: Buna göre son imam kaybolmuştur, gayba karışmıştır ve Mehdi olarak çok uzun bir zaman sonra gelecek ve kurtuluşu getirecektir.309310 Bu temelden de kaynaklanarak, Cafer es-Sadık kendi taraftarlarına sabretmeleri, isyan ve ayaklanmalardan uzak durmaları hususunda telkinde bulunmuştur.311 Bazı İslam tarihçilerine göre Şia'da yaygın olan takiyye, yani kişinin Şii olduğunu ve Şiilikle ilgili özelliklerini toplumdan saklayarak gizli bir biçimde yürütmesi prensibi, Cafer es-Sadık'a dayanır.312 1501'de Şah İsmail tarafından kurulan Şii Safevi Devleti, İsnaaşeriyye tarihinde önemli bir rol oynamıştır. İran'da kurulan bu Türk devletinin dini resmen İsnaaşeriyye Şia'sı olmuştur ve İsnaaşeriyye bu dönemde gelişme ve yayılma fırsatı bulmuştur.313 Daha sonraları Safevi Devleti'ne komşu durumunda olan Osmanlı Devleti'nin halifeliği ilan etmesi, hilafet bazlı Sünni-Şii gerilimi tarihte önemlidir.314

Bir diğer Şia kolu olan Zeydiyye'nin ise kurucusu ve isim babası Ali bin Ebu Talib'in oğlu, peygamberin torunu Hüseyin'in soyundan gelen ve bir fıkıh alimi olan Zeyd bin Ali'dir. Zeyd bin Zeynelabidin olarak da anılan Zeyd, ayrıca Hüseyin'den sonra, Hüseyin'in soyundan gelip de Emeviler'e karşı direniş başlatan ilk kişidir315. Zeydiyye mezhebi ilk Şii mezheplerindendir. Bununla birlikte görüş olarak Zeydiyye Ehl-i Sünnet'e diğer Şii mezheplerine oranla daha yakındır. Örneğin Zeydiyyede imamın ehl-i beytten çıkması bir zorunluluk değildir, fakat ehl-i beytten çıkan imam mutlaka desteklenir316. İmamette önemli olanın halk desteği olduğuna, soya bağlı bir sıralamaya inanılır.317 Yine İsnaaşeriyye'den farklı olarak Zeydiyye'de imamların hatasız ve günahsız olduklarına inancı bulunmaz318. Ek olarak Zeyd bin Zeynelabidin Ebu Bekir ve Ömer'in imamlıklarını, Ali'ye tercih etmemekle birlikte, kabul etmiştir ve bu onun direnişine başta destek veren birçok kişinin ondan kopmasına ve Cafer es-Sadık'a yaklaşmasına da sebebiyet vermiştir.319 Zeyd’îyye'nin bir önemli noktası da İsnaaşeriyye'den farklı olarak imametin sağlanmasında aktif bir yol seçilmesidir.320 Her ne kadar her zaman bir imam olacağı görüşü olmasa da bir imam olduğu takdirde imametin sağlanması için aktif bir yol seçilir ki Zeyd kendi zamanında direnişe geçmiştir. Bugün özellikle Yemen'de hâkim olan bir Şii koludur.321

Bunların dışında bir diğer büyük Şiî mezhebi de İsmailîliktir ve bugünkü Şiî nüfusunun İsnaaşeriyye'den sonraki en büyük ve önemli bölümünü oluştururlar322. Diğer Şiâ ve Sünni mezheplerine oranla İslam'ın bâtınî bir yönü olduğu inancı ve bu yönünün araştırılması, tecrübe edilmesine büyük önem verirler. Bu sebeple Şiîliğin daha ezoterik bir şeklini benimsedikleri söylenebilir323. Özellikle ilk dönem İsmailîlikte dinî metinlerin zâhirî ve bâtınî olarak iki anlamlı sayılması ve bâtınî tarafının incelenmesi çok büyük önem arz etmiştir324. İsmailîler, adlarını Cafer es-Sadık'ın büyük oğlu İsmail bin Câfer el-Mûbarek'den alırlar.325326 Bazen, İsmailîliğin Mustâlîlik ve Nizarîlik kolları da yediden fazla imâma sahip olmalarına rağmen "Yediciler" olarak adlandırılmaktadırlar.327 909 yılında kurulan ve varlığını 1171'e kadar sürdüren Fatımi devleti (Fatımiler) İsmaililer tarafından kurulmuştur.328329 Bu dönem İsmaililerin altın çağı olarak da adlandırılmıştır330; zira bu dönemde İsmaili kültür oldukça gelişmiş, İslam medeniyetine İsmaililerin katkısı oldukça artmıştır331. İsmaililer kendi içlerinde ayrı kollara ayrılırlar.332 Bu kollardan en büyük ikisi Nizari İsmaililik ve Davudi İsmaililiktir333. Nizari İsmaililikte imamet hâlâ devam etmektedir ve 2014 yılı itibarıyla, 49. imamları olan Kerim Şah'a (IV. Ağa Han) bağlıdırlar334. İsmaililikte dönüm noktasını oluşturan ve Nizari mezhebinin kurulmasına yol açan ayrışma 1409'da Fatımi sultanı ve (onsekizinci) İsmaili imamı olan el-Mûstensir'ın ölümüyle başlamıştır. Tahta geçmesi düşünülen halef olan oğul Nizar yerine tahta diğer oğul el-Mustali'nin geçmesiyle birlikte İsmaililikte ayrışma baş göstermiş, İsmaili topluluğun bir kısmı, özellikle İran bölgesinde yaşayanlar ki bunların büyük bir kısmı o zaman Hasan Sabbah yönetimindeydi, Nizar'ın imametini takip etmişlerdir335. Diğer bölgelerde, özellikle Kahire ve Yemen'de, kalan İsmaililer ise el-Mustali'yi desteklemişlerdir336. Nizari İsmaililik özellikle İran'da Hasan Sabbah önderliğinde yükselişe geçmiş, önce İran'da daha sonraları ise Hindistan ve Asya'nın farklı bölgelerinde yayılmış ve İsmailî halk yüzyıllarca zaman zaman isyan ederek zaman zaman mutasavvıf veya İsnaaşerî Şiiler kılığına bürünerek varlığını bugüne kadar sürdürmüştür. Mustalilik kolu ise daha sonraları Hafızi ve Tayyibi isimli iki kola ayrılmıştır. Bu ayrışmanın sebebi Fatımi sultanlarından ve İsmaili imamlarından olan el-Âmir'in ölümü üzerine gerçekleşmiştir ki daha sonra tahta geçen sultanların imametini takip eden grup olan Hafızîler, Fâtımîler hükümdarlığının çöküşüyle birlikte yavaşça yok olmuşlardır.337 Daha sonra Tayyibi kolu da "Davudî İsmailîlik" ve "Süleymanî İsmailîlik" olarak ikiye ayrılmıştır.

Ali'nin çocukları ve İmamet'te İkinci ve Üçüncü imam olan Hasan bin Ali ve Hüseyin bin Ali, Şiâ'da büyük rol oynar. Bunların dışında altıncı imam olan İmam Cafer-i Sadık da birçok hadisin kaynağı olduğundan çok önemlidir.

Haricilik

Hariciler, Ali bin Ebu Talib'in grubundan ayrılarak ne onu, ne de Osman bin Affanhalife olarak kabul etmişlerdir. İslam'ın en radikal gruplarını oluşturan bu mezhep grubunun çoğunluğu çeşitli günahları işleyen kişilerin kâfir olduğuna ve katledilmeleri gerektiğine inanmıştır. En "aşırı"ları, yalnızca kendi mezheplerinden olan Haricileri kabul etmiş, diğer Haricilerin de katlinin farz olduğuna inanmışlardır. Tabiatıyla kendileri Abbasiler devrinde öldürülmüşlerdir. Bugün bu mezhep grubuna bağlı kimselerden sadece Umman'daki İbadiler kalmıştır; fakat bu grup, Haricilerin en ılıman olan grubunu oluşturur338.

Sıffin Savaşı'ndan sonra ortaya çıkan Hariciler bir dönem sık sık isyan ederek Emevi Devleti için tehlike oluşturmuşlardır. Sıffin Savaşı'nda önce Ali'nin hakem ile tayini kabul etmesi sebebiyle bir grup ayrılmış ve Haruri olarak anılan ilk Haricileri oluşturmuştur339. Sıffin Savaşı ve hemen sonrasında hakemlik fikrine sıcak bakanların bir kısmı da daha sonra hakeme gitmenin dinden çıkaran bir tür günah olduğu kararına varıp, tövbe etmiş ve Haricilerin saflarına katılmışlardır340. İsyan amacı gütmeyen ve ayaklanmayan bu ilk grup sadece Ali bin Ebu Talib taraftarları ve Muaviye taraflarından ayrılan, üçüncü bir grup oluşturan ayrılıkçı bir gruptur341. İlk dönemdeki Haricilere el-Şurat da denmekteydi342. "Satan" anlamına gelen sözcük genelde Haricilerin kendileri için kullandıkları bir isimdi ve Allah'a ve Allah'ın yoluna ruhlarını sattıkları, verdikleri anlamını ima etmekteydi343. Bu ilk dönem Haricilerinin büyük çoğunluğu Bedevilerden oluşmaktaydı344. Muaviye'ye karşıt eylem hazırlığında olan Ali Haricileri kendisiyle birlikte savaşmaya çağırmış fakat olumsuz yanıt almıştır. Nitekim daha sonra gerçekleşen Nahrevan Savaşı'nda Ali taraftarları ve Hariciler savaşmıştır. Bu savaşta Hariciler ezici bir yenilgiyle karşılaşmış ve büyük kayıplar vermişlerdir345346. Nitekim bu savaş sonucunda Ali'nin taraftarları ile Hariciler arasındaki ayrılık iyice keskinleşmiştir ki Ali'nin ölümü de bir Harici olan Abdurrahman İbn-i Mülcem'in onu katletmesi sonucu gerçekleşmiştir347. Hariciler, Ali'nin ve Ali taraftarlarının yenilgisinden sonra başa geçen Emevilere karşı büyük saldırılar gerçekleştirmişler, zaman zaman belirli bölgelerin kontrollerini ele geçirmişler hatta kısa bir süreliğine Mekke ve Medine'yi de ele geçirmişler, zaman içinde geniş ordulara sahip olmuşlardır. Bu dönemlerde en yaygın ve geniş kitle Ezarika ve İbadiyye idi; özellikle Emevilerin çöküşe geçtiği dönemde Harici saldırıları güçlenmiş ve sıklaşmış, İbadiyye kolu bu saldırılarda başı çekmiştir348. Devletin başına Abbasiler geçtikten sonra da Harici isyan ve saldırıları devam etmiştir.

Hariciler kendi içlerinde birçok kola bölünmüşlerdir. Bu kollardan bir dönem en büyük çoğunluğa da sahip olan ve en aşırısı sayılan Ezarika, Harici tarihinde önemli bir yere sahiptir. Bu kolun isim babası ve taraftarlarının takipçisi olduğu kişi Nafi bin el-Ezrak'tır. Ezarika kolundan olan Hariciler, Harici olmayan tüm Müslümanları, çocuklar dâhil, katletmenin helal olduğuna inanırlardı349. Diğer büyük Harici kolu sayılan ve bugüne kadar varlığını kitlesel bir şekilde sürdürebilmiş tek Harici kolu olan İbadiyye350351 ise Ezarika'ya oranla daha ılımlı olduğu gibi Ehl-i Sünnet'e de diğer kollara oranla daha yakındır. Bugün İbadiyye özellikle Umman'da yoğun olarak bulunmaktadırlar352. Umman dışında, Kuzey Afrika ve Zengibar'da da bulunmaktadırlar353.

Harici inanışı itikadî meselelerde Sünni ve Şia'ya oranla farklılıklar içerir. Örneğin Harici inanışında şeriatın bir emrine uymamak veya şeriatta yeniliğe gitmek büyük bir günah sayıldığı gibi bu günah sebebiyle kişinin küfre girdiğine ve tövbe etmesi gerektiğine yoksa bir kâfir olarak ölmüş olacağına ve (birçok Harici mezhebine göre) katlinin helal olacağına inanılır354. Buradan hareketle üçüncü halife Osman bin Affan'ın katillerini temiz görmüşler, Ebu Bekir ve Ömer ibn Hattab'in ise hilafetlerini kabul etmişlerdir355. Şeriatı sıkı bir şekilde takip etmeye çalışıp, ibadete büyük önem verirler356. İlk itikat mezhepleri arasında ihtilafın yaşanmasına konu olan kader konusunda her ne kadar kadere inanmış olsalar da, Eş'ariyye'nin kurucusu el-Eş'ari, Mu'tezile'nin görüşünü benimsediklerini rivayet etmiştir357. Kader konusu özellikle İbadiyye mezhebi arasında tartışma konusu olmuştur. Ebu Ubeyde'nin imam olduğu dönemde, İbadiyye mezhebinde kader konusu tartışılmış, Ebu Ubeyde Allah'ın her şeyi bildiği her şeye gücünün yettiğini fakat kişilerin eylemlerini ve olayları belirleyen olmadığını, kişilerin bunları kendi iradeleriyle belirlediğini ilan etmiştir358 .

İnanç mezhepleri

İnanç mezhepleri veya İtikadi mezhepler kategorisi, diğerlerine oranla daha geniş olmakla birlikte, bir mezhep olarak tanımlanabilecek kadar gelişmiş olan beş mezhep, genelde bu kategoride zikredilir. Bunlar: Mürcie, Mutezile, Eş'ârîlik, Mâtûridîlik ve Selefîliktir. Bunların dışında Kaderiyye, Cebriyye, Müşebbihe ve Mücessime gibi mezhepler de bulunur; bununla birlikte bu mezhepler diğerlerine göre çok daha küçüktür ve son üçü bugün varlığını koruyan temel siyasi mezhepler olan, Sünnilik ve Şia tarafından İslam dışı kabul edilir.359 Bu mezheplerden ilki sayılan Mürcie diğer gruplar tarafından, imanlı kişinin günahının önemli olmadığını öne sürmesi başta olmak üzere çeşitli itikadi görüşleri sebebiyle Müslümanların çoğunluğu ve diğer mezheplerce İslam dışı kabul edilir. Mürcie isminin kökeni "ertelemek", "umut vermek" anlamlarına gelen irca köküdür360361362. Nitekim bu hareket ilk kez Osman'ın halifeliği sırasında, iç çekişmeler ve gerilimler yaşanmaya başlayınca çıkmış ve dünyada kişilerin yaptıkları kötülüklerin veya büyük günah işleyenlerin hesabını öteki dünyaya (ahirete) bırakma, erteleme fikrinden köken almıştır363364. Ayrıca Mürcie mezhebinin ana görüşü olan imanlı kişinin hangi günahı işlerse işlesin azap görmeyeceği ve günahlarının imanının yanında bir etkisinin olmadığı inancı365 da isimlerinin kökeni olan "irca"nın "umut vermek" anlamıyla ilişkilendirilebilir366. Başlarda Mürcie mezhebi Osman ve Ali gibi kişilerin Hariciler tarafından kâfir olarak görülmesine karşı bir tepki olarak doğmuştu ve günahın etkisiz olduğu fikrine sahip değildi367368; sadece müminler için sonsuz azap olduğunu reddetmekteydiler ki bu Ehl-i Sünnet âlimlerinin çoğunluğunun da görüşüydü369. Bununla birlikte zaman içinde Mürcie bu hususta daha uç bir noktaya gitmiş ve imanlı kişinin günahlarının tamamen önemsiz olduğu fikrini ortaya atmışlardır. Genel olarak Mürcie mezhebi Haricî mezhebinin tam diğer uçtaki aşırı dengi olarak görülmektedir370371372.

Mutezile mezhebi bu mezheplerin arasında en akılcı olandır373 ve genel olarak Ehl-i Sünnet içerisinde hoş karşılanmaz; tekfir edildiği de olmuştur. Mutezile mezhebi her ne kadar bugün pek yaygın olmasa da, özellikle Abbasiler döneminde güçlenmiştir374. Mutezile'de akıl ile nass (örneğin bir ayet) çelişkili durduğunda nass akla uygun olacak şekilde tevil edilir (yorumlanır). Mutezile'nin bu tutumu özellikle gelenekçi akımlardan büyük eleştiri almıştır. Mutezile mezhebine bağlı kişilerin inandıkları belirli esaslar bulunmaktadır, bunların başlıcaları şu beşidir: Tevhid, adalet, söz ve tehdit (el-Va'd ve el-Va'id), iki konum arasındaki bir konum (El Menzile beyne'l-menzileteyn) ve iyiliği emretmek-kötülükten menetmek (Emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker)375376. Bu beş esasa usûlü'l-hamse denir377. Tevhid esası Allah'ın varlığı ve birliği anlamındayken adalet esası kader tartışmasıyla ilgili ve Cebriyye'ye bir tepki olarak doğmuş bir esastır378. Buna göre insan fiilerinde tamamen hürdür ve fiilerini, Allah'ın ona bahşettiği bir güçten yararlanarak, kendisi yaratır. Mutezile argümanlarına göre eğer kişinin durumu bu olmasaydı da Allah onun fiilerini yaratmış olsaydı, kişi davranışlarında hür olmasaydı, Allah'ın kişiyi davranışlarından, fiilerinden dolayı cezalandırması adil olmazdı. Oysaki İslam anlayışına göre Allah adaletin kaynağıdır379. Nitekim bu esasın ismi de buradan doğmuştur. Söz ve tehdit yani Arapça özgün tabiri ile el-Va'd ve el-Va'id ise Mürcie mezhebine tepki olarak ortaya çıkmıştır ve Allah'ın sevap işleyenlere söz verdiği (vadettiği) iyiliğin, günah işleyenlere ise tehdit ettiği cezanın gerçekleşeceğini kasdetmektedir. Mutezile mezhebinin bu husustaki mantığı Mürcie mezhebinin tam zıddıdır ve şöyle ilerler: Eğer kişinin imanı yanında günahları etkisiz olsaydı Allah'ın günahlara karşı insanları azap ile korkutması anlamsız olurdu; bu sebeple Allah'ın vadettiği iyilik de ceza da kaçınılmazdır. İki konum arasındaki bir konum esası ise söz ve tehdit esasıyla ilişkilidir; buna göre büyük günah işleyen Mümin tövbe etmeden ölürse azap görür. Bununla birlikte bu kişinin (büyük günah işlemiş Müminin) konumu kâfirlik değildir; bu kişiye fasık denir ve iman ile küfür arasında bir konum olduğuna inanılır ve nitekim esasta ismini bundan almıştır380. Emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker yani iyiliği emretmekten ve kötülükten menetmek ise Mu'tezile'de önemli bir yere sahip bir esastır. İnananların birbirlerine iyiliği tavsiye etmeleri, emretmeleri, kötülükten ise alıkoymaları, men etmeleri anlamına gelmektedir. Mu'tezile'nin bu beş ana esasını ilk ortaya atanın Mutezili düşünür Ebu'l-Huzeyl olduğu düşünülmektedir381. Her ne kadar Mutezile bugün ayrı bir itikadi mezhep olarak yaygın olmasa da, önemli Şia kolları, Zeydiyye ve İsnaaşeriyye, Mutezili görüşlerin çoğunluğunu kabul etmiştirler ve bu sebeple itikadda Mutezili bir tavırları vardır382383. Mutezililerin birçoğu fıkıh mezhebi olarak (yani amelde) Hanefi mezhebine bağlıdır384.

Akla itikadi konularda verilen değer ve akıl bazlı bir metodolojinin itikadi yorumlama ve kararlar için kullanılması hususunda, Selefilik Mutezile'nin tam zıddı konumda bulunan bir itikat mezhebidir. Selefiliğe göre nakillerin zahirî (görünen, sözlük veya terim anlamı) ele alınır ve hiçbir nas tevil edilmez385. Takdis, tasdik, aczini itiraf etmek, sükût, imsak, keff ve marifetin ehlini teslim Selefîliğin başlıca esaslarıdır386.

Aklın itikaddaki yeri hususunda Matüridilik ile Eşarilik bu iki mezhebin ortasında bir konumda yer alsalar da, Matüridilik akla Eşariliğe oranla daha fazla yer ve ağırlık verir. Ehl-i Sünnet'te en yaygın ve başlıca itikadi mezhepler Matüridilik ve Eşariliktir387. Matüridilik özellikle Ebu Hanife'nin itikadi konulardaki görüşlerinden etkilendiği için bazı bilim insanları bu mezhebi Hanefiliğin itikadi açıdan devamı saymışlardır388. Kurucusu, mezhebe ismini veren, Ebu Mansur el-Matüridî'dir389. Eşariyye veya Eşarilik ise ismini kurucusu olan Ebu Hasan Eş'ari'den almaktadır390 ve özellikle Mutezileye karşıt bir tepki olarak doğmuştur. Nitekim bu tepki daha sonraları, İslam filozoflarına da kaymış, Eşari kelamcıları ile İslam filozofları arasında önemli tartışmalar yaşanmıştır391. Her ne kadar Eşarilik ile Matüridilik birbirlerine benzeseler ve çok yakın olsalar da, özellikle ayrıntılarda ve çeşitli hususlarda birbirlerinden ayrılmıştırlar. Amelde Maliki ve Şafii olanların çoğunluğu Eşariyken Hanbeli ve Hanefi olanların küçük bir kısmı Eşaridir392.

Fıkıh mezhepleri

Fıkıh mezhepleri, İslam hukuku olan fıkhın farklı yorumlanması nedeniyle oluşmuş mezheplerdir. Bunlar temelde itikadî konularla yani inanç esaslarıyla ilgilenmeseler de, İslam hukukunda kullandıkları metodolojiye yakın bir metodolojiyi kullanan çeşitli itikadî mezheplerle yakınlaşmışlar, belirli itikadî fikirleri savunmuşlardır. Nitekim zaman zaman fıkıh âlimleri itikadî eserler de vermiştir; örneğin bir Sünni fıkıh mezhebi olan Hanefîliğin kurucusu konumundaki Ebu Hanife'nin çeşitli itikadî fikirleri bulunmaktadır ve kendisinden sonra gelen bazı itikat, kelam alimleri bu fikirleri kullanmışlardır393. Sünni fıkhi mezheplerinin başlıcaları: Hanefîlik, Şafiîlik, Malikîlik ve Hanbelîlik mezhepleridir.394395396397 Başlıca Şii fıkıh mezhebi ise İsnaaşeriyye'den olan Caferîliktir.398399 Bunların dışında bugün kitlesel anlamda varlığını sürdürmeyen fakat fıkıh meselelerinde tesiri olmuş, tarihî açıdan önemli fıkıh mezhebi de Zahiriyye'dir400.

Caferilik ismini Ali bin Ebu Talib'in torunlarından olan fıkıh alimi Cafer-i Sadık'tan almaktadır. Her ne kadar mezhep genel olarak bir Şii ya da Alevi mezhebi sayılsa da Cafer-i Sadık Sünnilerce önem verilen bir âlimdir. Nitekim kendisi, Sünnilikte önemli bir yere sahip, kendi adlarına ekol bulunan çeşitli fıkıh alimlerine, örneğin Hanefiliğin isim babası Ebu Hanife ondan ilmî açıdan yararlanmıştır. Fıkhî açıdan Caferîlik (veya İsnaaşeriyye) Sünni fıkıh mezhepleriyle benzer kaynaklara ve metodolojilere dayanır. Bununla birlikte özellikle fakihlerin (fıkıh bilginlerinin) ağırlıkları ve önemleri, Sünni mezheplere oranla çok daha önemli bir etki ve yere sahip olmuş, Sünni mezheplerden farklı olarak önemli bir hiyerarşik yapıyı ortaya çıkarmıştır401.

Sünnî fıkıh okullarından olan Hanefîlik ismini, temel aldığı alim olan Ebu Hanife'den alır402403404 ve bugün dünya çapında en yaygın olan fıkıh mezhebidir405. Ebu Hanife'nin metodu akılcı bir yaklaşım izler ve Sünnî fıkıh mezhepleri arasında bir fıkhî yol olarak kıyasa en çok değer veren mezheptir406407408. Ayrıca fıkıh mezhepleri arasındaki en liberal mezhep olduğu görüşürü yaygındır409. Her ne kadar mezhebin kurucusu olarak Ebu Hanife ismi zikredilse de, mezhebin gelişiminde Ebu Hanife'nin iki öğrencisi Ebu Yusuf ve Muhammed bin Hasan eş-Şeybanî'nin rolleri büyüktür ve bu iki imama birlikte imameyn lakabı takılmıştır410411. Nitekim Hanefîlikte daha sonraları, imameynin ortak görüş belirttiği ve görüşlerinin Ebu Hanife'den farklı olduğu durumlarda, imameynin görüşleri kabul görmüştür412. Orta Asya ülkelerinde, Hindistan, Pakistan ve Afganistan gibi ülkelerdeki Sünni nüfusta yaygın olan Hanefilik, ayrıca Orta Doğu'da Türkiye ve Irak gibi ülkelerde de oldukça yaygındır413.

Malikîlik ismini fıkıh alimi ve hadis alimi (muhaddis) olan Malik bin Enes'den alan bir Sünni fıkıh mezhebidir414415. Temel fıkıh kaynaklarına yaklaşımı Ebu Hanife'ninkine benzemektedir. Her ne kadar re'y ve kıyasla hiç hükmetmediği iddiaları doğru olmasa da, re'y ve kıyası sık kullanmamıştır. Malik icmayı diğer alimlerden daha sık kullanmıştır ve Malikîlikte icma diğer mezheplere oranla daha sık kullanılagelmiştir. Ayrıca sahabe kavli, sahabelerin icraatları ve maslahatlar Malikî mezhebinde diğer mezheplere oranla daha önemli bir kaynak teşkil eder ve daha önemli bir yere sahiptirler. Bugün dört mezhepten üçüncü en büyüğü olan Malikîlik özellikle Kuzey Afrika ve Batı Afrika'da yaygındır416.

Şafiîlik ismini el-Şafiî (Muhammed bin İdris Kureyşî) isimli fıkıh alimden alan bir Sünnî fıkıh okuludur417418. Gerek Ebu Hanife gerekse Malik'ten (Malik bin Enes) oldukça etkilenmiş olan el-Şafiî aynı zamanda Usûl'ül-Fıkıh yani Fıkıh Usûlü ilminin de kurucusudur419. İtikadda Şafiîler Eşariliği takip ederler. Bugün Şafiilik Mısır, Somali, Yemen, Hicaz, Endonezya, Malezya ve Etiyopya gibi birçok ülkede yaygındır420. Ayrıca Hindistan'ın bazı bölgelerinde de Sünnî Müslümanlar arasında yaygın bir mezheptir.

Sünnî fıkıh mezheplerinden Hanbelîlik adını fıkıh âlimi ve muhaddis Ahmed bin Hanbel'den almaktadır421422423. Ahmed bin Hanbel aynı zamanda Selefîlik ekolü içinde önemli bir yere sahiptir. Hanbelîlik mantıkî metodolojilere en düşük önemi veren fıkıh mezhebi sayılabilir424; nitekim özellikle ilk dönemlerde çoğu akılcı metot ve fikri reddetmişlerdir425. Eğer bir hususta Kur'an'da ve sahih hadislerde bir karar bulunmuyorsa sahabe kavline, eğer sahabe arasında bir ihtilaf varsa Kur'an ve Sünnet yönünden en güçlü olan tarafın kararına uyulur. Eğer bunların hiçbiri mümkün değilse fakat zayıf bir hadisin varlığı mümkünse, zayıf hadisi takip edilir. Eğer bu da mümkün değilse, en son çare olarak kıyasa başvurulur. Bugün özellikle Arap yarımadasında yaygın olan mezhep426 aynı zamanda tarih boyunca farklı ekolleri etkilemiştir. Örneğin çağdaş Vahhabilik hareketi Hanbelîlikten büyük ölçüde etkilenmiştir427428.

Bugün müntesibi bulunmayan fakat birçok konuda hâlâ etkilerini sürdüren bir başka fıkıh mezhebi de Zahiriyye'dir429. Bazen belirli tarihî dönemler için Sünnî gelenek içerisindeki beşinci fıkıh mezhebi olarak anıldığı da olur. Kurucusu Davûd el-Isbehânî olan mezhep, fıkıhta aklî metodların çoğunluğunu reddetmesi ve nassların (ayet ve hadislerin) görünen anlamlarını (zahirî anlamlarını) temel alması sebebiyle Zâhîrîyye olarak adlandırılmıştır430431. Mezhebin gelişiminde büyük rol oynamış ve özellikle Endülüs'te yayılmasına sebep olan başlıca alim ise Ebû Muhammed İbn Hazm'dır. Her ne kadar etkisini yitirse ve zaman içinde kitlesel varlığını kaybetse de,

  1. yüzyılda da çeşitli fıkhî eserlerinde Zahirî etkisi ve fıkıh anlayışı devam etmiştir432.

Diğer grup ve mezhepler

Çeşitli mezhep ve gruplar, bazı âlimlerce mezhep, bazılarınca ayrı bir din bazılarınca ise dinî farklılıklardan ziyade etnik farklılıklarla ayrışmış gruplar olarak kabul edilirler. Zaman zaman bir mezhep olarak ortaya çıkan ayrı gruplar, zaman içinde gelişerek yeni bir din olmuşlar ve İslam'dan ayrılmışlardır.

Etnik unsurların ve kültürün mezheplerle ve İslam ile kaynaşması sonucu oluşan gruplara bir örnek bugün Türkiye sınırları içerisinde kalan, Anadolu'daki, Alevîlerdir. Anadolu Alevîleri, İran'daki Alevîler farklı olduğundan İran'dakiler, Şiîliğin bir mezhebi sayılırken Türkiye'deki Alevîlerin ayrı din olarak görenler de vardır ve ayrı bir din mi yoksa bir mezhep mi olduğu tartışma konusudur. Zaman zaman Anadolu ve Balkan Alevîlerinin Şia'nın İsnaaşeriyye kolunun Türkî bir yorumu olarak kabul edildiği iddia edilir.

Anadolu Alevîliği

Alevîlik, Sünnîlikten sonra Türkiye'de en yaygın ikinci mezheptir. Sıklıkla ansiklopedilerde ve bilimsel kaynaklarda Şiiliğin Türkiye'deki bir mezhebi olarak tanımlanır433. Çıkış noktası İsnaaşeriyye Şiiliği olmasına rağmen uygulamada ve anlayışta oldukça büyük farklılıklar içerdiği434 gibi Türk kültür ve geleneklerinden büyük oranda etkilenmiştir; özellikle Alevi büyükleri antik Türk inançlarından, örneğin kamcılıktan, Aleviliğin büyük ölçüde etkilendiği ve çeşitli unsurlar barındırdığını ortaya atmışlardır435. Nitekim Batılı kaynaklarda Alevilik, "Türk veya Osmanlı Şiiliği" olarak adlandırılır. Alevî sözcüğünün kökeni Ali bin Ebu Talib'in taraftarı anlamına dayanır ki Şiilikte peygamber sonrası ilâhî bir şekilde seçilmiş olan halifenin Ali olduğu inancı Alevilikte mevcuttur436. Bununla birlikte kendine has özelliklerinden ötürü, diğer bazı Alevi olarak adlandırılan gruplar gibi (örneğin, Dürziler ve Nusayriler), Şiilik ve Sünnilik dışı ayrı bir mezhep olarak da görüldüğü olmuştur437. Ek olarak Alevîlik Türk (Orta Asya ve Anadolu) Sufî gelenekleri ve tasavvuf akımlarından büyük oranda etkilenmiş, Şii unsurların çoğunluğu tasavvufî kavram ve unsurlarla bütünleşmiştir. Bunların dışında çeşitli Türk ve İslam kültürleri dışı etkilerin ve kökenlerin de olduğu bilim insanlarınca öne sürülmüştür: Gnostikler, Zerdüştlük, Manihaizm (Mani dini) ve panteizm gibi438. Aleviliğin tanımlamasında son yıllarda Aleviliği ayrı bir din (veya İslam dışı) gibi görme tartışmaları ortaya çıkmış olduğu gibi439, bazı bilim insanları Alevileri bir dinî azınlıktan ziyade etnik bir azınlık olarak görmüş ve tanımlamıştırlar440. Aleviliğin Türk kültürüyle sık sık bağdaştırılması ve zaman zaman Türk İslamı olarak yorumlanmasının, özellikle Kürt-Alevi etnik grubu bazlı ayrılıkçı hareketlere karşı geliştirildiğini savunan bilim insanları da olmuştur441.

Dosya: Cem1.jpg|Alevilikte semah dansı

Alevilik özellikle Bektaşilik ile büyük ölçüde paraleldir ve bugün iki isim sıklıkla birbiri yerine kullanılır442. Bununla birlikte Bektaşilik daha ziyade bir tasavvuf tarikatıdır ve temel nitelikleri, özellikleri de tasavvufîdir443. Nitekim Aleviliğin Bektaşilikle iç içeliği sonucu birçok tasavvufî öğe, Bektaşî geleneği Aleviliğe dâhil olmuştur. Cem ayinleri, dede, pir ve mürşitlerin eğitiminde kurtuluşa erecek Sufî yolun takip edilmesi444, her ne kadar her Alevi tarafından sıkıca takip edilmese de, Bektaşilik ile Aleviliğin paylaştığı temel unsurlardandır. Bektaşî-Alevî geleneğinde, tasavvufî unsurlarla bütünleşmiş yolu benimseyenlerle, etnik olarak ilgili gelenekten olanlar arasında ayrım yapılır: Hacı Bektaş'ın yolunu takip eden Bektaşi-Alevilere Yol Evladı tabiri kullanılırken, etnik olarak gelenekten olanlara Bel Evladı tabiri tercih edilir445.

Alevîler'in ibadet yeri cemevidir446447. Aslen Bektaşî geleneğinde bir tür inisiasyon ritüeli olan cem ayini (ayin-i cem) Alevi ibadetinde çok önemli bir yer tutar448 ki nitekim liturji açısından İsnaaşeriyye ile Alevilik arasındaki büyük farklılıkların bir göstergesidir449. Cem ayinlerinde birçok Şii temelli sembol bulunur: Kötü bir sonla karşılaşan imamlar Hüseyin ve Hasan'a atfen on iki mum söndürülür, özellikle On İki İmam, Kerbela gibi şeyleri konu edinen *nefes*ler söylenir ve semah yapılır450. Şii ve Sünnilerin genelinden farklı olarak Ramazan ayında oruç tutmazlar451452. Kendileri Muharrem ayının 10'unda, üçüncü imam Hüseyin'in Kerbela'da öldürüldüğü günü oruç tutarak geçirirler453. Nitekim Şiiler ve Sünnilerce uygulanan ve Sünnilere ve her iki grup tarafından da İslam'ın şartlarından kabul edilen hac da Aleviler tarafından uygulanmaz. Alevilikteki davranışsal temel ise ünlü bir Alevi deyişiyle şöyle tanımlanmıştır: "eline, diline, beline sahip ol"454.

Türkiye'de bulunan Şiilerin ve dolayısıyla Alevilerin nüfusunun kaçta kaçını oluşturduğu net olarak bilinmemektedir455; bununla birlikte Caferilerin ve Alevilerin toplamda nüfusun %7 ile %30 arasında bir kısmını oluşturduğuna yönelik tahminler ve çalışmalar bulunmaktadır456. Bir AB raporuna göre Türkiye'de 15-20 milyon Alevi bulunmaktadır457. Birçok Alevi yazara göre de Türkiye'deki Alevi nüfusu, Türkiye toplam nüfusunun üçte biri kadardır ki bu yaklaşık 20 milyon veya üzeri bir rakama işaret eder458. Bununla birlikte daha düşük tahminler de yapılmış. Bu tahminlere göre Alevi nüfus daha ziyade 10 veya 12 milyon civarıdır459; bununla birlikte nüfusa oranı %10'un altına düşüren, net sayıyı 5 milyon civarında tespit eden başka tahminler de vardır460. Alevilik tanımının göreceli yönlerinin bulunmasından dolayı tüm tahminlerin doğruluk payı olduğu fikrini ortaya atan bilim insanları da olmuştur461.

Tasavvuf

Tasavvuf veya Sufizm bir mezhep olmamakla birlikte, kendisine birçok farklı mezhepte yer bulmuş, çileci, zaman zaman ezoterik, monistik veya panteistik yönleri de olan tarikat ya da İslam akımıdır. Tasavvuf veya Sufi kelimelerinin kökeni konusunda ihtilaf olduğu gibi ortaya çıkışı hususunda da ihtilaf vardır. Din bilimleri açısından tasavvuf akımının hicrî ikinci yüzyıldan itibaren başladığı özellikle İslam'ın yaygınlaşması ve yeni toprakların İslam devletine katılmasıyla birlikte yaygınlaştığı bilinmektedir. Cabir bin Hayyan, Ebu Haşim el-Kûfî ve Abduk es-Sûfî birçok araştırmacı tarafından ilk mutasavvıflardan sayılmışlardır462463. Tasavvuf akımı kendisinden önce ve sonra ortaya çıkan farklı dini veya mistik akımlardan büyük ölçüde etkilenerek ortaya çıkmıştır464465466. Nitekim tasavvuf tarihçelerinde, Antik Çağ'dan tanınmış bazı âlim ve düşünürler, özellikle Hindistan ve Mısır'daki gizemci bazı mezhepler ve felsefeler övülmüş, tasavvufla ilişkilendirilmiş bu felsefelerin tasavvufî düşünceyle ortak bir paydada buluştuğu ifade edilmiştir467; Örneğin, batı mistiklerinden Pisagor, birçok mutasavvıf ve eser tarafından sıklıkla övülmüş, tasavvufla ilişkilendirilmiştir468. Oryantalist De Lacy O'Leary tasavvufun üzerinde oturduğu temel eylemler, davranışlar ve kavramların İslam'da bulunmadığını ve dışarıdan İslam kültürüne geldiğini iddia etmiştir469.470. Bu fikirler mutasavvıflar arasında bazen kabul görüp, bazen görmemektir. Genelde mutasavvıflar tasavvufî görüşlerin ve kavramların Kur'an temelli olduğunu ve peygamber ile sahabe zamanında olduğuna inanırlar. Tasavvufî düşünce kendi içinde birçok gruba ayrılır ve bu grupların her birine tarikat denir. Tarikatlar, geçmişlerinin peygamberin zamanında yaşayan Müslümanlardan birine kadar gittiğini iddia ederler ve o zamandan günümüze kadar düşüncesel anlamda önderlik etmiş şahısların bir silsilesini oluştururlar. Bazı din bilimciler Batı'daki panteistik düşüncelerle tasavvuftaki ontolojik düşüncelerin benzerliğini savunsa da, birçok mutasavvıf bunu reddetmiştir. Nitekim tasavvufta ontolojik yapı tarikatlar arası farklılık göstermektedir.

Tasavvufun temelinde sıklıkla, Allah'ın tek olduğu, sadece tanrısal anlamda değil varlıksal anlamda da tek olduğu, onun dışında hiçbir varlık bulunmadığı, evrenin ve içindeki canlı cansız her şeyin Allah'ın varlığının bir yansıması olduğu fikri yatar (Vahdet-i Vücut, Panteizm). Bu noktada ontolojik anlayış çoğu tasavvufî akımda benzer olsa da, ayrıntılarda farklar görülür. Tasavvufta Kur’an’da hayatın her alanında zahirî (görünen) şeylerin ardında kalan daha derin bir anlam olduğu fikri egemendir. Bunun dışında özel bir zühd kavramı vardır ve mutasavvıflar hayata dair zevklerden ruhanî zevklere ulaşabilmek için kaçınmalıdırlar. Yoğun bir çilecilik anlayışı mevcuttur fakat bu çileciliğin tezahürleri tarikattan tarikata farklılaşabilir. Tasavvufta farz ve nafile ibadetlerin dışında uzun toplu veya bireysel zikir önemli bir ibadettir. Ayrıca tasavvufta, kişinin kendisini tasavvufî anlamda geliştirmesi için, bir şeyhe bağlanması şarttır. Tasavvufa göre kişi tasavvufta ilerledikçe çeşitli varlıksal mertebelerden geçer ve sonunda kemâle erer. Ayrıca beden ve nefis doğaları gereği kötü ve hakir görülür, nefse ve bedensel ihtiyaçlara sıklıkla yenilecek bir düşman, aşılacak bir engel olarak bakılır. Buna göre Allah'ın bir parçası olan ruhun, onun varlığında farkındalığına kavuşması için bunlar şarttır. Nitekim bu da çileciliğin tasavvuftaki yerinin sebeplerindendir. Ayrıca tasavvufta Allah'a karşı duyulan ve önemli bir yeri olan aşk kavramı mevcuttur. Nitekim sıklıkla yapılan ibadetlerin cennet arzusu veya cehennem korkusu yerine bu aşk uğruna yapılması gerektiği vurgulanır. Bu aşk kavramı tasavvuf edebiyatında da kendisine önemli bir yer bulmuştur ve gerek Allah'tan gerekse Muhammed'den tasavvuf edebiyatında sıklıkla sevgili olarak söz edilmiştir.

Tasavvuf, özellikle şeyh-mürid ilişkisi ve barındırdığı çeşitli ontolojik fikirler (örneğin vahdet-i vücud) sebebiyle zaman zaman çeşitli din âlimlerince kınanmış ve hatta tekfir edilmiştir. Bu âlimlere bir örnek İbn Teymiye'dir. Gazali gibi bazı İslam âlimleriyse tasavvufî görüşe hak vermiş ve İslam dairesi içinde, saf ve hakikî bir yol olduğunu savunmuş, tasavvufun gelişimine katkılarda bulunmuştur.

Tasavvufun İslam kültüründeki yeri büyüktür ve gerek Sünnî gerekse Şii topluluklarda önemli bir yer tutar. Tasavvuf edebiyatı ve musikîsi İslam kültüründe önemli bir rol oynamıştır. Tarih boyunca birçok tanınmış mutasavvıf şair vardır ve gerek tasavvuf edebiyatı gerekse Doğu edebiyatında önemli bir yere sahiptirler. Bunlara Celaleddin-i Rumî, Şeyh Galib, Feridüddin Attar, Hâfız, Sadi Şirazi, İbn Ferid ve Yunus Emre gibi isimler örnek olarak verilebilir.

Dünyada Müslümanlar

Demografi

İslam dini, 2 milyarı aşan inananıyla Hristiyanlıktan sonra dünyanın en yaygın ikinci dinidir.471

Dünyadaki Müslümanların çoğu Orta Doğu'da, Afrika'nın ortasında ve kuzeyinde, Asya'nın batısında ve güneydoğusunda ve Balkanlar'da yaşamaktadır. Ayrıca Avrupa, Avustralya ve Amerika gibi diğer kıtalarda da on milyonlarca Müslüman yaşamaktadır. Müslümanların yarısından fazlası Asya'da, %25'i Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da yaşar; ama bugün dünyanın neredeyse her ülkesinde Müslüman topluluklar vardır.472473

Dünya nüfusunun yaklaşık %25'ini kapsayan İslam dini,474 en büyük dinlerden biri olarak varlığını sürdürmektedir. Müslümanların %80-90'ı Sünni, %10-20'si de Şii'dir.475 Yaklaşık 50 ülkenin nüfusunun çoğunluğu Müslümandır.476 Bunların Suudi Arabistan, Afganistan, Pakistan ve İran'ı kapsayan bir avuç kadarı şeriatı temel alan İslam devleti olarak kabul edilir.477 Diğer ülkelerin çoğu, büyük bölümü Orta Doğu'da olmak üzere, İslam'ı sadece resmi devlet dini kabul eder (Irak, Cezayir, Fas, Mısır...).478 Bazılarının ise ağırlıklı olarak Müslüman bir nüfusu ama laik yönetimleri vardır (Arnavutluk, Türkiye, Senegal, Bosna-Hersek...).

Endonezya, dünyada en büyük Müslüman nüfusa sahip ülkedir; Müslümanların yaklaşık %13'ü (231 milyon) orada yaşamaktadır.479480481 Onu sırasıyla Pakistan, Hindistan ve Bangladeş izlemektedir.482 Nüfusunun %100'üne yakını Müslüman olan Suudi Arabistan, Müslüman nüfusun tüm nüfusa oranı bakımından dünya birincisidir.483 Hindistan ise, sayısal açıdan dünyanın en büyük Müslüman azınlık nüfusunun (yaklaşık 195 milyon) yaşadığı ülkedir.

En çok Müslüman bulunan ülkeler

<table> <thead> <tr class="header"> <th><p>Sıra</p></th> <th><p>Ülke</p></th> <th><p>Konum</p></th> <th><p>Toplam Nüfus (2022)</p></th> <th><p>Müslüman Nüfus</p></th> <th><p>Toplam nüfusun Müslüman yüzdesi (yaklaşık)</p></th> <th><p>Kaynak</p></th> </tr> </thead> <tbody> <tr class="odd"> <td><p>1.</p></td> <td><p><a href="Endonezya" title="wikilink">Endonezya</a></p></td> <td><p><a href="Güneydoğu_Asya" title="wikilink">Güneydoğu Asya</a></p></td> <td><p>279.134.505</p></td> <td><p>229.000.000</p></td> <td><p>%82.04</p></td> <td><p><a href="#fn1" class="footnote-ref" id="fnref1" role="doc-noteref"><sup>1</sup></a></p></td> </tr> <tr class="even"> <td><p>2.</p></td> <td><p><a href="Pakistan" title="wikilink">Pakistan</a></p></td> <td><p><a href="Güney_Asya" title="wikilink">Güney Asya</a></p></td> <td><p>229.488.994</p></td> <td><p>200.400.000</p></td> <td><p>%87.32</p></td> <td></td> </tr> <tr class="odd"> <td><p>3.</p></td> <td><p><a href="Hindistan" title="wikilink">Hindistan</a></p></td> <td><p><a href="Güney_Asya" title="wikilink">Güney Asya</a></p></td> <td><p>1.406.631.776</p></td> <td><p>195.000.000</p></td> <td><p>%13.86</p></td> <td></td> </tr> <tr class="even"> <td><p>4.</p></td> <td><p><a href="Bangladeş" title="wikilink">Bangladeş</a></p></td> <td><p><a href="Güney_Asya" title="wikilink">Güney Asya</a></p></td> <td><p>167.885.689</p></td> <td><p>153.700.000</p></td> <td><p>%91.55</p></td> <td></td> </tr> <tr class="odd"> <td><p>5.</p></td> <td><p><a href="Nijerya" title="wikilink">Nijerya</a></p></td> <td><p><a href="Batı_Afrika" title="wikilink">Batı Afrika</a></p></td> <td><p>216.746.934</p></td> <td><p>99.000.000</p></td> <td><p>%45.67</p></td> <td></td> </tr> <tr class="even"> <td><p>6.</p></td> <td><p><a href="Mısır" title="wikilink">Mısır</a></p></td> <td><p><a href="Kuzey_Afrika" title="wikilink">Kuzey Afrika</a></p></td> <td><p>106.156.692</p></td> <td><p>87.500.000</p></td> <td><p>%82.42</p></td> <td></td> </tr> <tr class="odd"> <td><p>7.</p></td> <td><p><a href="İran" title="wikilink">İran</a></p></td> <td><p><a href="Batı_Asya" title="wikilink">Batı Asya</a></p></td> <td><p>86.022.837</p></td> <td><p>82.500.000</p></td> <td><p>%95.90</p></td> <td></td> </tr> <tr class="even"> <td><p>8.</p></td> <td><p><a href="Türkiye" title="wikilink">Türkiye</a></p></td> <td><p><a href="Batı_Asya" title="wikilink">Batı Asya</a></p></td> <td><p>85.561.976</p></td> <td><p>79.850.000</p></td> <td><p>%93.32</p></td> <td></td> </tr> <tr class="odd"> <td><p>9.</p></td> <td><p><a href="Cezayir" title="wikilink">Cezayir</a></p></td> <td><p><a href="Kuzey_Afrika" title="wikilink">Kuzey Afrika</a></p></td> <td><p>45.350.148</p></td> <td><p>41.240.913</p></td> <td><p>%90.93</p></td> <td></td> </tr> <tr class="even"> <td><p>10.</p></td> <td><p><a href="Sudan" title="wikilink">Sudan</a></p></td> <td><p><a href="Doğu_Afrika" title="wikilink">Doğu Afrika</a></p></td> <td><p>45.992.020</p></td> <td><p>39.585.777</p></td> <td><p>%86.07</p></td> <td></td> </tr> <tr class="odd"> <td><p>11.</p></td> <td><p><a href="Irak" title="wikilink">Irak</a></p></td> <td><p><a href="Batı_Asya" title="wikilink">Batı Asya</a></p></td> <td><p>40.222.493</p></td> <td><p>38.465.864</p></td> <td><p>%95.63</p></td> <td></td> </tr> <tr class="even"> <td><p>12.</p></td> <td><p><a href="Fas" title="wikilink">Fas</a></p></td> <td><p><a href="Kuzey_Afrika" title="wikilink">Kuzey Afrika</a></p></td> <td><p>37.930.989</p></td> <td><p>36.910.560</p></td> <td><p>%97.30</p></td> <td></td> </tr> <tr class="odd"> <td><p>13.</p></td> <td><p><a href="Etiyopya" title="wikilink">Etiyopya</a></p></td> <td><p><a href="Doğu_Afrika" title="wikilink">Doğu Afrika</a></p></td> <td><p>114.963.588</p></td> <td><p>35.600.000</p></td> <td><p>%30.96</p></td> <td></td> </tr> <tr class="even"> <td><p>14.</p></td> <td><p><a href="Afganistan" title="wikilink">Afganistan</a></p></td> <td><p><a href="Orta_Asya" title="wikilink">Orta Asya</a>'nın güneyi</p></td> <td><p>38.928.346</p></td> <td><p>34.836.014</p></td> <td><p>%89.48</p></td> <td></td> </tr> <tr class="odd"> <td><p>15.</p></td> <td><p><a href="Suudi_Arabistan" title="wikilink">Suudi Arabistan</a></p></td> <td><p><a href="Orta_Doğu" title="wikilink">Orta Doğu</a></p></td> <td><p>34.813.871</p></td> <td><p>31.878.000</p></td> <td><p>%91.56</p></td> <td></td> </tr> <tr class="even"> <td><p>16.</p></td> <td><p><a href="Çin" title="wikilink">Çin</a></p></td> <td><p><a href="Doğu_Asya" title="wikilink">Doğu Asya</a></p></td> <td><p>1.439.323.776</p></td> <td><p>28.127.500</p></td> <td><p>%1.95</p></td> <td></td> </tr> <tr class="odd"> <td><p>17.</p></td> <td><p><a href="Yemen" title="wikilink">Yemen</a></p></td> <td><p><a href="Orta_Doğu" title="wikilink">Orta Doğu</a></p></td> <td><p>29.825.964</p></td> <td><p>27.784.498</p></td> <td><p>%93.15</p></td> <td></td> </tr> <tr class="even"> <td><p>18.</p></td> <td><p><a href="Özbekistan" title="wikilink">Özbekistan</a></p></td> <td><p><a href="Orta_Asya" title="wikilink">Orta Asya</a></p></td> <td><p>33.469.203</p></td> <td><p>26.550.000</p></td> <td><p>%79.32</p></td> <td></td> </tr> <tr class="odd"> <td><p>19.</p></td> <td><p><a href="Nijer" title="wikilink">Nijer</a></p></td> <td><p><a href="Batı_Afrika" title="wikilink">Batı Afrika</a></p></td> <td><p>24.206.644</p></td> <td><p>21.101.926</p></td> <td><p>%87.17</p></td> <td></td> </tr> <tr class="even"> <td><p>20.</p></td> <td><p><a href="Rusya" title="wikilink">Rusya</a></p></td> <td><p><a href="Kuzey_Asya" title="wikilink">Kuzey Asya</a></p></td> <td><p>145.934.462</p></td> <td><p>20.000.000</p></td> <td><p>%13.70</p></td> <td></td> </tr> <tr class="odd"> <td></td> <td></td> <td></td> <td></td> <td></td> <td></td> <td></td> </tr> </tbody> </table> <section class="footnotes footnotes-end-of-document" role="doc-endnotes"> <hr /> <ol> <li id="fn1" role="doc-endnote"><a href="#fnref1" class="footnote-back" role="doc-backlink">↩︎</a></li> </ol> </section>

Gelecek yıllarda Müslümanlar

İslam, dünyada en hızlı büyüyen dindir.484485 ABD'li araştırma şirketi Pew'in 2017'de yapmış olduğu bir araştırmaya göre İslam dini, en fazla 2070 yılında Hristiyanlığı geçip dünyanın en kalabalık dini olacak, yaklaşık 2.9 milyarlık bir nüfusa ulaşacak ve Kuzey Amerika ile Avrupa kıtalarında Müslüman nüfusu artacaktır.486487 Bazı tahminlere göre ise, bu demografik değişimin 2050 yılına kadar gerçekleşmesi beklenmektedir.488

Kültür

Sanat

sanatlar, İslam kültürünün büyük bir bölümünü oluştururlar.489 İslamî sanat(lar) terimi, görece yeni bir terimdir ve genel olarak modern bir kavram olarak ele alınabilir.490 Terim ile kastedilen, İslam topraklarında üretilen, İslam kültürünün izini taşıyan sanat eserleridir. Eserlerin illâki Müslüman için veya Müslümanlar tarafından yapılmış olması gerekmez.491 Nitekim birçok Hindu, Hristiyan ve Yahudi sanatçılar İslamî sanat eserleri verdikleri gibi, Müslümanlar tarafından yapılan bazı sanat eserlerinin alıcıları da gayrimüslimdir.492

Zaman zaman tarihi İslamî sanat eserleri ve sanatçılar, çağdaş zamanlarda dinîden ziyade millî sanat açısından değerlendirilmiştirler; bununla birlikte bu, genelde yanlış bulunur, zira İslamî sanatlarda tarih boyunca ortak olan değer ve vurgu İslam'dır ve sanatlar birçok etnik grubun katkısının sonucu olarak ortaya çıkmışlardır.493 Nitekim o dönemlerde İslam topraklarında bulunan vatandaşların da ayırıcı özelliği, etnik gruplarından ziyade dini inançlarıydı ve bu sebeple de bugün birçok tarihî İslamî sanatçının yaşadığı coğrafyaya bakarak etnik kökenini bilmek çok zordur.494 itikadındaki Tanrı (Allah) inancında antropomorfizme yer verilmemesi, buna kesin bir şekilde karşı çıkışı ve Allah'ın sureti olmadığı için betimlenemeyecek olduğu inancı, Hristiyanlıktakine benzer bir ikona ve dinî resim geleneğinin oluşmasını engellemiştir.495 Ayrıca İslam'da peygamberlere tanrısal özelliklerin izafe edilmemesi, peygamberlerin de betimlenmesini dinî anlamda büyük ölçüde gereksiz kılmıştır.496 Ek olarak, İslam'ın putperestliğe karşı oluşu ve Kur'an'da putperestliğin şiddetli bir şekilde reddedilmesi, özellikle heykel gibi sanatlara Müslümanların, özellikle de aktif pagan putperestliğinin devam ettiği çağlarda, mesafeli durmasına sebep olmuştur.497 Bununla birlikte Kur'an'da heykel sanatına veya insan (peygamberler dahil) suretlerinin betimlenmesine; tapınmak için, yani putperestlik için yapılmadıkları sürece, herhangi karşıt bir ayet bulunmaz.498 Nitekim sonraki yüzyıllarda, özellikle yeni fethedilen topraklarda var olan sanat gelenekleri ile İslam'daki kavram ve sembollerin kaynaşması sonucu, özellikle İran bölgesinde, gerek Muhammed Peygamber gerekse diğer peygamberleri betimleyen görsel eserler, nadir de olsalar yapılmışlardır ve figüratif betimleme,

  1. yüzyılın ilk dönemlerine kadar pek de sorunsal olmamıştır.499500 Bununla birlikte, özellikle peygamberin betimlemeleri dinî bir bağlamda değil de tarihî bir bağlamda yapılmıştır.501 Batı'da sanatın önder türleri resim ve heykel iken, İslam'da bu formlar yukarıda belirtilen sebeplerin de etkisiyle pek benimsenememiştir.502 Bunun yerine ahşap, metal işlemeciliği, dekoratif sanatlar, seramik ve cam sanatları ile ciltleme ve hat sanatı büyük yer ve öneme sahip olmuştur.503504 Süsleme sanatlarında özellikle geometrik ve simetrik motifler sıklıkla yer almıştır.505506

Genellikle gerçekçi suret betimlemesinden uzak duran İslam sanatı, bu nedenle daha hayalci bir tarza sahip olan minyatür sanatını geliştirmiştir. Açı ve özgün stilleriyle minyatür sanatı farklı bir görsel sanat dalıdır ve İslam sanatında büyük yer tutar, hatta başlıca figüratif sanattır.507 Buna ek olarak, İslam'da önemli bir yer tutan ve güzel yazıyı baz alan hüsn-ü hat sanatı (diğer adıyla hat sanatı veya kaligrafi), İslam toplumundaki suret karşıtlığından da yararlanarak büyük ölçüde gelişmiştir.508509510 Hat sanatında birçok tarz ve üstat geliştiği gibi, farklı İslam devletlerinde, Arap alfabesini kullanan farklı dillerde daha farklılaşmış stiller ortaya çıkmıştır.511512 Hat sanatı, gelişiminde zaman zaman soyut da olsa figüratif özellikler de kazanmıştır; örneğin zoomorfik hat eserlerine sıklıkla rastlanır.513 Özellikle hat sanatıyla birlikte anılan tezhip sanatı, dekoratif bir sanat olarak öne çıkmış ve özellikle Kur'an nüshalarının oluşturulmasında hat ile birlikte dekoratif ve estetik açıdan önemli bir yere sahip olmuştur. Gerek ciltçilik gerekse süsleme açısından en güzel örnekleri sunan Kur'an nüshaları olmuştur.514 Kur'an nüshalarında hat ve tezhibe sıklıkla rastlanırken, figüratif dekorasyonlara ve betimlemelere ise rastlanmaz.515516 Bunun yerine minyatür gibi figüratif betimlemeler, destan ve manzum hikâyelerin nüshalarında sıklıkla kullanılmıştır.517518

Bunlara ek olarak, İslam sanatında mimari de önemli bir yere sahiptir. İlk dönemlerde (gerek İslam öncesi ve İslam'ın ortaya çıktığı dönemlerde) İslam'ın geliştiği merkezler olan Mekke ve Medine de mimari açıdan gelişmemiş şehirlerdi.519 Özellikle İslam Devleti'nin yönetiminin saltanata geçişinden sonra, yapılan fetihlerle mimariye olan ilgi artmış,520 zaman içinde farklı toprakların mimarisinden de etkilenerek farklı mimari stillerde camiler, mescitler, medreseler, saraylar, köprüler ve kervansaraylar yapılmaya başlanmıştır.521 İslam’a has ibadet yeri olan camilerin mimarisi, özellikle İslam mimarisi içerisinde önemli bir rol oynamıştır.522 İlk fethedilen topraklarda, özellikle Suriye'de, kiliseler camilere çevrilmişken, daha sonra fethedilen yeni topraklarda ve kurulan yeni şehirlerde Müslüman camiler inşa etmeye başlamışlardır.523 Farklı iklimlerden ve etnik kültürlerden etkilenerek cami mimarisi bölgeden bölgeye farklılık gösterir.524525 Bu tip dinî mekânların mimarisinde suret betimlemesine pek yer verilmez,526527 bunun yerine dekoratif, sık sık geometrik ve arabesk türde süslemeler mevcuttur.528 Bununla birlikte, dinî olmayan seküler mekânların mimarisinde suret betimlemelerine yer verilmiştir; örneğin özellikle eski hamamlarda ve saraylarda buna rastlanır.529530531 Bununla birlikte seküler mekânlar zaman içinde dinî mekânlar kadar iyi korunmamıştır.532

Tekstil bazlı sanatlar da İslami sanatlar açısından önemli bir yere sahiptirler.533534 Ticari açıdan da büyük bir gelir kapısı oluşturan tekstil üretimi çok gelişmişti ve çok çeşitli ham maddeler kullanmaktaydı.535536 Halılardan çok amaçlı kumaşlara, tülbentlere kadar birçok farklı tekstil ürünü537 farklı tarz ve tekniklerle dokunarak hazırlanır, önemli bir kısmı ithal edilirdi. Nitekim Orta Çağ'da kiliselerde azizlerin kemiklerinin sarılıp saklandığı işlemeli kumaşların çoğunluğu İslam topraklarından gelmekteydi ve bugün varlığını sürdüren bu kumaşlar, o dönemlerdeki İslam kumaş sanatlarının güzel örneklerini oluşturmaktadır.538

Bilim

İslam ve bilim, tarihte uzun bir dönem boyunca iç içe olmuşlardır. İslam'ın yoğun bir şekilde yayıldığı ve İslam devletlerinin her bakımdan yükselişte olduğu İslam'ın altın çağlarında, İslam topraklarında birçok bilim insanı yetişmiş ve bilimsel faaliyetler çok yoğunlaşmıştır.539 Bilim anlamına gelen ve İslam kültüründe önemli bir yere sahip olan özgün terim ilm'dir.540541 Bu sözcük Türkçede de bilim anlamında, ilim şeklinde, eskimiş olsa da yer almaktadır.542 İlm terimi aslında "bilgi" anlamında da kullanılır. Her iki anlamı da İslam ile bütünleşmiştir.

İslam'ın yoğun bir şekilde yayıldığı ve İslam devletlerinin yükselişte olduğu Orta Çağ'da, 8 ilâ 15. yüzyıllarda İslam topraklarında birçok bilim insanı yetişmiş, pek çok bilimsel faaliyetler yapılmış ve İslam dünyası bilim, teknoloji, kültür ve sanat gibi birçok alanda dünyanın diğer devletlerini ve bölgelerini geride bırakmıştır. Bu döneme İslam'ın Altın Çağı denmektedir.

İslam devletlerinde ortaya çıkan bilimsel anlayışlara, bulgulara ve bilim insanlarının bütününe zaman zaman İslamî bilimler dendiği olur. Bununla tam olarak neyin kastedildiği zaman zaman tartışma konusu olmuş olsa da, genel olarak Müslümanlar tarafından yapılan bilimsel çalışmaların bütünü anlamındadır.543 İslamî bilimsel çalışmalar ve bilim insanları, Arap bilimsel çalışmaları ve bilim insanları olarak görülmemelidir; çünkü her ne kadar ortak dilleri Arapça olsa da, bu dönemdeki bilimsel çalışmaları yapan kişiler birçok farklı etnik gruptan gelmekteydi ve ortak noktaları, etnisiteden ziyade İslam devletlerinde yaşayan Müslümanlar olmalarıydı.544 Abbasiler devrinde, Harun Reşid tarafından Bağdat'ta Beyt'ül Hikmet (Bilgelik Evi) adında bir bilim merkezinin kurulması ile başlayan ''İslam'ın Altın Çağı''nın, Moğolların 1258'de Bağdat'ı kuşatıp yağmalaması ve Abbasi Halifeliği'nin yıkılması ile son bulduğu şeklinde genel bir kabul vardır. Ancak bazı kaynaklarda bu dönemin 14. yüzyıla kadar, bazı kaynaklarda da 15. yüzyıla, hatta 16. yüzyıla kadar sürdüğü ifade edilir. Bu dönemde Kindi, Farabi, Hârizmî, Câbir bin Hayyân, İbn-i Sina, İbn-i Heysem, Birûni, İbn Rüşd, El-Cezeri, Gazzali, İbn Haldun, İbn-i Battuta, Uluğ Bey ve daha birçok ünlü İslam bilgini çok önemli çalışmalar yaptı. Bu çağda, Hindistan'dan Endülüs'e kadar geniş coğrafyada bilimsel çalışmalar yapılmakla birlikte tıp, felsefe, teoloji, matematik, geometri, astronomi, İslam hukuku gibi geniş yelpazede çalışmalar da yapılıyordu. Bu dönemde, başta Antik Yunan olmak üzere geçmiş uygarlıkların ürettiği bilgi ve düşünceler, tercümelerle İslam dünyasına ve Endülüs kanalıyla Avrupa'ya aktarıldı. Çinlilerle yaptığı savaşlar ve diğer ilişkiler sırasında Araplar, kağıt üretim tekniklerini öğrendiler ve parşömen yerine kağıt kullanımı sayesinde yazılı eserler de daha kolay yayıldı. Matematik alanında ise Hintlerden alınan sıfır ve ondalık sistemin keşfi sayesinde matematiğe olan ilgi ve rağbet arttı ve aritmetik, sıradan insanların dahi anlayabileceği ve günlük yaşamda kullanabileceği bir duruma geldi. Matematik ve aritmetiğin yanı sıra trigonometri de gelişti. Gözlemevleri inşa edildi; optik bilimi ve kimya gelişti.

İslamî bilimsel gelişmelerde ve bilim tarihinde, Antik Yunan filozoflarının eserlerinin İslam kültürüne girişi ve çevrilmesi önemli bir yer tutar ve bu da 8. yüzyılın ortalarında gerçekleşmiştir.545546547548549550 Nitekim daha sonradan Batılı kaynaklar, bu filozofların birçoğunun unutulmuş veya kaybolmuş eserlerini İslam devletlerinde bu eserlerin varlıklarını sürdürmeleri sayesinde keşfetmiş olduğu gibi, Müslüman bilim insanlarınca bu bilgiler ışığında ortaya konan bilimsel yenilik ve keşifleri de tanıma fırsatı bulmuşlardır.551552553554 Ayrıca Yunan filozoflarının eserlerinden büyük ölçüde etkilenen ve diğer bazı dış faktörlerden de beslenen bir İslam felsefesi ve bilimleri geleneği oluşmuştur.555556557 Farabi558, İbn-i Sina559 ve İbn-i Rüşd560, en tanınmış ve önemli İslam filozoflarındandır.561 İslam felsefesi içinde birçok akım oluşmuştur, bunların bazısı İslam'ın ana hatlarını kabul ederken, bir kısmı reddetmiştir. Örneğin materyalist bir felsefeyi savunan Maddeciler veya diğer adıyla Dehriyyûn, Tanrı'nın varlığını reddederlerdi.562 Bununla birlikte, İslam felsefesi içinde oluşan akımların büyük bir kısmı İslamî temelleri benimsemiş, İslam ile Yunan filozoflarının görüşlerini kaynaştırmaya ve uzlaştırmaya çalışmıştır. Bu açıdan çıkan en büyük ve en çok tartışma yaratan meselelerden bazıları, ahiretin salt ruhanî mi yoksa bedensel de mi olacağı, evrenin ezelî olup olmadığı ve dolayısıyla da Tanrı'nın yoktan var etmesi gibi meselelerdir.563 Akılcı ve dış etkilerden etkilenen bir başka akım da kelam, yani İslam teolojisidir.564565 Bununla birlikte zaman içinde İslam filozofları ve kelam âlimleri ayrışmış ve sıklıkla tartışmalarda karşıt taraflarda bulunmuşlardır. İslam filozofları, Yunan filozoflarının eserlerini ve görüşlerini İslamî bir temelde ele alıp, çeşitli kesinlikleri tevil ederken; kelam âlimleri daha geleneksel bir yolu edinmiş, Yunan filozoflarının görüşlerini ikinci plana itmişlerdir.566 Özellikle Eşari kelamcıları bu konuda ileriye gitmiş ve bilimsel nedenselliği reddetmiştir.567

Gerek Kur'an'da bilimsel konuları işlediği söylenilen ve insanlara çoğu zaman düşünmeyi ve sorgulamayı nasihat eden ayetlerin bulunması, gerekse ilmi öven hadislerin bulunması (bunlardan en meşhuru, ''İlim, Çin'de dahi olsa gidip alınız.'' hadisidir),568 ayrıca İslam'da genel olarak akıl ile dinin birbiriyle karşıt olmadığı fikri,569 fetihlerin ardından zenginleşen ve yayılan İslam devletlerinde bilimsel gelişme buluşlarının artmasına neden olmuştur. Bu sebeple, Orta Çağ başta olmak üzere çeşitli dönemlerde İslam devletlerinde önemli bilim insanları yetişmiştir. Bunlardan bazıları şunlardır: İbn-i Heysem, Biruni, İbn Nefis, İbn Bace, İbn Tufeyl, Harizmi, Cabir bin Hayyan, Battani, Ömer Hayyam, Cezeri, İbn Haldun, Nasîrüddin Tûsî, Takiyüddin.570571 Batı bilim tarihinde bu bilim insanlarının birçoğunun buluşları daha sonradan tanınmıştır ve sonraki çağlarda çalışmalar yapan Batılı bilim insanlarının çalışmalarına ilham olmuşlardır.572 Bu Müslüman bilim insanlarının buluşları ve çalışmaları çok çeşitliydi ve felsefeden matematiğe, matematikten tıbba, tıptan hukuka, hukuktan astronomiye, astronomiden sosyolojiye kadar çok çeşitli ve geniş bir alanda, birçok farklı bilim dalını kapsayacak şekildeydi.573574

Edebiyat

İslam'da dil ve edebiyat, çoğunlukla Arap, Fars, Hint, Kürt ve Türk edebiyatları ile oluşmuş ve gelişmiştir. İslam edebiyatında en bilinen edebi eser, Orta Çağ'da kaleme alınmış olan, Orta Doğu kökenli olan, çerçeve anlatı tekniğiyle efsanevi Pers Prensesi Şehrazad'ın anlattıklarına dayanan Binbir Gece Masalları'dır. Eser, 10. yüzyılda şekillendi, 14. yüzyıla kadar son halini aldı. Bu derleme, Batı'da 18. yüzyılda, ilk olarak Antoine Galland tarafından tercüme edildiğinden bu yana pek etkili olmuştur.575 Özellikle Fransa'da birçok taklidi yazılmıştır.576 Alaaddin'in Sihirli Lambası, Ali Baba ve Kırk Haramiler ve Denizci Sinbad, en bilindik masalların başında gelmektedir. Arap edebiyatı, Arap dilinde müellifler tarafından üretilen, hem düzyazı hem de şiir yazısıdır. Edebiyat için kullanılan Arapça sözcük; görgü kurallarından türetilen, nezaket, kültür ve zenginliği ifade eden "Edeb"tir. Arap edebiyatı 5. yüzyılda ortaya çıktı ve bundan önce sadece yazı dilinin parçaları bulunuyordu. İnsanlar tarafından Arap dilinde en müthiş eser olarak kabul edilen Kur'an, Arap kültürü ve edebiyatı üzerinde en büyük kalıcı etkiye sahip olmuştur. Arap edebiyatı, İslam'ın Altın Çağı boyunca gelişti ve Arap dünyasının yanı sıra, dünyanın geri kalanındaki şairler ve nesir yazarları ile günümüze kadar canlı kaldı.

Fars edebiyatı, Fars dilinde sözlü kompozisyonlar ve yazılı metinlerden oluşur. 2.5 bin yılı aşkın bir süreyle dünyanın en eski edebiyatlarından birisidir.577578579 Kaynakları, bugünkü İran, Irak, Suriye, Afganistan, Kafkaslar ve Türkiye dahil olmak üzere Antik İran'da, Orta Asya bölgelerinde (Tacikistan gibi) ve Farsçanın tarihsel olarak ana veya resmi dil olduğu Güney Asya'da bulunmaktadır. Örneğin, Fars edebiyatının merkezlerinden biri olan Belh'de (günümüz Afganistan'ında) doğan ve ünlü Fars şairlerinden biri olan Mevlana Celaleddin-i Rumi, eserlerini Farsça yazdı ve Anadolu Selçuklularının başkenti Konya'da yaşadı. Gazneliler, Orta ve Güney Asya'da geniş bölgeleri fethettiler ve saray dili olarak Farsçayı kabul ettiler. Yine günümüz İran topraklarında hüküm süren Büyük Selçuklu İmparatorluğu, Türk boylarından kurulmuş olmasına rağmen Türk-Fars geleneğini bünyelerinde barındırdılar ve zamanla İranlılaştılar. Bazıları, Yunanca ve Arapça gibi diğer dillerden Persler tarafından yazılmış eserlerin dahil edildiğini düşündüğünden, tüm Fars edebiyatı Farsça yazılmamıştır. Aynı zamanda, Farsça yazılmış tüm eserler, Persler veya İranlılar tarafından yazılmamıştır; çünkü Türk, Kafkas ve Hint şairleri ve yazarları da Fars kültür ortamında Farsça dilini kullanmışlardır.580 Firdevsi, Sadi-i Şirazi, Hafız-ı Şirazi, Feridüddin Attar, Nizami-i Gencevi, Mevlana ve Ömer Hayyam gibi Fars şairleri, Batı'da da tanınmaktadır ve birçok ülkenin edebiyatını etkilemiştir. Kürt edebiyatı, Kürtçe ile yaratılmış sözlü ve yazılı edebi eserleri kapsayan edebiyattır. İslam öncesi Kürt edebiyatına dair hiçbir bilimsel bulgu ve bilgi yoktur. Kürt anlatılarının büyük bir kısmı sözlü şekilde yayılmış ve bu sözlü edebiyat bugün de sürmektedir. 20. yüzyılın başına kadar olan yazılı edebiyat ise şiir şeklindedir. Nesirin gelişmesi ise daha çok politik ve sosyal gelişmeler sayesinde olmuştur. Kürt edebiyatı 20. yüzyılda on yıllar süren sınırlamalar ve yasaklamalarla karşılaşmıştır. Bilinen ilk Kürt şairleri Abdussamed Babek, Ali Hariri, Melayê Batê, Molla Ahmed-i Cezirî, Faki Tayran ve Ahmed-i Hani'dir. A. Babek 10. yüzyıl, A. Hariri 11. yüzyıl, diğerleri ise 15. ve 17. yüzyıllar arasında yaşamış ve Kürtçenin Kurmanci lehçesiyle yazmışlardır. Bu dönemde Kürtlerin edebi merkezi Botan Emirliği ve başkenti de Cizre idi.581 Özellikle Ahmed-i Hani tarafından yazılan Mem û Zîn, en bilinen romantik Kürt eserlerindendir. En iyi bilinen ve yaygın destanlar, Meme Alan'ın türküleri ve epik şiirleri ile Siyabend ile Xecê destanıdır. Hindistan'ın Gazneliler tarafından ele geçirilmesinden bu yana, 1000 yıl boyunca İslam dünyasının doğu yarısının Fars-İslam kültürü Hint kültürünü etkilemeye başladı. Farsça dili; Gazneliler, Delhi Sultanlığı, Bengal Sultanlığı, Dekkan Sultanlığı (Kutbşahlar gibi) ve Babür İmparatorluğu gibi çoğu Hint imparatorluğunun resmi dili oldu. Edebiyat ve gazeller gibi şiirdeki Farsça sanatsal formlar, Urduca ve diğer Hint edebiyatını önemli ölçüde etkiledi.

11. yüzyıldan itibaren Türk edebiyatında ve Türk dillerinde büyüyen bir İslami edebiyat topluluğu vardı. Anadolu'ya Selçukluların gelişiyle birlikte Farsçanın bölgedeki uygulaması ve kullanımı güçlü bir şekilde canlandı. Selçukluların bir kolu olan Anadolu Selçuklu Devleti, Fars dilini, sanatını ve edebiyatını Anadolu'ya taşıdı. Fars dilini imparatorluğun resmi dili olarak kabul ettiler. Halefleri olarak görülen Osmanlılar, bu geleneği devraldı. Farsça, imparatorluğun edebiyat diliydi.582 Türk dilinin ve edebiyatının Türkiye topraklarında gelişen ilk ürünleri ise, 13. yüzyılın sonu ile 14. yüzyılın başlarına aittir.583 19. yüzyıla kadar Fars-İslam geleneği çevresinde gelişen Türk yazınının ürünleri, Halk edebiyatı ve Divan edebiyatı olarak birbirinden farklı yanları olan iki kolda gelişti.584 Osmanlı sarayı çevresinde; Fars edebiyatının etkisiyle üretilen, klasik edebiyat denilen divan edebiyatı ağır basarken, halk arasında sözlü gelenek uzun bir zaman devam etti. 19. yüzyılda Tanzimat Dönemi ile beraber Türk yazınında Doğu etkisi azalmaya başladı ve yerini Batı kökenli edebiyat unsurları almaya başladı.585 Bu dönemde Türk yazıncılar özellikle Fransız edebiyatından önemli ölçüde etkilendiler.

Tiyatro, sinema ve müzik

İslam tiyatroya izin verirken; Allah'ın, Muhammed'in, peygamberlerin, sahabelerin veya meleklerin tasvir edilmesine izin vermez.586

Orta Çağ İslam dünyasında en popüler tiyatro biçimleri, kukla tiyatrosu ve oyuncuların İslam tarihinin bölümlerini yeniden canlandırdığı, ta'ziye olarak bilinen canlı oyunlardır. Özellikle Şii İslami oyunlar, Ali'nin oğulları Hasan ve Hüseyin'in şehitliği etrafında dönüyordu. Kukla tiyatrosunun en eski ve kalıcı biçimlerinden biri, Endonezya'daki Wayang'tır. Öncelikle İslam öncesi efsaneleri anlatsa da, aynı zamanda Emir Hamza'nın maceraları gibi İslami destanlar için de önemli bir aşamadır. Aynı zamanda Türk gölge tiyatrosu Karagöz ve Hacivat, bölgede kuklacılığı büyük ölçüde etkilemiştir.587

İslam çok kültürlü bir din olduğu için, taraftarlarının müzikal ifadeleri de çeşitlidir. Anadolu topraklarını (şimdiki Türkiye'yi) fetheden ve Osmanlıların öncülü durumundaki Selçuklu Türkleri, İslam müziği üzerinde önemli bir etkiye sahipti. Sahra Altı Afrika, Hindistan ve Malay Takımadaları da büyük Müslüman nüfusa sahiptir; ancak bu bölgeler İslam müziğinin çeşitli gelenekleri üzerindeki merkezden daha az etkiye sahiptir. Özellikle Müslüman mutasavvıfların birliği olan Sufiler, müziklerini çok uzaklara yaydılar.

İslam eleştirisi ve mitolojiler

İslam'ın eleştirisi değişik şekillerde yapılmıştır. Bunlar sadece Kur'an'ı temel alarak "geleneksel İslam"ın eleştirisini yapan,588 İslam'ın içinden grup kişilerin eleştirileri, Muhammed eleştirisi, Kur'an eleştirisi, Hadis eleştirisi, Şeriat eleştirisi gibi başlıklarda toplanabilir.

Mitolojiler

İslam'da inanılan birçok inanç, uygulama ve kavramın kaynakları Arap ve Orta Doğu mitolojilerinde, Zerdüştlükte, Yahudi-Hristiyan kültürlerinde, Sümer-Mezopotamya bölgesi ve Hint kültürleri gibi Orta Doğu'ya komşu bölgelerin inançlarında bulunabilir. Bu kavramların kısmen veya tamamen söyleyiş ve içerik değişimlerine uğrayarak İslami literatür içerisine yerleşmiş oldukları düşünülmektedir.589590591592593

İslam'da ve diğer Orta Doğu dinlerindeki büyük oranda Sümer kaynaklı olan Evren'in ve Âdem'in yaratılışı ile Tufan olayı aynen paylaşılır. Kur'an'da Allah'ın evreni 6 günde yaratıp sonra da Arş'a çekildiği anlatılır. Âdem ve eşi Havva, cennette çamurdan tek bir nefisten yaratılır ve onlara Allah kendi ruhundan üfler. Âdem ile Havva, İblis'in kandırması ile nefislerine yenik düşerler ve yasak meyveyi yedikleri için cennetten çıkarılarak Yahudi inancındakine benzer şekilde 7000 yıl önce olduğuna inanılan bir zaman diliminde dünyaya gönderilirler. Ancak herhangi bir süre veya zaman dilimi telkin eden bu ve benzeri söylemler Kur'an'da geçmez; bu ifadelerin genel dayanağı ise, Kur'an'ın bir parçası olmayan ve Muhammed Peygamber'e isnat edilen hadislerdir.594595

İslam mitolojisinde bulunan, kimisi Kur'an'da direkt geçen, kimisi de hadislerle veya başka yollarla geleneğe girmiş olan İslami söylence örneklerinden bazıları şunlardır:

Yaratılış ve Tufan hikâyeleri

Siyer hikâyeleri

Siyer hikâyeleri, geleneksel İslami literatürde Muhammed'in biyografilerine verilen isimdir. Kur'an ve hadislere ek olarak, Muhammed'in hayatı ve İslam'ın ilk dönemi hakkındaki çoğu tarihi bilginin kaynağıdırlar. Siyerler, içlerinde birçok mucizeyi ve ders alınması istenen olay ve korkutmaları barındırır. Bunlardan bazıları şöyledir:

  • Bir kayanın yarığından çıkan Salih'in devesi
  • Peygamber Muhammed'in doğum gecesinde yaşanılan birtakım doğa olayları ve mucizeler
  • Miraç mucizesi
  • Başka birtakım mucizeler, kerâmetler, tanrısal yardımlar
  • Fil Vakası (Fil Olayı)
  • Ay'ın ikiye yarılması
  • Miraç olayından sonra Muhammed'in Mekkelilere bir ticaret kervanının yarın geleceği zamanı söylemesi, ancak kervanın 1 saat kadar gecikmesi ve bunun için de Allah'ın, Muhammed'in Mekkelilere karşı yalancı duruma düşmesini engellemek için Güneş'in doğuşunu 1 saat kadar geciktirmesi596
  • Balığın Yunus'u yutması
  • İbrahim'in ateşe atılması ve atıldığı ateşin bir bahçeye dönmesi
  • İbrahim'e gökten kurbanlık koç indirilmesi
  • İsa'nın göğe yükseltilmesi

Ruhaniler ve tılsımlar

Harut ve Marut, ruhlar, Malik, melekler, cinler, İfrit, Zebaniler, İblis, şeytanlar, huriler, gılmanlar, Esma'ül Hüsna, Cevşen, Celcelutiye, nazar ve büyü duaları vb...

Mitolojik veya yarı mitolojik kişi, topluluk, yer, nesne ve hayvanlar

Muallak taşı, Hacerü'l-Esved, Levh-i Mahfûz, Arş, Sidret'ül münteha, gök katları, Âdem ve Havva, Nuh, İbrahim, Süleyman, Belkıs, Hızır ile İlyas, Lokman, İsa, Meryem, Zülkarneyn, Ashab-ı Kehf, Yemen kralı Ebrehe, Burak bineği, Ali, Fatıma...597

Eskatoloji ve korku içerikli

Dabbetü'l-arz, Kıyamet, Ahir zaman, İsrafil'in borusu (sûr'a), Yecüc ve Mecüc, Mehdi, Mesih, Kıyamet savaşı, Deccal, Süfyani, kabir azabı, Zebaniler, Malik, sırât köprüsü, Kevser havuzu, Araf...

Ayrıca bakınız

Notlar

<references group="not"/>

Kaynakça

Konuyla ilgili yayınlar

  • Diyanet İşleri Başkanlığı resmî sitesi
  • O'Leary, De Lacy. "İslam Düşüncesi ve Tarihteki Yeri". 114. Ankara Ü.İ:F. Yayınları. Ankara, 1971.
  • Ateş, Süleyman. "Sülemi ve Tasavvufi Tefsiri"; 1. Sönmez Neşriyat. İstanbul, 1969.
  • Güngör, Erol. "İslam Tasavvufunun Meseleleri". 50-63. Ötüken. İstanbul, 1984.
  • Kurtkan, Amiran. "Sosyolojik Açıdan Tasavvuf ve Laiklik". 38-39. Kutsun Yayınevi. İstanbul, 1977.
  • Kılavuz, A. Saim. "Anahatlarıyla İslam Akaidi ve Kelam'a Giriş". Ensar Neşriyat. İstanbul; 1987.
  • Taylan, Necip. "Anahatlarıyla İslam Felsefesi". Ensar Neşriyat. İstanbul; 2000.
  • Historical Atlas of the Islamic World. Derby, United Kingdom: Cartographica, 2004. Gale Virtual Reference Library. Gale.
  • Esposito, John (1998). Islam: The Straight Path, 3rd, Oxford University Press. ISBN 978-0-19-511234-4.
  • Esposito, John (2000b). Oxford History of Islam. Oxford University Press. 978-0195107999.
  • Esposito, John (2002b). What Everyone Needs to Know about Islam. Oxford University Press. ISBN 0-19-515713-3.
  • Esposito, John (2003). The Oxford Dictionary of Islam. Oxford University Press. ISBN 0-19-512558-4.
  • Peters, F. E. (2003). Islam: A Guide for Jews and Christians. Princeton University Press. ISBN 0-691-11553-2.
  • Encyclopaedia of Islam Online. Ed. P.J. Bearman, Th. Bianquis, C.E. Bosworth, E. van Donzel, W.P. Heinrichs. Brill Academic Publishers. ISSN 1573-3912.
  • Encyclopedia of Islam and the Muslim World. Ed. Richard C. Martin. Vol. 2. New York: Macmillan Reference USA, 2004. ISBN 978-0-02-865912-1.
  • Encyclopedia of Modern Asia. Ed. Karen Christensen and David Levinson. Vol. 1. New York: Charles Scribner's Sons, 2002. Gale Virtual Reference Library. Gale.
  • Encyclopedia of the Modern Middle East and North Africa. Ed. Philip Mattar. Vol. 1. 2nd ed. New York: Macmillan Reference USA, 2004. Gale Virtual Reference Library. Gale.
  • Encyclopedia of Religion. Ed. Lindsay Jones. Vol. 8. 2nd ed. Detroit: Macmillan Reference USA, 2005. Gale Virtual Reference Library. Gale.
  • The Concise Oxford Dictionary of World Religions. Ed. John Bowker. Oxford University Press, 2000.

Orijinal kaynak: islam. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.

Footnotes

  1. "Müslümanlık". TDK Güncel Türkçe Sözlük. URL erişim tarihi: 12 Mayıs 2008.

  2. "Islam: An Overview" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. 24 Nisan 2008 <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e1087>

  3. Müslümanlar, İslam'ın Adem'den beri çeşitli peygamberler (İbrahim, Musa, İsa vb.) aracılığıyla birçok kez bildirilmiş olan evrensel bir din olduğuna inanırlar. Dolayısıyla tarihsel bakış açısıyla İslam'ın 7. yüzyıl başlarında ortaya çıktığı söylense de, Müslümanlar arasında İslam'ın öteden beri süregelen evrensel ve tek din olduğu inancı vardır. Bu inançtan hareketle İslam alimleri, Muhammed'in İslam'ın kurucusu olduğunu değil, onun sadece İslam'ın son peygamberi olduğunu kabul ederler. (https://islamansiklopedisi.org.tr/din#8 )

  4. mümin DilDernegi.org.tr. Erişim: 30 Eylül 2011

  5. Dinler Kitabı (The Religions Book), Alfa Yayınları, 2019.

  6. Bennett, Clinton (2010). Interpreting the Qur'an: a guide for the uninitiated. Continuum International Publishing Group. p. 101.

  7. İslam'a göre Tanrı (Allah), doğan bir varlık olmadığı gibi hiçbir şekilde bir çocuk da edinmemiştir. Bu bildirisiyle İslam, Hristiyan ilahiyatındaki teslis inancını triteizm olarak yorumlayarak reddetmektedir. Nitekim bu yorumdan hareketle Kur'an'da, Nisa Suresi'nde Hristiyanlara ithafen "Allah'ın bir olduğu ve üç olmadığı" belirtilmektedir. ----(Bkz. https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Nis%C3%A2-suresi/664/171-ayet-tefsiri )

  8. 605. Sayfa {{!}} İhlâs Sûresi | erişimtarihi =8 Şubat 2022| çalışma = kuran.diyanet.gov.tr | arşivurl = https://web.archive.org/web/20170618223339/https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/ihlas-suresi-112/ayet-1/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1 | arşivtarihi = 18 Haziran 2017}}

  9. Watt, William Montgomery (2003). İslam ve Toplumun Entegrasyonu . Psikoloji Basın . P. 5. ISBN'si <bdi>978-0-415-17587-6</bdi>.

  10. Müslüman inanışına göre ise İslam, ilk peygamber olarak kabul edilen Adem ile başlamış ve Muhammed'e kadar devam etmiştir.

  11. Saliba, George . 1994. Arap Astronomi Tarihi: İslam'ın Altın Çağında Gezegen Teorileri . New York: New York University Press . ISBN 0-8147-8023-7 . 245, 250, 256-57.

  12. Arnold, Thomas Walker . İslam'ın Vaazı: Müslüman İnancının Yayılmasının Tarihi. s. 125–258.

  13. Dinler Tarihi (The Religions Book), Alfa Yayınları, çeviren: Ahmet Fethi Yıldırım, 2019. (sayfa: 251)

  14. Dinler Tarihi (The Religions Book), Alfa Yayınları, çeviren: Ahmet Fethi Yıldırım, 2019. (sayfa: 251)

  15. Dinler Tarihi (The Religions Book), Alfa Yayınları, çeviren: Ahmet Fethi Yıldırım, 2019. (sayfa: 251)

  16. Trofimov, Yaroslav . 2008. Mekke Kuşatması: İslam'ın En Kutsal Mabedinde 1979 Ayaklanması . Knopf . New York. ISBN 978-0-307-47290-8 . P. 79.

  17. Rahman, Fazlur. "Islam: An Overview [First Edition]." Encyclopedia of Religion. Ed. Lindsay Jones. Vol. 7. 2nd ed. Detroit: Macmillan Reference USA, 2005. 4560-4577. Gale Virtual Reference Library. Gale.

  18. "Islam", Encyclopaedia of Islam Online

  19. Gardet, L. "Islām." Encyclopaedia of Islam. Edited by: P. Bearman , Th. Bianquis , C.E. Bosworth , E. van Donzel and W.P. Heinrichs. Brill, 2008. Brill Online. URL erişim tarihi: 4 Mayıs 2008.

  20. (Mustafa Sinanoğlu, 'İslâm - Son ilâhî din', Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, Cilt 23, s. 1)

  21. Mustafa Sinanoğlu, 'İman', Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, Cilt 22, s. 212

  22. T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı. "İlmihal"; 1. cilt; "İman ve İbadetler". s. 16/91. URL erişim tarihi: 29 Nisan 2008.

  23. "Aqidah" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e176> URL erişim tarihi: 30 Nisan 2008

  24. "Ninety-nine beautiful names of God" The Concise Oxford Dictionary of World Religions. Ed. John Bowker. Oxford University Press, 2000. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t101.e5229> URL erişim tarihi: 6 Mayıs 2008.

  25. Dinler Tarihi (The Religions Book), Alfa Yayınları, çeviren: Ahmet Fethi Yıldırım, 2019. (sayfa: 280)

  26. Dinler Tarihi (The Religions Book), Alfa Yayınları, çeviren: Ahmet Fethi Yıldırım, 2019. (sayfa: 276)

  27. [ http://www.zaman.com.tr/cuma_kelam-ekollerini-biliyor-musunuz_2225462.html Kelam ekollerini biliyor musunuz?]

  28. https://kurul.diyanet.gov.tr/SoruSor/DiniKavramlarSozlugu.aspx#.VGttTTSsWSo Diyanet-Dini kavramlar sözlüğü

  29. İslam bilginlerinin çoğunluğu, Kur'an ve hadislerden yola çıkarak, şeytanların atası olan İblis'in ateşten yaratılmış bir cin olduğunu söylemektedir. Bunun dışında, onun daha önceden bir melek olduğunu söyleyen zayıf görüşler de vardır. ----(Bkz. https://islamansiklopedisi.org.tr/seytan )

  30. Wensinck, A.J. "Rasūl." Encyclopaedia of Islam. Edited by: P. Bearman , Th. Bianquis , C.E. Bosworth , E. van Donzel and W.P. Heinrichs. Brill, 2008. Brill Online. <http://www.brillonline.nl/subscriber/entry?entry=islam_COM-0911 > URL erişim tarihi: 6 Mayıs 2008.

  31. Âdem'in İslam inancında ''ilk peygamber'' olduğu kesinlikle kabul edilirken, ''ilk insan'' olduğu konusunda İslam bilginleri ve akademisyenleri arasında da dahil olmak üzere bazı tartışmalar bulunmaktadır.

  32. "Rasul". Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e1984> URL erişim tarihi: 6Mayıs 2008.

  33. "Muhammad". Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e1577> URL erişim tarihi: 6 Mayıs 2008.

  34. [Buhl, F.; Schimmel, Annemarie; Noth, A.; Ehlert, Trude. "Muḥammad." Encyclopaedia of Islam. Edited by: P. Bearman , Th. Bianquis , C.E. Bosworth , E. van Donzel and W.P. Heinrichs. Brill,

    1. Brill Online.](http://www.brillonline.nl/subscriber/entry?entry=islam_COM-0780) <http://www.brillonline.nl/subscriber/entry?entry=islam_COM-0780 > URL erişim tarihi: 6 Mayıs 2008.
  35. Juynboll, G.H.A.; Brown, D.W. "Sunna." Encyclopaedia of Islam. Edited by: P. Bearman , Th. Bianquis , C.E. Bosworth , E. van Donzel and W.P. Heinrichs. Brill, 2008. Brill Online. <http://www.brillonline.nl/subscriber/entry?entry=islam_COM-1123 > URL erişim tarihi: 6 Mayıs 2008.

  36. "Sunnah". Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e2279> URL erişim tarihi: 6 Mayıs 2008.

  37. "Quran". Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e1945> URL erişim tarihi: 6 Mayıs 2008.

  38. Welch, A.T.; Paret, R.; Pearson, J.D. "al- Ḳurʾān." Encyclopaedia of Islam. Edited by: P. Bearman , Th. Bianquis , C.E. Bosworth , E. van Donzel and W.P. Heinrichs. Brill, 2008. Brill Online. <http://www.brillonline.nl/subscriber/entry?entry=islam_COM-0543 > URL erişim tarihi: 6 Mayıs 2008.

  39. Dinler Tarihi (The Religions Book), Alfa Yayınları, çeviren: Ahmet Fethi Yıldırım, 2019. (sayfa: 256)

  40. https://www.researchgate.net/publication/317604040_Cahiliye_Arap_Hac_Rituellerinin_Kur'an'daki_Menasikle_Diyalektik_Iliskisi/link/5e20c19d458515ba208de0a1/download

  41. Dinler Tarihi (The Religions Book), Alfa Yayınları, çeviren: Ahmet Fethi Yıldırım, 2019. (sayfa: 257-258)

  42. Sosyal Doku Vakfı | erişimtarihi =7 Mart 2022| tarih =4 Haziran 2011| dil =Türkçe| arşivurl = https://web.archive.org/web/20210115150416/https://www.sosyaldoku.com/hristiyan-ve-yahudiler-de-cennete-girecek-mi-diye-soranlara-mektup/ | arşivtarihi = 15 Ocak 2021}}

  43. "Cibril Hadisi" tercümesi; özgün kaynak: Buhârî, İman 1; Müslim, İman 1

  44. "The Five Pillars of Islam". RelS 201 Class Notes on Islam. University of Calgary. ("İslam'ın Beş Şartı". RelS201 İslam üzerine ders notları. Calgary Üniversitesi) URL erişim tarihi: 30 Nisan 2008.

  45. samil.ihya.org - Islam Ansiklopedisi | erişimtarihi =7 Mart 2022| çalışma = samil.ihya.org | arşivurl = https://web.archive.org/web/20110726172434/https://samil.ihya.org/ansiklopedi/cibril-hadisi.html | arşivtarihi = 26 Temmuz 2011}}

  46. "Sin" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e2211> URL erişim tarihi: 30 Nisan 2008.

  47. Nisa Suresi ,Diyanet Meali,4.102

  48. Enbiya Suresi ,Diyanet Meali,5.6

  49. Enbiya Suresi, Diyanet Meali,21.73

  50. Dinler Tarihi (The Religions Book), Alfa Yayınları, çeviren: Ahmet Fethi Yıldırım, 2019. (sayfa: 265-266)

  51. Dinler Tarihi (The Religions Book), Alfa Yayınları, çeviren: Ahmet Fethi Yıldırım, 2019. (sayfa: 266)

  52. Dinler Tarihi (The Religions Book), Alfa Yayınları, çeviren: Ahmet Fethi Yıldırım, 2019. (sayfa: 267)

  53. Bayram günlerinde oruç tutulur mu? (Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı) (Erişim tarihi: 7 Mart 2022)

  54. "Khums" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e1302> URL erişim tarihi: 30 Nisan 2008.

  55. Zysow, A.; Gleave, R. "Ḵh̲ums (a.)." Encyclopaedia of Islam. Edited by: P. Bearman , Th. Bianquis , C.E. Bosworth , E. van Donzel and W.P. Heinrichs. Brill, 2008. Brill Online. <http://www.brillonline.nl/subscriber/entry?entry=islam_COM-1417> URL erişim tarihi: 30 Nisan 2008.

  56. https://www.etimolojiturkce.com/kelime/maruf

  57. Ayrıca otuz ayette ma‟ruf kelimesi “iyilik, iyi güzel, örf haline gelmiş tutum ve uygulama” gibi anlamlarda geçmektedir.https://acikerisim.cumhuriyet.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12418/12268/10282445.pdf?sequence=1&isAllowed=y

  58. https://turkcenedemek.com/kelime/nekre/

  59. Münker kavramı da (islam öncesi) ma‟rûfun zıddı olarak kullanılmakta ve toplumun benimsemediği, hoşlanmadığı davranışlar olarak bilinmektedir.https://acikerisim.cumhuriyet.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12418/12268/10282445.pdf?sequence=1&isAllowed=y

  60. Teknik bir terim olarak İslâmî literatürde cihâd,....iyiliği emredip kötülükten sakındırmaya çalışmak...şeklinde genel anlamda kullanılmıştır.http://abakus.inonu.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/11616/6458/Tez%20Dosyas%C4%B1.pdf?sequence=1&isAllowed=y

  61. Diyanet - Aylık Dergi - Aile - Çocuk - İlmi Dergi - Bülten | erişimtarihi = 16 Nisan 2021 | çalışma = dergi.diyanet.gov.tr | arşivurl = https://web.archive.org/web/20210416070730/https://dergi.diyanet.gov.tr/makaledetay.php?ID=1420 | arşivtarihi = 16 Nisan 2021}}

  62. Ez-Zevâhiri, kötülüğün önlenmesine yönelik görevin hükümetlere ait olduğuna dair Hasan el-Benna’nın görüşüne itiraz etmektedir. Ona göre; “iyiliğin emredilip kötülüğün yasaklanması” farz-ı kifâye hükmünde bir vecibedir. Şayet siyasi otorite dinin münker gördüğü hususları ortadan kaldırma konusunda harekete geçmezse bu görev, gücü yetebilen her bir ferdin sorumluluğuna geçmiş olur.https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1540148

  63. Şeriat ile modern hukuk anlayışı arasında İslam'ın bireysel hak ve özgürlükler kavramına yer vermeyişi önemli çatışma kaynağıdır.

  64. Allah hakları genellikle taabbudî özellik taşıdığı için illetleri akli gerekçelerle tam olarak izah edilemez.https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1075176

  65. Klasik fıkıh literatüründe...Tecavüz tek başına bir suç türü olarak kabul edilmemiştir. Genellikle zina suçu kapsamında ele alınmıştır. Fıkhî kaynaklarda tecavüz, bir erkeğin zor kullanarak kadınla zina etmesi kapsamında değerlendirilmiştir. “Tecavüz suçuna ceza olarak had uygulanması gerekse de haddin sınırı olan 4 şahit şartı yerine getirilemediği müddetçe tazir cezası uygulanmaktadır https://acikerisim.uludag.edu.tr/bitstream/11452/14790/1/fatmanur_dil_tez.pdf

  66. name="sabah.com.tr"> Kabile fertlerinden birine karşı işlenen suç bütün kabileye karşı işlenmiş sayıldığından cezalandırmada suçlunun kabilesine mensup olma yeterli sebep kabul edilerek suçlu suçsuz ayırımı gözetilmeksizin misilleme cihetine gidiliyor, ayrıca suçta kasıt-hata ayırımı yapılmayarak maddî sonuçla yetiniliyordu.https://www.sabah.com.tr/sozluk/sosyoloji/kisas-nedir

  67. atıf yapılan kaynak

  68. Ibn al-Rawandi, "Origins of Islam: A Critical Look at the Sources", 2000: s. 98

  69. https://web.archive.org/web/20150403134008/https://www.suleymaniyevakfi.org/kutsanan-gelenek-ve-kuran/kurana-ve-gelenege-gore-dinden-donmenin-cezasi.html

  70. http://www.diyanet.gov.tr/turkish/basiliyayin/weboku.asp?sayfa=21&yid=4

  71. Necati Yeniel, Hüseyin Kayapınar, Sünen-i Ebu Davud Terceme ve şerhi c. 2, s. 112

  72. Necati Yeni el, Hüseyin Kayapınar, Sünen-i Ebû Davud Terceme ve şerhi c. 2, s. 112

  73. Şeriat, efendi-köle, özgür kadın-köle kadın, inanan-inanmayanlar arasında temel eşitsizlikleri ve eşitsiz hukuku tanır.

    • Bernard Lewis (2002), What Went Wrong?, , pp. 82–83;

    • Brunschvig. 'Abd; Encyclopedia of Islam, Brill, 2nd Edition, Vol 1, pp. 13–40. </ref>

      [^598];

    • İnanç ve *yaşam tarzı*na göre; İslam içinde, salih - fasık veya dışında mülhid / mürted ve Müslüman olmayanlar.

    • Müslüman olmayanlar siyasi olarak ikiye ayrılır; Zimmi, kelle vergisi (cizye) karşılığında can güvenliği verilenler - Harbi, (Kendilerine hiçbir can veya mal güvenliği verilmeyenler)

    • Soyağacı aidiyeti ile; Seyyid ve şerifler, ayrıcalıklı sınıf, sıradan mahkemelerde yargılanmayan[^599], her türlü vergi<ref>Önce en imtiyazlı sınıf olarak

    Seyyidler, vergiden muaf, şerefli ve itibarlıdırlar. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/654621

  74. Hasan'ın 100'e yakın kadınla evlendiği, yanında 250-300 cariye edindiği biliniyor TDV İslam Ansiklopedisi, cilt: 16,  sayfa: 283

  75. Ocakzâde dedelerin Peygamber soyundan geldikleri yani evlad-ı resul oldukları kabul edilir ve bu nedenle “seyyid” adı ile de anılırlar https://hbvdergisi.hacibayram.edu.tr/index.php/TKHBVD/article/view/203/196

  76. Orduya ilk katıldığım günlerde, bir Arap binbaşısının 'Kavm-i Necip evladına sen nasıl kötü muamele yaparsın' diye tokatladığı bir Anadolu çocuğunun iki damla gözyaşında Türklük şuuruna erdim https://www.haberturk.com/mustafa-kemal-ataturk-sozleri-beni-gormek-demek-mutlaka-yuzumu-gormek-degildir-iste-daha-fazla-so-2214889

  77. Diyanet'in müt'aya bakışı

  78. http://www.iskenderpasa.com/27B6E20E-0454-41A4-8E76-98E99716C992.aspx "Kadının mahkemede ifâde vermesi için erkek hakim veya alış-veriş için müşteri veya satıcı erkeklere görünmesinde beis yoktur."

  79. Esposito (1998), pp.6,12; Esposito (2002b), pp.4-5; F. E. Peters (2003), p.9

  80. "Muhammad", Encyclopaedia of Islam Online

  81. Kur'an-ı Kerim Meali, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara,

  82. Tyan, E. "Ḏj̲ihād." Encyclopaedia of Islam. Edited by: P. Bearman , Th. Bianquis , C.E. Bosworth , E. van Donzel and W.P. Heinrichs. Brill, 2008. Brill Online. <http://www.brillonline.nl/subscriber/entry?entry=islam_COM-0189 > URL erişim tarihi: 30 Nisan 2008.

  83. Holland, Tom; In the Shadow of the Sword; Little, Brown; 2012; s. 303: ‘Otherwise, in all the vast corpus of ancient literature, there is not a single reference to Mecca – not one’

  84. Crone, Patricia; Meccan Trade and the Rise of Islam, 1987, s. 7

  85. Meccan Trade And The Rise Of Islam, (Princeton, U.S.A: Princeton University Press, 1987

  86. Muhammad's home more closely resemble what is now southern Israel than Mecca.

  87. Orhan Gökdemir, Din ve Devrim, İstanbul: Destek Yayınları. 2010. s. 64

  88. http://docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Kabe%20tarihi.pdf

  89. Data on Gibson's biography taken from his Web pages, his book Qur'ānic Geography and the Amazon author information to this book: 1 , 2 , 3 , 4

  90. Dan Gibson: Qur'ānic Geography (2011)

  91. King, David A. The Petra Fallacy

  92. NDTV, 200 Mecca mosques face wrong direction?, 06/04/2009

  93. BBC News, Mecca mosques 'wrongly aligned', 05/04/2009

  94. S. Brock, A brief outline of Syriac Literature, Moran Etho 9, Kottayam, Kerala: SEERI (1997), pp.56-57, 135

  95. Hoyland, Robert G. Seeing Islam as Others Saw It: A Survey and Evaluation of Christian, Jewish and Zoroastrian Writings on Early Islam;s. 197. The Darwin Press, Inc. (January 1, 1998).

  96. Robert G. Hoyland, "Epigraphy And The Linguistic Background To The Qur'an".

  97. "There is no concrete evidence that Ptolemy ever drew his own maps. Instead, he transmitted geographical data in digital form, using a series of numbers and diagrams that allowed later map-makers to adapt it." https://www.historyextra.com/period/ancient-history/ptolemys-maps-the-father-of-modern-geography/

  98. https://youtu.be/QyUeQ8jv43k

  99. Kochler (1982), s. 29.

  100. cf. Uri Rubin, Hanif, Encyclopedia of the Qur'an.

  101. Uğurlu, Nur, Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Nur Yayınları.

  102. Aktan, Ali (Mart 2016). İslam Tarihi (Başlangıcından Emevîlerin Sonuna Kadar) (5 bas.). s. 54. ISBN 9786051331010.

  103. "Muawiyah ibn Abi Sufyan" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e1565> URL erişim tarihi: 2008-05-04.

  104. "Umar ibn al-Khattab". Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e2419> URL erişim tarihi: 2008-05-04.

  105. "Uthman ibn Affan" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e2449> URL erişim tarihi: 2008-05-04.

  106. "Ali ibn Abi Talib". Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e120> URL erişim tarihi: 2008-05-04.

  107. "Yazid". Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e2536> URL erişim tarihi: 2008-05-04.

  108. "Yazīd (I) b. MUʿĀWIYA." Encyclopaedia of Islam. Edited by: P. Bearman , Th. Bianquis , C.E. Bosworth , E. van Donzel and W.P. Heinrichs. Brill, 2008. Brill Online. <http://www.brillonline.nl/subscriber/entry?entry=islam_SIM-8000 > URL erişim tarihi: 2008-05-04.

  109. "Umayyad Caliphate". Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e2421> URL erişim tarihi: 2008-05-04.

  110. "Saffah, Abu al-Abbas al-" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e2052> URL erişim tarihi: 2008-05-04.

  111. Lewis, B. "ʿAbbāsids (Banu 'l-ʿAbbās)." Encyclopaedia of Islam. Edited by: P. Bearman , Th. Bianquis , C.E. Bosworth , E. van Donzel and W.P. Heinrichs. Brill, 2008. Brill Online.<http://www.brillonline.nl/subscriber/entry?entry=islam_COM-0002 > URL erişim tarihi: 2008-05-04.

  112. "Fatimid Dynasty". Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e645> URL eirşim tarihi: 2008-05-04.

  113. Amin Maalouf, Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri, YKY.

  114. Schönig, Hanne (Halle/Saale). "Abbasids." Brill's New Pauly. Antiquity volumes edited by: Hubert Cancik and Helmuth Schneider. Brill, 2008. Brill Online. <http://www.brillonline.nl/subscriber/entry?entry=bnp_e100350 > URL erişim tarihi: 2008-05-04.

  115. "Andalus, al-". Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e161> URL erişim tarihi: 2008-05-04.

  116. http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e400 "Caliph/Caliphate". Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e400> URL erişim tarihi: 2008-05-04.

  117. "Sunni Islam." Dictionary of the Israeli-Palestinian Conflict. Vol. 2. Detroit: Macmillan Reference USA, 2005. 440. Gale Virtual Reference Library. Gale.

  118. Kamali, M. Hashim. "Madhhab." Encyclopedia of Religion. Ed. Lindsay Jones. Vol. 8. 2nd ed. Detroit: Macmillan Reference USA,

    1. 5547-5550. Gale Virtual Reference Library. Gale.
  119. "Sunni Islam" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e2280> URL erişim tarihi: 30 Nisan 2008.

  120. Yezid üzerine bir soru - sorularlaislamiyet.com URL erişim tarihi: 30 Nisan 2008.

  121. Portre: Yezid - risaleinurenstitusu.org URL erişim tarihi: 30 Nisan 2008.

  122. Nasr, Seyyed Hossein. "Shiism: Ithnā ʿAsharīyah." Encyclopedia of Religion. Ed. Lindsay Jones. Vol. 12. 2nd ed. Detroit: Macmillan Reference USA, 2005. 8337-8346. Gale Virtual Reference Library. Gale.

  123. Ehl-i Sünnet - sorularlaislamiyet.com URL erişim tarihi: 30 Nisan 2008.

  124. Gleave, Robert. "Imamate." Encyclopedia of Islam and the Muslim World. Ed. Richard C. Martin. Vol. 1. New York: Macmillan Reference USA, 2004. 350-351. Gale Virtual Reference Library. Gale.

  125. "Shii Islam" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e2189> URL erişim tarihi: 30 Nisan 2008.

  126. Madelung, W. "S̲h̲īa." Encyclopaedia of Islam. Edited by: P. Bearman , Th. Bianquis , C.E. Bosworth , E. van Donzel and W.P. Heinrichs. Brill, 2008. Brill Online. <http://www.brillonline.nl/subscriber/entry?entry=islam_SIM-6920 > URL erişim tarihi: 30 Nisan 2008

  127. "Zayd ibn Ali" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e2566> URL erişim tarihi: 30 Nisan 2008.

  128. Daftary, Farhad. "Shi˓a: Isma˓Ili." Encyclopedia of Islam and the Muslim World. Ed. Richard C. Martin. Vol. 2. New York: Macmillan Reference USA, 2004. 628-629. Gale Virtual Reference Library. Gale.

  129. "Ismailis" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e1132> URL erişim tarihi: 30 Nisan 2008.

  130. "Sunnis, Shiites, and Khariji 660–c. 1000." Historical Atlas of the Islamic World. Derby, United Kingdom: Cartographica, 2004. 34-35. Gale Virtual Reference Library. Gale.

  131. Francesca, Ersilia. "Khārijīs ." Encyclopaedia of the Qurʾān. General Editor: Jane Dammen McAuliffe, Georgetown University, Washington DC. Brill, 2008. Brill Online. <http://www.brillonline.nl/subscriber/entry?entry=q3_COM-00103 > URL erişim tarihi: 30 Nisan 2008.

  132. "Ibadis" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e913> URL erişim tarihi: 1 Mayıs 2008.

  133. Kılavuz, A. Saim. "İslam Akaidi ve Kelam'a Giriş".312-313

  134. Kafrawi, Shalahudin. "Murji˒Ites, Murji˒a." Encyclopedia of Islam and the Muslim World. Ed. Richard C. Martin. Vol. 2. New York: Macmillan Reference USA, 2004. 492. Gale Virtual Reference Library. Gale.

  135. "Mürcie" İslam Ansiklopedisi. sevde.de URL erişim tarihi: 1 Mayıs 2008.

  136. Kılavuz, A. Saim. "İslam Akaidi ve Kelam'a Giriş". 312.

  137. "Murjiis" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e1625> URL erişim tarihi: 1 Mayıs 2008.

  138. Kılavuz, A. Saim. "İslam Akaidi ve Kelam'a Giriş". 306-308.

  139. Schmidtke, Sabine. "Muʿtazila ." Encyclopaedia of the Qurʾān. General Editor: Jane Dammen McAuliffe, Georgetown University, Washington DC. Brill, 2008. Brill Online. <http://www.brillonline.nl/subscriber/entry?entry=q3_COM-00127 > URL erişim tarihi: 2 Mayıs 2008.

  140. Kılavuz, A. Saim. "İslam Akaidi ve Kelam'a Giriş". 299-301.

  141. Kılavuz, A. Saim. "İslam Akaidi ve Kelam'a Giriş". 301-303.

  142. Kılavuz, A. Saim. "İslam Akaidi ve Kelam'a Giriş". 303-305.

  143. Wheeler, Brannon M. "Abu Hanifa (699–767)." Encyclopedia of Islam and the Muslim World. Ed. Richard C. Martin. Vol. 1. New York: Macmillan Reference USA, 2004. 8-9. Gale Virtual Reference Library. Gale.

  144. Libson, Gideon. "Fiqh." Encyclopaedia Judaica. Ed. Michael Berenbaum and Fred Skolnik. Vol. 7. 2nd ed. Detroit: Macmillan Reference USA, 2007. 41-43. Gale Virtual Reference Library. Gale.

  145. El-hibri, Tayeb. "Sunni Islam." Encyclopedia of the Modern Middle East and North Africa. Ed. Philip Mattar. Vol. 4. 2nd ed. New York: Macmillan Reference USA, 2004. 2122-2124. Gale Virtual Reference Library. Gale.

  146. Schneider, Irene. "Pluralism: Legal and Ethno-Religious." Encyclopedia of Islam and the Muslim World. Ed. Richard C. Martin. Vol. 2. New York: Macmillan Reference USA, 2004. 533-535. Gale Virtual Reference Library. Gale.

  147. Wheeler, Brannon M. "Madhhab." Encyclopedia of Islam and the Muslim World. Ed. Richard C. Martin. Vol. 2. New York: Macmillan Reference USA, 2004. 417-418. Gale Virtual Reference Library. Gale.

  148. Karaman, Hayrettin. "İslam Hukuk Tarihi".hayrettinkaraman.net . URL erişim tarihi: 3 Mayıs 2008.

  149. "Hanafi School of Law" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e798> URL erişim tarihi: 4 Mayıs 2008.

  150. Hallaq, Wael B. "Hanafi School of Law." Encyclopedia of the Modern Middle East and North Africa. Ed. Philip Mattar. Vol. 2. 2nd ed. New York: Macmillan Reference USA, 2004. 988-989. Gale Virtual Reference Library. Gale.

  151. "İmameyn". Şamil İslam Ansiklopedisi. ihya.org URL erişim tarihi: 12 Mayıs 2008.

  152. Hallaq, Wael B. "Hanbali School of Law." Encyclopedia of the Modern Middle East and North Africa. Ed. Philip Mattar. Vol. 2. 2nd ed. New York: Macmillan Reference USA, 2004. 989-990. Gale Virtual Reference Library. Gale.

  153. Mandel, Ruth. "Alevi." Encyclopedia of the Modern Middle East and North Africa. Ed. Philip Mattar. Vol. 1. 2nd ed. New York: Macmillan Reference USA, 2004. 112-115. Gale Virtual Reference Library. Gale.

  154. Peimani, Hooman. "Alevi Muslims." Encyclopedia of Modern Asia. Ed. Karen Christensen and David Levinson. Vol. 1. New York: Charles Scribner's Sons, 2002. 82. Gale Virtual Reference Library. Gale.

  155. Vorhoff, Karin. ""Let's Reclaim Our History and Culture!": Imagining Alevi Community in Contemporary Turkey." Die Welt des Islams 38.2 (1998): 220-52.

  156. Norton, John D. "Bektashis." Encyclopedia of the Modern Middle East and North Africa. Ed. Philip Mattar. Vol. 1. 2nd ed. New York: Macmillan Reference USA, 2004. 434-436. Gale Virtual Reference Library. Gale.

  157. Livni, Eran. "Alevi Identity in Turkish Historiography". URL erişim tarihi: 11 Mayıs 2008.

  158. "The Alevi" bölümü, "Turkey" kısmı. Library of Congress Country Studies. URL erişim tarihi: 11 Mayıs 2008.

  159. "Turkish Alevis Today". John Shindeldecker. URL erişim tarihi: 11 Mayıs 2008.

  160. Ateş, Süleyman. "Sülemi ve Tasavvufi Tefsiri"; 1. Sönmez Neşriyat. İstanbul, 1969.

  161. eş-Şeybî, Kamil Mustafa. "es-Sılatu Beyne't-Tasavvuf ve't-Teşeyyu". 1/276-293. Bağdat; 1963.

  162. Güngör, Erol. "İslam Tasavvufunun Meseleleri". 50-63. Ötüken. İstanbul, 1984.

  163. Mahmud, Abdulkadir. "el-Felsefetu's-Sufiyye fi'l-İslam". 8-43.

  164. İsa, Kemal Muhammed. "Nazarat fi Mu'tekadat ibn Arabî". 74-75. Daru'l Cidde, 1984; 2. baskı Kuveyt.

  165. Kurtkan, Amiran. "Sosyolojik Açıdan Tasavvuf ve Laiklik". 38-39. Kutsun Yayınevi. İstanbul, 1977.

  166. Aynî, Mehmet Ali. "Tasavvuf Tarihi". 37. Erzurum, 1979.

  167. O'Leary, De Lacy. "İslam Düşüncesi ve Tarihteki Yeri". 114. Ankara Ü.İ:F. Yayınları. Ankara, 1971. İlgili eserden naklen: "...bunu bir çeşit zahitlik telakki edersek, bu türlü zahitliğin Kur’an’da bulunmadığını ve bunun ilk Müslümanlar için de yabancı olduğunu belirtmek gerekir... Hristiyan manastır hayatı tarihi veya birçok Hint dinleri salikleri ve hatta daha sonraki sofilerin anlayışına göre bu, insan hayatının normal zevk ve düşkünlüklerinden, bilhassa evlenme, ruhun safiyetini bozan ve tekâmülünü durduran şeylerden kaçınmayı düşünmek manasına gelir. Bu manada zahitlik İslam'ın ruhuna yabancıdır ve Müslümanlar arasına gelmiş olarak görülür...".

  168. O'Leary, a.g.e. 115. İlgili kaynaktan naklen: "Sufiler geleneğe değil, ruhun yükselmesine mani olan bedenin arzularını bertaraf etmeye önem verdiler. Bu da gösteriyor ki, ilk Müslümanlarca bilinmeyen yeni bir fikrin tesiri altında kalmışlardı. Bu bakımdan kendilerini hiçbir manada sahabenin takipçisi saymak mümkün değildir"

  169. "Indonesia, Islam in". Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e1034> URL erişim tarihi: 5 Mayıs 2008.

  170. "Indonesia". CIA World Factbook. URL erişim tarihi: 5 mayıs 2008.

  171. Blair, Sheila S. and Jonathan M. Bloom. "Art." Encyclopedia of Islam and the Muslim World. Ed. Richard C. Martin. Vol. 1. New York: Macmillan Reference USA, 2004. 75-82. Gale Virtual Reference Library. Gale.

  172. "Islamic Arts." Historical Atlas of the Islamic World. Derby, United Kingdom: Cartographica, 2004. 172-175. Gale Virtual Reference Library. Gale.

  173. "Painting" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e1808> URL erişim tarihi: 6 Mayıs 2008.

  174. Kühnel, E. "Arabesque." Encyclopaedia of Islam. Edited by: P. Bearman , Th. Bianquis , C.E. Bosworth , E. van Donzel and W.P. Heinrichs. Brill, 2008. Brill Online. <http://www.brillonline.nl/subscriber/entry?entry=islam_SIM-0694 > URL erişim tarihi: 6 Mayıs 2008.

  175. Schimmel, Annemarie. "Calligraphy: Islamic Calligraphy." Encyclopedia of Religion. Ed. Lindsay Jones. Vol. 3. 2nd ed. Detroit: Macmillan Reference USA, 2005. 1372-1373. Gale Virtual Reference Library. Gale.

  176. "Calligraphy and Epigraphy" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e403> URL erişim tarihi: 6 Mayıs 2008.

  177. Creswell, K.A.C. "Architecture." Encyclopaedia of Islam. Edited by: P. Bearman , Th. Bianquis , C.E. Bosworth , E. van Donzel and W.P. Heinrichs. Brill, 2008. Brill Online. <http://www.brillonline.nl/subscriber/entry?entry=islam_COM-0062 > URL erişim tarihi: 6 Mayıs 2008.

  178. "Architecture" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e188> URL erişim tarihi: 6 Mayıs 2008.

  179. "Science" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. 2008 <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e2125> URL erişim tarihi: 4 Mayıs 2008.

  180. Hughes, Aaron. "Science, Islam and." Encyclopedia of Islam and the Muslim World. Ed. Richard C. Martin. Vol. 2. New York: Macmillan Reference USA, 2004. 611-614. Gale Virtual Reference Library. Gale.

  181. "ilim". TDK Güncel Türkçe Sözlük. URL erişim tarihi: 3 Mayıs 2008.

  182. Grant, E. "Science (in the Middle Ages)." New Catholic Encyclopedia. Vol. 12. 2nd ed. Detroit: Gale, 2003. 807-815. Gale Virtual Reference Library. Gale.

  183. Brentjes, Sonja. "Islamic Science." New Dictionary of the History of Ideas. Ed. Maryanne Cline Horowitz. Vol. 3. Detroit: Charles Scribner's Sons, 2005. 1155-1160. Gale Virtual Reference Library. Gale.

  184. Peters, Ted. "Science and Religion." Encyclopedia of Religion. Ed. Lindsay Jones. Vol. 12. 2nd ed. Detroit: Macmillan Reference USA, 2005. 8180-8192. Gale Virtual Reference Library. Gale.

  185. Shefer, Miri. "Islamic Medicine." New Dictionary of the History of Ideas. Ed. Maryanne Cline Horowitz. Vol. 4. Detroit: Charles Scribner's Sons, 2005. 1412-1413. Gale Virtual Reference Library. Gale.

  186. Taylan, Necip. "İslam Felsefesi". 136-138.

  187. Taylan, Necip. a.g.e. 139.

  188. Taylan, Necip. a.g.e. 165-201.

  189. Taylan, Necip. a.g.e. 202-232.

  190. Taylan, Necip. a.g.e. 244-254.

  191. Taylan, Necip. a.g.e. 143.

  192. L. Sprague de Camp, Literary Swordsmen and Sorcerers: The Makers of Heroic Fantasy, s. 10

  193. James Thurber, "The Wizard of Chitenango", p 64 Fantasists on Fantasy edited by Robert H. Boyer and Kenneth J. Zahorski,

  194. Frye, R. N., "Darī", The Encyclopaedia of Islam, Brill Publications, CD version.

  195. Uzun, Mehmed (2007) [1992]. Destpêka Edebiyata Kürt [Kürt Edebiyatına Giriş] (5 bas.). İthaki. s. 23.

  196. Hamit Kemal, Liseler İçin Türk Edebiyatı Tarihi, A Yayınları, Ankara 2007

  197. Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, M.E.B. Yayınları, 1997

  198. “Âdem'den kıyamete kadar insanlığın ömrü yedi bin senedir.” (Kenzu’l-Ummal, hadis numarası: 16459; Munavî, Feyzu’l-Kadir, III/547; hadis numarası: 4278)

Kategoriler