Ülkülem ya da ideoloji, siyasal ya da toplumsal bir öğreti oluşturan, bir hükûmetin, bir siyasi partinin, bir toplumsal sınıfın davranışlarına yön veren siyasi, hukuksal, bilimsel, felsefi, dinsel, erdemsel, estetik düşünceler bütünü. En basit tabirle ideoloji teorisi içinde Marksist düşünürler önemli bir ağırlığı oluşturur. Marks, Lenin, Gramsci, Lukacs, Frankfurt Okulu, Althusser gibi düşünürlerin bu alanda çalışmaları olmuştur. Bunun dışında, ideoloji teorisiyle ilgilenen öteki düşünürlerin de marksizmle etkileşimli (karşıt ya da yana) olarak çalışmalarını yürütmeleri söz konusudur.
İdeoloji kelimesi, Fransızca idéologie (telaffuz: ) kelimesinden türetmiştir1 (idée [bu bağlamda: fikir; düşünce]2 ve -ologie [ -oloji, yani bilim]).
Idéologie kelimesi, Fransız Devrimi süresinde Antoine Destutt de Tracy tarafından ilk kez kullanıldı ve ilk kamu kullanışı 1796 yılında idi.3 De Tracy'e göre, idéologie kelimesi yeni bir "fikir bilimi", yani bir fikir-oloji'yi kastetti.4 Aydınlanma Çağı'nda tipik olan akılcı bir şevk ile, de Tracy objektif olarak fikirlerin kaynaklarının bulunması imkânsız olmadığını ve bu yeni bilim dalı gelecekte biyoloji ve zooloji gibi istikrarlı bilim dallarıyla aynı statüyü paylaşacağını inandı. Ek olarak, her inceleme türünün temeli fikir(ler) olduğuna rağmen, de Tracy'e göre ideoloji bilim dalların en önemlisi olarak kabul edileceğini ileri sürdü.5 Fakat de Tracy'nin büyük ümitlerinden ziyade, bu terimin özgün anlamı gelecekteki kullanımına çok az etkisi olmuştur.
İdeoloji, bilincin ortaklaşılan bu biçiminin edinilmesinde ortak olan ögenin ne olduğunu açıklaması gereken bir kavramdır. Bunu sağlayan ilişki biçimi, yani ortaklaşılan yaşamın biçimi üzerinden girişilen hemen her teorize etme çabası, belirli bir topluluğun ya da grubun ideolojisini tanımlayan dinamiklerin, genel olarak idelojinin dinamiklerine yayılması yanlışı ile malül olmuştur. Bunun birinci ve en genel nedeni, üzerinde ortaklaşılan bir ideoloji tarifinden yoksun oluşumuzdur. Sosyoloji bilimi, gerçekte topluluk ve birey arasındaki bağları araştırdığı ve çözümlediği her noktada genel ideolojinin özel bir tezahürünü açığa çıkarmaktadır.
İlk olarak dikkat edilmesi gereken nokta ideoloji ile ideolojilerin birbirine karıştırılmaması gereğidir. İdeoloji bu ayrımda belli bir düşünce formunu ya da bilinç biçimini gösterir; buna karşılık ideolojiler ise, belirli bir anlamda bir araya toplanmış ve çeşitli toplumsal grupların kendilerini ifade etmek için oluşturdukları fikirler/değerler kümesini dile getirir. Ayrımı netleştirmek için ilkini ideoloji, ikincisini ise politik ideolojiler olarak anlamakta fayda vardır.
Kuramsal alanda, ideoloji teorisi olarak bilinen bir bölge mevcuttur. İdeolojinin tanımlanmasından işleyiş mekanizmasının belirlenip ortaya konulmasına ve bu yönde diğer düşünce biçimlerinden ayrımlanmasina kadar, çeşitli konu başlıkları bu teorik alanın içeriklerini oluşturur. Kapsamı dolayısıyla ideoloji teorisi oldukça zorlu bir alandır ve bu konuda ortaya konulan çalışmalar her zaman çok katmanlı olmak durumdadır. İdeoloji teorisinde, bir yanda epistemolojik sorunsallara öte yandan da değer-yargıları alanına bağlı olarak tartışmalar yürütülmektedir. Çeşitli ideoloji teorileri mevcut olmakla birlikte, en genel anlamda ideolojiye iki yönlü bir yaklaşımın şekillenmiş olduğunu söyleyebiliriz. Bunlar pozitif ve negatif ideoloji anlayışlarıdır. Pozitif anlayış ideolojiyi olumlu olarak anlayıp onu yadsımazken, negatif anlayış onu bir yanlışlık meselesi olarak değerlendirip yadsır ve ona karşı dogruluk'u çıkarır.
Marksist ideoloji, negatif ideoloji anlayışının belirgin bir örneğini verir. Buna göre ideoloji, en genel anlamda "yanlış bilinç"tir. Bu anlayışı, kuramsal bir çabayla ilk olarak Marx'ın yapıtlarında iki ayrı şekilde görmek mümkündür. Daha sonra Marksizmin gelişimi içinde bu iki eğilim kendine gelişim yolları bulur. Lenin, Antonio Gramsci, Georg Lukács, Louis Althusser gibi isimler farklı okumalarla özgül ideoloji tanımlarını verirler. Dolayısıyla, ideoloji teorisinin epistemolojik ve felsefi gelişiminin ana kaynaklarından birisinin Marksizm olduğu kabul edilir. İdeolojinin pozitif ve negatif anlaşılışından çeşitli teoriler bu alan içinde yetkin olarak geliştirilmiştir.
Marx'ta yanlış bilinç olarak ideoloji tanımlamasının ilk şekli Alman İdeolojisi'nde görülür. İdeoloji, bireylerin bilincindeki gerçekliğe dair yanlış bir bilinç ya da bilgi durumudur burada. Nitekim başlangıç yapıtlarında Marx; hem Din'i hem de felsefe'yi ideolojinin çeşitli biçimleri olarak eleştiri konusu yapmaktadır. Buna göre din ve felsefe, gerçekligi başaşağı ederek, çarpıtarak, yanılsatarak bireylerin bilinçlerini belirlemektedirler. Ancak, Marx, dünyanın kısıtlı ve çarpık algılanışı olarak dinin ve felsefenin kaynağında, insanların kısıtlı yaşamlarının olduğu vurgusunu da yapar. Dolayısıyla Marx'ın "yanlış bilinç" şeklindeki ideoloji anlayışı yorumları, Marxist teori içinde çatlaklar oluşturmaktadır.
Marx'ta görülen belirgin ikinci bir ideoloji anlayışı ise, Kapital'in ünlü meta fetişizmi bölümünde görülür. Meta fetişizmi gerçekten de, ideoloji teorisinin gelişiminde özgün bir yer tutar ve bir anlamda maddeci bir ideoloji anlayışının ilk örneğini verir. Marx, gerçi burada da yanlış bilinç nosyonuna bağlıdır, yani epistemolojik olarak yine aynı doğruluk-yanlışlık ya da yanılsama-gerçeklik fikrinin içinde durur. Ancak burada Marx, Alman İdeolojisi'deki düşünceden daha farklı olarak, ideolojiyi bireysel bir bilinç ya da yanılgı sorunu olmaktan çıkarır ve yeniden tanımlar.
Buna göre yanlış bilinç bireylerin bir yanlış görmesi meselesi değil, genel toplumsal yapının maddi temeli tarafından belirlenmesi meselesidir. Metaların üretiminden dolaşımına kadar tüm maddi süreçler ideolojinin temelini oluşturur; yani metaların fetişist niteliği, belirli bir bilinç'in oluşmasına ve yayılmasına neden olur. İdeoloji, bireylerden bağımsız olarak, metaların fetişist niteliğiyle yanlış bilinç (kapitalist sistemin kendi kendisini meşrulaştırımı) olarak dolaşıma girmektedir. Bu ideoloji anlayışında da Marx'ın aynı epistemolojik ayrımları ve sistemi kullandığı açıktır. Değişen, ideolojinin tanımlanmasında daha maddi bir yöne doğru geçiştir. Böylece Marx, "maddeyi belirleyen düşünce değil düşünceyi belirleyen maddedir" felsefi ilkesine uygun bir ideoloji anlayışı ortaya koymuş olmaktadır. Meta fetişizmi bahsinde hep gözden kaçan bir nokta vardır, lafı hiç uzatmadan söylemek gerekirse, ürünü meta yapan şey bizzat bu fetişizmdir. Yani, ürün üzerinden toplumsal ilişkiler kurulup düzenlenmedikçe ürün, ürün olarak kalacaktır. İhtiyaç ve ihtiyaç fazlası olan basit bir değişim ilişkisinin nesnesi olan ürün, toplumsal ilişkilerin "iktisadi iz" leri halini aldıkça, üründen metaya varan yolu ilerler. Toplumsal ilişkinin bu kapitalist biçimi, ürüne bizzat bu sahip olmadığı insan ilişkilerinin taşıyıcısı olma sıfatını yükler, bu haliyle meta artık fetişizmin öznelerinden birine dönüşürken, idelojinin de bir türevidir. Dikkat edilmesi gereken ve çoğunlukla gözden kaçan nokta burada açıklık kazanır; ideoloji, ne din, ne felsefe ne de yanlış bilinçtir, bizzat bunların da kaynağında olan şey, o, tüm bunların varlık kazanmasına yol açan toplumsal ilişkilerin bizzat bu biçimidir. Daha yalın bir ifade ile "ilişkilerin biçimi" dir.
Son dönem, ideoloji üzerine yapılan araştırma çalışmaları, doğru-yanlış, negatif-pozitif, felsefi-iktisadi, madde-bilinç kutuplaşmaları etrafında sürdürülen tartışmalara son verebilecek bir birikimin ve ortamın oluşumuna hizmet etmiştir. Bizzat Alman İdeolojisi'nde olmadığı gibi, Marx'ın hiçbir eserinde de "yanlış bilinç" teriminin yer almadığı artık bilinen bir gerçekliktir.
Marx'ın özellikle "para ve meta fetişizmi" çözümlemeleri dikkatli okunduğunda görülmektedir ki, paranın karşılık geldiği "toplumsal ilişkilerin cebimizde taşıdığımız gücü", onun aslında sahip olmadığı bir gücü barındırması, yani fetiş karakteri, toplumun dışına çıkılıp, ancak ıssız bir adaya düşüldüğünde son bulmaktadır. Ya da kapitalizm içerisinde hiçbir iktisadi üretim sürecini koruyamamış olan feodalizm yine de ideolojisini sürdürmeye devam etmektedir. Bu nasıl olmaktadır? Bu sorunun tek bir yanıtı vardır; o da ideolojinin tanımının "insan ilişkilerinin biçimi" olarak sivriltilmesinden geçmektedir, ancak böylece mümkündür...
Dünya Müslümanları'nın tek bir çatı altında birleşip etkili bir siyasi ve ekonomik güç olarak uluslararası sistemde aktif rol oynamasını savunan, kapitalist ve komünist ideolojilere karşı İslami düzeni öneren ve Müslüman devletler arasında çok boyutlu işbirliğini öneren bir akımdır.
İdeoloji fikrinin temelinde, kuramsal olarak epistemolojinin temel meseleleri başlangıcından itibaren bulunmaktadır. Bu meseleler elbette bilginin niteliğine ilişkin ayrımlara dayanmaktadır öncelikle; doğru/yanlış, yanılsama/gerçeklik, nesnel/öznel, öz/görünüş gibi. Marx bu epistemolojik konular bağlamında kendi ideoloji teorisini kurarken, yanlış bilinç olarak ideolojinin karşısına doğru bilginin kaynağı olarak bilimi koymaktadır. Bilim-ideoloji karşıtlığının kuramsal bir statü kazanması böylece temellenir.
Buna göre, ideoloji yanlış biliştir ve buna karşılık bilim hakikâti temsil eder. Epistemolojik düzlemdeki doğru-yanlış ayrımı ya da karşıtlığı, burada bilinç düzeyindeki bir ayrım olarak kullanılır ve ideoloji-bilim ayrımıyla ortaya konulur.
Daha sonra, Marksizm içinden ve dışından ideoloji teorisi önemli gelişmeler kaydedecek ve hem pozitif hem de negatif anlaşılış biçimleri geliştirilecektir. 20.yüzyıldaki gelişiminde daha çok negatif anlamda anlaşılan ve epistemelojik ayrımları kullanan ideoloji teorisinin eleştirildiği görülmektedir. İdeoloji sorununu bir doğruluk-yanlışlık meselesinden çıkarmaya yönelik bir tutum söz konusudur burada. Postmodern yaklaşımlarda ise genel olarak ideoloji sorunsalı, yani "yanlış bilinç" ya da biliş meselesi tamamen dışta bırakılmaya çalışılmaktadır.
Her siyaset uzmanı siyasi fikrin ve ideolojinin önemli olduklarını kabul etmemiş. Siyaset bazen iktidar için bir mücadeleden başka bir şey olmadığını düşünülmektedir. Bu doğru ise, siyasi fikirler sadece propagandadır; sırf oy veya destek kazanmak amacıyla tasarlanmış birkaç özel söz veya slogan. Fikirler ve ideolojiler, sadece siyaset dünyasının kara gerçeklerini gizlemek için kullanılan "pencere süsleri". Bu görüş davranışçılıkçılar tarafından savunulmaktadır (davranışçılıkta, insanların sadece dış unsurlarını tepkilemek için tasarlanmış biyolojik makinalar olduklarını inanılmaktadır; bir insanın fikirleri, değerleri, duyguları ve niyetleri önemsizdir). Benzer bir görüş "Diyalektik Materyalizm"i etkiledi.6
Buna zıt olan bir görüş de var. Örneğin John Maynard Keynes adlı Britanyalı ekonomist, dünyanın ekonomik teoristler ve siyasî filozofların fikirlerinden başka bir şey tarafından idare edilmemekte olduğunu tartıştı. İstihdam, Faiz ve Para Hakkında Genel Teorisi kitabında söylediğine göre:
Davranışçılık ve Diyalektik Materyalizm'e karşın, bu görüşe göre fikirler ve teoriler insan hareketinin kaynağıdır. Dünya "akademik yazarlar" tarafından idare edilmektedir. Böyle bir görüş, örnek olarak çağdaş kapitalizmin Adam Smith ve David Ricardo'nun klasik ekonomik araştırmalarından kaynaklandığını, komünizmin çoğunlukla Karl Marx ve Vladimir İlyiç Lenin'in yazdıklarından etkilendiğini ve Nazi Almanyası'nın tarihi sadece Adolf Hitler'in Mein Kampf kitabına referans yaparak anlayabildiğini ima eder.
Orijinal kaynak: ideoloji. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.
Ne Demek sitesindeki bilgiler kullanıcılar vasıtasıyla veya otomatik oluşturulmuştur. Buradaki bilgilerin doğru olduğu garanti edilmez. Düzeltilmesi gereken bilgi olduğunu düşünüyorsanız bizimle iletişime geçiniz. Her türlü görüş, destek ve önerileriniz için iletisim@nedemek.page