Delilik veya çılgınlık, ortak değerlere ve davranma şekillerine sahip olan bir toplumun normlarına riayet etmeyen sapkın bireyi tanımlayan damgalıyıcı bir kategoridir. Bu nedenle, delilik, tıbbî anlamdan çok bir toplumsal kimlik olduğu düşünülür. Delilik, tarih boyunca toplumsal kontrol mekanizmasının alanına girmiştir. Deliliğe yönelik yaygın müdahale biçimi, onun kontrol altına alınması gerektiği zemininin teşkil ettiği inanç üzerine kuruludur. İktidar kurumları, Orta Çağ'dan 19. yüzyıla kadar hiç ayrım yapılmadan cüzzamlılar, sakatlar, çalışamayan veya çalışmak istemeyen kimseler, eşcinseller ve akıl hastaları, toplumsal düzeni bozdukları için sıklıkla şehirlerden uzak adalara gönderilmişlerdir.
19. yüzyıla gelindiğinde ise tecrit, yerini akıl hastanelere bıraktı. psikiyatrlar gibi psikiyatri tarihçileri de meslekî güvenirliklerini devam ettirmek için, akıl hastalıklarının kanserle aynı anlamda gerçek olduklarına inanmalıdırlar – ya da inanıyormuş gibi yapmalıdırlar." Günümüzde delilik, akıl hastalığı, ruhsal boşluk, zihinsel bozukluklarların düzenlenmesine yönelik oluşturulmuş tanı sistemi aracılığıyla değerlendirilmektedir.
Akıl sağlığı ve delilik arasındaki sınır, tarih boyunca değişmiş olup günümüzde de geçirgen ve tartışmalı olmaya devam etmektedir.
Bedeninden muzdarip kişilerin uğursuzluk veya deliliği işaret ettikleri düşünülmekteydi.
Deliliğe müdahale etme biçimlerinin bir diğer türü ise Orta Çağ Avrupası'nın dünyayı yorumlama ve açıklama biçimiyle alakalıydı.
Günümüzde ruhsal bozukluğa çoğunlukla tıbbi bir mercekten bakılır; oysa toplumlar din ya da doğaüstü dünya aracılığıyla veya akılsızlığın iblislerini yola getirme çabası çerçevesinde psikolojik ya da sosyal açıklamalar yaparak deliliğe anlam vermeye de çalışmışlardır.
Bu dönemde deliliğin kaynağına getirilen açıklamalar, bedensel semptomların ilk medeniyetlerdeki yorumlanma biçimlerine benzer biçimde soyut gerekçelere dayanmaktaydı.
Uzun süre boyunca dâhili bilimler alanında tasnif edilen psikiyatri disiplini, diğer tıbbî alanlarla mukayese edildiğinde kurumsal kimliğini daha geç bir dönemde kazanmıştır. Daha 19. yüzyıla kadar tıp tarihinde dahi yeri olmayan psikiyatrik işlemlerin bir sanat olarak cerrahide denendiği görülmektedir. Bu dönemde tıbbın delilik olgusuna yaklaşımı temelde, Hipokrat'ın ahlat-ı erbaa (dört humor) teorisinin Galenyen yorumu doğrultusunda, deliliğin dört temel sıvıdan bazılarının artması bazılarının da azalması sonucunda vücuttaki dengenin kaybolmasına bağlı olduğu düşünülmüştür. Bu teori doğrultusunda, deliliğe yönelik müdahale biçimleri arasında bilindik vücuttan sıvı alma ve sindirim sistemini düzenleme gibi işlemler yer alıyordu.
19. yüzyılın sonlarına gelindiğinde, profesyonel fikir birliği, delilerin düşük kalıtımın ürünü olduğuydu. 20. yüzyılın ilk yarısında bu fikir birliği, Amerika Birleşik Devletleri Yüksek Mahkemesini akıl hastası ve delilerin Yargıç Oliver Wendell Holmes'un akılda kalıcı bir şekilde "üç nesil aptal yeterlidir" söylemiyle istemsiz sterilizasyonuna onay vermesine neden oldu. Nazi Almanyası ise, bu profesyonel fikir birliğini mantıklı bir sonuca götürdü: aktif ve birçok Alman psikiyatristin coşkulu katılımıyla 70.000 akıl hastası gazlı fırınlara gönderildi.
Orijinal kaynak: delilik. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.
Ne Demek sitesindeki bilgiler kullanıcılar vasıtasıyla veya otomatik oluşturulmuştur. Buradaki bilgilerin doğru olduğu garanti edilmez. Düzeltilmesi gereken bilgi olduğunu düşünüyorsanız bizimle iletişime geçiniz. Her türlü görüş, destek ve önerileriniz için iletisim@nedemek.page