Cinsiyet, erillik ve dişilik arasında farklılık gösteren özellikler aralığı veya bağlama göre, bu özellikler biyolojik cinsiyeti (yani er, dişi veya erdişi olma durumunu), cinsiyete dayalı toplumsal yapıları (cinsiyet rolleri ve diğer toplumsal roller de) veya cinsiyet kimliğini kapsayabilir.1234
Seksolog John Money, 1955'te biyolojik cinsiyet ile rol olarak (toplumsal) cinsiyet arasındaki terminolojik ayrımı belirtti. Onun çalışmasından önce, gramatik kategoriler dışında bir şeyi belirtmek için cinsiyet sözcüğünün kullanımı yaygın değildi.56 Ancak feminist teori biyolojik cinsiyet ile cinsiyetin toplumsal yapısı arasındaki ayrım konseptini kucakladığında 1970'lere kadar Money'e ait bu sözcük anlamı yaygın hale gelmedi. Bugün, bu ayrım kesinlikle bazı bağlamlarda özellikle sosyal bilimler78 ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından yazılan belgelerde takip edilmektedir.9
Toplumsal cinsiyet kavramı, biyolojik cinsiyetten farklı olarak, bir kişinin, “sosyal” veya “psikolojik” cinsiyetini tanımlar. Söz konusu kavram İngilizceden, özellikle toplumsal/sosyal cinsiyet (gender) ile biyolojik cinsiyet (sex) arasındaki ayrımı gözetebilmek için alınmıştır. Türkçede “cinsiyet” her iki anlamda da kullanılabilmektedir; toplum ve sosyal bilimlerde bu kavram (gender) özellikle teknik bir terim olarak işlevsellik kazanmaktadır.
Biyolojik anlamda, iki cinsiyet vardır: kadın ve erkek. Üreme sistemleri, bu cinsiyetleri ayıran özelliktir. Bireyler, mutlaka doğuştan, bu iki cinsiyetten birine ait olur. Yalnız, kadın ve erkeği tanımlamada kullanılan bu biyolojik özelliğin yanı sıra, bireylerin bir de toplum içerisinde ele alınan cinsiyet özellikleri vardır. Buna da toplumsal cinsiyet denir. Bu cinsiyette, bireyin sosyal açıdan cinsiyet özelliği ele alınır. Ayrıca, bir kültürdeki cinsiyet için belirleyici olan her şeyi (örneğin; kıyafet, meslek vb.) içine alır. Bedensel özelliklere gönderme yapmaz. Kısaca, kadın ve erkeğe verilen roller ve onların toplumdaki sorumluluklarıdır. Toplumsal cinsiyet rejimleri bu iki cinsiyetin, toplumsal hayata ne oranda katılacağı, nerede duracağı ve nasıl temsil edileceğini belirler.
Biyolojik cinsiyet anne karnında oluşur; toplumsal cinsiyet ise doğduktan sonra. Toplum içinde "kızlar şöyle olur, erkekler böyle olur" gibi aşılamalar toplumsal cinsiyeti öğretir. Kızlarla erkeklerin farklı uzunluklarda saç uzatmaları, pantolon ve eteklik giyme, kulağa küpe takma ya da takmama, saçı tokalama ya da tokalamama gibi farklılaşmalar toplumsal cinsiyet ile uyumlu duruma gelme davranışları olarak değerlendirilebilir. Bütün bu olgularda biyolojik cinsiyet değişmez, ancak toplumsal cinsiyet ortaya çıkar.1011
Toplumsal cinsiyet kavramı, bu anlamda, 1955 yılında Amerikalı araştırmacı John Money tarafından, biyolojik cinsiyetleri belli olmayan, fakat belli bir cinsel kimliğe sahip olan “interseksüel’’ insanların duygu ve davranışlarını tarif etmek için ortaya atılmıştır. İnterseksüellik, başlangıçta biyolojik rol ve biyolojik kimlik olarak tanımlanıyordu, fakat bu tip insanların aslında biyolojik cinsiyetleri belli değildi.
''“Cinsiyet rolü kavramı, bir kişinin, kendi cinsiyet kimliğini kanıtlamak için söylediği ve yaptığı her şeyi ifade etmek için kullanılır.’’
-Money, 1955''
Toplumsal cinsiyet ve cinsiyet kimliği kavramlarını, 1963 yılında Robert Stoller ve Ralph Greenson şu şekilde tanımlamıştır:
“Cinsiyet kimliği, bilgi ve bilinçle başlar, bilinçle ya da bilinçsizce de tek bir cinsiyete ait olunur. Cinsiyet rolü, kişinin toplumda sergilediği davranışlar, özellikle de diğer insanlarla oynadığı rollerdir.’’
-Stoller, 1968
Çoğu insanda, bedensel, sosyal ve cinsiyet kimliği bir uyum içindedir. Bu kişiler, belli bir cinsiyetin özelliklerine sahiptirler ve kültürlerinin de etkisiyle bu cinsiyete uygun davranır, kendini o cinsiyete ait gibi hissederler. Bu kişilere “transcinsel’’ denir.
Biyolojik ve toplumsal cinsiyet kavramı ayrımı, ilerleyen yıllarda, hem feminizm edebiyatı içinde, hem de cinsiyetini değiştirmek isteyen insanlarca ele alınmıştır. Böylelikle 1970'li yıllarda, Virginia Price “transcinsel’’ kavramını ortaya atmıştır: Transcinsel, biyolojik cinsiyetini değiştirmeye yanaşmayan transeksüellerin aksine, cinsiyet kimliğini, biyolojik cinsiyetine uymadığından dolayı değiştirmek isteyen insanları tanımlar. Aslında transcinsel kavramının kullanımı değişmiş, günümüzde cinsiyet rolünü ya da cinsiyet kimliğini, toplumun ona verdiği role uymadığı gerekçesiyle, değiştirmek isteyen kişileri tanımlamak için kullanılmaya başlanmıştır.
Gonozomal kromozomal yapıda Y kromozomunun bulunup bulunmamasına göre adlandırılan cinsiyettir.
44+XX kromozomlarına sahip bir birey kalıtımsal olarak dişi cinsiyettedir.
44+XY kromozomlarına sahip bir birey kalıtımsal olarak erkek cinsiyettedir.
Bunu da döllenme sırasında babadan gelen sperm hücresinin kromozomal yapısı (X kromozomu mu Y kromozomu mu içerdiği) belirler.
Kalıtımsal cinsiyeti belirleyen erkekten gelen gonozomal kromozomun (X, Y) türüdür.
Döllenme sonrası Y kromozomundaki "testis belirleyici faktör=TBF (testis determinating factor=TDF) geni "Testis Belirleyici Faktör" adlı ürünü sentezlemekte ve bu ürün farklılaşmamış (andiferansiye) gonadal yapıyı testis yönünde farklılaştırmaktadır. (Farklılaşım=Diferansiyasyon)
Bu faktörün bulunmaması durumunda farklılaşmamış cinsiyet bezi (over=yumurtalık=dişilik bezi ve testise=erkeklik bezi birden verilen ortak ad) over yönünde farklılaşacaktır.
Testisler başlıca androjen hormonu (testosteron) üretirler.
Yumurtalıklar başlıca östrojen hormonu üretirler.
Anti-Müllerian hormon duktal yapılardan Müller kanallarının gelişimini engelleyen testislerin sertoli hücresinden sentezlenen hormonal yapıdır.
Varlığında Müller kanallarında gelişim gözlenmez, Wolf kanalları testesteronun da etkisiyle duktal yapılar iç üreme organları erkek yönünde gelişim gösterirler.
Yokluğunda ise duktal yapılardan Müller kanallarından Fallop tüpleri (Döllenme tüpleri, rahim tüpleri) (Tuba Uterina), rahim (uterus) ve vajenin (dölyolu) 2/3 üst kısmı oluşur.
Duktal yapılardan over dışı kadın iç üreme organlarının ve testis-penis dışı erkek üreme organlarının farklılaşması testislerden sentezlenen Müleryen inhibe edici faktör varlığına/yokluğuna bağlıdır.
Dış üreme organları 'ürogenital sinüs' adı verilen yapıdan köken alırlar.
Bu yapı yüksek derecede androjenik hormonlara maruz kaldığında erkek tipi dış üreme organlarına farklılaşır.
Bu yapı düşük derecede androjenik hormonlara maruz kaldığında ise dişi tipi dış üreme organlarına farklılaşır.
Dış üreme organlarının farklılaşması değişik derecelerde androjenik hormonlara maruz kalmalarına bağlı bir olaydır.
Kişinin kendisini ya da yaşadığı toplumun dişi mi erkek mi olarak gördüğüdür. Bu da insanın ruhsal gelişim evrelerinde belirlenir . Yakın zamana kadar bu anlayış devam etmişse de günümüzde cinsiyetin psikososyal bakımdan da çift kutuplu olmadığı dile getirilmektedir 1213.
Cinsiyet rolü, bir kültürde belli bir cinsiyet için kabul edilen ve geçerli sayılan davranış biçimleridir. Diğer bir deyişle, bir bireyin kendi cinsiyet kimliğiyle bağdaşan ve bu kimliğini ifade etmeye yarayan davranış biçimleridir.
Günümüzde, kişiye verilen toplumsal (kültürel) cinsiyet rolüyle, biyolojik rolün farkını anlamak için, biyolojik cinsiyet () ve toplumsal cinsiyet () kavramı sosyolojik ve psikolojik alanlarda farklı iki kavram olarak ele alınmıştır.
Toplumsal cinsiyet rolü, toplumsallaşma süreci ve bireyin yaşadığı toplum içerisinde edindiği cinsiyettir. Bu kavram ilk defa 1972 yılında kullanılmıştır. Doğuştan edinilen biyolojik cinsiyetin tam tersi özellikler gösterebilir. Kadın ve erkeğin, toplumda üstlendikleri rollerin çoğu zaman kültür tarafından belirlendiğini anlatır ve bu nedenle de değişebilir olduğunu söyler.
Toplumsal cinsiyet rolleri, toplumların sosyal, ekonomik ve kültürel yapısından etkilendiği için, buna uygun mekanizmalar da üretir. Bu mekanizmalar da toplumun koşullarına göre zamanla değişiklik gösterir.
Cinsiyet rollerinin kültürel boyutu çok geniş yelpaze içinde biçimlenir. Bu genişlik içinde belli başlı ana yönelimler belirginleşse de, kültürel görev dağılım olanaklarının hemen hemen tümü bir yerde ve belli bir zamanda uygulama alanı bulmuştur.
Bugüne kadar, her kültürde, bir cinsiyet rolü var olmuştur. Bu rollerin her biri tarihsel olarak ortaya çıkmış ve sürekli değişime uğramışlardır. Sadece, üreme konusunda kadın ve erkeğin biyolojik rolleri, 20. yüzyılın ortasına kadar sorgulanmamıştır, fakat tıbbın olanak sunmasıyla birlikte, bu biyolojik roller kısmen değişmiş ve bu konuda tartışmalar yürütülmüştür. Yalnız bu tartışmalar, toplumun sadece küçük bir kesimiyle sınırlı kalmıştır.
Toplumsal cinsiyet rollerinin en bilindik şekli, geçmiş yüzyıllarda, Batı’da giderek sorgulanan ve değişen heteronormatif ve ataerkil rollerdir.
Geleneksel roller, “erkek” ve “kadın” olarak birbirinden kati bir şekilde ayrılan ve her iki cinsiyete de doğuştan verilen cinsiyet rollerinin var olduğu iddiasındadır. Bu roller: Erkek:
Kadın
19. yüzyılda ortaya çıkan kadın hareketleri, sanayi devrimi gibi politik değişiklikler ve özellikle de I. Dünya Savaşı ile II. Dünya Savaşı, kadının toplumdaki konumunun değişmesini sağlamıştır. Böylelikle, cinsiyet rolü bağlamında da çok önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Kadının rolü, erkeklere oranla, daha çok liberalleşmiştir. Bu liberalleşme, kadınlara verilen olanakların, erkeklere göre daha fazla olmasına yol açmıştır.
Cinsiyet rolleri, geleneksel rol dağılımı görüşüne karşı çıkan ruh ve doğa bilimlerinin çalışmalarına ve araştırma sonuçlarına da konu olmuştur ve çalışmaların sonucunda, gerçekten birbirinden kati bir şekilde ayrılmış cinsiyetlerin var olduğuna dair şüpheler doğmuştur. Burada da transcinsel hareketler ve interseksüelliğin farkına varılmıştır.
Cinsiyet kimliği psikolojide, bir bireyin kendini ait hissettiği cinsiyet olarak tanımlanır ve bu kimlik, çoğunlukla bireyin bedensel özellikleri ile ilgilidir. Yani bu kavram, bireyin kendisini sadece dişi ya da erkek olarak algılaması ile sınırlıdır.
Cinsel kimlik, cinsiyet kimliğinden daha geniş kapsamlı bir kavramdır. Bireyin cinsel eğilimlerini, dış görünüşünü ve bunların toplum içindeki yansımasını da içerir. Bir kişinin cinsiyetini anlamak dışarıdan kolaydır, fakat cinsel kimliğini anlamak oldukça zor ve karmaşıktır. Bu, kişinin hissettiği içsel duygularla ilgilidir. Doğduğu cinsiyetten memnun olmayan kişiler, “transcinsel’’ olarak adlandırılır.
Toplumsal Cinsiyet, sosyal ve kültürel koşullara bağlı cinsiyettir ve bu sebepten ötürü de sosyokültürel bir oluşumdur.
Özellikle toplumsal cinsiyet araştırmaları, biyolojik ve sosyal cinsiyet arasında nedenselliğe dayanan bir bağ olduğunu ve onların devamlılık çabalarını reddeder. Toplumsal cinsiyet, bir cinsiyet yapısından daha fazlasıdır. Burada insanların “tipik erkek’’ veya “tipik kadın’’ özelliklerinden hangisinde yer aldığı ve bu rollerin değerleri önceliklidir. Her şeyden önce, kadın ve erkeğin kendi başlarına toplumdaki rollerinin nasıl olduğunu ve bunları nasıl değerlendirdiklerinden bahseder. Bu bakımdan, örnek olarak, bir yandan biyolojik cinsiyetine doğası gereği önem verip, diğer yandan da belli bir toplumsal kesime ait olup, kendi toplumsal değerini oluşturmuş kadınlar ele alınabilir.
Bu tür toplumsal cinsiyetlerin, sosyal anlamları, çeşitli biçimlerde açıklanabilir. Bir toplumdaki cinsiyet ve bu cinsiyetin değeri, orada baskın olan güç değerlerine bağlıdır. Böylelikle, anaerkil bir toplumdaki cinsiyet problemi, ataerkil toplumdakinden az çok farklıdır diyebiliriz çünkü “erkeklik’’ ve “kadınlık’’ kavramları her kültürde farklı değerlendirilir. Bu değerlendirmeler üzerine, kendi kendine gelişen, toplumsal hak ve çıkar anlayışları belirlenir. Her birey, sosyalleşme koşullarının etkisiyle, bu rollerin ve anlayış farklılığının normal olduğunu hisseder.
Biyolojik ve toplumsal cinsiyet kavramlarının ayrımı, yıllardan beri var olan bir konudur. her şeyden önce, bu ayrım, 1960'lı yıllarda sosyo bilimsel-feminizm tartışmalarının merkezi haline gelmiştir.
Judith Butler toplumsal ve biyolojik cinsiyet arasındaki ayrımı kesinlikle reddeder çünkü bu ayrımı yapmak tamamıyla yanlış olur. Tıpkı Descartes'in Dualizm felsefesinde olduğu gibi. Onun görüşüne göre, beden ve zihin bir arada ama birbirinden bağımsız şekilde var olmuşlardır. Toplumsal ve biyolojik ayrım, Descartes'in vücut ve zihin ikilisinde olduğu gibi, insanların;
Yalnız, Butler'a göre, toplumsal cinsiyetin yanı sıra, biyolojik cinsiyet de sorgulanabilir bir gerçeklik ve bedenin kültürel yorumlanmasıdır. Toplumsal cinsiyet bağlamında yaşanılabilecek şeyler, insan bedeninin sahip olduğu olanaklara bağlıdır. Zaten bu olanaklar da, yeniden kültürel yollarla yorumlanır.
Heteronormatiflik, heteroseksüelliği, sosyal norm olarak kabul eden bir görüştür. Bu tanımdan yola çıkarak, bu ikili cinsiyet sistemine ilişkin varılan sonuç; bu sistemin içinde bireyin biyolojik cinsiyetinin, cinsiyet kimliğinin, cinsiyet rolünün ve seksüel yöneliminin her bireyde aynı olduğudur.
Bu kavram, Queer çalışmaları ve Queer teorilerinde kullanılan bir terimdir. Queer, heteroseksüelliği sosyal norm olarak eleştiren, eşcinselliğe de eğilim gösteren bir yaklaşımdır. Queer teorisinin, toplumsal cinsiyet araştırmalarında ne ölçüde kabul edildiğini, araştırmalarla, bu teoriyi ilişkilendirerek görebiliriz.
Cinsiyet özelliği | Cinsiyet kimliği | Davranış | Seksüel yönelim | Ailedeki rol | |
Kadın | Dişil | Dişil | Dişil | Erkek partneri arzulama | Anne |
Erkek | Eril | Eril | Eril | Kadın partneri arzulama | Baba |
Heteronormatif Toplum Modeli
Bunun yanı sıra, heteronormatiflik, toplumsal bir düzen sistemidir. Aslında her birey, heteroseksüel yapıda dünyaya gelir. Bu nedenle, toplumda heteroseksüel yaklaşımlar söz konusudur, bu da toplumun kurallarında yer alır. Kısacası, heteroseksüelliğin gelişimi sorgulanmaz ve araştırılmaz. O, içinde tüm normların ölçüldüğü bir standarttır. Buna karşın örneğin Freud her insanda ilkesel olarak “çok yapılı bir sapkınlık” öngörmüştür, kısacası herkese çok katmanlı, çok boyutlu ve tek yönlü olmayan bir karşı cins odaklı cinsellik atfetmiştir. Bu düzen, yalnızca insanların birlikte yaşama anlayışlarını (örneğin; çekirdek ailedeki bölünmeler veya tek eşli bir aşktaki baskınlık) biçimlendirmez, aksine tüm dünya görüşünü belirler. (örneğin; kültür/ doğa, kadın /erkek gibi ikili modellerin yapıları)
Heteronormatiflik, tüm önemli toplumsal ve kültürel alanları, bunun yanı sıra, bireyleri de içine alan bir sistemdir. Başka kültürlerin araştırma ve tanımlarına göre de, heteroseksüellik sağlıklı bir bedene sahip olmaktır.
Bu sistem kesinlikle şu görüşlerin kabulüne yer vermez:
Bu sistem, yukarıdaki kategoriye dâhil olan bireyleri, tamamen toplumdan dışlamaz. Onlara karşı tolerans da göstermektedir, fakat bunun için bireyler toplumun normlarına uymalı ve toplumda göze çarpmamalıdırlar. Yalnız şu da unutulmamalıdır ki, bir normun toplumda yerleşmesi için, zıt normlara da ihtiyacı vardır.
Toplum sistemiyle ayrı düşen ve bu sistemin kabul etmediği duygu ve davranışlar, beklenilmeyen bir durumu doğurabilir ve çoğu zaman bu duygular içindeki birey, toplum dışına itilmeye maruz kalabilir. Birini karalamak veya onun itibarını sarsmak, sadece bireyin kendisine zarar vermekle kalmaz, aynı zamanda insanlarla olan ilişkisine ve toplumdaki basmakalıp düşüncelerin zarar görmesine de sebep olabilir.
Stigmalar, normalliğin sınırını çizen işaretler gibidir ve bu işaretler, içinde toplumsal sapmalar göstererek düzeni sarsabilecek alanları işaretlerler. Stigma sürecini, Erving Goffman, genel bir toplumsal süreç olarak tanımlar. Ona göre, “topluma katkıda bulunmak istiyorsak, toplum tarafından desteklenmeyen şeyleri de ele almalıyız”. Ervin Goffman’ın bu sözü, toplumda var olan genelgeçer normların devamlılığı sağlanabilsin diye, gerçekleşmeyen norm beklentilerine bir tepki niteliğindedir. Damgalanmış birey, kimliğini sergileyememesine rağmen, kimliğini yine de toplumdan almıştır. Bu düşünce, bireyin özgüven değerlerini sarsacak nitelikte olabilir. Bu durum daha da kötüleşirse, birey toplumdaki tüm olumsuzlukları kışkırtmaya daha da eğilimli olur.
Heteronormatif bir toplumda, interseksüeller, eşcinseller ve transcinseller asimile edilmeye çalışılır:
İnterseksüel bireyler, her iki cinsiyetin özelliğine sahiptir. İnterseksüellik, kalıtımsal, gonadal (cinsiyet bezlerine dayalı), hormonel ve anatomik yapıdaki farklılaşmadan kaynaklanabildiği gibi, daha birçok farklı nedeni ve etkileri de olabilir.
Biyolojik cinsiyetin, cinsiyet kimliğinin, cinsiyet rolünün ve seksüel yönelimlerin eşit görülmesi pratikte tüm kişiler için, hatta bu kategorilerin hiçbirinde yer almayan bireyler için bile önemli etkileri vardır.
Uygulamada, toplum ve bireyler de, kendisine yakın hissettiği kişiyle değil, belli bir bireyle, belli bir cinsiyet ve bir davranış biçimi sergilemesi gerektiğinden yola çıkar. Bu kurala uygun olarak da yetiştirilirler.
Genç erkeklerden, kızlara ilgi göstermeleri ve eril rollerini yerine getirmeleri beklenir. Bundan dolayı, erkeklere yalnızca eril rol örnekleri gösterilir. Kızlara ilgisi olmayan homoseksüel erkekler ya eğitilir ya da artık onlara iyi gözle bakılmaz. Bireyin sapmaları, (örneğin; bebeklerle oynayan bir erkek çocuk) kabul edilmez ve bu sapmaları düzeltme gereği duyulur.
Toplumun beklentilerinden sapmalar göstererek, kendi duygularını yaşayan kişi, çoğu zaman kendini yalnız hisseder. Bu kişiler, toplumsal beklentilere olan bağlılıktan kurtulmak için kendi içinde önemli adımlar atması gerekmektedir.Kaynak
Transcinsel ve transeksüel kavramlarını Interseksüel kavramından ayrıştırıp sınırlandırırsak: Transcinsel, ona verilen cinsiyetin yanlış veya yetersiz olduğunu hisseden veya bu cinsiyet formlarını, yani cinsiyet kategorilerini baştan reddeden bireydir. Bazı interseksüeller, transcinseldir. Kimi organizasyonlarda, transeksüeller, interseksüellerle birlikte çalışsa da, birçok ortak nokta görüldüğü için, diğer interseksüeller, transcinsellerle birlikte çalışmayı reddederler.
Transeksüel bireyler, biyolojik açıdan belli bir cinsiyete ait olsalar da, kendilerini başka cinsiyete ait hissederler. Transeksüelliğin tıbbi teşhisinde, interseksüellik resmi ayrılık kriterleri olarak ele alınır. Interseksüelliğin teşhisi, aralarında kromozom analizinin de yer aldığı, çeşitli incelemeler sonucunda konulabilir. Bununla birlikte, interseksüel olduğunun farkında olmayıp, cinsiyetini değiştiren interseksüel bireyler, bu sebepten ötürü, tıbben ve hukuken (transseksüel yasaları, kısaca TSG) transseksüel bireyler gibi muamele görürler.
İnterseksüelliğin birçok sendromu, kanıtlanabilen, tek bir sebepten meydana gelmez. Aksine burada birçok faktör birlikte rol oynamaktadır.
İnterseksüelliğin sıklığı, son derece farklı değerlendirilir. Bir bireyin, interseksüel olup olmadığını anlamak için, hormon analizinin dâhil olduğu detaylı bir tıbbi inceleme gereklidir.
Bu tür biyolojik gözlemler, disiplinler içinde de eleştirilir. Bu da, sayılan birçok faktörün, cinsiyet gelişiminde etkisi olduğunu kanıtlamaktadır. Cinsiyet gelişimi, cinsiyetin bireysel ve çok yönlü olarak kendine nasıl yön verdiğidir. Interseksüellik ve seks hastalığıyla ilgili bu tür tespitler, değerlendirmede bir ölçü değerinde olan biseksüellikten doğan patolojik hastalıklardır. Aynı zamanda, birçok interseksüel birey, biyolojik sınıflandırmayı, interseksüelliğin bir hastalık olarak değerlendirilmesini ve zorla uygulanan tedavi yöntemlerini eleştirmektedir.
Bir cinsiyetin tıbben değiştirilebileceği teorisi günümüzde, cinsiyet değiştirme ameliyatlarıyla (ya da cerrahi operasyonlarla) yürütülmektedir. Bunlar üreme organının kesilerek, normal bir kadın organı büyüklüğünde (özellikle klitoris küçültülerek) genç yapay vajinanın yapılması veya birbirine bağlı olan zıt kromozomların değiştirilmesi ile yapılan hadımlaştırma uygulamalarıdır.
Tıbbi müdahaleler, bazen uzun süreli ek tedavileri de gerektirebilir. Bu, hormon tedavisinin yanı sıra genç yapay vajinayı da ilgilendiren bir konudur, çünkü bu vajina, en azından vücut gelişimini tamamlayana kadar genişletilmelidir. Örneğin, yaşlı interseksüel insanların, tıbbi takipleri, şu ana kadar yapılmamaktaydı. Bu sebepten dolayı da gerontoloji (yaşlılık bilimi), yapay vajinanın bakımı veya hormon tedavisinde karşıt hormonların kullanımı ve dozajına ilişkin henüz bir bilgi vermemiştir.
İnsan cinsiyetinin tıbbi yöntemlerle tespit edilebileceği iddiası, bu yöntemlerin, kısa süren hassasiyeti; yine kısa veya uzun süren fiziksel ve psikolojik komplikasyonları ve bırakacağı kalıcı hasarlar düşünülmeden ortaya atılmaktadır. Çoğu interseksüeller, acı veren operasyonların fiziksel zararını çekmekteler. Örneğin; küçültme nedeniyle klitoris duyarlılığını yitirebilir, iyileşen bir organ uyarıldığında acıya yol açabilir ya da erken yaşlarda yapılan vajina -birey gelişimini tamamlayıncaya kadar- genişletilmesi gerekebilir.
Karşıt kromozomlu hormon terapisi uygulamasıyla, birden fazla metabolizma bozukluğu da ortaya çıkabilir. Günümüze kadar yapılan uygulamalarda yaşanan bir diğer zorluk da ilgili kişilerin, kromozomsal cinsiyetine ilişkin bilgilendirilmemesi ve böylelikle yanlış tıbbi tedavilerle (örneğin; özünde xy kromozomuna sahip olmasına rağmen, hastalık sigorta kurumu kartının bayan cinsiyetinde yazılması) çoğu kez önemli belgelerden yoksun bırakılmasıdır. Yapılan operasyonlar ve bu operasyonların sonuçlarından doğan güçlü travmalar da, fiziksel rahatsızlıklara sebep olmaktadır. Aynı zamanda cinsiyet tanımına ilişkin sosyal çevrenin verdiği aşırı tepkiler ve toplumda var olan tabular, interseksüel bireyler için çoğu zaman sıkıntı veren bir durumdur.
İnterseksüel eylemciler, bu sebepler nedeniyle özellikle çocuk yaşlarda baskıyla yapılan cinsiyet tanımlamasına karşı çıkmakta ve cinsiyet değiştirme ameliyatlarının, önce interseksüel bireyler tarafından kabul edilip, onaylandıktan sonra yapılmasını talep etmektedirler.
Fiziksel müdahalelerin uygulanmasına ilişkin, John Money'nin teorisine dayalı ilk izlenimler, protestolar sebebiyle, insan cinsiyetinin, operasyonlarla uygun hale getirilmesi işleminin değişikliğe uğradığını göstermektedir. Bazı sendromlarda da bireylerin, fiziksel anlamda zorla bir tanıma ve sınıflandırmaya tabi tutulması ve buna bağlı olan tıbbi müdahalelerden vazgeçtiği görülmektedir.
Modern çağda batı kültüründe, interseksüellerle olan ilişkilerin iki ana kabulü vardır: bunlardan ilki, her insanın gerçek cinsiyetinin, bilimsel olarak belirlenmesinin mümkün olduğudur. Bu yüzden çok sayıda interseksüel birey sözde hemafrodit olarak tanımlanmışlardır.
Aynı zamanda interseksüel bireylerin çıkarları gereği, bu kabuller, onların bedenlerini gerçek cinsiyetlerine göre değiştirmelerinden doğar ve bu kanı genellikle bireyin cinsiyetine anlam kattığı şeklinde gerekçelendirilse de, toplum tarafından kabul edilmeyebilir de (örneğin, bir çocuğun hiçbir zaman bir partneri olmayabilir veya hiçbir zaman spor kıyafeti giymeyebilir). Uygulamada cinsiyet tespitine, günlük hayattaki çoğu durumda (dükkân satışı için doldurulacak birkaç form, yapılan üyelikler gibi) veya bürokratik nedenlerden ötürü gerek duyulabilir (nüfus kâğıdındaki cinsiyet).
Kabul edilmiş cinsiyetten dolayı, aileler interseksüel çocuklarına, interseksüel olmayan çocuklara verilen terbiyenin aksine doğuştan verilen cinsiyetlerine uygun davranmaları için baskı yapar; dahası utanç duyduklarından, çoğu zaman tıbbi araştırmaların sonuçlarını, yetişkin bir birey olana kadar çocuklarından saklarlar.
Çoğu interseksüel birey, transcinseller ve bazı bilim adamları, hala batı toplumundaki iki farklı cinsiyet anlayışının tamamıyla yanlış olduğunu tartışır. Onlar, birbirine zıt iki cinsiyete ilişkin, bir seçim yapmanın çoğu zaman güvenilir olmadığını, çok büyük fiziksel ve psikolojik zararlara yol açabileceğini savunmaktalar. Ayrıca bu belirlemenin de kişinin kendi gereksiniminden dolayı değil, aksine sosyal baskıdan dolayı, toplumun isteği doğrultusunda yapıldığını ileri sürmekteler.
Aileler, interseksüel çocuklarına aşırı baskı uyguladıklarından, çocuk yetiştirmenin sonuçlarını da kabul etmemektedirler. Bunun yanı sıra, uyguladıkları baskının nedenlerinden bahsetmemeleri de çocuğu giderek psikolojik bunalıma sürüklemektedir. Dahası, interseksüelliğin toplumda tabu haline gelmesi de eleştirilmektedir. Toplumda yerleşmiş olan “kimseye söylemeyeceksin!'' sözü interseksüel bireyler üzerinde ağır baskı oluşturmaktadır.
Bazı interseksüel bireyler, kendilerini “erselik” veya “hemafrodit” diye adlandırarak, toplumun onları kabul etmeleri için çaba harcamaktalar. Bu bireylerin, “interseksüel” kavramını kullanmama nedeni de kavramın, toplumda çok fazla bilinmemesi ve interseksüel bireylere karşı eleştirel bir bakış açısı ile yaklaşıldığından, bu kavramın onları sadece tıp alanında ele almasıdır.
Tarih boyunca interseksüel bireyler kimi zaman saygı görmüş, kimi zaman da ölüme mahkûm edilmişlerdir.
Çift cinsiyetli insanlar için, interseksüel kavramı kullanılmadan önce var olan hemafrodit ve erselik bireylerin asimile edilmesiyle, her iki cinsiyet de (kadın ve erkek) modern tıpla birlikte tamamıyla yeni bir değer kazanmıştır. Prusya'lılar genel yasalarına, hemafroditlerin 18 yaşından itibaren cinsiyetlerine ilişkin karar vermelerinde özgür olduklarına dair bir madde koymuşlardı. O zamana kadar ise, bu hak ailedeydi.
Orijinal kaynak: cinsiyet. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.
Ne Demek sitesindeki bilgiler kullanıcılar vasıtasıyla veya otomatik oluşturulmuştur. Buradaki bilgilerin doğru olduğu garanti edilmez. Düzeltilmesi gereken bilgi olduğunu düşünüyorsanız bizimle iletişime geçiniz. Her türlü görüş, destek ve önerileriniz için iletisim@nedemek.page