Bomba, içi patlayıcı ve yanıcı maddeyle dolu, bir ateşleme düzeneğiyle donatılmış, çeşitli şekillerde bulunan yokedici patlayıcı silah. Son derece ani ve şiddetli bir enerji salınımı sağlamak için patlayıcı bir kimyasalın ekzotermik reaksiyonunu kullanır. Patlamalar, esas olarak, zeminden ve atmosferden iletilen mekanik stres, basınçla yönlendirilen mermilerin çarpması ve nüfuz etmesi, basınç hasarı, şarapneller ve patlamanın oluşturduğu etkiler yoluyla hasar verir.1 Sözcük, Latince bombus'tan gelir. Yunanca βόμβος romanlaştırılmış bombos'tan gelir, 'patlayan' ve 'uğultu' anlamlarına gelen onomatopoetik bir terimdir.
"Bomba" teriminin askeri kullanımı veya daha özel olarak havadan bomba eylemi, tipik olarak, en yaygın olarak hava kuvvetleri ve deniz havacılığı tarafından kullanılan, havadan atılan, güçlü patlayıcı silahları ifade eder. "Bomba" olarak sınıflandırılmayan diğer askeri patlayıcı silahlar arasında mermiler, sualtı bombası (suda kullanılır) veya kara mayınları bulunur. Geleneksel olmayan savaşta, diğer isimler bir dizi saldırı silahına atıfta bulunabilir.2 Gayrinizami harplarda, diğer isimler bir dizi saldırı silahına atıfta bulunabilir. Örneğin, son Orta Doğu ihtilaflarında, "el yapımı patlayıcı" (IED'ler) olarak adlandırılan ev yapımı bombalar, isyancı savaşçılar tarafından büyük bir etkinlikle kullanılmıştır.3
Bombalar genelde dört bölümden oluşur. Bunlar dış kılıf, bombanın havada dengeli gitmesini sağlayan kanatçıklar, tapa ve tapayı ateşlemeye yarayan düzenektir. Bombalar hedeflere değişik biçimlerde gönderilebilir. Uçaktan bırakılabilir, bir roket yardımıyla fırlatılabilir, elle atılabilir ya da hedefe önceden yerleştirilip bir zaman ayarlayıcısıyla patlatılabilir. Füze ile farklıdır. Bombalarda, top mermisindeki sevk barutu gibi itici bir madde bulunmaz. Ama ilk bombalar top mermisine benziyordu ve barut doldurulmuş metal bir küre biçimindeydi. Ağır ağır yanan bir fitille ateşlenerek patlatılıyordu. Düşman siperlerine elle ya da havan topuyla atılan bu tür bombalar ilk kez 16. yüzyılda kullanılmıştır.
El bombası denen küçük bombalar kol gücüyle 30 metre kadar uzağa fırlatılabilir. Ayrıca, özel tüfeklerle çok daha uzağa fırlatılabilen bombalar da vardır. II. Dünya Savaşı'nda denizaltılara karşı kullanılan su bombaları gemiden suya bırakılıyor ve istenilen derinliğe indiğinde patlatıyordu. Günümüzde ise, gelişmiş güdümlü su bombaları kullanılmaktadır.4
Bazı bombalar gaz, duman ya da zehirli kimyasal maddelerle doldurulur. Bu tür bombalar, içindeki maddelere göre adlandırılır. Bunların başlıcaları kimyasal bomba, gaz bombası, sis bombası, biyolojik bomba ya da göz yaşartıcı bombadır. Ateşlendiği anda çok büyük bir ısı açığa çıkararak çevresindeki her şeyi yakan bombalara da yangın bombası denir. Bu tür bombalarda termit ve napalm gibi son derece yanıcı maddeler kullanılır.5
Patlayıcı şok dalgası vücudun yerinden oynaması (yani insanların havaya fırlaması), parçalanması, iç kanama ve kulak zarının yırtılması gibi durumlara neden olabilir. Patlayıcı olaylar tarafından üretilen şok dalgalarının, pozitif ve negatif dalga olmak üzere iki farklı bileşeni vardır.6 Parçalanma, parçalanmış bomba kovanlarının ve bitişik fiziksel nesnelerin hızlanmasıyla üretilir. Geleneksel olarak süpersonik ve hipersonik hızlarda hareket eden küçük metal parçaları olarak görülse de, epik oranlarda parçalanma meydana gelebilir ve uzun mesafeler boyunca seyahat edebilir. Bomba imha teknisyenleri, zırh giyen askerler, mayın temizleyiciler veya çok az koruma giyen veya hiç koruması olmayan kişiler gibi bir patlama olayına yakın kişiler için, insan vücudu üzerinde dört tür patlama etkisi vardır: aşırı basınç (şok), parçalanma, darbe ve ısı.
Bombaların uçaktan fırlatılması ilk kez I. Dünya Savaşı’nda gerçekleşti. Daha önce bombalar bir savaş uçağına yükleniyor ve hedefin üzerindeyken elle aşağıya atılıyordu. Kanat altlarında ya da gövdenin içindeki özel bölmelerde bomba taşıyan savaş uçakları sonradan geliştirildi. Bombardıman uçakları denen bu uçaklardan bombalar doğrudan hedefe bırakılır. İlk bombardıman uçakları 300 kg ağırlığında bombaları atabiliyordu. II. Dünya Savaşı'na girildiğinde artık her uçak en az 450-500 kilogramlık birkaç bombayı taşıyabilecek kapasitedeydi. İngiliz yapımı Lancaster bombardıman uçağı ise, 10 bin kilogramlık bir bombayı taşıyabilecek biçimde yapılmıştı. Bombalar, havanın direncini en aza indirmek için genellikle balık gövdesi biçiminde yapılır ve hedefe sapmadan ulaşması içinde kuyruk kısmına kanatçıklar takılır. Günümüzde radyo sinyalleriyle çalışan ateşleme düzenekleri sayesinde bombalar hedefe en çok zarar verebilecek yükseklikte patlatılabilmektedir.
II. Dünya Savaşı'nda Almanlar, bomba sınıfından sayılabilecek iki güçlü silah geliştirdiler. Bunlar V1 bombası ile V2 roketiydi. Bir uçan bomba olan V1, aslında burnun kısmında bir patlayıcı dolu bölmesi olan küçük bir jet uçağıydı. V1, otomatik pilotla hedefe ulaşmaya yetecek kadar yakıtla gönderiliyordu. Hedefin üzerinde yakıtı bitince de yere çakılarak patlıyordu. Almanlar II. Dünya Savaşı’nda 15 bin kadar V1 kullanmışlardır. V2 roketleri, yakıt olarak alkol ve sıvı oksijen kullanıyordu. Bu roketler 100 kilometre yüksekliğe çıkabiliyor ve saatte 5.000 kilometrelik bir hıza ulaşabiliyordu. V2 roketlerinin bugünkü uzun menzilli füzelerin öncüsü olduğu söylenebilir. Ama fırlatıldıktan sonra hedefe varıncaya kadar yönlendirilebilen bugünkü güdümlü bombalar ya da füzeler, çok daha gelişmiş silahlardır. Günümüzün savaş uçakları çok daha öldürücü ve şaşmaz bir duyarlıkla hedefi bulan bombalarla donatılmıştır. Yine de, birkaç nükleer başlık taşıyabilen kıtalararası balistik füzeler bütün bombardıman uçaklarından çok daha büyük yıkıma yol açabilen kapasitede silahlardır.
İlk atom bombası, II. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru ABD’de yapıldı. Nazi Almanya'sında da aynı konuda araştırmalar yapıldığı için atom bombasının yapımı çok gizli tutulmuştu. 1945'te Japonya’nın iki kentine atıldı. 6 Ağustos'ta Hiroşima'ya atılan ilk bomba yaklaşık 75 bin kişinin, 9 Ağustos'ta Nagasaki'ye atılan ikinci bomba da yaklaşık 39 bin kişinin ölümüne yol açtı. Atom bombasının bu yıkıcı gücü, uranyum ve plütonyum atomlarının bölünmesi sırasında açığa çıkan enerjiden kaynaklanıyordu. ABD, 1952'de atom bombasından çok daha etkili ve yıkıcı bir silah olan hidrojen bombasını geliştirdi. Hidrojen bombasının ürkütücü boyutlardaki patlama gücü, hidrojen atomlarının birleşerek helyum atomlarına dönüştüğü termonükleer tepkimeden doğar. Bir başka deyişle, hidrojen bombasının patlaması bir çekirdek kaynaşması ya da birleşmesidir (füzyon). Oysa atom bombasınınki bir çekirdek bölünmesidir (fisyon). Sovyetler Birliği, bu iki bombayı da ABD’den daha sonra geliştirdi. İlk atom bombasını 1949'da, ilk hidrojen bombasını 1953'te yaptı. İngiltere ise ilk atom bombasını 1952'de, ilk hidrojen bombasını 1957'de denedi. Daha sonra Fransa 1960'ta, Çin de 1964'te ilk atom bombalarını patlattılar . Bir tek nükleer bombadan doğan patlama dalgaları ve açığa çıkan ısı, bütün bir kenti yok edebilecek güçtedir. Çevreye yayılan radyoaktif ışınlar ya da radyasyon da bütün canlıları öldürür ya da kuşaktan kuşağa geçecek onarılmaz hasarlara yol açar. Öte yandan bu ışınlar ve rüzgârla savrulan radyoaktif tozlar, uzun süre atmosferde kalabilir ve yeniden yeryüzüne indiğinde de (radyoaktif serpinti) canlılar için sürekli bir tehlike oluşturur. Bu yıkıcı silahların kısıtlanması ve yasaklanması için 1963'ten bu yana silahsızlanma çalışmalar yürütülmüş ve bu çalışmalarda belirli bir başarı elde edilmemiştir.7
Orijinal kaynak: bomba. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.
Ne Demek sitesindeki bilgiler kullanıcılar vasıtasıyla veya otomatik oluşturulmuştur. Buradaki bilgilerin doğru olduğu garanti edilmez. Düzeltilmesi gereken bilgi olduğunu düşünüyorsanız bizimle iletişime geçiniz. Her türlü görüş, destek ve önerileriniz için iletisim@nedemek.page