Atlantis (Grekçe: Ἀτλαντὶς νῆσος, "Atlas'ın adası"), Platon'un Timeos ve Critias diyaloglarında ulusların kibirlerini alegorik bir şekilde anlatmak için kullandığı kurmaca bir ada.1
Platon'un hikâyesinde Atlantis, "Herkül Sütunları'nın ötesinde" yer alan, Batı Avrupa ve Afrika'nın birçok kısmını fetheden ve Solon'un zamanından 9000 yıl önce (yaklaşık MÖ 9500) Atina'yı fethetmeye çalışan; ancak başarılı olamayıp bir gecede okyanusa batan bir uygarlıktır.
Platon'un eserlerinde kayda değer bir öneme sahip olmamasına rağmen Atlantis'in edebiyat alanında önemli etkileri oldu. Atlantis'in alegorik yanı, Francis Bacon'ın Yeni Atlantis ve Thomas More'un Ütopya gibi eserlerinde de işlendi. Öte yandan, 19. yüzyılın amatör bilginleri Platon'un tarih anlatma üslubunu yanlış yorumlayarak bilimsel temeli olmayan pek çok spekülasyona neden oldular. Bu konudaki en ünlü eser, Ignatius L. Donnelly'nin Atlantis: The Antediluvian World kitabıdır. Bu spekülasyonlar sonucunda Atlantis, tarihöncesinde yaşamış ve ileri teknolojiye sahip sözde kayıp uygarlıkların ortak adı hâline geldi ve çok sayıda kurmaca esere, çizgi romana ve filme ilham verdi.
Platon'un diyaloglarında gömülü bir hikâye hâlinde olan Atlantis, genellikle Platon tarafından kendi politik teorilerini anlatmak için yaratılmış bir efsane olarak görülür. Birçok akademisyen için Atlantis hikâyesinin amacı belirgin olmasına rağmen, Platon'un hikâyesinin ne kadarının eski hikâyelerden derlendiği bir tartışma konusudur. Bazı akademisyenler Platon'un hikâyeyi Thera yanardağ patlaması veya Truva Savaşı'ndaki bazı öğelerle oluşturduğunu savunurken, bazıları ise MÖ 373'te gerçekleşen Helike'nin yıkımı veya MÖ 415-413 yılları arasında gerçekleşen Atina'nın başarısız Sicilya işgali gibi olaylardan esinlendiğini savunurlar.
MÖ 421 yılında Sokrates'in evindeki bir felsefe sohbetinde Atinalı devlet adamı Kritias, dedesi Dropides'in kendisine naklettiği efsaneyi hikâye eder. Hikâyeyi dede Dropides'e nakleden ünlü Yunan şair Solon'dur. Solon'un gösterdiği kaynak ise Mısır'da bulunduğu dönemde tanıştığı Mısırlı bir keşiştir ve keşişe göre Atlantis'e ilişkin olaylar MÖ 9000 yılında gerçekleşmiştir.
Plutarkhos'a göre 2 Sais şehrinde Solon'la konuşan rahibin adı Sonchis idi. İskenderiyeli Clemens'e göre bu aynı zamanda Pythagoras'a ders veren Mısırlı rahibin adıdır. Platon'un hem Kritias, hem de Solon'la akrabalığı vardı. Ayrıca, kendisi de Mısır'ı ziyaret ederek birkaç yıl kalmış ve inisiye olmuştu. Onun için, bazı Atlantologlar onun Atlantis konusunu yazmadan önce, bu konudaki bilgileri topladığı fikrindeler. Platon(eflatun)'a göre bu kıta çok zengindi ve soylu insanlar tarafından yönetiliyordu. Bir felaket sonucu okyanusun sularına gömülmüştü.
Kur'an'da "Ad kavmi" diye de geçer,3 Ad-land; Kuzey dillerinde Ad Ülkesi demektir. Kimi araştırmacılara göre, İbranice’deki, ilk insanı belirten ve adama sözcüğünden gelen "Adem", Sanskrit dilinde “ilk, başlama” anlamına gelen ve Aryenler’in ilk konuşan insan türüne verdikleri ad olan "Ad-i", Frigler’in "Attis", Kafkasyalılar’ın "Adige", Polinezyada’daki "atea", Truva öyküsündeki "Ate", Aztek mitolosindeki "Atzlan" (ada) ve Türkçedeki "ad", "ada", "ata" (pek çok dilde baba anlamına gelir) sözcükleri ile "Ad" kavminin adı arasında etimolojik bir bağlantı olabileceği düşünülmektedir.
James Churchward Atlantis'in efsanevi Mu uygarlığının bir kolonisi olduğunu belirtmiştir.4 İngiliz ordusunda görevli subay olarak Tibet'te bulunmuş, daha sonra dünyayı gezmiş ve araştırmalar yapmıştır. James Churchward 1883'te, Batı Tibet'te bir manastırda bu belgelerin en önemlilerini gün yüzüne çıkartmıştır. Tibet'te görevli olarak bulunan Churchward, eski dinlerin kökenleri hakkındaki araştırmaları doğrultusunda Tibet'teki manastırları dolaşırken, yolu Batı Tibet'te bir manastıra düşmüş ve bu manastırın, Büyük Rahipler Kardeşliğinin önde gelen üyelerinden olan baş rahibi Rishi, Churchward'a, 15 bin yıl önce yazılmış *Naacal Tabletleri*ni göstermiştir.
III. Ramses'in yazdırdığı yazılarda, Atlantislilerin büyük su dairesi üzerindeki kara parçasından ve adalardan, dünyanın ucundan, dokuzuncu kuşaktan geldikleri anlatılıyor.
Ünlü tarihçi Renan ise, şaşırtıcı bir şekilde Mısır sanatının gençlik dönemi olmadığı iddiasında bulunarak Mısır uygarlığı ile ilgili şüphelerini şöyle dile getiriyordu:
Mısır, sanki bu ülke gençlik dönemini hiç yaşamamış gibi, daha başlangıçta olgun, yaşlı ve mitolojik ve kahramanlık çağlarından tamamen yoksun gibi görünmektedir. Mısır uygarlığının bebeklik çağı ve sanatının da kadim dönemi yoktur. Mısır uygarlığı daha o zaman olgundu.
Herodot da 'Euterpe' adlı eserinde, Mısır rahiplerinin yazılı tarihinin kendi zamanından 12.000 yıl öncesine kadar gittiğini belirtiyor. Yani Atlantis'in batışına kadar.
5400 yıl önce Mısır'daki Siyen (Aswan) kentinin, tam olarak Yengeç Dönencesi'nin altına rastladığı dönemde inşa edilmiş olan Siyen Duvarları, tam güneşin gündönümü anında, öğle vakti, güneş komple bir disk hâlinde bu duvarların üzerinden yansırken görülürdü. Günümüzde, Avrupa'nın bütün bilim adamları bir araya gelseler bunun bir benzerini yapamazlar diyor tarihçi Keneally Tanrının Kitabı adlı eserinde.
Amerikalı araştırmacı Robert Sarmast Platon'un ünlü diyalogları Critias ve Timaeus’da ifade ettiği yaklaşık 50 fiziksel işaretten yola çıkarak, çalışmalarını Kıbrıs yayı ve Levantine havzası olarak tarif edilen Doğu Akdeniz kıyılarına kaydırdı. Bölge ile ilgili olarak Amerika Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi'nin (NOAA) hazırlamış olduğu haritalardan ve veri tabanlarından faydalanan Sarmast, bu bilgilerin yeterli olmadığını görünce dünyaca ünlü Jeofizikçi Dr. John K. Hall ile iş birliğine gitti. Dr. Hall, Sarmast’a 1980'li yıllarda bir Rus petrol gemisi tarafından Doğu Akdeniz’de deniz tabanından toplanan dijital verileri iletti. NOAA ve Dr. Hall'dan gelen verileri birleştiren Sarmast, bölgenin 3 boyutlu ve bathymetric (derinlik ölçü birimi) haritalarını çıkarttı. Sarmast’a göre Atlantis Kıbrıs, Suriye arasında idi ve batan kıtanın en üst noktası ise bugünkü Kıbrıs’tı. Sarmast Discovery Of Atlantis isimli ünlü eserinde Atlantis’in bu bölgede olmasını güçlendiren bulguları ve nedenlerini açıkladı.
Atlas Okyanusu birçok volkanik hareketlerin sık sık yer aldığı bir yerdir. 1957'de yanardağlar eşliğinde yeni bir ada Azorların yakınlarında ortaya çıktı.
Paul ve Pauline Vayntsveyga Zalittski adlı Kanadalı bir çiftin öncülüğünde yapılan deniz dibi araştırmalarında, Bermuda Şeytan Üçgeni olarak adlandırılan bölgede batık bir şehir bulundu. Araştırmacılar, Küba kıyılarından 700 metre uzaklıkta ve 180 metre derinlikte, yolları, tünelleri, piramitleri ve başka yapıları olan büyük bir şehir keşfettiler. Elde edilen görüntülerde, batık şehirde sıradan piramitlerin yanı sıra camdan yapılmış piramitlerin, Sfenks şeklinde heykel, birçok monolitik yapılar ve bina duvarlarına oyulmuş yazıtların bulunduğu görüldü.56
526 yılında Antakya'da 250.000 kişi, 1042 yılında Tebriz, İran'da 40.000 kişi, 1556'da Çin'de 830.000 kişi, 1908'de Messina, Sicilya'da 200.000 kişi, 1923 Tokyo civarlarında 200.000 kişi ve 1976'da Çin'de 700.000 kişi şiddetli depremlerle hayatlarını kaybettiler. Sellere gelince Çin'de 1887'de Huang Ho nehrin taşıması en az iki milyon insanın ölümüne yol açtı. Aynı nehrin 1931'de taşması 4 milyon insanın ölümüne yol açtı.
Okyanusları ve kıtaları çepeçevre saran yerkabuğu birçok tektonik plakalardan oluşmaktadır. Yerküre'nin çekirdeğindeki patlamalar bu tabakaların yer değiştirmesine, büyük depremlere ve yanardağ patlamalarına neden olur. Yerküre'nin katı dış katmanını oluşturan yerkabuğunun kalınlığının Yerküre'nin çapına oranı çok düşüktür. Yerkabuğu 6 ile 70 km'lik bir katmandır ve yüzeyden derine inildikçe, her bir kilometrede sıcaklık 30 derece artar. Çekirdeğin üstündeki manto tabakası sıcaklık nedeniyle yumuşak ve eriyik magma hâlindedir. Çekirdekten gelen patlamalar ve basınç manto tabakası tarafından kısmen yutulur. Eriyik hâldeki manto tabakasındaki esneklik, nispeten ince olan yerkabuğunu etkileyip karaların alçalıp yükselmesine neden olarak, bu şekilde dağların ve ovaların oluşmalarını sağlar.7891011 Bu değişimlerin oluşması için milyonlarca yıllık bir süreç gereklidir. Ancak Dünya'nın çekirdeğindeki faaliyetin arttığı ve bunun da yerkabuğunu daha fazla etkilediği aktif bir dönemin olabileceği göz önüne alındığında, bunun kısa bir süreçte yerkabuğunda büyük bir etkiye neden olduğu ve atmosferde de büyük bir değişikliğe yol açtığı düşünülebilir. Denizlerin karalara olan oranıyla uyumlu olarak, yanardağ patlamalarının %80'i okyanuslarda gerçekleşmektedir.12 Kıtaları ve okyanusları çevreleyerek Yerküre'yi saran Okyanus Ortası Sırtı iki farklı tektonik plakayı birbirinden ayırır. Bunların faaliyetleri kıtaların yer değiştirmelerine neden olurlar. Tufan'a ilişkin oluşumun anlatıldığı Başlangıç 7. bölümde geçen sözlere göre, bu olayda okyanusların kaynaklarında meydana gelen bir yarılma ve patlayarak oluşan bir fışkırma olayı meydana gelmiştir. Ayrıca, bu olayların sonucunda karalarda yükseltilerin değişerek dağların yükseldiği, ovaların da alçaldığı kayıtlıdır.<ref>Mezmurlar 104:5-9
Yeri sağlam temeller üzerine kurdun
Sonsuza dek asla sarsılmayacak.
Engin suları ona bir giysi gibi giydirdin
Ve sular dağlar üzerinde duruyordu.
Sen azarlayınca sular kaçmaya başladı,
Sen gürleyince telaşa kapıldılar.
Ve onlar için hazırladığın yerlere kaçtılar.
Dağlar yükselmeye,
Ovalar alçalmaya başladı.
Önlerine sınır koydun; öteye geçmesinler,
Yeryüzünü bir daha kaplamasınlar diye.
</ref> <table> <tbody> <tr class="odd"> <td><p><strong>Başlangıç 7:11,12</strong></p> <dl> <dt></dt> <dd> Nuh'un yaşamının altı yüzüncü yılında, ikinci ayda, ayın on yedinci gününde, işte <em>o gün derin suların tüm kaynakları yarıldı [patladı-fışkırdı]</em>' ve göklerin bentleri açıldı. Şiddetli yağmur kırk gün kırk gece devam etti.<ref><em>Genesis 7:11,12</em>' </dd> <dd> In the six hundredth year of Noah’s life, on the seventeenth day of the second month—<em>on that day all the springs of the great deep burst forth</em>, and the floodgates of the heavens were opened. And rain fell on the earth forty days and forty nights. </ref> </dd> </dl></td> </tr> </tbody> </table> <table> <tbody> <tr class="odd"> <td><p><strong>Başlangıç 7:17-20</strong></p> <dl> <dt></dt> <dd> Tufan yeryüzünde kırk gün devam etti. Sular sürekli yükseldi ve gemiyi kaldırmaya başladı. Artık gemi yerden çok yüksekte, suların üzerinde yüzüyordu. Sular yeryüzünü kapladı ve çoğaldıkça çoğaldı; gemi ise suların üstünde yüzüyordu. Sular yeryüzünü öylesine kapladı ki, gökler altındaki <em>tüm yüksek dağları örttü; dağları on beş arşın kadar aştı, dağlar sular altında kaldı</em>. </dd> </dl></td> </tr> </tbody> </table>Dağların üst kısımlarında deniz canlılarına ilişkin bulunan fosiller, yüksek dağların bir zamanlar denizle kaplı olduklarını gösteren kanıtları sunarlar. Burada ortaya çıkan sorun, yüksek dağları örtecek kadar suyun nereden gelmiş olacağıyla ilgilidir. Bu suların bir kısmı kutuplarda buzullar olarak depolanmıştır; ancak bu buzullar tamamen eriyecek olsalar bile, içerdiği su miktarı karaların yüksek kısımlarını örtmeye yetmeyecektir. Yakın zamanlarda yapılan bir keşif, okyanusların tabanının daha da altında bulunan büyük bir su kaynağının olduğunu açığa çıkarmıştır. Bu yer altındaki su kaynağı, yeryüzündeki okyanuslardan üç kat daha fazla büyüklükteki bir suyu içinde barındırmaktadır. Bu suların yerin tam 700 km altında bulunan "Ringwoodite" olarak adlandırılan mavi taşların içinde bulundukları keşfedilmiştir. Bu keşif, "işte o gün derin suların tüm kaynakları yarıldı [patladı-fışkırdı] sözleriyle uyumludur. Bu durum, karaları tümüyle kaplamaya yetecek ölçüdeki su kaynağının, yer altındaki bu sular olabileceğini akla getirmektedir.13
Día de los Muertos: Ölüler Günü Meksika'da 31 Ekim ile 1 ve 2 Kasım günlerinde ölüleri anmak üzere yapılan etkinliklere verilen bir addır.14 Kitab-ı Mukaddes'e göre en eski takvim Eylül ayıyla başlar ve birinci ayın başlangıcı yaklaşık olarak Eylül ayının 14 ya da 15'tir. Buna göre "ikinci ayda, ayın on yedinci gününde" başladığı kayıtlı olan tufanın günümüzdeki tarihi, Kasım ayının 1. ya da 2. gününe denk gelmektedir.<ref>Başlangıç 7:11,12
Nuh'un yaşamının altı yüzüncü yılında, ikinci ayda, ayın on yedinci gününde, işte o gün derin suların tüm kaynakları yarıldı [patladı-fışkırdı]' ve göklerin bentleri açıldı.
</ref>Meksika'da ölüler için yapılan bu anmanın tarihinin tufanın başladığı tarihe rastlaması, bunun geçmişte insanların topluca ölmelerine yolaçan bu olayla ilgili olduğunu ve zamanla gerçek anlamının unutulduğunu ya da değişmiş olabileceğini akla getirir.15
R. F. Walworth ve G. W. Sjostrom'e göre son buzul çağında su seviyesinin düşük olması Atlantis'in varlığı için yeterli bir sebeptir. Bu iki araştırmacının geniş bir araştırmaya dayanan tezlerine göre, periyodik olarak peşpeşe gelen volkanik patlamalar dünyanın geçmişinde uzun buzul çağları yaratmıştır. Bazı jeolojik izlere göre buzlar bütün kıtaları kaplamıştır, su seviyeleri inip yükselmiştir. Hâlen güncelliğini koruyan ve Donelly tarafından ortaya atılan bir teze göre, Atlantis'in batmasıyla, daha önce onun yüksek dağları tarafından engellenen sıcak Gulf Stream akıntısı Kuzey Avrupa'ya ulaşarak buzların erimesine yol açmıştı. Hâlen yolunda devam eden bu sıcak akıntı Avrupa'nın ısısını bulunduğu enleme rağmen ılımlı tutmaktadır. Oysa, aynı enlemde bulunan Rusya'daki şehirler çok daha soğuk iklimlere sahiptir.
Kuzey Sibirya'da buzlar altında on binlerce donmuş mamut cesetleri vardır. Geçen yüzyıl sonlarında bu mamutlardan en az 20.000 kadar çok iyi durumda fildişi çıkartılarak piyasaya sürüldüğü kaydedildi. Bu mamutların toplu bir felakete uğradıkları ortadadır. Ani bir donmadan ölen bu mamutlardan bazılarının midelerinde hâlen yemekte oldukları otlar bulunduğu görülmüştür.16 Karbon 14 testleri onların yaklaşık 12.000 yıl önce öldüklerini gösteriyor.17 Aşırı soğukların olduğu Sibirya mamutlar gibi sıcakkanlı hayvanların yaşayabileceği uygun bir yer değildir. Bu durum Sibirya gibi şimdi çok soğuk olan bölgelerin bir zamanlar ılıman bir iklime sahip olduğuna işaret etmektedir. Bununla ilgili başka kanıtlar da bulunmuştur. Bütün bunlar ani bir iklim değişikliğinin olduğunu göstermektedir. Profesör Frank C. Hibben'e göre son buz çağının sonuna gelen bu devrede, sadece Kuzey Amerika'da 40 milyon hayvan ölmüştü. Amerika'da Niagara çağlayanlarının 12.500 yıl önce meydana geldiği hesaplanmıştır. Cordilleras Dağları yaklaşık 10.000 yıl önce meydana geldiler. Karbon 14 testlerine göre, şu anda Bermuda civarlarında deniz altında olan geniş bir bölgede 11.000 yıl önce sedir ormanları vardı. Bu bölgede yapılan araştırmalarda, Küba yakınlarında denizin 180 metre altında binlerce yıllık antik batık bir şehir bulundu. 1986 yılında Japonya'da (Okinawa) Yonaguni Jima adası yakınında, denizin 25 metre altında Yonaguni buluntuları olarak adlandırılan antik batık bir yapı bulunmuştur.18 Aynı şekilde İngiltere’ye yakın Kuzey Denizi, İrlanda ve Grönland yakınlarında, deniz diplerinde binlerce yıl önce denizin dibini boylamış ormanlar görülür. Olayların çoğu Atlantis'in batış tarihine uymaktadır.
Bu tarihin hesaplanmasında kullanılan Radyokarbon tarihleme yönteminin bir kesinlik içermediği göz önünde tutulmalıdır. Bu hesaplamanın yapılmasında temel etken, karbon 14 ile karbon 12'nin birbirine oranının hesaplanmasıdır. Radyoaktif olmayan karbon 12, uzaydan gelen radyasyonun -kozmik ışımanın- etkisiyle, radyoaktif bir özellik kazanarak karbon 14'e dönüşür.
Karbon 14'ün yarılanma ömrü 5730 yıldır. Karbon 12 ise radyoaktif özelliğe sahip olmadığından aynı kalır. Bütün canlıların yapılarında karbon 14 ve karbon 12 birlikte bulunurlar. Ancak bir canlı organizma öldüğünde, bunların birbirlerine olan başlangıçtaki oranı giderek değişmeye başlar. Çünkü canlı bir organizma öldüğünde karbon 12 ve karbon 14 alımı sona erer ve önceden kendisinde var olan karbon 14 radyoaktif bozunmaya uğrar ve zamanla azalır. Ölen canlı organizmadaki karbon 12'de ise bir değişim olmayacağından, karbon 14'ün karbon 12'ye olan oranı giderek azalmaya başlar. Bu oransal değişimler bir tür saat görevi görürler ve bir canlının ne zaman öldüğü saptanabilir.19
Bununla birlikte, Atlantis ve tufan gibi bir olayın etkisiyle atmosferde oluşabilecek bir değişiklik, bu yöntemle yapılacak hesaplamaların doğruluğuna etki eder. Çünkü bu tarihleme yöntemi için, atmosferdeki karbon 14 yoğunluğunun eski zamanlardan günümüze değişmediği varsayılır. Temel varsayımı doğrulamak üzere ağaç halkaları sayımı (dendrokronoloji) yöntemiyle gerçek halka yaşları belirlenen yüzlerce örneğin radyokarbon yaşları da bulunarak karşılaştırılmaları yapılmıştır. Bu karşılaştırmalar temel varsayımın doğru olmadığını, yeryüzündeki karbon 14 yoğunluğunun eski yıllarda önemli miktarlarda değiştiğini, bazı zamanlarda arttığını bazı zamanlarda ise azaldığını göstermiştir. Karbon 14 oranının, karbon 12'ye oranının karşılaştırılmasına dayanan bu yöntem atmosferin hep aynı kalması koşuluyla doğru olabilecektir. Atlantis'in batışı öncesinde atmosferde kalın bir su buharı tabakasının var olduğu kabul edildiğinde, bu durumun güneşten gelen kozmik ışınları şimdikinden daha fazla engelleyeceği ortadadır. Daha az miktardaki kozmik ışın, daha az miktarda karbon 14 oluşturacaktır. Buna göre karbon 14'ün karbon 12'ye göre geçmişte var olduğu düşünülen orantısının yanlış olabileceği ortaya çıkar. Sonuçta Atlantis'in günümüzden yaklaşık 12.000 yıl önce battığına ilişkin hesaplama kesin bir olgu değildir. Bu tarihin 12.000 yıl kadar geriye gitmesi karbon 14 ile yapılan hesaplamanın tam doğru olmamasından dolayıdır. Hesaplamalardaki yanlışlık göz önünde tutulduğunda, Atlantis'in batışıyla ilgili tarihin çok daha yakın bir zaman olması gerektiği anlaşılabilir. Atlantis konusuyla bağlantısı olabileceği düşünülen Nuh tufanının tarihi MÖ 2370 olarak verilir.
1947 yılında, Ölü Deniz'e yakın Kumran mağarasında bulunan rulo yazıtlar, İbrani kutsal edebiyatının en eski örneklerini oluştururlar. Bulunan bir yazıta göre Nuh farklı bir fiziğe sahipti. Öyle ki, babası Lamek onun kendi oğlu olduğunu karısı Bartenoş'un yemin ve ısrarlarına rağmen inanmamıştı. Nuh'un "Bakıcılar, Kutsal Olanlar veya devler"in soyundan gelmediğini ancak meleklerden her şeyi öğrenen" büyükbabası Enok (İdris)'a danıştıktan sonra inanmıştı.
Kitab-ı Mukaddes'te (Eski Ahit ve Yeni Ahit / İncil) Enok kitabından yer yer söz edilir. Asırlardır saklanan ve kutsal metinler külliyatından çıkarılan bu kitabın iki farklı nüshası vardır, biri yakın zamanlarda bir Rus manastırında bulunarak Slavonik dilde muhafaza edilmiştir. Adı Enok'un (İdris) Sırlar Kitabıdır. Bu kitapta Enok'un Tanrı tarafından göğe kaldırıldıktan sonra cennet ve cehennem katlarında gördüklerini ve sonradan 360 kitap yazdığını anlatmaktadır. İkinci ve çok daha uzun kitap ise Enok’un Kitabıdır. Burada Nefilimlerin devler olduklarını ve tufandan önceki çöküş devrinde onların insanoğlunun yiyeceklerini tükettiklerini ve bunlar da yetmediğinde insanları yediklerini yazıyor. Bu kitapta, bu çeşit atıflar, dini çevreleri rahatsız etmişti (San Augustine Tanrının Şehri) ve bu kitabın Eski Ahit külliyatından çıkarılmasına, 1772 yılında James Bruce tarafından bir Habeş manastırında bulunana dek, yüzyıllardır ortadan kayıp olmasına sebep vermişti.
Gerçekte ise, Kitab-ı Mukaddes'te Hanok'un (Enok (İngilizce: Enoch): Türkçe Kitab-ı Mukaddes'te Hanok) yazdığı bir kitaptan değil, Hanok'un kendisinden sözedilir.<ref>Başlangıç 5:21-24 (Kutsal Kitap Yeni Dünya Çevirisi)
Hanok altmış beş yaşındayken oğlu Metuşelah doğdu. Metuşelah doğduktan sonra Hanok üç yüz yıl daha Tanrı'nın yolunda yürüdü. Bu arada, başka oğulları ve kızları da oldu. Hanok toplam üç yüz altmış beş yıl yaşayıp öldü. Hanok Tanrı'nın yolundan ayrılmadı. Sonra ortadan kayboldu, çünkü Tanrı onu almıştı.
</ref>Kitab-ı Mukaddes'teki bilgilere göre, Hanok MÖ 3404 ile 3039 yılları arasında yaşamış bir kişidir. Hanok, MÖ 2970 yılında doğan Nuh'un dedesinin babasıdır ve Nuh'un doğumundan önce yaşayıp ölmüş bir kişi olarak Nuh'u görmemiştir. Hanok Nuh'tan onlarca yıl önce yaşamış bir kişi olup kitap yazmış bir kişi değildir.<ref>İbraniler 11:5 (Kutsal Kitap Yeni Dünya Çevirisi)
İman sayesinde Hanok, ölümü görmemesi için alınıp götürüldü; hiçbir yerde bulunamadı, çünkü bulunduğu yerden onu Tanrı almıştı; ayrıca alınıp götürülmesinden önce Tanrı'yı hoşnut eden biri olduğu kendisine gösterildi.
</ref>Aynı şekilde, Nuh'un ne başka bir atası, ne kendisi, ne de Musa'ya kadar soyundan bir başkası bir kitap yazmıştır. Ayrıca zaten bu kişilerin yaşadıkları dönemde günümüzdeki anlamda bir kitap yazılması da söz konusu değildir. İlk defa papirüs kullananlar Mısırlılardır. Bunların devri de daha yakın bir dönemdir. Bu kişiler bütün yaşadıkları olayları ve bilgileri sonraki nesillere sözlü olarak aktarmış kişilerdir. İbrahim, İshak, Yakub ve Yusuf da buna dâhildir. Kumran mağaralarında bulunan Kitab-ı Mukaddes tomarlarının karbon testleri, bunların yaşının MÖ 100-200 yılları arasında olduğunu söylemektedir. Eğer Hanok'un Sırlar Kitabı'nın bunlarla ilişkili olduğu söylenmek isteniyorsa, bu devir hiçbir şekilde Hanok'un yaşadığı devre uymaz. Çünkü Hanok'un ölüm tarihi bile MÖ 3039 yılıdır.
Yaklaşık olarak MÖ 1500'lü yıllarda Kitab-ı Mukaddes'i ilk olarak kaleme alıp yazan kişi, İbrahim'in soyundan gelen Musa'dır. Kitab-ı Mukaddes'teki soy hattına göre Musa, sözlü bir şekilde aktarılan bilgileri ilham altında kaleme almış ilk kişi olmaktadır. Musa'nın yazdıkları tufanı ve öncesini de kapsar. Hanok ile ilişkilendirilen Nefilim denen devler konusu da bu yazılanlar arasındadır ve ilk kitabının 6. bölümünde yer alır.<ref>Yaratılış 6:1-4 (Kutsal Kitap Yeni Dünya Çevirisi)
Böylece, yeryüzünde insanlar çoğalmaya başladı; kızları da oldu. Ve Tanrı oğulları bu kızlarla ilgilenmeye başladılar; kızların güzel olduğunu gördüler ve beğendiklerinden kendilerine eşler aldılar. Bunun üzerine Yehova şöyle dedi: "Etten kemikten insana ruhum sonsuza dek katlanmayacak. Bu yüzden onun sadece yüz yirmi yıllık bir vakti kaldı.
O zamanlar ve daha sonraları yeryüzünde Nefilim (Anlamı: Yere Serenler) vardı. Tanrı oğullarının insan kızlarıyla ilişkilerinden çocuklar doğuyordu; bunlar o devrin kudretli ve şöhretli adamlarıydı.
</ref>Musa Hanok'tan söz eder; ancak Hanok'un yaşadığı zamanın, Nefilim denen devlerin ortaya çıkmasından yüzyıllar öncesi olduğunu gösterir. Buna göre, gerçekte Hanok Nefilim denen devleri hiç görmeden yaşayıp ölmüş bir kişidir. Musa Nefilim denen devlerin, tufan öncesinde yeryüzüne insan şeklinde maddeleşerek gelen meleklerin insan kızlarıyla evliliklerinden ortaya çıkan bir melez soy olduğunu söyler.20 Bunların tufan geldiğinde Nuh ve ailesi dışındaki bütün insanlarla birlikte boğularak yok olduklarını anlatır.2122
Doğruluk dereceleri herhangi bir bilimsel kanıtla kanıtlanmamakla birlikte, Atlantis hakkında şimdiye dek en ayrıntılı açıklamaları yapmış olan ünlü isimler, Atlantis hakkında akaşik okumalara dayalı bilgiler vermiş Edgar Cayce ve Rudolf Steiner'dir. Bir başka kaynak da Doğu'nun kadim kitaplarından Dzyan Kitabı'dır. Cayce ve Steiner, birbirlerinden bağımsız olarak yaptıkları açıklamalarda insan türünün yoğunlaşma ve katılaşma gösterek evrim geçirmiş olduğunu belirtirler ve Atlantis'te savaşan karşıt görüşteki iki gruptan uzun uzadıya bahsederler. Cayce bu iki gruptan birini Tanrı Yasası Oğulları, diğerini Belial (Satan, Şeytan, Şer-Kötü) Oğulları23 olarak adlandırır. Savaşlar nükleer gücü elinde bulunduran Belial Oğulları'nın lehine sonuçlanmış, manevi alanda ilerlemiş olan birinci gruptakiler ise, kıtanın batacağı kendilerine vahyedilmiş olduğundan, kendilerine bağlı olanlarla birlikte kıtadan göç etmeyi tercih etmişlerdir.
Dosya:Lemuria mumap2.jpg|James Churchward'un Mu'dan göçenlerin diğer kıtalara nasıl dağıldığını açıkladığı harita, Kayıp Kıta Mu, 1931 Dosya:Clip map1.jpg|James Churchward'un 1927 tarihli haritasının gazete basımından Dosya:Carte atlantide.jpeg|Bory de Saint-Vincent tarafından yapılan Atlantis haritası, 1803 Dosya:Atlantis map Kampanakis.jpg|Atlantis'in hayalî haritası, The procataclysm Communication of the Two Worlds via Atlantis, Patroclus Kampanakis, İstanbul, 1891 Dosya:Athanasius Kircher's Atlantis.gif|Athanasius Kircher'in kuzeyi ters gösteren Atlantis haritası, 1669 Dosya:Atlantis map 1882.jpg|Ignatius Donelly's Atlantis: the Antediluvian World, Library of Congress, 1882 Dosya:Adt1.jpg|Deniz dibinde yol şekilleri görülen alan
Dosya:Architecture at Atlantis 3.jpg|Kayıp Kıta Atlantis adına yapılan heykel, Paradise Adası, Nassau, Bahamalar. Dosya:Atlantis Lost World Aquarium 1.jpg|Akvaryum içindeki heykel, Paradise Adası, Nassau, Bahamalar.
Sonuç olarak günümüzde Atlantis ile ilgilenen akademisyenlerin neredeyse tümü, Atlantis hakkında yazılan külliyatın büyük çoğunluğunun psişiklerce uydurulan safsatadan ibaret olduğunu ileri sürerken bir kısım araştırmacı ise, tek şahidi Platon olan bu gizemli kıtanın eski Yunanlar tarafından unutulan, Santorini adasında gerçekleşen bir deprem sonucu karanlığa gömülen Minos uygarlığı olabileceğini ileri sürmektedir24.
Orijinal kaynak: atlantis. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.
Plutarchos, Solon 32. 1-2 ↩
Fecr suresi, 6-13 ↩
Bermuda yakınlarında bulunan batık şehir epochtimestr.com ↩
Su altında batık şehirler blog.world-mysteries.com ↩
National Geographic-Dünyanın Oluşumu Levha Tektoniği BL 01 Video ↩
National Geographic-Dünyanın Oluşumu Levha Tektoniği BL 02 Video ↩
National Geographic-Dünyanın Oluşumu Levha Tektoniği BL 03 Video ↩
National Geographic-Dünyanın Oluşumu Levha Tektoniği BL 04 Video ↩
National Geographic-Dünyanın Oluşumu Levha Tektoniği BL 05 Video ↩
Day of the Dead İngilizce Vikipedi ↩
Ölüler Günü azcentral.com ↩
Karbon 14 izotopu ile nasıl yaş tayini yapılır? Tübitak Bilim ve Teknik Dergisi ↩
Nefilim: İbranice Nefil sözcüğünün çoğuludur ve Türkçe karşılığı Nefillerdir. Anlamı: Yere Serenler. Nefilim adı bu devlerin şiddet kullanarak başka insanları yere sermeleriyle ilişkilidir. ↩
Ne Demek sitesindeki bilgiler kullanıcılar vasıtasıyla veya otomatik oluşturulmuştur. Buradaki bilgilerin doğru olduğu garanti edilmez. Düzeltilmesi gereken bilgi olduğunu düşünüyorsanız bizimle iletişime geçiniz. Her türlü görüş, destek ve önerileriniz için iletisim@nedemek.page