Ali bin Ebu Talib (; 21 Mart 599 veya 600, Mekke - 28 Ocak 661, Kufe)12, İslam Devleti'nin 656-661 yılları arasındaki halifesi. İslam peygamberi Muhammed'in damadı ve amcası Ebu Talib'in oğlu olan Ali, Muhammed'in İslam'a davetini kabul eden ilk kişidir.34 Sünni İslam'a göre Ali, dört halifenin sonuncusu, Şii İslam'a göre ise imamların ilki ve Muhammed'in hak vârisidir. Şii ve Sünni İslam arasındaki farklılaşmanın ana nedeni Muhammed'in gerçek vârisinin kim olduğu konusundaki görüş farklılığından ileri gelmektedir.5
Ebu Talib ve Fatıma bint Esed'in çocukları olan Ali, Kabe'de doğan tek insan olup,6 İslam Peygamberi'nin himayesinde büyümüştür.7 Muhammed'e vahiy geldiğinde ise, onun davetini kabul eden ilk erkek olan Ali, hayatını İslam'a adamıştır.891011 Peygamberin emri üzerine hicret gecesi onun yatağına yatan ve emanetleri sahiplerine ileten Ali, kısa bir süre içinde peygamberin ardından Medine'ye gitmiş, burada İslam Peygamberi'nin kızı Fatıma ile12 evlenmiştir. Medine döneminde başlayan ilk küçük çaplı savaşlardan başlayarak neredeyse katılmadığı hiçbir savaş olmaması hasebiyle, savaşçılığı ve cesareti ile bilinen Ali, üçüncü halife Osman bin Affan'ın öldürülmesinin ardından halk tarafından halifeliğe getirilmiştir.1314 Ali diğer bir kısım dini kişiliklerle birlikte "Ali kültü"nün merkezi kişiliğini oluşturur.15 Rivayet kültürüne dayalı eserlerde, Ali bilhassa ilmi, cesareti, imanı, dürüstlüğü, adanmışlığı, sadıklığı, cömertliği ve şefkati ile anılmakta olup, batıni Sufi gelenekler için en önemli mistik figürdür. Özellikle, tefsir, fıkıh ve dini düşünce alanındaki üstünlüğü kabul görür.16 Tarih bilimi açısından islami kişilikler, İslamın erken tarihi, ne zaman ortaya çıktığı, hangi coğrafyada doğup dünyaya yayıldığı konusu günümüzde belirsizliğini korumakta, bu konuda Mekke'nin yanında Petra başta olmak üzere farklı coğrafyalara işaret eden teoriler ileriye sürülmektedir.17 Tartışmalarda geleneksel anlayışın işaret ettiği Hicaz bölgesi dışında, Petra, Petra'nın kuzeyinde bir bölge ve Kufe ve Hire (Güney Irak) bölgeleri öne çıkmaktadır.
Ali'nin annesi, Muhammed'in dedesi olan Abdülmuttalib (Şeybe)'in kardeşi olan Esed bin Haşim'in kızıdır. Abdülmuttalib öldüğünde, Muhammed'e annelik eden onu koruyup kollayan ve İslâm Peygamberi'nin ilk eşi Hatice bint Hüveylid'in ardından Müslüman olan ikinci kadındır.
Ali'nin babası, Kureyş'in liderliğini babası Abdülmuttalib'den devralan Ebu Talib idi. Ebu Talib, dedesinin ölümü sonrası kimsesiz kalan Muhammed'i himayesine aldı ve 43 yıl himayesini sürdürdü. Muhammed peygamberliğini ilan ettiğinde Kureyş, Ebu Talib'in ölümüne değin, kendisinden çekinmiş ve Muhammed'e zarar vermeye cesaret edememişlerdir.18
Mekke'de, 30. Fil Yılı'nın Recep ayının 13. günü, bir başka görüşe göre de Zilhicce ayının yedinci günü, Kâbe’nin içinde dünyaya geldi (MS 599). Annesi Fatıma Ali'yi doğurmak üzere iken Kâbe duvarına dayandı. Bu esnada duvarın yarıldığına ve bir sesin içeri gelmesini söylediğine inanılır.19 Dördüncü gün dışarı çıktığında Fatıma'nın kucağında bir erkek çocuğu vardır. Ebu Talib ve ailesine müjde verilir, Muhammed herkesten önce gelerek bebeği kucağına alır ve o sıralarda eşi Hatice bint Hüveylid ile birlikte evinde kaldığı Ebu Talib'in evine kadar taşır 20 ve evliliğinin henüz ikinci ya da üçüncü yılındadır.21)
Ali isminin Ebu Talib'e bu ilham olduğu22, daha çok da bu ismin Muhammed tarafından verildiğine inanılır.<ref>Bakınız:
Ali'nin çocukluk dönemi, Muhammed'in çocukluk döneminin geçtiği evde geçmiştir. Her ikisi de Ebu Talib'i bir baba ve yönetici olarak tanıyorlardı; Fatıma bint Esed'e de anne diyorlardı. Bu ortamın, onun yetişmesinde çok önemli bir yeri olmuştur. Muhammed, Ali'yi omzuna alır Mekke'nin dağlarında, vadilerinde ve sokaklarında dolaştırırmış.23
Ali’nin çocukluğunda bir kuraklık Mekke'yi sarmıştı. Muhammed, amcasının birer çocuğunu kendi yanlarına alarak onun ekonomik sıkıntısını hafifletmek istediğini bir diğer amcası Abbas'a bildirdi. Abbâs bin ʿAbd el-Muttalib Câ‘fer et-Tayyâr'ı, Muhammed ibn ʿAbd Allâh ise Ali'yi büyütmek üzere yanlarına aldılar.24 Ali, hutbelerinin, sözlerinin ve emirlerinin toplandığı kitabı olan Nechül Belağa'da o günleri şöyle anlatır: "Çocuktum henüz, o beni bağrına basar, yatağına alırdı, beni koklardı, lokmayı çiğner, ağzıma verir yedirirdi... Ben de her an, devenin yavrusu, nasıl anasının ardından giderse, onun ardından giderdim; o her gün bana huylarından birini öğretir ve ona uymamı buyururdu. Her yıl Hira Dağı'na çekilir, kulluğa koyulurdu. Onu ben görürdüm, başkası görmezdi." 25
Şîʿa ve Alevî inancına göre Ali, Müslümanlar arasında ilk inanan, 'Kâbe'de dünyaya gelen tek insan'dır. Sünnî kaynaklara göre ise, Hatice'den sonra, ikinci müslümandır.
1- Ali'nin ilk eşi Muhammed'in kızı Fatıma'dır. Ali Fatıma vefat edene kadar başkasıyla evlenmemiştir. Fatıma'dan 5 çocuğu olmuştur; isimleri şunlardır: Hasan, Hüseyin, Zeynep, Ümmü Gülsüm, Rukiyye ve Mûhsin ibn Ali. Mûhsin, henüz Fatıma'ın karnındayken, ölmüştür.
2- Âmir b. Kilâb kabilesinden Ümmü'l-Benîn; Bu hanımdan El-Abbâs, Câfer, Abdullah ve Osman adlarında dört çocuğu olmuştur.
3- Temim kabilesinden Leyla bint-i Mes'ud; Bu hanımından iki çocuğu olmuştur: Abdullah ve Ebû Bekir.
4- Has'amî kabilesinden Esma bint Umeys; Yahya ve Muhammedul-Asgar (Küçük Muhammed) dünyaya gelmiştir.
5- Muhammed'in damadı Ebû'l-As b. Rebi'nin kızı Ümâme; Ali'nin hanımlarından birisidir. Muhammedu'l-Evsat (Ortanca Muhammed) bu hanımdan olmuştur.
6- Havlet bint Câ'fer isimli eşi; "İbn-i Hânifîyye" diye de bilinen Muhammed bin el-Hânifîyye isimli oğlu dünyaya gelmiştir.
7- Urve b. Mes'ud es-Sekafi'nin kızı Ümmü Said; Ali'nin bu hanımdan Ümmü-Hüseyin (?) ve Büyük Remle adlı kızları olmuştur.
Ayrıca Süfyan bin Uyeyne'ye göre Ali'nin 17 tane cariyesi olmuştur.26
Ali, eşlerinden ve cariyelerinden olma 14 erkek çocuk, 18 kız çocuk sahibiydi. Fakat nesli, Hasan, Hüseyin, Muhammed (İbn-i Hanefiyye), Abbas ve Ömer adındaki oğullarından türemiştir. Oğullarından çoğu Hicretin 61. Yılında Kerbela Savaşı'nda ölmüştür.27
Rivayete göre Ali, canı pahasına, Mekke'lilerin İslâm peygamberini katletme kararı aldıkları hicret gecesinde peygamberin yatağında yatmıştır. Birçok tefsircinin görüşüne göre Allah bu fedakârlığı takdir ederek şu ayeti nazil etmiştir:
"İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’ın rızasını arayıp kazanmak amacıyla canını satar." (Bakara/207)
Muhammed hicret gecesi gizlice evden ayrılarak Medine'ye doğru yola çıkar. Ali daha sonra Muhammed'e emanet olan çeşitli malları sahiplerine iade ederek annesini, Muhammed'in kızı Fatıma Zehra'yı ve başka iki kadını da yanına alarak Medine'ye ulaşır.
Medine'de Muhammed müslümanlar arasında kardeşlik akdi okuttuğunda Muhammed, Ali'yi kendisine kardeşliğe layık gördü. Kızı Fatıma'yı zevce olarak ona münasip gördü. Bir yıl sonra da ilk çocuğu olan Hasan dünyaya geldi.
Peygamber Muhammed, Medine'ye Hicret'i emrettiğinde, Ali'yi Mekkelilerin emanetlerini dağıtması ve yatağına yatarak paganları atlatması için Mekke'de bıraktı. Ali görevini tamamlayıp Muhammed'den kısa bir süre sonra Medine'ye ulaştı. Medine'de Muhammed, Allah'ın onu Fatıma'ya lâyık gördüğünü bildirdi ve ikisini evlendirdi. Ali, Muhammed komutasındaki İslâm Devleti'nde son derece aktif roller aldı; neredeyse tüm savaşlara katıldı, ordu komutanlığı, tebliğ elçiliği gibi görevleri icra etti. Üçüncü Hâlife Osman ibn-i Affân'ın bir suikast sonucu ölmesiyle, halife seçilerek İslâm Devleti'nin başına geçti. Yönetimi sırasında Müslümanlar arasındaki ilk iç savaş (İlk Fitne) patlak verdi. Ali, Kûfe'de bir mescitte ibâdet ederken Haricîler'den Abdurrahman İbn-i Mülcem tarafından hançerli saldırıya uğradı ve birkaç gün sonra öldü.28 Kûfe yakınlarında toprağa verildi.29
İlk dönem İslâm kaynaklarının birçoğunda, Ali Kâbe'nin içinde doğan ilk ve tek insan olarak kaydedilir.30 Ali'nin babası yerel bir kabilenin şefi olan31 Ebu Talib, annesi Fatıma bint Esed'dir. Bununla birlikte Ali, Muhammed'in evinde ve onun gözetiminde büyümüştür. Muhammed, peygamberliğini ilan edip İslâmiyet'e davet etmeye başladığında, Ali bu daveti kabul eden Şia'ya göre ilk, Sünnilere göre (Hatice'nin ardından) ikinci insandır.32333435
Ali, İslâm dünyasının hemen her yerinde, imanı, adaleti, ülke yönetimi, dürüstlüğü, savaşçılığı, cesareti ve ilmi ile anılır. İslâm tarikatlarının çoğu, kökenleri olarak Ali'yi gösterirler ve onun soyundan geldiklerini iddia ederler. Ali İslam tarihinde üzerinde en çok tartışılan şahsiyetlerden biridir.
Ali, Muhammed'in katıldığı tüm savaşlarda sancaktar olarak bulundu. Sadece Tebük seferi'ne Muhammed'in emri ile Medine'de kaldığı için katılmamıştır.
Ali, Bedir savaşında karşı ordudan yirmi bir kişiyi öldürdü. Öldürdüğü kişiler arasında Muâviye'nin dedesi Utbe, dayısı Velid ve kardeşi Hanzele de vardı. Uhud savaşında ise Kureyş'in meşhur savaşçılarından dokuz kişiyle çarpıştı ve muvaffak oldu. Ali hakkında efsanevi anlatımlar bulunur. Bu anlatımlardan birisi de Ali'nin bu savaşta bedeninden yetmiş yara almasına rağmen son ana kadar peygamberin yanında savaştığı ve Cebrail'in, Ali'nin bu fedakarlığını görünce birkaç defa:
"Zülfikar'dan başka kılıç, Ali'den başka da yiğit yoktur" dediği rivayet edilidir.
Hendek Savaşı'nda, Arapların ünlü savaş kahramanı Amr bin Abduved'in hendeği atıyla aşması üzerine çarpıştılar. Amr'a göre daha zayıf görünümlü olmasına ve Amr'ın küçümsemesine rağmen Ali galip geldi. Amr'ın, Ali tarafından yenilmesi Medine'yi kuşatan ve bu kuşatmayı destekleyenler arasında üzüntü ve ümitsizlik meydana getirdi. Hendek Savaşı'nın sonucunda Ali'nin bu başarısının önemli bir yeri olduğuna inanılır.
Hayber Savaşı'nda, ilk iki taarruzu yönetenler (Ebu Bekir ve Ömer bin Hattab) bir başarı sağlayamayınca peygamberin sancağı Ali'ye verdiği, Ali bin Ebu Talib'in o gün galip gelinmesinde büyük rol oynadığı rivayet edilir.
Bu savaşta Ali'nin Hayber Kalesi'nin kapısını eli ile yıktığı ve bu kapıyı kendisi için kalkan olarak kullandığı söylenir. Hayber kalesinin alınmasıyla Şam Suriye ticaret yolunun güvenliği sağlanmış oldu.
Ali, Muhammed öldüğünde 33 yaşındaydı. Peygamberin damadı ve amcasının oğlu olması hasebiyle en yakın akrabası konumunda olduğundan defin hazırlıklarıyla ilgilendi. Bu sırada Ebu Bekir ve Ömer bin Hattab Devlet işleriyle ilgileniyordu. İslam kurallarına göre naaşın defin öncesi yıkanması ve kefenlenmesi işlemlerini bizzat kendisi yaptı.
Sünnîlere göre Cennetle Müjdelenen On Sahabe'den biri, Dört Büyük Halife'den sonuncusu; Şiîlere göre ise Ondört Masum'dan biri, On İki İmâmlar'ın ilki ve Muhammed'in hak halefidir. İslam'daki Şiî-Sünnî ayrımı Ali'nin halifeliği mevzuuna dayanır.3637 Sünnîler, Muhammed'in bir halef bırakmadığını (dolayısıyla Müslümanların seçimi ile halifenin tayin olunduğunu söylerlerken), Şiîler ise Ali'yi halef bıraktığını söylerler ve ilk üç hâlifeyi kabul etmezler.
632 yılında Muhammed'in ölümünden sonra Müslüman toplumunun başına kimin geçeceği kaygısı baş gösterdi. Müslümanların bir kısmı ilk olarak Ebu Bekir'in halifeliğini kabul ettiler. Ebu Bekir'den sonra ise sırasıyla, Ömer bin Hattab,Osman bin Affan, ve Ali'nin halifeliği kabul edildi. Bununla beraber bir kısım Müslümanlar peygamberin amcasının oğlu ve damadı olan, çocukluğundan itibaren peygamberin evinde büyümüş ve onu korumak için kendi hayatını tehlikeye atmış olan Ali'nin ilk halifelik için daha doğru bir seçim olduğunu düşünüyorlardı. Muhammed'in, Gadir-i Hum denilen yerde kendisinden sonra Ali'nin başa geçmesi gerektiğini bizzat söylediği rivayet edilir.38
Muhammed'in dul eşlerinin yanı sıra Ali ve Fatıma'nın da Ebu Bekir'in hilafetinden hoşnutsuz olmalarının bir başka nedeni daha vardı.39 Muhammed öldüğünde geride önemli miktarda arazi ve mal varlığı bıraktı. Bunların en meşhuru tartışmaların da odağında olan Fedek Arazisi'dir. Ebu Bekir'e göre bu mal ve araziler peygamber tarafından halkın yararına idare ediliyordu ve dolayısıyla devlete ait kamu mallarıydı. Ali ise veraset ile ilgili vahiylerin Muhammed'in mirasını da kapsadığını iddia ederek bu duruma karşı çıkıyordu.
Eşi Fatıma'nın ölümünden sonra Ali, Fatıma'nın peygamberin mirasından payını almak için tekrar başvurdu ancak başvurusu aynı nedenlerle bir kez daha reddedildi. Bununla birlikte Ebu Bekir'den halifeliği devralan Ömer bin Hattab, Medine'deki arazileri Muhammed'in kabilesi Haşimoğulları adına Ali ve Abbâs'a verdi; Hayber ve Fedek Arazisi'ni ise devlet malı saydı.40 Şii kaynaklarına göre bu durum, Muhammed'in soyundan olanlara (Ehli Beyt), baskıcı halifeler tarafından yapılan haksızlıkların bir başka örneğidir.41
Müslümanlar'ın bir kısmı, Ali'nin, kendinden önceki halifeleri kabul ettiğine inanırlar. Bununla beraber kendi halifeliğine kadar hiçbir savaşa katılmamış olması, diğerlerini halife olarak kabul etmediğine yorulur. Üçüncü Hâlife Osman ibn-i Affân âsiler tarafından öldürülünce, halk Ali'ye biat ederek onu Hilâfete seçti. Osman taraftarlarının bir kısmı onun katilini bulana kadar Ali'yi hâlife olarak kabul etmeyeceklerini söylediler ve Müslüman toplumu ilk kez iç savaşa sürüklendi. İslâm Devleti, Ali ile Muâviye'nin önderliğinde ikiye bölündü. Müslüman toplumunu ilk kez iç savaşa sürükleyen bu duruma İslâm literatüründe "İlk Fitne" denir.
Ali, 4 yıl 9 ay süren hilâfet'i müddetinde peygamberin sünnetine uydu. Toplumda çeşitli ıslahâtlara başvurarak, alt tabaka insanların iyi yaşamını temin etti.
İfk Olayı, Aişe'nin 15 yaşında iken, bir sefer dönüşü esnasında kocası Muhammed'i genç bir Müslüman askerle aldattığı iddiasıdır. İddianın Müslümanlar arasında yayıldığında aldığı tutum nedeniyle Aişe'nin Ali'ye darıldığı, bu nedenle Ali'nin hilafetini desteklemediği düşünülür.42
Ali bin Ebu Talib, İslâm Devleti'nde çıkan karışıklıkları yatıştırmak için Basra yakınlarında ittifak kuran peygamberin dul eşi Aişe, Talha ve Zübeyr gibi İslâmiyet'in tanınmış simaları ile savaştı. Ali'nin zaferi ile sonuçlanan savaşta Talha ve Zübeyr öldürüldü.
Bu olay Aişe'nin devesinin etrafında gerçekleştiği için Arapça cemel (deve) kelimesine atfen Cemel Vakası olarak bilinir.
Irak ve Şam sınırlarında Muâviye ile savaştı. Sıffin Savaşı olarak bilinen muharebeler 3 ay devam etti. Taraflar yenişemeyince hakem heyetine başvuruldu. Hakem olayından da net bir sonuç çıkmadı.
Ali'nin ordusu tarafından Haricîler'in büyük kısmı öldürüldü.
Nehrevan Savaşı'nda rakiplerini ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu savaştan sonra, Haricîler'den üç kişi Mekke’de Müslümanların siyasi durumları hakkında bazı müzakereler yaptıktan sonra Ali'yi öldürmeyi kararlaştırdılar. Bu üç kişiden Abd’ûr-Rahmân İbn-i Mûlcem, Ali'yi öldürmeyi üstlendi ve Kûfe’ye hareket etti. Kûfe'de evinin kapısının önünden çıktığı sırada "Hüküm yanlızca Allah'a aittir. ne sana nede senin adamlarına ey Ali." diyerek zehirli bir hançerle başından yaralamıştı.Bu saldırının amacı Nahrevan yenilgisinin intikamını almaktı.43
Hâlife Ali bin Ebu Talib, Abd’ûr-Rahmân İbn-i Mûlcem'in kılıç darbesinden sonra şöyle dedi: ''“Kâbe’nin Rabbine andolsun ki, kurtuluşa erdim”! İki gün evinde yattıktan sonra, hicretin 40. yılı Ramazan ayının
Ali vefat edince İslâm Devleti ve hilâfet, 20 yıllığına, uzun yıllar savaştığı Muâviye'nin eline geçti.
Ali tarihsel kişiliği dışında bazı topluluklar için mitolojik, insanüstü bir varlıktır. "Hak / Muhammed / Ali" üçlemesinde üçüncü sırada, bazen ikinci sırada yer alır. Örneğin; "Muhammed miraca gittiğinde varlık sınırının sonunda bir perde ile karşılaşır ve daha ileri gidemez, çünkü ileride yalnızca Tanrı vardır. Ancak konuşurken perde arkasından Ali'nin sesi gelir. Tanrı Ali'nin sesiyle konuşmaktadır." 44
Ali-İlahilik O'nu bir tanrı olarak değerlendirir.
İslam toplumunda Ali algısına işaret eden çok sayıda söz bulunur
"Ben hikmetin şehriyim, Ali ise kapısıdır".45
İslam peygamberi Muhammed, Ali için şöyle demiştir: "Senin bana oranla yerin, Harun’un Musa’ya oranla sahip olduğu mevkî gibidir; Ancak, benden sonra peygamber gelmeyecektir."
Harun, Musa peygamberin kardeşidir ve kendisine vahiy gelmeyen peygamberlerdendir. Musa ibadet için 40 günlüğüne Sina Dağı'na çekildiğinde, kardeşi Harun'u İsrailoğulları'nın başında bırakmıştır (Araf Suresi, 142. ayet). Bu nedenle İslam peygamberinin bu sözü de Şiilerce Ali'nin hilafet için en uygun ve hak sahibi kişi olduğuna yorulur.
"Ali’yi ancak mümin olan sever ve ona ancak münafık olan buğzeder". [Nesai]
"Ali’yi sevmek ateşin odunu yaktığı gibi Müslümanların günahını yok eder". [İ. Asakir]
"Ali’ye düşman olanın düşmanı Allah’tır." [Ramuz]
"İlim on kısım. Dokuzu Ali’de biri diğer halktadır. O bu biri de onlardan iyi bilir". [Ebu Nuaym]
"Ali’yi seven beni sevmiştir. Ona düşmanlık bana düşmanlıktır. Onu inciten beni incitmiştir. Beni inciten de Allahü teâlâyı incitmiş olur." [Taberani]
"İmanın birinci alameti Ali’yi sevmektir." [M. Ç. Güzin]
"Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır."46
"Ya Ali! Hayatın benimle, ölümün benimledir."47
"Ali dünyada ve ahrette kardeşimdir."48
"Her kim Ali’ye eziyet ederse bana eziyet etmiş olur.49
"Cennet üç kimseye âşıktır: Ali ibn-i Ebî Tâlib, Ammar ibn-i Yâsir, Selmân-ı Fârisî."50
"Biz ʿAbd el-Muttalib’in çocukları, cennetin efendileriyiz. Ben, Hamza, Ali el-Mûrtezâ, Câ‘fer et-Teyyâr, Hasan el-Mûctebâ, Hüseyin Seyyîd’ûs-Şuhedâ ve Mehdi". [İbn Mace]
Sünni ve Şii kaynaklarda Ali bin Ebu Talib'in ilmi üstünlüğünden sıkça bahsedilir. Muhammed onu ilim şehrinin kapısı; insanların en bilgini; ahkâm ilminin en âlimi ve ümmete Ehli Beyt'i açıklayan kimse olarak nitelemiştir.
Kendisinin şöyle dediğine inanılır: "Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.''
Muhammed ve İslam (1969), Abdülbaki Gölpınarlı
İslam Tarihi Metodolojisi (2004), R. Stephen Humphreys
Müminlerin Emiri Ali (1978), Abdülbaki Gölpınarlı
Söyleşiler (İnsan Yayınları, Nisan 1996), Henry Corbin, Allame Mustafa Hüseyin Tabatabai
Tarih Boyunca İslam Mezhepleri ve Şiilik (1979), Abdülbaki Gölpınarlı
Hüseyin Bir Uyarı / Bir Sembol (1984-Beyan yay.) Mevlana Ebulkelam, Zakir Han, İkbal, Seyyid Ebu'l-A'la el-Mevdudi
|-
Orijinal kaynak: ali. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.
Ashraf (2005), ss. 119-120 ↩
Madelung (1997) ss. 141-155 ↩
Tabakat, İbn Sad, 1/75 ↩
Bihar’ul- Envar, c. 35, s. 8. Keşf’ul Ğumme, s. 19 ↩
Hidayet Önderleri. 2006. s. 64 ↩
Ashraf (2005), p. 6-7. ↩
Bihar’ul- Envar, c. 35, s. 18 ↩
Zemahşeri, Hilyetül Ebrar, c. 1, s. 232 ↩
İbni Esir, El-Kamilü Fi't-Tarih, Beyrut, Dar-ı Sadır, 1399 H. C2, S58 -İbni Hişam, Abtülmelik, Es-Siyretü'n-Nebeviyye, Kahire, 1355 H. C1, s262 -Taberi Muhammed b. Carir, Tarihü'l-Ümemi ve'l-Müluk, Beyrut Darü'l-Kamus-ül-Hadis C2, s 213 -İbni Ebi'l-Hadid, Şerh-i Nehcü'l-Belağa 1. Baskı, Kahire, 1378 H. C 13, S 119 ↩
Subhi Salih, "Nehcü'l-Belağa," 192. Hutbe ↩
Ali, Dört Halife Dönemi, Doç. Dr. Murat Sarıcık ↩
İmam Fahruddin Razi, “Mefatih’ul- Gayb”, İmâm Ahmed Sa’lebi, “Keşf’ul- Beyan”, Celaluddin Suyuti, “Durr’ul- Mensur”, Ebu’l- Hasan Ali “Esbab’un-Nuzul”, Muhammed bin Cerir Taberi, “Tefsir-i Kebir”, Hafız Ebu Naim İsfahani, “Ma Nezele Min’el- Kur’ân’i fi Ali’yyin” ve Hilyet’ul- Evliya’, Buhari, Tarih c. 1, s. 375’, Müslim “Sahih” c. 2, s. 325’, Ebu Davud Sünen’, Tirmizi, “Sünen”, Hafız bin Ukde, “Kitab’ul- Velayet”, İbn-i Kesir-i Şafii Dimaşki, Tarih’, İmam Ahmed bin Hanbel, “Müsned” c. 4 s. 281 ve 371’de. ↩
Madelung (1997), s. 62 ↩
Bu duruma dair her iki tarafın düşüncelerini savunmakta kullandığı hadislere şu siteden ulaşılabilir: Sahih Buhari Book 80 (İngilizce) ↩
Sarıçam, İbrahim. Emevi-Haşimi İlişkileri, Ankara, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1997 ↩
Sünen-i Tirmizî tercümesi, Çev.: Osman Zeki Mollamehmetoğlu, İstanbul baskısı (yıl?), Menkabe Babları, Ali Bin Ebu Talib Menakıbı, Cilt IV, Hadis No. 3929 "أنا دار الحكمة و علي بابها" ↩
Suyutî, C.Kebir; Bekrî, 623/101 ↩
Taberani, Mu’cemu’l-Kebîr; Bekrî, 543/21 ↩
Münavî, Feyzu’l-Kadir, 4:355, 5589 No’lu Hadis ↩
Müsned-i Ahmed; Bekrî, 590/68 ↩
Suyutî, Câmiu’l-Kebîr; Bekrî, 727/245 ↩
Ne Demek sitesindeki bilgiler kullanıcılar vasıtasıyla veya otomatik oluşturulmuştur. Buradaki bilgilerin doğru olduğu garanti edilmez. Düzeltilmesi gereken bilgi olduğunu düşünüyorsanız bizimle iletişime geçiniz. Her türlü görüş, destek ve önerileriniz için iletisim@nedemek.page